Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Sezer Küçükkurt

15 yıl önce, 15 yıl sonra

Sezer Küçükkurt 25 Aralık 2010 Cumartesi 02:00:00
  Yaklaşık 15 sene önce, 1990’lı yılların ortalarında dönemin SHP’si ile ittifak yapan o zamanın HEP milletvekilleri TBMM’ye girmişlerdi. Bizim lise yıllarımıza rastlayan o günlerde HEP Milletvekili Leyla Zana başına bağladığı terör örgütünü simgeleyen renklerden oluşan kuşakla birlikte and içmek için TBMM kürsüsüne çıkmıştı. TBMM kürsüsünde bir gösteri yapmasına kesin gözüyle bakılan Leyla Zana and içtikten sonra TBMM tarihinde ilk kez kürsüden Kürtçe bir şeyler söylemeye başlayınca ortalık birden bire karışmıştı. TBMM’deki milletvekilleri hep birlikte ayaklanırken en önemli hamleyi o zamanın DYP Afyon Milletvekili Ethem Kelekçi yapmış ve sırasından fırlayarak soluğu kürsüde almıştı. Zana’yı kürsüden indirmek için hamle eden Kelekçi’yi Meclis görevlileri engellemiş, aynı görevliler Zara’yı da kürsüden indirmişlerdi. O olay sonrasında Meclis’teki, sanıyorum 6 kişiydiler, HEP Milletvekilleri TBMM’den atılmış, konu uzun yıllar süren bir tartışmaya dönüşmüştü. Bu sahneyi televizyonlardan biz de büyüklerimizle birlikte defalarca izlemiş, her seferinde büyüklerimiz “Helal olsun Kelekçi’ye” dedikçe biz de milletvekilimizle gurur duymuştuk.
Neden bunları anlattık? 15 sene önce Meclis’te bir iki kelime Kürtçe konuşan birisi Afyon Milletvekili Etehem Kelekçi tarafından alaşağı ediliyordu. Bugün ise TBMM kürsüsünde hemen hemen her gün Kürtçe şenliklerine tanık oluyoruz.
Ayrı dil, ayrı bayrak, ayrı güvenlik, ayrı ekonomi söylemleri ile Türkiye’nin bir bölümünün koparılması planları “tıkır tıkır” işliyor maalesef. Bu talepleri yanyana koyduğunuzda ortaya çıkan sonuç yıllardır ülkeyi kemiren bölücü terörün istekleri noktasına ulaşıyor. Demokratik Özerk Kürdistan ufukta belirmeye başladı bile.
TBMM çatısı altında ya da arazide, alenen millete ve devlete meydan okuyanların söyledikleri özetlendiğinde “Doğu ve Güneydoğu Anadolu bizim, geri kalanı ise hepimizin” anlamı ortaya çıkıyor. Adamlar kendi amaçları doğrultusunda hedeften bir milimetre dahi şaşmadan adım adım ilerliyorlar.
Bizim cephemizde ise maalesef insanlarımız kamp kamp ayrılmış durumda. Parti, ideoloji, inanç boyutlu ayrışmalar, vatanı bölme sevdasındakilerin karşısına topyekün, bir dağ gibi dimdik dikilmeyi önlüyor.
10 Ekim 1917’de Türkiye’nin doğusunda bir Kürdistan ve bir Ermenistan devletini haritalara koyan ABD başkanı Wilson, çalışma arkadaşı Albay House’a “Türkiye bütünüyle ortadan silinmeli. Barış Konferansına kadar bekleyemeyiz!” diyor. Albay House cevap veriyor: “Türkiye’yi galip devletler arasında paylaştıracağımıza, IRKLARA GÖRE ÖZERK YÖNETİMLER KURMAK daha akıllıca!”Yani önümüzde duran hesap yüz yılın eseri.
100 yılı aşan bir süre içerisinde milyonlarca dolar harcadılar, işgallere giriştiler. Kukla devletlere, kukla başkanlar, bürokratlar atadılar. İstihbarata, medyaya kucak dolusu para döktüler. Siyaset dünyasını, iş dünyasını yapılandırmaya çalıştılar.
Ama başaramadılar. Çünkü herkesin bir hesabı varsa, Allah’ın da bir hesabı vardı. Türkiye bir türlü istedikleri kıvama, ayara gelmiyor. Tam “tutturduk gibi” diyorlar, bu millet genetiğinin hakkını veriyor, kurulan kumpasları bir kez daha bozuyor.
Bilimin ispatladığı gibi basınç ne kadar fazlaysa, madde o kadar hızlı farklılaşıyor. Giderek azgınlaşan emperyalizmin bu saldırısı, saldırıya maruz kalanları kaçınılmaz bir biçimde, birliğe, bütünlüğe ve ‘ortak direnişe’ götürür.
Umuyoruz ve dua ediyoruz ki, bu millet planları yine bozacaktır. El ele, gönül gönüle…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti