Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

3 MAYIS’I ANMAK VE ANLAMAK

Muharrem Günay 4 Mayıs 2010 Salı 03:00:00
  Nihal ATSIZ da işte mektuplardan birini bu mukadder soruyu ortaya atarak bitirmişti:
“Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ya bunları bilmiyor, görmüyor… O halde akıl kabul etmez derecede büyük bir gaflet içinde bulunmaktadır. Yahut bilerek, görerek bu işleri yapmaktadır ki, bu takdirde kendisi de ihanet halindedir…”
“Öyle de olsa böyle de olsa, her iki ihtimal içinde de mütalaa edilse, Hasan Ali Yücel’in bu durumu bir bakan için müsamaha edilecek, affolunacak bir durum değildir.”
“Hasan Ali Yücel, ya derhal bu vazifeden alınmalıdır, yahut kendisi daha vatansever bir jest göstermeye davet edilmeli, hemen istifa etmesi istenmelidir.” (A.TÜRKEŞ, 1944 MİLLİYETÇİLİK OLAYI, sayfa 30-31 Kamer Yayınları 1992 ) Orhun Dergisi Başyazarı ATSIZ elbette doğru yolda idi ve doğru söylüyordu. Bu satırları büyük bir vatanseverlik duygusu içinde yazdığı belliydi. Mektup, Ankara’da çok büyük bir ses getirdi. Cumhuriyetin kuruluşundan bu güne kadar geçen yirmi bir yılı içine alan zaman diliminde bir bakan hakkında böylesine aleni suçlamaların yapıldığı ne görülmüş ne de işitilmişti.
Mektuplar, “Ben Türkçüyüm, ırkçıyım” diyen bir Başbakanı da sarsmıştı. Fakat asıl sarsılan İnönü olmuştu.
İNÖNÜ KOMÜNİSTLERE
ARKA ÇIKIYOR
O zamanın şartlarında Türkiye’de bir dikta rejimi kurmuş olan İNÖNÜ VE İNÖNÜ Türkiye’sinde bakanları tenkit veya takdir etmek kimin haddine düşmüştü. Bu iş ancak Milli Şef İnönü’nün hakkıydı. Hasan Ali YÜCEL , öyle ahım şahım, tahsilli, bilgili bir adam olmamasına rağmen İnönü’nün gözüne girmiş ve kendini sevdirmişti.
Saraçoğlu, “Ben Türkçü bir başbakanım” dese de İnönü’nün ve kadrosunun Türk milliyetçilerine sıcak bakmaları beklenemezdi. Hasan Ali YÜCEL, Başbakan SARAÇOĞLU, Saraçoğlu’da Milli Şef İNÖNÜ ile görüştü, Türk Milliyetçilerine karşı uygulanacak strateji tespit edildi. Hükümet olaya doğrudan müdahale etmeyecek ve Sabahattin ALİ, kendisini vatan hainliği ve komünistlikle suçlayan ATSIZ’ı mahkemeye verecekti. Ne hazin bir tecellidir ki Türkiye Cumhuriyeti’nin koskoca Cumhurbaşkanı ve Milli Mücadele Kahramanı İNÖNÜ, Başbakan SARAÇOĞLU ve devletin Milli Eğitim Bakanı Türkçülere karşı bir vatan haini ile işbirliği içine girmişti. Sabahattin ALİ’nin avukatlığını Rusya’ya methiyeler düzen Ulus Gazetesinin hukuk müşaviri Falih Rıfkı ATAY yapacaktı. Atsız, mahkemeye verilmişti. Ardından, Hasan Ali YÜCEL, İsmet İNÖNÜ’den aldığı emirle ATSIZ’ı Boğaziçi Lisesi’ndeki Edebiyat öğretmenliği görevinden aldı. Bakanlar Kurulu Kararı ile de ORHUN dergisi kapatıldı.
ANKARA AYAKTA
ATSIZ-SABAHATTİN ALİ davasının ilk duruşması Ankara’da 26 Nisan 1944 günü yapılacaktı. ATSIZ, trenden Ankara garına inmişti. Kalabalık bir üniversite gençliği garda ATSIZ’ı bekliyordu. ATSIZ, çiçeklerle karşılandı, omuzlara alındı. ATSIZ, sevgi gösterileri arasında bir otele yerleştirildi. Otel, bir süre sonra polis birlikleri tarafından kuşatılmıştı. Ankara’da olan bitenden korkan İNÖNÜ’nün emriyle ordu birlikleri olağan üstü önlemler aldı. Atsız’ın otele yerleşmesinden sonra üniversiteli gençler, ” KAHROLSUN KOMÜNİSTLER “, “YAŞASIN ATSIZ” sloganları atarak yürüyüşe geçtiler. Sabahattin ALİ’nin kitapları Ulus Meydanı’nda yakıldı.
İlk duruşma 26 Nisan 1944 günü yapılmış, mahkeme salonu üniversiteli gençler tarafından doldurulmuştu. Duruşma öğleden sonraya ertelendi. Savcı iddianameyi okudu ve taraflara söz verdi. Atsız son derece ciddi ve bir Türk Milliyetçisine yakışan bir duruşla sözlerini bir kurşun gibi ağır ağır söylemeye başladı:
“Bir vatanperver olarak Türkiye’nin inkıraz uçurumuna doğru sürüklendiğini görüyorum. Komünistler ve memleketi batırmak isteyenler birbirlerine destek olarak memleketin en yüksek mevkilerine çıkarken, vatanseverler her türlü darbeyle saf dışı edilmek istenmektedir…” diyordu. ATSIZ’ın yaptığı savunma bir savunmadan daha çok bir suçlamaya benziyordu.
Halbuki Atatürk “Türk Milletine vasiyet ederim ki başına geçireceği insanların kanındaki cevheri asliyi tayin etmekten bir an fariğ kalmasın” demiş; devlet kademelerine getirilecek idarecilerin iyi seçilmesini ve Türk soyundan olmasını vasiyet etmişti. İnönü döneminde ise vatan hainleri ve komünistlikleri tescillenmiş insanlar önemli mevkilere getiriliyordu.
Dava 3 Mayıs 1944 gününe ertelenmişti.
Ankara’da yaşanan bu olaylar halkı derinden etkilemişti. Herkes Saraçoğlu’nun da H. Ali YÜCEL’in de birer kukla olduğunu emirleri bizzat İNÖNÜ’nün verdiğini biliyor ve söylüyordu.
(Devamı yarın)

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER