Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Muharrem Günay
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Atatürk Ve Türk Dünyası

Atatürk, milyonlarca millettaşımız gibi bugün mili sınırlarımız dışında kalan ve vaktiyle Osmanlı’nın idaresinde bulunan Selanik’te dünyaya gelmiştir. O’nun millet ve milliyetçilik anlayışı sadece Türkiye’de yaşayan Türkleri içine alan ve o zamanki tabirle Dış Türklere karşı ilgisiz kalan bir anlayış değildir. Atatürk, Türk Dünyası ile ilişkilerde, son derece planlı ve programlı hareket eden ve Türk Dünyası ile ilişkilerin o zamanın biricik Bağımsız Türk Devleti olan Türkiye’ye zarar vermeyecek bir şekilde yürütülmesinden yanaydı. O’nun Türk Dünyası ile ilişkilerinin bir görünen bir de görünmeyen yönü vardı. “Pantürkizm ve Panislamizm “gibi görüşleri tehlikeli olarak gördüğüne ait sözleri o zamanın siyaseti gereği özellikle Rusları ürkütmemeye yönelik söylenmiş sözleridir. O’nun Türk Dünyası’na olan ilgisi, yapmış olduğu işler ve vecizelerinde bütün açıklığı ile görülmektedir:
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halka Türk Milleti denir. Millet sözünden ne anlaşılır ne anlaşılması lazımdır? Bunu anlatayım: Sözlerimin kolay anlaşılması için, yine Türk Milleti’ne bakacağım. Çünkü dünya yüzünde ondan daha büyük, ondan daha eski, ondan daha temiz bir millet yoktur ve bütün insanlık tarihinde görülmemiştir. Bugün ki Türk Milleti’ne, bir resim tablosuna bakar gibi bakalım ve şimdiye kadar edindiğimiz bilgilerin yardımıyla düşünelim. Bir tabloda neler görüyorsak, bir tablo bize neler hatırlatıyorsa, onları birer birer söyleyelim:
1-Türk Milleti, halk idaresi olan Cumhuriyetle idare olunur bir devlettir.
2-Türk Devleti laiktir, her reşit dinini intihapta serbesttir.
3-Türk Milleti’nin dili, Türkçedir. Türk Dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk dilini çok sever ve onu yükseltmek için çalışır. Bir de Türk Dili, Türk Milleti için mukaddes bir hazinedir. Çünkü Türk Milleti geçirdiği nihayetsiz badireler içinde, ahlakının, ananelerinin, hatıralarının, menfaatlerinin, elhasıl bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde muhafaza olduğunu görüyor. Türk Dili, Türk Milleti’nin kalbidir, zihnidir.
4-Türk Milleti Asya’nın garbında ve Avrupa’nın şarkında olmak üzere kara ve deniz sınırlarıyla ayırt edilmiş, dünyaca tanınmış, büyük bir yurtta yaşar. Onun adına “TÜRKELİ “derler. Türk Yurdu daha çok büyüktür. Yakın ve uzak zamanlar düşünülürse Türk’e yurtluk etmemiş bir kıta yoktur. Bütün dünyada, Asya, Avrupa, Afrika ve hatta Amerika Türk Atalarına yurt olmuştur. Bu hakikatler eski ve hususuyla yeni tarih vesikalarıyla malumdur… (Cunbur,1981, s. 37)
Türk Birliği’nin bir gün hakikat olacağına inanan Atatürk: “Türk Birliği’nin bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapatacağım. Türk Birliğine inanıyorum. Yarının tarihi, yeni fasıllarını Türk Birliği ile açacak, dünya sükûnunu bu fasıllar içinde bulacaktır. Türklüğün varlığı bu köhne âleme yeni ufuklar açacak, güneş ne demek, ufuk ne demek o zaman görülecek (Bozdağ, 1975, s.138) diyen Atatürk, Türk Birliği’nin bir gün hakikat olacağına inanıyordu.
Ülküler Devlet Tarafından Açıklanmaz Milletçe Yaşanır
Türk Birliğinin bir gün hakikat olacağına ve Turan idealine inanan Atatürk, Sovyetlerin bir gün mutlaka dağılacağını biliyor ve o güne hazırlıklı olmanın gereğine inanıyordu. Bu konu ile ilgili olarak kendisine sorulan soruya verdiği cevap tarihimiz ve devletimizin takip edeceği derin siyaset açısından çok önemlidir. Nitekim 1933 yılının 29 Ekim’inde Gazi Mustafa Kemal Paşa, bir genç doktorun sorusu üstüne bu fikri – saklanması kaydı ile- açıklamıştır!
“Ülküler, devlet tarafından açıklanmaz; Millet tarafından yaşanır! Nasıl, bakarken, gözlerimizi görmüyor, onunla her şeyi görüyorsak, Ülkü de onun gibi, farkında olmadan vicdanlarımızda yaşar ve her şeyi ona göre yaparız. Ben, Devlet Başkanıyım! Sorumluluklarım vardır! Bu sorumluluklarım altında konuşamam! Bu konuda genç arkadaşlarımla ayrıca konuşacağım. Dr. Zeki’ye “Siz şöyle bu tarafa geçin “dedi ve salona sorup: Başka konuşmak isteyen var mı? Az önceki içkili, uzun boylu vatandaş, bir yerlerden ortaya çıkmayı becerdi. Olabildiğince derlenmiş, toparlanmıştı ama yine de dili hafifçe sürçmekteydi: -Paşam, benim büyük Paşam! Atatürk gülerek elini kaldırdı: -Anladım deminki önerini yeniden oya koymamı isteyeceksin! Tamam. Şimdi sırasıdır. Önerini arkadaşların da kabul ettiler. Cumhuriyetimiz kutlu olsun hanımlar, beyler!
Atatürk, salonu dolduran alkışlar arasında kalktı; Dr. Zeki’yi de yanına alarak Genel Müdür Odası’na geçti. Oturdular. Atatürk’ün arkasında, duvarda bir Türkiye haritası vardı. Karşısında oturan Dr. Zeki’ye:
-Benim arkamdaki haritayı görüyor musun? Dedi -Evet Paşam. -O haritada, Türkiye’nin üstüne abanmış bir blok var; Onu da görüyor musun
-Evet, görüyorum, Paşa hazretleri.
-Hah, işte o ağırlık benim omuzlarımın üstündedir. Omuzlarımın üstünde olduğu için, ben konuşamam! -Düşün bir kere… Osmanlı İmparatorluğu ne oldu? Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ne oldu? Daha dün, bunlar vardılar… Dünyaya hükmediyorlardı! Avrupa’yı ürküten Almanya’dan bugün ne kaldı? Demek hiçbir şey, sür-git değildir.
Bugün, “ölümsüz “gibi görünen nice güçlerden, ileride belki pek az bir şey kalacaktır. Devletler ve Milletler, bu idrakin içinde olmalıdırlar.

YORUMLAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER