Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

9. SAVAŞIN BİR BAŞKA SEBEBİ: DÜNYADA BARIŞI EGEMEN KILMAK

Türklerdeki “Cihan Hâkimiyeti- Dünya ve Kâinat Devleti Düşüncesini” ve dünyada barışı egemen kılma hedefini ilk Türk devleti olarak bilinen Hunlar zamanından beri görmekteyiz.
“Eski Türk DinindeTanrı, barışçılık tanrısı idi. Türk dininin özünü gösteren il kelimesi “barış” anlamında idi. (Kaşgarlı Mahmud) İlci “barışçı” demek olduğu gibi, İlhan “barış hanı” demekti. Türk ilhanları, Mançurya’dan Macaristan’a kadar sürekli bir barış oluşturan, barışseverlik öncüleri idi (Gökalp, Hars ve Medeniyet, 2016: 29).
Eski Türklere göre “İl“ yani devlet, sulh ve barış içerisinde olmalıydı. Nitekim Kaşgarlı Mahmud’un “Divan-i Lügat-it Türk“ adlı eserinde “İl“ sözcüğü “sulh-barış“ anlamlarında gösterilmiştir. (cilt 1/ 48, 106,168. sayfalara bak) Eski Türk düşüncesine göre bir devlet her bakımdan hem kendi içinde hem de başka devletlerle tam bir anlaşma içinde olmalıydı. Orhun Abidelerinde bu durum “Tüz Olmak-Düz Olmak“ deyimi ile açıklanmaktadır.
Devletin “Düz-Tüz olması“, devlette sosyal barışın hâkim kılınması ve “Dünya Barışı“ ve “Dünya Nizamı”nın sağlanması, tarihte ilk Türk devleti olarak bilinen Hunlar zamanından beri bütün Türklüğün milli ve insani bir ülküsü olmuştur. Kafesoğlu’nun De Groot’ten nakline göre:
“Hun tanhusu He-lien Po Po: “Barış isteyen insanları kurtarmam için Tanrı beni vazifelendirdi. Zavallı insanları korumak için, o emre uyarak hükümdar oldum” der (İ. Kafesoğlu, T.M.K. sayfa:24).
Bir başka kaynağa göre ise: “Büyük Hun hükümdarı Mete, Orta Asya’da hâkimiyetine aldığı bütün kavimlerin asayiş ve birliğine çok önem verirdi. Çin İmparatoru’na yazdığı mektuplarda eli silah tutan Orta Asyalıların sulh ve sükûnet içinde yaşadıklarını, bununda kendisi için yeteri kadar mutluluk kaynağı olduğunu belirtirdi (M.Niyazi: 172).
En büyük zaferler gerçekleşmekte iken bile, Attila’nın ne zaman barış teklifi gelmişse kabul ettiğine işaret edilmektedir. Barış amacını Gök Türklerde de görüyoruz. Onlara göre de gökte ve yerde nasıl düzen varsa, devlette ve dünyada da aynı şekilde düzen olmalıdır. Bilge Kağan Abidesi’nde şu cümlelere rastlıyoruz: “Dokuz Oğuzlar benim milletim idi, gök ve yerin karışmasından dolayı düşman oldular.“ Abidenin bir başka yerinde de Bilge Kağan şunları söylemektedir: “Dört bucaktaki milletleri hep barışa mecbur ettim ve düşmanlıktan vazgeçirdim…”
Avrupa Hunları’nda Attila’nın başkentinde bir Bizanslı, Bizansta insanın baskı altında tutulmasına ve kanunların yürümemesine karşılık, kendisinin Hun memleketinde hür olduğunu ve korkusuz yaşadığını söylemişti. Çindeki köleler hürriyet ülkesi olan Asya Hun topraklarına kaçıyorlardı (İ.Kafesoğlu,1996, T.D.E.K. s. 195).
Göktürk ve Yenisey kitabelerine ve diğer kaynaklara bakıldığında, savaşlarda oluk oluk akan Türk kanından, dağ gibi yığılan kemiklerden söz edildiği halde öldürülen düşman sayısının çokluğundan hiç söz edilmediği ve bundan bir öğünme payı çıkarılmadığı görülür. Türkler genelde utangaç bir millettir; elde ettikleri zaferlerle bile öğünmesini sevmezlerdi.
Türkler genelde savaşı kendilerini korumak , bölgede ve dünyada barışı temin etmek için yaparlardı. Bu tespit İslâmi devirler için de geçerlidir. Yüce dinimiz İslâmiyet de bir barış dinidir. İslâm kelimesi “Allah’a teslim olmak manasının yanında, barışa girmek, salim ve selamet içinde olmak” gibi manalara gelir.
Kur’an-ı Kerim’de “Savaşta aşırı gidilmemesi, düşmanlar barışa meylederse hemen barış yapılması” emredilmektedir. Ayrıca Hac suresi 39. ve 40. ayetlere göre savaşa şartlı izin verilmektedir:
“Kendilerine savaş açılan kimselere (kâfirlere karşı koymak için) izin verildi. Çünkü onlar zulme uğradılar. Şüphesiz Allah onları zafere ulaştırmaya kadirdir. Onlar “Rabbimiz Allah’tır” demelerinden başka bir sebep olmaksızın haksız yere yurtlarından çıkarıldılar. Eğer Allah insanların bir kısmını bir kısmı ile defetmeseydi manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah’ın adı çok anılan mescidler elbette yıkılırdı. Şüphesiz Allah kendi (dini) ne yardım edene yardım edecektir. Şüphesiz Allah çok güçlüdür, çok izzetlidir (her şeye galiptir)” Hac/39-40).
“Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez (Bakara Suresi, 190).

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER