1951 yılına gelindiğinde ABD Hükümeti askeri stratejilerinde değişiklikler yapmaya başlamıştır. Özellikle Başkan Truman’ın isteği ile General Eisenhower’ın Atlantik Paktı Ordusu’nun başına tayin edilmesi sonrası yapılan değişiklikler hissedilmiştir. Bu değişim ile birlikte milli menfaatler ve değişen dünya koşulları nedeniyle ABD, Türkiye’nin NATO üyesi olmasına olumlu bakmaya başlamıştır (Balcı, 2017: 72). Nihayet ABD, müttefiklerine 15 Mayıs 1951 tarihinde Yunanistan ve Türkiye’nin NATO’ya dâhil edilmesini önermiştir (Erhan, 2009:548: Bilge Criss, 2012: 15). Bu kararın nedeni Türkiye’nin yürüttüğü ısrarlı girişimler değil, Dünya’da oluşan yeni koşulların ABD nezdinde yarattığı endişelerdir (Erhan, 2009: 548). SSCB’nin 1949 yılında atom bombasına sahip olduğunu duyurması ile SSCB ile ABD nükleer alanda eşit hale gelmiş oluyordu. Bu gelişme ile ABD sahip olduğu önemli bir avantajı kaybediyordu. Bu durum NATO’nun güney kanadının güçlendirilmesi zorunluluğunu gündeme getirmiş ve olası bir Sovyet saldırısına karşı SSCB’nin, stratejik noktalarını imha etmek için Türk hava sahasının kullanılması ihtiyacı oluşmuştur (Balcı, 2017: 72).
Ancak Türkiye NATO’ya alınmadan ABD’nin bu ihtiyacını karşılamayacağını belirtmiştir (Erhan, 2009:548). Diğer yandan 1950 Şubat’ında Moskova’da Çin ve SSCB arasında bir anlaşma imzalanmıştır. Böylece kapitalist dünyaya karşı komünist iki büyük ülkenin cephe aldığı görüntüsü oluşmuştur (Özçelik, 2003: 66).
Kore Savaşı da ABD’yi SSCB karşısında tedbirler almaya iten konulardan biridir. Bu savaş, uluslararası alanda komünizm egemenliğinin bir kampanyası olduğunu göstererek atom bombası dengesinin oluşmasıyla bölge savaşlarının çıkması ihtimalini de ortaya koymuştur (Özçelik, 2003: 67).
SSCB, Uzakdoğu’dakine benzer şekilde Avrupa’da da genişleme girişiminde bulunabilir ve ilk hedefi henüz NATO’ya üye olamamış Türkiye olabilirdi. Türkiye’nin işgal edilmesi ise Avrupa’nın güvenliğini tehlikeye düşürürdü (Erhan, 2009:549). Türkiye ve Yunanistan’ın NATO’ya üyeliği konusunda ABD’nin ısrarlı olmasının başka bir nedeni de Yugoslavya’da yaşanan durumdu SSCB, Avrupa’ya bir saldırı kararı alırsa Yugoslavya’da tehdit altına giriyordu. Yugoslavya 1948’de Kominform’dan çıkartılmış ve SSCB’nin yoğun baskısı altındaydı (Özçelik, 2003: 67).
Yugoslavya’nın SSCB tarafından işgalinin önlenebilmesi için NATO Başkomutanı Eisenhower’ın vurguladığı gibi NATO’nun güney kanadının güçlendirilmesi gerekiyordu (Balcı, 2017: 74). Bununla birlikte ABD strateji uzmanları Avrupa’da bir savaş çıkarsa Urallardaki endüstri bölgeleri ile Kafkaslardaki petrol yataklarının bombalanması gerektiğini vurguluyorlardı (Ülman, 1968: 261). Bunun için Türkiye ve Yunanistan’ın NATO’ya dâhil edilmesi gerekiyordu. Böylece ABD için Türkiye’nin önemi gittikçe artıyordu. Türkiye’nin Kore Savaşı’na ABD’den sonra en çok asker gönderen ülke olması ve bu savaşta Türk askerinin savaş kabiliyetini göstermiş olması ABD’li yöneticilerin yanı sıra diğer NATO üyelerinin birçoğunun da Türk askeri hakkındaki fikirlerinin yumuşamasını sağlamıştır. ABD kamuoyunun Türkiye konusundaki düşünceleri de önemli idi. Kore Savaşı’nda Türk birliklerinin sergilemiş olduğu üstün başarı ve Kuruni Muharebesi’nde kendilerini feda etmek pahasına ABD birliklerini imha edilmekten kurtarmaları, Amerikan kamuoyunda Türkiye’nin Sovyet tehdidine karşı yalnız bırakılmaması gerektiği yolunda bir görüş oluşmasına neden olmuştur (Erhan, 2009: 549). ABD’nin fikri bu şekilde dönüşmüş iken NATO’nun diğer üyeleri farklı düşüncelere sahipti.
Türkiye’nin NATO’ya üye olması konusunda Fransa, İtalya, Luxembourg ve Hollanda ABD ile ayni fikirde idi. İngiltere ise hala Türkiye’nin Orta Doğu’nun savunulmasında görevlendirilmesini istiyordu. Öte yandan NATO’nun İskandinavyalı üyeleri olan Norveç ve Danimarka antlaşmanın alanı genişletilirse kendi çıkarları dışında kalan Akdeniz bölgesinin korunması için savaşa girmek istemiyorlardı. Bu devletler ayrıca NATO’nun bir savunma ittifakı olmasının yanı sıra, siyasi, kültürel ve sosyal açıdan birbirine benzeyen ülkelerin bir araya gelmesiyle oluştuğunu savunarak Türkiye ve Yunanistan’ın bu özellikleri taşımadığı için pakta alınmasına karşı çıkıyorlardı (Erhan, 2009: 549-550). Bütün bu yaşananlara rağmen 15 Mayıs 1951 tarihinde ABD, NATO üyesi diğer devletlere birer mektup yazarak Türkiye ve Yunanistan’ın üyeliği ile ilgili tavsiyede bulunmuş ve bu tavsiyelerle üyeliğin önündeki engelleri kaldırmıştır (İlhan, 2015: 164).

Muharrem Günay