Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
İrfan Ünver NASRATTINOĞLU
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

AZERBAYCAN -1-

Azerbaycan, benim en sevdiğim ülkedir. Çünkü Azerbaycan Türkiye’dir. Kimilerinin sanki başka bir milletmiş gibi, Azeri olarak tanımladığı insan, Türk oğlu Türk’tür. Hiç unutmam; Azerbaycan’a yaptığım seyahatlerden birinde, üst düzey bir görevli, “siz Osmanlı iken biz Türk’tük…” demiş ve beni hayli etkilemişti. Sonraları merhum Haydar Aliyev’in sık sık dile getirdiği şu deyim, adeta öz deyiş olmuştur: “Biz iki devlet, bir milletiz…”
Bir Türk Cumhuriyeti olan Azerbaycan, her Türk’ün iftihar edeceği, gerçek bir Türk yurdudur. Dünyanın yarısını yöneten (eski) SSCB döneminde, 15 kişilik politbüronun zirvesine yükselen ilk ve tek Türk Haydar Aliyev’dir. Sonradan o 15 kişinin içerisine bir Özbek ile bir Türkmen de girerek, dünyanın yarısını yöneten politbüroda 3 Türk görev yapmıştır.
SSCB döneminde, 15 cumhuriyet içerisinde tıp alanında en büyük gelişme Azerbaycan’da olmuştur. Şamahı kentindeki rasathane, dünyanın sayılı rasathanelerinden birisidir. Azerbaycan İlimler Akademisi sadece Sovyetler Birliği çapında değil, Avrupa’daki benzerlerinden bile daha büyük işler başarmıştır. Birliğin Ressamlar Birliği başkanlığını uzun yıllar Azerbaycan Türkü olan Tahir Salahov yapmıştır…Niyazi Takizede, SSCB’nin, dünyaya takdim ettiği Türk sanatçıdır…
Türk dünyasında ilk günlük gazete Azerbaycan’da yayımlandı. Hasanbey Zerdavî’nin yayımladığı Ekinci adlı gazetenin yayın hayatı 1875’de başladı…
Mirza Fethali Ahundzade Türk dünyasının ilk tiyatro eserini yazdı.
Milletimizin ilk opereti “Arşın Mal Alan” ve ilk operası “Leyla İle Mecnun” 1912’de Üzeyir Hacıbeyli tarafından yazıldı…
Türk dünyasındaki ilk konservatuvar ve tiyatro, Azerbaycan’da kuruldu…
İlk Kadın dergisi “Şark Kadını” Azerbaycan’da yayımlandı…
Türk musikisi üzerine Türk dünyasındaki ilk eseri besteleyen Abdülkadir Meraği Azerbaycanlı’dır…
İlk Bale gösterisi Azerbaycan’da yapıldı ve ilk bale eseri Kara Karayev tarafından bestelendi. “Yedi Güzel” adlı eser, büyük şairimiz Nizami’nin mesnevisinden esinlenilerek yaratıldı…
Azerbaycan Türkleri, Türk dünyasında arap alfabesini bırakıp, lâtin alfabesine geçen ilk Türk topluluğudur. Ne yazık ki 1937’de Kiril albabesine geçildi ama, bağımsızlığın berpa edilmesinden sonraki süreçte, tekrar lâtine dönüldü…
Ve 28 Mayıs 1918’de, Türk dünyasının ilk cumhuriyeti Azerbaycan’da kuruldu.
Tüm bu nedenlerden dolayı Azerbaycan benim canımdır…kanımdır…ve ben, can Azerbaycan’ıma bir yıl gidemezsem, hasta olurum…Ne var kiKorona virisün yarattığı pandemi sürecinde, maalesef Azerbaycan’ma hasret kaldım!….
Ve işte, 1982 Yılında başlayıp, devam eden Azerbaycan Seyahatlerinde yaşadıklarım, gözlemlerim ve düşüncelerimin özetinin özetinin özeti…
İLK AZERBAYCAN SEYAHATİM
SSCB dağılmadan önce, bütün yollar Moskova’dan geçerdi. Doğrudan, herhangi bir ülkeye uçabilmeniz mümkün değildi. Bu nedenle APN (Novosti Pres Ajansı)’nin girişimiyle, Azerbaycan’a yapacağım seyahat, Moskova’dan başlayacaktı. O yıllarda fiilen gazetecilik yapıyordum. Dolayısıyla, Azerbaycan’da, Gazeteciler Birliği’nin konuğu olacaktım.
26 Mayıs 1982 tarihinde, Aeroflot uçağı ile Ankara’dan İstanbul’a, oradan da Moskova’ya uçtum. Şeremetyevo havaalanında beni, gazeteci-yazar Ferman Eyvazlı karşıladı. O geceyi Moskova’da geçirdikten sonra, ertesi gün Azerbaycan’a uçtum.
BAKÜ
Bakü havaalanında Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Hacı Hacıyev karşıladı. Yeni Azerbaycan Oteli’ne yerleştikten sonra, Hacıyev’in evine giderek, hemen yemek masasına oturduk. Hacı’nın kardeşleri, eşleri, çocukları toplu hâlde, Türkiye’den gelecek olan gazeteciyi bekliyorlardı. Ayrıca o gün, Hacı’nın oğlu Ulvi’nin 17. doğum yıl dönümü kutlanıyordu. Masanın üzerinde bir tek kuş sütü eksikti.
Orada bulunanların, Türkiye sevgisi ile dolu olmaları ve sık sık bunu teyit eden sözler sarf etmeleri beni şaşırtmıştı. Özellikle Hacı’nın kardeşi matematik profesörü Arif Bey, babasından naklen, Türkler hakkında övgü dolu sözler söylüyordu. O arada getirilen bir teypte Emel Sayın, Bedia Akartürk, Ümit Besen gibi sanatçılarımızın şarkılarını işitince şaşkınlığım bir kat daha artmıştı.
Emel Sayın, Bakü’ye gelince âdeta yer yerinden oynamış!… Sahne bir çiçek bahçesine dönüşmüş. Ondan önce gelip Bakü’de konser veren Nesrin Sipahi, Gülay Uğurata, İdil Biret gibi sanatçılarımızı da hiç unutamamışlar. Esasen, Azerbaycan Türkleri, Türkiye’den Bakü’ye kim gelmiş ise onu unutmamışlardı. Böylesine büyük bir sevgi karşısında şaşkınlık duymamak mümkün değildi. Gerçek Azerbaycan Türkleri, Türkiye’ye ve Türk insanına âşıktılar. Bütün taksi şoförleri geceleri sabaha kadar Ankara ve İstanbul radyolarını dinliyorlardı. Bunlardan birisi Diyarbakır radyosunu yakalamış ve bir daha bulamama endişesiyle ibreyi, yerinden hiç oynatmamıştı!…
Bu ilk Azerbaycan seyahatinde ben, rüyada gibiydim. Dil benim dilimdi; müzik benim ruhuma hitap ediyordu. İnsanlar, benden daha Türk’tü. Sanki ben, ulaşılamaz sandığım Moskova’dan hiç geçmemiştim ve doğup büyüdüğüm ülkedeydim!… Sanki Ankara’dan hiç ayrılmamıştım ve dostlarımla birlikteydim…
O geceyi heyecan ve mutluluk içerisinde rahat bir şekilde geçirdim. Sabah kalktığımda hemen radyoyu açtım; benim dilimle okunan şiirleri, şarkıları zevkle dinledim. Balkona çıkarak, Hazar Denizi’ni seyrettim.
Bakü’deki ilk günümde ressam Rasim Hanefioğlu Babayev’in atölyesini, ünlü kişiler mezarlığını, Güzel Sanatlar Müzesini ziyaret ettim.
Bakü’de bulunduğum günlerde Meşhedi Azizbeyov Petro Kimya Enstitüsü’nü ziyaret ederek bilgiler aldım. Burası aslında, petrol mühendisi yetiştiren, dünyanın sayılı üniversitelerinden biriydi ve 65 ülkeden öğrenciler tahsil görüyorlardı. 1930 yılına kadar SSCB’nin tek petrol enstitüsü burasıydı. O yıl Moskova’da da bir enstitü açıldı.
Başka bir gün, Kültür Bakanı Dr. Zakir Bagirov’u makamında ziyaret ettim. Azerbaycan kültürünün gelişimine önemli katkıları olan Bagirov, maalesef genç denilecek bir yaşta vefat etti.
Azerbaycan’ın Harici Ülkelerle Dostluk ve Kültürel İlişkiler Kurumu Başkanı Nebi Hazri’yi makamında ziyaret ederken; eski bir dost ile yeniden karşılaşmanın mutluluğunu yaşamıştım. Zira onu, Bursa’da, Folklor Kongresi’nde tanımıştım.
NİYAZİ TAKİZADE
Azerbaycan’ın dünyaca ünlü müzik adamı Niyazi Takizade ile önce Filarmoni binasında, sonra da evinde iki görüşme yaptım. Özellikle ikinci görüşmemiz son derece samimi bir havada cereyan etti. O’nun müzik yaşamı ile ilgili çalışmalarını, eserlerini ve konserlerini kendi ağzından dinlemek benim için onur verici bir durumdu. Bir ara İstanbul’a gelerek, AKM’deki konseri yönetmesiyle ilgili anısı hayli ilginçti.
Niyazi Bey, kaldığı otelden bir taksiye atlayıp Taksim’e gidecektir. Atatürk Kültür Merkezi’nde inecektir, ama şoför yola devam edince; şoföre “Dur oğul, burada düşeceğim!… ”der. Şoför cevap verir; “Korkma amca, kapılar kapalı, düşmezsin!” Düşeceğim, düşmezsin derken, araba, Harbiye’yi bulur! Azerbaycan Türkçesindeki bazı kelimelerin anlamları, Türkiye Türkçesinde başka anlamlar içerdiği için, kimi zaman böylesi durumlar meydana gelmektedir. Örneğin, Azerbaycan Türkçesinde “düşmek”, “inmek” anlamında kullanılmaktadır. Örneğin “dal” sözcüğü, “arka”, “kabak” sözcüğü de “ön” demektir.
Nazım Hikmet, Niyazi Takizade’ye, her karşılaşmalarında, “Niyazi baba” diye hitap edermiş… Ahmet Adnan Saygun, Köroğlu Operasını, Niyazi için yazmış… Ulvi Cemal Erkin, Adnan Saygun ve İdil Biret, Niyazi’ye; “Sen kültürümüzün sefirisin” demişler…
Sohbet esnasında bir ara Niyazi’ye sordum: “Üstat, Türkiye’deki orkestra şefleri hakkında ne düşünüyorsunuz?” Yanıt: “Hepsi de çok zayıf!… ” O tarihlerde popüler olan bir şefimizi sorunca verdiği yanıt ise, moral bozucuydu: “Ha, o mu, soytarı!… ” demekle yetinmişti. Fakat Aydın Gün’ü çok seviyordu; “O büyük bir sanatçı ve her şeyden önemlisi de büyük bir Türk’tür” demişti.
Niyazi 1938 yılından itibaren, Azerbaycan filarmoni orkestrasının şefi ve müdürüydü. Bu kuruluş bünyesinde, halk dansları ve mahnı (türkü) topluluğu da vardı. Bu nedenle, Niyazi, geleneksel halk dansları üzerinde de çalışmalar yapmıştı. Bu konuda verdiği şu bilgileri not etmiştim:
“Bizim rakslarımızın 8000 yıllık geçmişi vardır. Bakü’ye 70 km mesafedeki Gobustan’daki kayalar üzerinde, halay motifleri bulunmaktadır. Azeriler, raksı çok severler. Dünyada 11 iklim vardır ve bunun 10’u Azerbaycan’da görülür. Dağ, doruk, ova… en yüksek tepeler, düzlükler ve deniz… Rakslar da aynıdır. Kimi rakslar İran raksına benzer, yumuşaktır; Karabağ, Gence, Kazak, Nahcivan serttir…”
Benim folklorla ilgili olduğumu öğrenin Niyazi, bir gün, Filarmoni bünyesindeki halk oyunları topluluğunun, benim için gösteri yapmasını sağlamıştı. Müthiş bir topluluktu. Ona demiştim ki; “Üstad, bu ekip Türkiye’ye gelse, yer yerinden oynar…” Nitekim, bir süre sonra İstanbul’a gelen topluluk, çok büyük ilgi görmüş ve takdir toplamıştı. Üstadın verdiği bilgiye göre, halk oyunları topluluğu 1936 Yılında 40 kişiyle kurulmuştu. Niyazi’nin çabalarıyla grup 100 kişiye çıkarılmış ve devlet halk dansları topluluğu haline getirilmişti. O tarihte Gence, Karabağ, Nahcivan, Sumgayıt gibi yerlerde de amatör halk oyunları toplulukları vardı.
Büyük kompozitör Niyazi Takizade, büyük şöhrete rağmen, son derece mütevazı bir insandı. Muhterem eşi Hacer Hanım, gerçek bir ev kadını olarak geleneksel Azeri-Türk konukseverliğini göstermiş; elleriyle hazırladığı yemeklerle donattığı masaya buyur etmişti.
Niyazi Azerbaycan parlamentosunda milletvekili olarak da görev yapmıştı. Sayısız ödüllerin yanı sıra “Halk kahramanı nişanı” da almıştı.
HACIBEYOV’LAR
Azerbaycan’da musiki eğitimine büyük önem verilmektedir. Daha eskileri bir yana bırakırsak; milli musikinin ustası Üzeyir Hacıbeyov’dur. O mahur, şur ve çargah makamları üzerine kurduğu Leyla İle Mecnun Operası ile, ilk Türk millî operasını yaratan adamdır. 1945’de yayımladığı Azerbaycan Halk Müziğinin Esasları adlı kitap ise bir şaheserdir. Bu değerli bestecinin “Meşhedi İbad-O Olmasın, Bu Olsun” ve “Arşın Mal Alan” adlı eserleri, aradan geçen uzun yıllara rağmen hem Azerbaycan’da, hem de Türkiye’de sahnelenmektedir. Çünkü bu eserlerin kaynağı halktır; folklordur. Halkın gelenek ve göreneklerinden esinlenerek yazılan oyun, halk musikisi enstrümanları ve halk kostümleri ile sunulunca, güncelliğini yitirmemektedir. Zira Üzeyir bey orkestranın içerisine tar ve davulu da sokarak; gerçekten millî bir eser yaratmıştır.
Üzeyir beyin sülalesinde çok sayıda sanatçı bulunmaktadır. Niyazi Takizade, Üzeyir beyin ağabeyi Zülfikâr’ın oğludur. Esasen Niyazi’nin soyadı da Hacıbeyov’dur. SSCB Halk Artisti ünvanını alan Sultan Hacıbeyov, Üzeyir beyin kardeşidir. Onun oğlu İsmail Hacıbeyov da ünlü bir piyanisttir. Uzun yıllar Azerbaycan Bestekarlar Birliği’nin başkanlığını yapan Şemsi Bedelbeyli Üzeyir beyin yakın akrabasıdır Şemsi beyin oğlu Ferhat Bedelbeyli de çok ünlü bir sanatçı olup, Türkiye’de de konserler vermiştir.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER