Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
İrfan Ünver NASRATTINOĞLU
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

AZERBAYCAN -2-

ŞAMAHI
Azerbaycan’daki üçüncü günümüzün sabahı, Hacı Hacıyev’le birlikte Bakü’den 190 km ötedeki Şamahı kentine hareket ettik. Yolun yaklaşık 60 km’lik kısmı tamamen çöl. Karşımızdaki Kafkas dağları karla kaplıydı. Neriman ve Malakanlar’ın yaşadıkları Yekehane köylerini göz ucuyla seyrederek geçtik. 12. yüzyılda Şirvanşahların başkenti olan Şamahı, 1859 ve 1911 yıllarında meydana gelen iki büyük depremle yerle bir olmuş ama tekrar ayağa kalkarak, yaşamını ve gelişimini sürdürmüş. Aldığım ilk iki önemli bilgiden birisi, Şamahı’nın üzüm diyarı oluşu; öteki ise, âşıklar yatağı olduğudur. Azerbaycan, dağılan SSCB’nin en çok üzüm üreten, ikinci ülkesidir.
Ben Şamahı’daki, âşıklarla tanışmak, görüşmek ve sazlarını, seslerini dinlemek istiyordum. Şamahı KP Sekreteri Feyruz Receboğlu Mustafayev’den tarımsal çalışmalar ve bu tarihî kent hakkında bilgiler aldım.
Şamahı’nın Birinci Kâtibi, yani kentin valisi veya belediye başkanı olan Feyruz Mustafayev, yardımcısı Enver Salahov’la birlikte bizimle çok samimi ve candan ilgilendi. Sonraki yıllarda da gerek Şamahı’da gerekse Bakü’de görüştüğüm Mustafayev son derece kültürlü, bilgili ve espritüel bir insandı. “Ben çoban oğlu çobanım…Hükümet, bir çobanın oğlunu getirip Şirvanşahlar’ın şehrine hâkim yaptı!… ” derken, samimiyetini kanıtlıyordu. Aslen Gence’li idi. İktisat ve siyaset tahsili yapmış, Azerbaycan Komünist Partisi saflarında, adım adım yükselmişti. Partinin merkez komitesi üyesi ve milletvekiliydi. Göreve başladığı 5 yıl içerisinde Şamahı’da önemli gelişmeler sağlamıştı.
Görüşme esnasında espriler yapıyordu. Söz, çok sevdiği Haydar Aliyev’den açıldığında; “O ikinci Hazreti Ali’dir” diyordu. Çeşitli ülkelerden davetler aldığını, bu davetlere icabet etmediğini; görmek istediği tek ülkenin ise Türkiye olduğunu açıkça ifade ediyor ve biraz da sitemkâr bir şekilde; “Seni seveceğim, sen sevmesen de…” diyordu. Gözlerimin içine bakarak söylediği şu söz belleğime nakşolmuştu:“Sizin buraya gelişinizin anlamı da önemi de çok büyüktür… Burada herkes Türkiye’yi çok sever…”
KIZ KALESİ
Bakü’nün simgesi, kent merkezindeki Kız Kalesi’dir. Nitekim Bakü, hatta Azerbaycan’la ilgili kitap ve broşürlerde, bu kalenin resmi yer almaktadır. Kale XII. yüzyılda, yani Şirvanşahlar döneminde inşa edilmiş. Kalenin çevresinde ve vaktiyle surlarla çevrili olan İçeri Şeher’de bulunan medrese, cami, hamam vb. gibi yapılar da o dönemin mimari eserleridir. Artık, kule demenin daha doğru olacağı bu kale ile ilgili şu ilginç öyküyü nakletmek isterim:
MÜZİSYENLERLE
Bir gün, Azerbaycan Tiyatro Cemiyetine giderek Şemsi Bedelbeyli, Ferhad Bedelbeyli, Akif İslamzade, İsmail Hacıbeyoğlu ve Leman Atakişiyeva gibi Azerbaycan’ın ünlü müzik adamlarıyla uzun uzadıya sohbet edebilme olanağını bulduk. O günlerde Gobustan Dergisi’nin baş redaktörü olan Anar Rzayev de oradaydı.
Şemsi Bey, 23 Şubat 1911’de bugün Ermenilerin işgali altındaki Şuşa kentinde doğmuştu. Opera ve operet rejisörüydü ve 1938 yılından itibaren bu işi yapıyordu. Ağabeyi Efrasiyab Bedelbeyli de virtüözdü. 1940’da ünlü “Kız Kalesi Balesi”ni yazmıştı. “Nizami” ve “Vatan Uğrunda” operaları da onundu. Son operası “Söğütler Ağlamaz”ı, Şemsi Bey sahneye koymuştu. Bu operanın metni, SSCB çapında ikincilik ödülünü almıştı. 1976 yılında vefat eden Efrasiyab Bedelbeyli’nin adı 23 No. lu Musiki Mektebine verilmişti.
Ferhad Bedelbeyli, Şemsi beyin oğluydu. 1947’de Bakü’de doğmuş, baba mesleğini seçmişti. 1969’da konservatuarı bitirdikten sonra Moskova’ya giderek doktora yaptı. Piyanist olan Ferhad, çeşitli ülkelerde ve Türkiye’de defalarca konserler verdi.
Akif İslamzade ile İsmail Hacıbeyoğlu da Azerbaycan musiki tarihinde yer alan, değerli sanatçılardı.
O sohbette öğrendiğime göre Niyazi Takizade, Üzeyir Hacıbekov’un ağabeyi Zülfikâr’ın oğludur. Genç yaşta vefat eden Cengiz Hacıbekov Niyazi’nin kardeşidir. Yani Niyazi de Hacıbekov’dur. Fakat, “Üzeyir Beyin adının şemsiyesi altında şöhrete ulaşmış” demesinler diye, Hacıbekov (veya Hacıbeyli) soyadını kullanmamıştır. Nasıl ki, kendilerinden önce ünlü olan babalarının soyadlarını kullanmayan Anar, Elçin, Hidayet vb. gibi…
O akşam, Şemsi Bedelbeyi’nin evinde gerçekten muhteşem bir şölene davet edildik. Zengin sofra üzerindeki şölen bir yana, Ferhad ve kimi genç sanatçıların icra ettikleri musiki, adeta kendimizden geçmemize neden oldu.
Bir gün de öğle saatlerinde Ferman Eyvazlı’nın, evindeki yemekte, Hüseyin Arif, birkaç âşıkla birlikte, mükemmel bir şov yaptılar.
Bir başka akşam Gülistan Sarayı’ndaki musiki ve dans gösterisi ise, adeta başımızı döndürdü!… Yeni inşa edilen bu muhteşem gazinodaki yemekler de nefisti.
EDEBİYAT ENSTİTÜSÜ
Bir gün, İlimler Akademisi Nizami Adına Edebiyat Enstitüsü’ne gittik. Enstitü Müdürü Prof. Dr. Aziz Mirahmedov ve enstitünün uzman ve bilginleri bir odada toplanmışlardı. Yaşar Garayev, Kasım Kasımzade, Şamil Selmanov, Nasir Lâtif, Kamran Mamedov, Ahmet Miralli, Mirali Menafi, Mirali Seyidov, Arif Hacıyev, Behlül Abdulazade, Müşabe Araslı, Feride Velihanova, Meliha Hanım, Nadir Mamedov, Gaffar Kentli, Arif Abdulazade, Ekber Agayev, Dilâra Eliyeva ve Halil Rıza’yı toplu hâlde görüp bu birbirinden değerli ilim ve edebiyat adamlarıyla tanışmak benim için müstesna bir olaydı.
O yıl enstitünün 50. kuruluş yıl dönümü kutlanmıştı. Cilt cilt ansiklopediler, kitaplar gösterdiler. Salt Azerbaycan Cumhuriyeti sathında değil, Güney Azerbaycan’da da araştırmalar, derlemeler yaparak, Azerbaycan’ın iki yakasının edebiyatını topluca yayınlamışlardı.
İZLENİMLER
03 Haziran 1982 tarihine kadar süren bu ilk Azerbaycan seyahatini tamamlayıp da Bakü’den Moskova’ya uçarken, belleğime nakşolan izlenimler şöyleydi: Azerbaycan Türkleri bizi çok, ama pek çok seviyorlardı. Pek çok kitaplar, plaklar, içkiler hediye etmişlerdi. Kiminle tanışmış isem, “bir çörek yiyek” diyerek, yemeğe davet ediyorlardı. Bugün ünlü bir profesör olan Ramiz Asker büyük bir içtenlikle yardımcı olmak istiyor; radyo için röportaj üstüne röportajlar yapıyordu. Gazeteciler Birliğinin çok değerli başkanı Hacı Hacıyev’in konukseverliği ise, olağanüstü idi. Hacı Bey, beni Moskova’da Ferman Eyvazlı vasıtasıyla karşılamış; Ramiz Asker ile de Moskova’ya yollamıştı.
Moskova’ya ayak bastığım ilk dakikalarda, Ferman Eyvazlı’nın ağzından çıkan şu söz kulaklarımda çınlayıp duruyordu: “Dostluk, iki sahili birleştirsin, arada ayrık otları bitmesin!… ”
İLK AZERBAYCAN KİTABIM
“Azerbaycan Cumhuriyeti Gezi Notlarım” adlı kitabım yayımlanınca, SSCB Büyükelçiliği’ne birkaç nüsha vermiştim. Kitabın soy sayfasının son satırı “Can Azerbaycan’a doyamadım…”cümlesi ile bitiyordu. O kitabımın Moskova’ya ulaşıp, o tarihte, Politbüro Üyesi ve Başbakan birinci yardımcısı olan Haydar Aliyev’in eline geçince, son satırı okuyan Aliyev, “madem ki Azerbaycan’a doyamamış, çağırın bi kişi, bir daha gelsin!…”diyor ve ben çok geçmeden, yeni bir Azerbaycan daveti alıyordum…

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER