Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Muharrem Günay
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

ALMAN SEFERİNİN SEBEPLERİ VE AVRUPA’NIN TÜRK’E SECDESİ (1)

1. Viyana kuşatmasından sonra, Budin, Kral Yanoş’a bağışlanmış ve Macaristan tahtına, Osmanlı Sultanı tarafından oturtulmuştu. Budin şehri, bölgenin yönetimi için çok önemli bir şehirdi. Bundan dolayı Macaristan tahtında kendisinin hakkı olduğunu düşünen Ferdinand, burayı almak ve Macar tahtına oturmak istiyordu. Bu amacına ulaşmak için bir ordu toplayarak, piyadesini gemilerle Tuna’dan ve süvarisini karadan Budin’e gönderdi. 3 Cemaziyelevvel 937 (23 Aralık 1530) günü, Ferdinand’ın 20 bin kişilik kuvvetleri, Budin hisarını kuşattılar ve dışarı ile irtibatını kestiler. Kaleyi düşürmek için gereken yerlere büyük ve küçük toplar yerleştirerek, kaleyi muhtelif yerlerden sıkıştırıp, taarruza başladılar. Ferdinand, Kral Yanoş’un gevşekliğinden istifade ile Budin’i almaya çok ehemmiyet veriyordu. Maksadı, Budapeşte’yi aldıktan sonra Macaristan krallığını da ilan etmek ve Viyana’dan kalkıp burada yerleşmekti. (Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age. v. 202a-b, Âlî; age., v. 297b, Bostan; age., v.126b.)
Fakat bu sefer Yanoş, daha önce Budin’i düşmana kaptırdığından dolayı daha dikkatli idi. Ayrıca Padişah, burayı tekrar kendisine verirken, oraya yeniçerilerden de bir miktar asker koymuştu. Düşman kıtaları kaleyi kuşatma altına aldıklarında, kaledeki Macarlar, kaleyi güzelce müdafaa ettiler. Her iki tarafın mukabil hücumları eksilmiyordu. Ferdinand’ın askerleri, kale bedenlerini delik deşik bir hale getirinceye kadar uğraştılar. Kaledekiler de gece gündüz, düşmanlarına karşı koydular. Mücadele, elli yedi gün devam etti ve iki tarafta oldukça fazla zayiat verdi. (Kapanşahin, 2007, s.103)
Ferdinand’ın, Budin kalesini muhasara ettiğini sınırlardaki valiler duydular. Semendire Sancağı beyi Yahya Paşaoğlu Mehmet Bey ve akrabasından Bâli Bey, yanlarındaki süvarileri alarak Budapeşte cihetine yürüdüler. Ayrıca bir taktik olarak Mehmet Bey, kendilerine mensup Hristiyanlardan birkaç adamı, propaganda için ileriye gönderdi. Kendilerinin verdiği talimatla, İbrahim Paşanın büyük kuvvetlerle geldiğini düşmana duyurulmasını bildirdi. Kuşatmanın uzamasından dolayı takatleri kalmamış olan düşman güçleri, bu duyum üzerine kalenin muhasarasından el çektiler ve hatta toplarını bırakıp savuşmaya başladılar. Arkadan yetişen sınır gazileri, birçok silah ve teçhizat ele geçirdiler ve düşmanı zahmetsizce kaçırdılar. Ferdinand’ın kuvvetleri ve harp araçları çok olduğu için bunları büyük bir kuvvet ancak bozabilirdi. Fakat sınır gazilerinin böyle bir tedbire başvurmaları, düşmanlarını kaçırmaya sebep oldu. Bu güzel tedbirlerle hem kale kurtuldu hem de düşman bozularak geri çekildi.
Bu sırada Ferdinand’ın abisi Şarlken, İspanya kralıydı. Şarlken’in başında Koron dedikleri bir taç vardı ki, bu taç kimin başında olursa, o kral diğer kralların büyüğü sayılırdı. Çünkü Hıristiyanların zanlarına göre bu taç, Hazreti İsa’nın bindiği eşeğin palanından yapılmıştı. Yani eşeğin palanından bir parça ele geçmiş ve bundan bir külah yapılmış ve git gide bir takım kıymetli inci ve diğer taşlarla süslenmişti. Şarlken, bu taca sahip olduğu için, kralların kralı olmak iddiasına girişmişti. Bu taç, o sırada Almanya’da idi. Şarlken bu düzme yalanla hem İspanya hem de Almanya krallığını elde etmiş ve kardeşi Ferdinand’ı Almanya’nın Nemse ve Çekoslovakya bölgelerine kral yapmıştı. Kendisi İspanya’da oturup, kardeşi Ferdinand’ı Almanya’da vekil bırakmıştı. İşte bu Nemse ve Çek kralı ve Almanya kral vekili Ferdinand, devamlı Osmanlılarla savaş yaptığı için, kâfir ülkelerinin desteğini alıyordu. Bu sefer, birçok Hıristiyan derebeylerini de toplamış ve bazılarından gemiler, askerler alarak Macaristan’a sarkmış ve birçok yerleri elde etmişti. (Kapanşahin, 2007, s.383)
İşte Türklerin Macaristan ve Orta Avrupa seferleri hayatî tehlikeyi ileride karşılamak maksadıyla yapılıyor ve Fransa kıralı François ile mücâdele ve kralın himâye talebi Kanuni’ye fırsat veriyordu. İspanya’da Müslüman ve Yahudilerin korkunç bir şekilde zulüm ve kıtâle uğramaları da Kanunî’yi Akdeniz hâkimiyeti ve cihâdına zorluyordu. Protestan İngiltere ile Katolik İspanya (Elizabeth ve Philippe II) arasındaki mücadele de Türkler ile İngilizleri birbirine yaklaştırıyordu. Macaristan’ın süratle fethedilmesi Avrupa’yı titretti. Mohaç ve Budin seferinden sonra İstanbul’a dönen Pâdişâha Fransa, Lehistan, Venedik, Erdel ve Avusturya elçileri geldi. Bunları kabul eden Vezîr-i a’zam: “Türkler az konuşur, çok iş yapar” derken Türklerin tarih boyunca bu karakterine dikkat eden yabancıların ifadelerine uygun bir hüküm veriyordu.
Kanunî Sultan Süleyman da onlara bu seferlerin ve kan dökülmesinin mesuliyetinin Hıristiyan hükümetlerine aid olduğunu bildiriyordu. Avusturya kıralı Ferdinand’ın elçisi fethedilen Macaristan’da bazı yerlerin kendilerine aid olduğunu söyledi ve bunların bir listesini verdi. Sadrazam, bu cüret dolayısıyla, ona: “Bütün Hıristiyan hükümdarlarının gölgesine sığındıkları Padişahın karşısında ne cüretle böyle bir talepte” bulunduğuna dair hayretini beyan etti; bu cesaretle niçin İstanbul’u da istemediklerini sordu ve elçiyi azarladı. Bunun üzerine Almanlar (Avusturyalılar)Budin’i bir fırsatta işgal ettiler.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER