Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Muharrem Günay
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Balkanlar Gibi Etnik Ayrışmanın Yoğun Olduğu Bölgede Osmanlı 500 Yıl Hüküm Sürmüştür

Balkanlardaki hiçbir devlet etnik ve dini yönden homojen değildir. Bu durum Sırplar için de geçerlidir. Sırbistan’da yaşayan halkın %15’i Sırp değildir. Bunlar Müslüman Arnavutlar ile Sancak’taki Slav asıllı Müslümanlardır. Ayrıca 10 milyonluk nüfusları ile Balkanların en büyük grubunu oluşturan Sırplar, Sırbistan’ın dışında Hırvatistan ve Bosna-Hersek’te de yaşarlar. Balkanlarda hangi ülkeye bakarsak aşağı yukarı aynı manzara ile karşılaşırız. Bulgaristan’daki nüfusun %15’ini Müslüman Türkler, Pomaklar ve diğer azınlıklar oluşturur. Makedonya’daki nüfusun da %22′ sini Arnavut, %4’ünü de Türkler ve diğer azınlıklar oluşturmaktadır. Makedonya’daki Makedon nüfusun oranı sadece %65’dir. Yunanistan’da da Batı Trakya’da 120 binin üzerinde Türk ve ülkenin kuzey kısımlarında da büyük bir Slav ve Makedon azınlık yaşar. Bosna-Hersek’te de nüfusun %45’i kendilerini Türk olarak gören Müslüman Boşnaklar, %30’u Sırp, %17’si de Hırvat’tır.
İşte böylesine dağınık, birbirine düşman ve etnik ayrılıkların hüküm sürdüğü bu coğrafyada Osmanlı 500 yıl hüküm sürmüş ve bölgede huzuru, barışı, adaleti hâkim kılmıştır. Batılılar Balkanlardaki bu etnik ve dinsel farklılıkları kaşırken, körüklerken Osmanlı dini ve etnik ayrılıklara ve çatışmalara asla fırsat vermemiştir.
Osmanlı’nın bölgeden ayrılmasından sonra bölge maalesef bir kan gölüne dönmüştür. Üstelik Batılılar Balkanlarda akan kanı durdurmaya ve kanayan yarayı tedavi etmeye güçlerinin yetmediğini itiraf etmektedirler. 1992 yılında Balkan sorunu ile ilgili bir toplantıya katılan o zamanki Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, Batı’nın Balkan sorununu çözmekteki acziyetini şu şekilde ifade etmiştir:
“1992 yılında Bosna-Hersek konusunda bir toplantı yapılıyordu. Türkiye’de çağrıldı. Miloseviç, Karadziç hepsi oturuyorlardı. Benim yanımda Amerika Dışişleri Bakanı vardı. Yugoslavya’da yedi yıl büyükelçilik yapmış, bana dönerek ‘Siz bu felaket yerlerde 500 yıl nasıl kaldınız? ‘ dedi ” (22 Eylül 1994 Zaman gazetesi).
Türkiye hem coğrafi konumu hem de atalarından devralmış olduğu tarihi ve kültürel mirası ile Balkanlarda, Ortadoğu’da ve Orta Asya başta olmak dünyada ve bölgemizde liderliği üstlenebilecek bir ülkedir. Türkiye coğrafya itibariyle hem Asyalı hem Avrupalı hem de Ortadoğulu bir ülkedir. Türkiye aynı zamanda bir Akdeniz, Karadeniz, Kafkas ve Balkan ülkesidir. Türkiye’nin bir ayağı Asya’da; bir ayağı Avrupa’dadır. Taşıdığı tarihi görev sayesinde Türkiye’nin bir ayağı dünde, bir ayağı yarındadır.
Bölgemize gelince; Bölgemizde istikrarın ve barışın sağlanması açısından Türkiye’nin önemi ve görevi daha büyüktür. Türkiye’nin sahip olduğu tarihi miras ve siyasi, askeri, ekonomik potansiyel nedeniyle, pek çok Batı ülkesi bu bölge üzerinde geliştirdikleri stratejilerin Türkiye eksenli ve hatta Türkiye merkezli olması gereğinin farkındadırlar. Türkiye’yi hesaba katmayan hiçbir oluşumun bölgede kalıcı ve başarılı olma şansı yoktur. Bunu herkes böyle bilmektedir. Bilmeyenlere de bildirmek bizim vazifemizdir. Esasen Türkiye bölgedeki politikalara ve gelişmelere yön vermede başı çekmelidir. Türkiye’nin onay vermediği ve uygun görmediği hiçbir politika bölgede uygulama imkânına sahip olmamalıdır.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER