Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

AŞAĞILARIN AŞAĞISI YAZILARI – Kocatepe Gazetesi

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 5 Haziran 2018 Salı 13:15:54
 

– 22-
Aşağıların Aşağısı yazılarımızda yeni bir başlığa geçiyoruz: Kurtuluş Yolu. Bugüne kadarki yazılarda esfele safiliyne düşüşü, verilen Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisini insanın müstakil ve muhtar zannıyla suiistimal ederek nasıl kullandığını, böylece “Müstakilen Varım ve Muhtarım” yaşantısının oluştuğunu, Allah’a karşı mütekebbir bakışla yaşayan bu insanın sadrındaki “Ğıll”in hâkimiyetini, duniHİ algısı nedeniyle “Müstakilen Varım ve Muhtarım” diyerek yaşayanın akıbetini ayetlerle, hadislerle gördük. Bu yüzden, yazılarımızı dikkatle takip edenler, “Biz bu halden nasıl kurtulacağız?” diyerek kurtuluş yolunu aramaya zaten başlamışlardır.
Esfele Sâfiliyn’den, dûniHİ algıdan yani kendimizi ve yaratılan her şeyi Allah dışında sanmaktan kurtulmak mümkün müdür? Elbette. Bunun cevabını da Kur’an’dan öğreneceğiz. Çünkü “birisine göre” kurtulmak yok. El-Veliy Allah’tır.
“(Rabbi) dedi ki; ikiniz cemîan inin aşağı oradan. Birbirinize düşmansınız. Benden size bir hüda geldiğinde kim benim hüdama tâbi oldu ise işte o sapmaz ve şakıy olmaz.” (TaHa 123)
Ayetten konumuzla ilgili çıkaracağımız sonuçlara bakalım. Birisi şu: İnin aşağı! Bulunduğunuz idraktan aşağı idraka inin. İdrak inişine diğer âyetler ışığında baktığımızda, bu ayetten anlıyoruz ki “esfele sâfiliyne reddedildiniz, dûniHİ idraka indiniz, dünya hayatına başladınız” mânâları da vardır.
Ayetteki bir diğer nokta “birbirinize düşmansınız” ifadesidir. Bu çok iyi anlaşılmalıdır ki bir sonuç çıkarabilelim. İnsanın düşmanını tanıması önemlidir. Peki, düşman nedir, kimdir? Kur’an’a göre düşman, Allah’tan uzaklaştırandır, başka düşman düşünerek, kendi kafanızdan düşman tarifi oluşturmayın. DûniHİ algı ve zann’larına göre “düşman” ilan edilmez. Bu durumda, “birbirinize düşmansınız, bu şekilde inin” âyetini nasıl anlamalıyız?
Daha önce de paylaştık, iki tane var hal biliyoruz: Birbirinize Göre Var hâl ve kişinin Kendinde Kendine Göre Var hâli. Birbirinize Göre var olan hâl, yani birbirinize baktığınızda bu âleme Kesret Âlemi denilmesini sağlayan bu tekasür, bu birbirine göre varlık sizin düşmanınızdır, bu varlık sizi Allah’tan perdeler. “Birbirinize düşmansınız, bu şekilde inin” demek, varlığınızla birbirinizi Allah’tan perdeleyecek şekilde inin demektir, ifadenin konumuzla ilgili mânâsı böyledir: Birbirinize Göre Var görünüşünüz sizi Allah’tan perdeleyecek, bu size perde olacak, dûniHİ algınızı kuvvetlendirecek, böyle ineceksiniz! Birbirlerini Allah’tan perdeleyecek şekilde inmeleri neyi ifade eder bakın:
Hayata başladığımız hâlin yan, kendimizi içinde bulduğumuz formatın yasal yanlış olduğunu ilk paylaşımlarımızda âyet ve hadisleriyle gördük. Bu yüzden, TaHa 123. âyet bize kurtuluşu öğretiyor. Kurtulmuş doğsak niye kurtuluş öğretilsin? Doğarken hayata hidayet üzere başlayana kurtuluş öğretilmez. Ama Kur’ân bize kurtuluşu öğretiyor. Hadis ve âyetlerde düşüş anlatılmaz. Zaten düşmüşsünüz! Bize, ne yaparsak bu halden kurtulamayız, nasıl düşünür ve davranırsak bu düşüşte ısrarlı kalırız, hep bu öğretilir. Veya idraken düştüğümüz bu halden nasıl kurtulacağımız anlatılır. Yani hep çıkış, hep kurtuluş, hep nasıl yükseliriz anlatılır. Yol “çıkış”tır. Biz de şimdi çıkış/kurtuluş yolumuzu basamak basamak idrak seyahatiyle âyetlerden alacağız.
Ta-Ha 123. ayet bize diyor ki; kendinizi içinde bulacağınız dûniHİ algı sebebiyle kendinizi doğru yolda zannedeceksiniz. DûniHİ algıdan kurtulma yöntemini ve gerçek doğruyu bildiren nebi ve rasûller sizin içinizden size geldiğinde, fıtratınızdaki ‘evet, Bi Rabbimizsin’ bilgisi ve şehadetinden de istifade ederek tâbi olun. “İşittik ve tâbi olduk” derseniz Hakk’tan sapmaz, mutsuz olmazsınız. Anlıyoruz ki ilk iş gelen bilgiye tâbi olmaktır. Ayetten şu mânâyı da çıkarıyoruz: Demek ki kurtuluş yolu var. Bu önemli bir sonuçtur, çünkü o izi arıyoruz; acaba kurtuluş yolu var mı? Anlıyoruz ki var. Yaradanımız bize, “Size Kurtuluş Yolu göndereceğim” diyor.
“Hakikaten biz insanı ahseni takviym üzere yarattık. Sonra onu esfele sâfiliyne reddettik. Ancak iman edip salih amel işleyenler müstesna. Onlar için kesilmeyen bir ecir vardır.” (Tiyn; 4-6)
Yine bir kurtuluş yolu! Ve bu kurtuluş yolu şöyle tanımlanıyor: İnsan ancak Billâhi anlamında iman eder ve bu imana uygun hayat tarzı oluşturursa esfele sâfiliynden kurtulabilir ve hiç kesilmeyen mükâfata ulaşabilir. Bu âyetle yine öğreniyoruz ki dûniHİ algıdan sıyrılmak, aşağıların aşağısı idraktan yukarı tırmanmak mümkün, esfele sâfiliynden kurtulup ahseni takviyme kabul edilmek, Allah’a karşı edepsiz yaşantıdan çıkıp edebe dâhil olmak mümkün. Rabbimiz müjdeliyor:
“Allah iman edenlerin velisidir, onları zulmetten nura çıkarır. Fiilen küfür halinde olanlara (dûniHİ algı ve zann’larına göre yaşayanlara) gelince, onların dostları tağuttur (dûniHİ müstakilen var ve muhtar zannettikleridir). (Bu kabulleri) onları nurdan zulmete sokar. İşte onlar ashabun nardır. Onlar orada ebedi kalıcılardır.” (Bakara-257)
Yine görüyoruz ki kurtuluş mümkün! Ancak inananları Allah kurtarır, zulme düşeni ise düşüren kendisidir. Dikkat edin, bu kesret dilidir. Kur’an’da iki anlatım dili olduğunu paylaşmıştık. Bu iki anlatım diline örnek olarak İnsan Sûresi 29 ve 30, bir de Nisa Sûresi 78 ve 79. âyetleri verdik. “Zulme düşeni düşüren kendisidir” ifadesi kesret diliyledir. Eğer bu iki dili fark edilmişse Bakara Sûresi 257. âyette söylenen ancak o zaman anlaşılabilir: Kurtulacak olanı Allah kurtarır, yanlışa gideni, zulmete düşeni kendisi düşürür.
“O sizi zulmetten nura çıkarmak için apaçık âyetleri Kulu’nun üzerine tenzil edendir. İnnellâhe biküm le raûfun rahiym.” (Hadîd-9)
Bu ayet de kurtuluş yolu vardır gerçeğini beyan ediyor ve bize bir usul öğretiyor: Sizi zulmetten nura getirecek şeyi kulumuzun üzerine âyetleriyle tenzil ettik, indirdik. Demek ki yöntem Kur’ân’da! Yani “Kur’ân’dan öğrenin” denilen noktaya geldik: Evet, kurtuluş var ve yol Kur’an’da!
Erken ipucu gibi ama konuyu pekiştirir diye düşünüp varacağımız sonucu söyleyelim: Kurtuluş Yolu “Lâ ilâhe illallah” telkinidir ve Billâhi anlamında imandır. Bu aynı zamanda, dûniHİ algı ve zann’larını reddetmek ve Billâhi anlama göre bir hayat tarzı oluşturmaktır. Reçete budur. Bu reçeteye tâlip olana âyet şöyle seslenir:
“Siz o kurtuluş yolunu ararken, bulurken ve uygularken Allah kesinlikle size Billâhi anlamında Raufun Rahıym’dir (İnnallahe Bi küm le raufun rahıym).” (Hadîd-9)
“B” ile olduğu için “Biküm” ifadesi dikkatimizi çekmelidir. Bu dikkate alışalım…
Allah Raufun Rahıym’dir. Bu iki isim ahiretimiz için çok önemli bir sığınaktır. Ancak “İnnallahe biküm le raufun rahıym” âyetini “Allah size Rauf ve Rahimdir” diye meallendirirsek tam anlaşılmaz. Doğru ama noksandır. Şu nedenle: Bu meâli okuyan dûniHİ anlar; yani kendisi Allah’ın dışındadır ve Allah ona Raufun Rahim davranıyordur. O yüzden bu onarılması gereken bir meâl. Bilgiyi biraz ileri götüren meâller ise şöyle: “Allah sende senden sana Raufun Rahim’dir.” Bu da doğru ama yine noksandır. “Sende, senden, sana” ifadesi yeterli bir tanım değildir. Bu tanımlama sanki kulun dışı yokmuş gibi bir mânâ içerir. Kulun dışı vardır! Allah’a yani O’nun bir özelliğine Esmâ’ül Hüsna ile ilgili meâl verirken “B” kapsamında olmasına dikkat etmek gerekiyor. Allah’ın dûnu yoktur fakat kulun vardır. Bazen kulun dışıyla irtibatını kesmesi önerilir ama o irtibat böyle kesilmez. Kul o irtibatı dışına bakarken keser, gözünü kapatarak değil! Meâl “B” idrakıyla değilse, onu okuyan kişi eğer dûniHİ algıyla yaşıyorsa “Raufun Rahim” esması kendisine hitap ediyor zannedebilir. Öyle bir meâllendirelim ki kişi onu dûniHİ algıyla okuyamasın, dinleyemesin veya okuyor ve dinliyorsa idrakı kendiliğinden yerine otursun, Billâhi olsun. Bu yüzden, Kur’ân okunurken dûniHİ algıyla dinleyememelisin, Kur’ân dinlemek seni Billâhi algıya sokmalıdır. Bu ayetin meâli olarak “Allah sende, senden, sana Raufun Rahimdir” yazılması hâlinde kişi dışında yok zanneder, “Ne ararsan içinde” der. Bu bir mahkûmiyettir, bu bakış da ayrı bir şirktir, Allah’ı içine hapsetmektir, herşey bende demektir. Dışında yok mu? Sen varsın ve O da sende. Sen olmasan Allah olmayacak, herşey sende. Oysa senin dışın var. Öyle bir “B” düşünmelisin ki yani Allah öyle Raufun Rahim ki, hem senin her yerinde sana Raufun Rahim hem görebildiğin göremediğin her yerde sana karşı Raufun Rahim. Raufun Rahim’in kaplamadığı yer yok. Ayette “B”den alınacak mânâ çok önemlidir. “B”den anlayacağımız şudur: Allah öyle Raufun Rahimdir ki dışı yoktur. O’nun dışı var zannedip başka bir merhamet aramayın. O’nun dışı yoktur, Raufun Rahim oluşu her yeri kaplamıştır. Sen de tüm kulları (yarattıkları) da zaten O’nun ilminde bir suretsiniz.
“Allah size Bi Raufun Rahıym’dir”in bir manası da şudur: Raufun Rahıym olan Allah seni kurtarırken adalet aramaz, hediyeyle, lütufla, nimetle kurtarır. Rahim isminde adalet olmaz.
Geldiğimiz noktada öğrendik ki kurtuluş yolu var ve bu yol Kur’an’da! Öyleyse sıra Kur’an’dan bu kurtuluş için ipucu aramaya geldi.
 “Sonra biz rasûllerimizi ve iman etmişleri böylece kurtarırız. Mü’minleri kurtarmamız üzerimize bir haktır. De ki     Ey insanlar! Benim diynimden (inanış ve hayat tarzımdan) şüphedeyseniz (bilin ki) ben sizin dûnillah (algı sonucu müstakilen var ve muhtar zannedip) kulluk yaptıklarınıza kulluk yapmam. Fakat sizi öldürecek olan Allah’a kulluk ederim. Ve ben mü’minlerden olmakla emrolundum.” Ve (şununla da emrolundum): Vechini hanif olarak (dûniHİ algı ve zann’larına sırtını dönerek) diyne çevir ve sakın müşriklerden olma. Ve dûnillah (algı sonucu müstakilen var ve muhtar zannedilen) fayda ve zarar vermeyen şeylerden ilgini kes (onlara yönelme). Yönelirsen muhakkak ki sen zâlimlerden olursun.” (Yunus; 103-106)
İlk ipucumuz bu, ayetten bunu aldık, buradan ilerleyeceğiz: Vechini hanif olarak Din’e çevir.
Bize buyuruyor ki: DûniHİ algı ve zann’larıyla üretilen “Allah’ın dışında müstakilen var ve muhtar varlıklar vardır” iddiasına idrakın sırtınızı dönün. İdrakınız önce bu iddiaya sırtını dönsün, bu iddiayı hiç görmesin, o iddia hiç yokmuş gibi baksın. Böylece, idrakınız dûniHİ algı sonucu “müstakilen varım ve muhtarım” diyen zann ile irtibatını kessin. Bir kere onunla irtibatınızı kesin. “Şu arkadaşla hiç görüşmeyeceğim” deyin bir kere! Dayanamayıp ikide bir görüşüyor olsanız bile. Allah diyor ki: Silerim, affederim, yeter ki siz karar verin, onunla görüşmeyeceğim deyin, lanet sana deyin ve ona sırtınızı dönün. Çünkü o dûniHİ algı Allah’a küfürdür. Ondan kurtulmak gerekiyor.

Edep; Ya Hu -22-

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER