Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

AHISKA TÜRKLERİ: ADINI TARİHE KANLA VE GÖZYAŞIYLA YAZAN BİR TOPLULUK AHISKA TÜRKLERİNİN SÜRGÜNÜ (5)

Bölgenin stretejik açısından önemine binaen, Ahıska Türklerinin burada bulunmalarını kendileri için tehike gören Ruslar, Ahıska Türklerini, Orta Asya ve Kırgızistan’a, çoğunlukla da kıraç bozkırlara sürülmüşlerdir. Sürgün sırasında veya hemen sonrasında 30.000 ila 50.000 arasında nüfusun hayatını kaybettiği tahmin edilmektedir. 1968’de Ahıska Türklerine Ahıska’ya dônme hakkı verilmişse de bugüne kadar ancak birkaç bin kişi dônme izni alabilmiştir (Avşar ve Solak, 2002, Türkler c.1 s. 205-241).
Stalin dönemine damgasını vuran olaylardan biri, çeşitli gerekçelerle milyonlarca insanın yerlerinden edilerek SSCB’nin değişik yerlerine sürülmeleridir. Sadece 1936-1952 yılları arasında değişik milliyetlere mensup üç milyondan fazla insan Sibirya ve Orta Asya’ya sürülmüşlerdir. Ahıska Türkleri de sürülen halklardan biridir. Ahıska Türklerini sürülen diğer halklardan ayıran özelliklerden biri, kendilerine ait özerk bir idari birimlerinin olmamasıdır. Bu nedenle, resmî olarak ‘tanınmayan halklardan/milliyetlerden’ biri olmuş ve ana vatanlarına dönüş hakkını hâlen elde edememişlerdir.
Ahıska Türklerinin sürgünü 1968 yılına dek uluslararası düzeyde bilinmediği gibi Sovyetler Birliği’nde de çoğunluk tarafından duyulmamıştır (Kreindler, 1986: 388-391; Conquest, 1987; Baydar-Aydıngün, 2001: 68).
İnsanlık dışı koşullarda, hayvan vagonları içinde Gürcistan’dan Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’a sürülen, sürgün sırasında açlıktan, soğuktan ve hastalıktan yaklaşık 30 bin insanını kaybeden Ahıska Türklerinin can kayıpları, sürüldükleri ülkelerde ilk yıllarda da sağlıksız koşullar, açlık ve hastalık nedeniyle sürmüştür.
Ahıska Türkleri, sürüldükleri Orta Asya cumhuriyetlerinde – Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan – sadece sürgün olmanın, bir nevi toplama kampı yaşamı sürmenin getirdiği zorlukların yanı sıra o dönemde Orta Asya cumhuriyetlerinin içinde bulunduğu savaş koşulları ve rejimin dayatmalarının neden olduğu zorlukları da Orta Asya halklarıyla birlikte yaşamak zorunda kalmışlardır. Bu açıdan bakıldığında, hakkını savunma veya vatana dönme mücadelesi verme gibi hususlarda değil, hayatta kalabilmek için mücadele vermek zorunda kaldıklarını kolaylıkla ifade edebiliriz. Sovyet rejiminin en baskıcı yüzünü gösterdiği bu yıllar, daha çok, Ahıska Türklerinin hiçbir şekilde beklemedikleri, alışık olmadıkları yeni yaşam biçimine alışmaları, yeni bir hayat kurabilme mücadelesi vermeleriyle geçmiştir ( Aydıngün, A. , Aydıngün, İ,2014, s. 47-48).
‘Halk düşmanı’ olarak adlandırılarak sürülen bu halk, sürüldüğü ülkelerde zamanla yerel halkların güvenini büyük ölçüde kazanmışsa da, pasaportlarında taşıdıkları özel bir işaret nedeniyle uzun yıllar boyunca yükseköğretim hakkından yoksun olma veya önemli görevlere atanamama gibi ayrımcılıklara maruz kalmışlar, dolayısıyla ağırlıklı olarak kırsal bölgelerde yaşamak ve tarımla geçinmek zorunda bırakılmışlardır (Aydıngün ve Asker, 2012: 180), (Aydıngün, A. Aydıngün, İ s. 2014, 47-48).
Başta sürgün olmak üzere çeşitli ayrımcı devlet politikalarına maruz kalan Ahıska Türkleri, varlıklarını sürdürebilmek ve karşılaştıkları sorunlarla baş edebilmekiçin çok güçlü bir etnik grup dayanışması geliştirerek Sovyet rejimi boyunca kapalı bir grup olarak yaşamışlar; böylelikle dillerini, kimliklerini, geleneklerini ve dinlerini koruyabilmişlerdir. Bu süreçte, Sovyet rejiminin kendilerini Azeri nüfus içinde eritme ve/veya etnik olarak Gürcü olduklarını kabul etmeleri doğrultusundaki uygulamalarına da direnmişlerdir. Ahıska Türkleri, bu baskılara karşın Türklüklerini vurgulamaktan geri kalmamışlar, pasaportlarının milliyet hanesinde ne yazarsa yazsın kendilerini hep Türk olarak tanımlamışlar, birlikte yaşadıkları diğer gruplar da onları Türk olarak tanımlamışlardır (Aydıngün, A. Aydıngün, İ. s. 50). Bir başka anlatımla, ana vatanlarında yaşarken kimliklerini vurgulama gereksinimi hissetmeyen Ahıska Türkleri, sürgünün neden olduğu yeni koşullarda, kendi farklılıklarını ifade etmek ve kendilerini diğer gruplardan ayırmak için kimliklerini vurgulama ve güçlendirme gereğini hissetmişlerdir. Kırgızistan’da görüşülen bir Ahıska Türkü öğretim üyesi, Türklük konusundaki görüşlerini şu şekilde ifade etmişti:

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER