Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

“BEN”İ VERMEDİKTEN SONRA NE VERİRSEN VER, KIYMETİ YOK

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 18 Mart 2017 Cumartesi 12:56:01
 

– 51-
Geldiğimiz noktayı özetleyen bir cümleyle başlayalım:
İslâm iyi insan olmak ana başlığı ve mesajı ile anlatılır ise doğru olmaz, bu İslami bir yöntem değildir. Böyle olursa, kişi iyi insan olursa Kur’ân’ın öğütlerini yerine getirdiğini zannedecektir. Oysa bu kişinin iyi insan olmak için yaptıklarını Muhammedî olmayan biri de yapabilir. Bu bizim için çok önemli bir çizgidir, çok önemli bir testtir. Oysa doğru düzgün Muhammedî olan birisinin yaptığı bir şeyi Muhammedî olmayan kesinlikle yapamaz, mümkün değil. Bu yüzden, başkalarının hoşunuza giden özelliklerine bakıp onlara Muhammedî etiketi yapıştırmayın, Muhammedî Anlayış o işten davacı olur. Bu konuda sürekli kendimizi test etmeliyiz. Örneğin, salât ikamesi veya namaz kılmak. Kendimiz nasıl salât ikame ediyorsak onu Muhammedî olmayan birisine anlatsak aynısını yapabilir mi? “Yapar” diyorsanız salâtınızda bir noksanlık var demektir. Rabbim hepsini kabul buyurur inşâAllah, salâta durmak başka bir şeydir, ayrı iştir. Onun kabul olup olmaması bir insanın işi değil. Biz daha iyisini ve doğrusunu tarif etmeye, yapmaya çalıştığımız için onu izah ediyoruz. Aksi halde salâtı değerlendirmek yalnızca Allah’ındır. Allahuekber deyip başlamanızla birlikte salâtta kimseyle ilgili olmayan başka bir sistem kendiliğinden çalışır. O bizim işimiz değil, hiçbir kimsenin, hiçbir insanın işi değil. Anlatmaya çalıştığım şey, işin doğrusunu arayıp bulmak için yöntem. Aynı testi oruç için de yapın. Tuttuğum orucu birisine baştan sona anlatsam, o kişi Muhammedî olmadığı halde aynı benim gibi yapabiliyorsa benim yaptığımda bir noksanlık var demektir. Bir Muhammedî ameli başkası yapamaz. Çünkü îman ve sâlih amel ancak ve ancak Muhammedî içindir. Kendimizi her konuda böyle test edebiliriz. Mesela bir hayr yapıyorsunuz, bir yere bir bağışta bulundunuz. Tarif etsek aynısını Muhammedî olmayan da yapar mı? Yaparsa bu Muhammedî bir amel olmaz. Muhammedî olması için ne lazım? İşte bunu çok önemsemek gerekiyor, mesele hep bu. Sakın “nasıl?” demeyin, hep onu konuşuyoruz. Aksi halde bu iş şuna benzer; birisiyle on dakika konuştunuz, on defa “Adınız neydi?” diye sordu. Onun gibi biz hep “Adım şu, adım şu” deyip duruyoruz. Buna rağmen siz  “Adın neydi?” diye sorarsanız olmaz. Zaten hep “Nasıl Muhammedî olunur?”u paylaşıyoruz. Artık bunu başkalarına anlatabilecek halde olmalısınız inşâAllah.
“Ayıp olur”dan önce “Günah olur” gelmeli
İslâm iyi insan olmak diye anlatılırsa, mü’min de buna inanırsa “Ayıp olur” dikkati ve korkusu “günah olur” titizliğini örter ve geçer. İyi insan olmaya çalıştığı için onun ölçüsü bu: Ayıp olur! Bir yere gidilecektir, gitmesek ayıp olur, gidilmeyecektir gitsek ayıp olur. Konu neyse hep mesele budur; ayıp olur! “Ayıp olur” yaklaşımı İslamî değildir, ona çok dikkat edelim. O insanî bir davranış değerlendirmedir. Hiç değilse şimdilik “Günah olur” kelimesini kullanmak lazım. Doğrusu, şöyle olursa Allah razı olur inşâAllah düşüncesiyle yaşamaktır. Her şeyi Allah’a bağlayan hâl önemlidir. İşi Allah’a bağlayan duâ gibi cümlelerle hareket etmeliyiz. Bu iyi kulla ilgilidir. Allah’a iyi kul olmaya çalışanın düşüncesi, korkusu günahla ilgilidir. İyi insan günahla değil ayıpla meşguldür, “Ayıp olur” diye yaşar. “Ayıp olur”la yaşayan müslüman Allah’tan ittika etmez. Onda insanlardan çekinme ve sakınma ön plana geçer. Oysa biz ittikayı öğrenmeli ve yaşamalıyız. Hep onu anlatıyoruz. “Sonra bana ne derler” düşüncesiyle yaşamak neticede o kişinin duygu, düşünce, arzu, istek ve fiillerinde “Allah ne der?” telaşının kaybolmasına yol açar, “İnsanlar ne der?” özenine girer. Efendimiz (SAV) zamanında müşrikler “İnsanlar ne der”i umursadıkları için gelip tabi olmadılar. “Geleneklerimiz şöyle, âdetimiz bu, aşiretimiz böyle” ile bu iş olmaz. İslam terk ettirendir. Bu yüzden “İşittik ve itaat ettik; semi’na ve eta’na” diyoruz.
Cennete iyi insanlar değil, iyi kullar gider
İyi insan cennete gider mi? Hâyır. Cennet iyi insanlar için değildir, Allah’a kulluk görevini yerine getirmeye çalışan iyi kullar içindir. Allah’a kulluk yapabilmek için olmazsa olmaz ilk şart, hakkıyla ama hakkıyla Âmentü Billâhi ve Rasûlihi demektir. Bu yüzden hep gündemimiz Âmentü Billâhi ve Rasûlihi. Elbette hakkıyla söylemek önemli. Sözde değil, böyle deniyormuş diye değil. Elbette o da çok önemli bir başlangıçtır ama yeterli değildir. Hakkıyla Âmentü Billâhi ve Rasûlihi ilk şart olduğu için “Daha ne yaparsam hakkıyla olur, bunu daha hakkıyla nasıl yaparım?” diye sorarak, arayarak, öğrenerek Âmentü Billâhi ve Rasûlihi demek gerekiyor. Âmentü Billâhi ve Rasûlihi’nin hemen peşine ikinci kural gelir; Semi’na ve Eta’na. Mutlaka hemen “İşittik ve itaat ettik” diyeceğiz. Allah’a kulluk yapmanın, kulluk yaparken Allah’ı tercih etmenin ikinci şartı budur. Kulluk hayat tarzıdır ve bir kişi Allah’ın razı olduğu hayat tarzını seçerse başlangıcı hakkıyla Âmentü Billâhi ve Rasûlihi demektir. Hemen peşine de “Semi’na ve Eta’na; Allah ve Rasûlü’nü işittik, itaat ettik” demektir. Olmazsa olmaz şart bu ikisidir, bu ikisi tartışılmaz kuraldır. Bu işin böyle olduğunu bize âyetler anlatıyor. Böyle midir, Kur’ân’dan bakalım.
 “Aralarında hükmetmesi için Allah’a ve O’nun Rasûlü’ne davet edildiklerinde mü’minlerin sözü ancak “İşittik ve itaat ettik” demeleridir. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Nûr-51)
Allah ve Rasûlü’ne sorduktan sonra tek bir yol var
Bu âyeti de iki türlü görmek; âyetin inzal olduğu zamanki hali ve âyetin bana söylediği. Ötelememeyi öğrendik, “O zaman öyleymiş” deyip âyeti bir kenara koymayalım. “Âyet bana ne diyor, âyeti nasıl ötelemem?” diye mutlaka telaşlanmalıyız.
“Aralarında hükmetmesi için Allah’a ve Rasûlü’ne davet edildiklerinde” bir kısmı, Efendimiz (SAV) zamanında sahabenin bir konusu olduğunda seçtikleri yolu anlatıyor. Hatta Hz. Ömer radıyallahu anh’ın bir kıssasından öğreniyoruz, yalnızca müslümanların değil yahudilerin de seçtikleri bir yol. “Ne yapalım?” diye onlar da Rasûlullah Efendimize (SAV) gelip danışıyorlar. Aralarında hükmetmesi için Allah’a ve O’nun Rasûlü’ne davet edildiklerinde, mü’minlerin sözü ancak ‘İşittik ve itaat ettik’ demeleridir. Eğer böyle yaparsanız, konunuz neyse Allah’a ve Rasûlü’ne danışırsanız yapacağınız tek şey, o konu hakkında karar verildikten sonra “İşittik ve itaat ettik” demektir, sakın dışına çıkmayın, yorum yapmayın. Çünkü bilemezsiniz. Bu kişiye yapılan bir baskı değil, öyle olmadığını çok geniş gördük. Bu bir uyarıdır: Bilemezsiniz ve kesinlikle yanlış yaparsınız. Çünkü o dünya tecrübesiyle bileceğiniz bir şey değil. Öyleyse “İşittik ve itaat ettik” deyin ve hükme uyun. Bunu kendimize, günümüze getirelim. Günümüzde biz hükmedilmesi için Allah ve Rasûlü’nün davetine gidiyor muyuz? Gidiyoruz. Bir âyet okumak, şu konuda Efendimiz (SAV) ne demiş diye bir hadise bakmak hep Allah ve Rasûlü’ne başvurmaktır. Aynı şeydir, ha o gün, ha bugün fark etmez. Kur’ân indiği zaman, Kur’ân’la ilgili hayat rolünü oynayanların hayatları elbette ayrıdır. Ama o günkü oyundan, o hayattan çıkan sonuçların günümüzde uygulanması da Allah’a ve Rasûlü’ne gitmektir. Günümüzde de hemen oraya uygun bir davranış bulmalıyız. Demek ki biz de Allah ve Rasûlü’ne gidiyoruz. Ne diyeceğiz? Semi’na ve Eta’na; işittik ve itaat ettik.
 “Öyleyse gücünüz yettiğince Allah’tan ittika edin (Allah’a isyandan kaçının), işitin (dinleyin anlayın), itaat edin ve kendiniz için bir hayr infak edin. Kim nefsinin cimriliğinden (ihtirasından) korunursa, işte onlar kurtulanların ta kendileridir.” (Teğabun-16)
Rabbimiz bize buyuruyor ki, gücünüz yettiğince Allah’tan ittika edin. Bize buradaki ilk öğüt ittika ederken hemen yapmamız gereken. Onunla başlayalım: Gücünüz yettiğince dûniHİ algı ve zannlarından kendinizi kurtarın. Dikkat edin, “kurtulun” demiyor; “kurtulmaya gayret edin, ittika edin” diyor. İttika edin; yani eğer dûniHİ algı ve zanlarından kurtulmazsanız başınıza gelecekler yüzünden Allah’tan korkun. “İttika etmek” geniş mânâlıdır, yerine göre o mânâlara ayrı ayrı bakmak gerekir. DûniHİ algı ve zannlarından gücünüz yettiğince kurtulmaya çalışırken bunu dünya tecrübesiyle yapamazsınız. Çünkü dünya zaten dûniHİ algı ve zannları üzerine oluşmuş bir hayat tarzıdır. Ondan dünya tecrübesiyle kurtulamayacağınız için, bunu Bilen’i işitin, dinleyin, anlayın, O’na itaat edin, Semi’na ve Eta’na deyin ve kendiniz için bir hayr infak edin.
Allah’ın olan bir şeyi tutamazsın
“Hayr” ve “hayır” kelimelerini hiç değilse yazıda karıştırmamalıyız. “Evet-hayır”daki  “hayır” kelimesinden ayırmak için “ı” harfini kullanmadan “hayr” şeklinde yazmak iyi olur. “Kendiniz için bir hayr infak edin. Kim nefsinin cimriliğinden/ihtirasından korunursa işte onlar korunanların ta kendileridir.” İşittik ve itaat ettik deyin ama kendiniz için bir hayr infak edin. Yani her şeyin sahibi olanın Allah olduğunu bilin, O’nun olanı yine O’nun için O’nun adına verin. Her şeyin sahibinin O olduğunu bil. Kendini sahibi zannedip saklama! Burada anlamamız gereken çok önemli şey şu: Kim nefsinin cimriliğinden/ihtirasından korunursa! Az önce anlattıklarımızın peşine bu geliyor. Önce Âmentü Billâhi ve Rasûlihi dedin. Hemen sonra Semi’na ve Eta’na; işittik ve itaat ettik dedin. Öyleyse bu cimrilikten korun!
Kur’ân’daki cimriliği normal hayattaki cimrilik gibi anlarsak bu işi hiç başaramayız. Cimrilik nefsinin cimriliğidir. Kim nefsinin cimriliğinden ve ihtirasından korunursa ayet diyor ki, “Onlar kurtuluşa erenlerin ta kendisidir.” Onları tarif ediyor. “Nefsinin cimriliğinden ve ihtirasından” dediğine göre nefsi bir şeyi vermek istemiyor, bir konuda cimri davranıyor. Onu vermezse bütün malını verse bir değeri yok, Kur’ân onu vermeyene cimri der. Esas vermesi gereken, Allah’ın ona verdiği Tercih Gücü’dür, onu haddi aşar tarzda kullanmamasıdır. Allah’ın tercihle ilgili verdiği yetkiyi yalnız Allah için kullanması gerekiyor. O kadar tatlıdır ki, kişi bunu tutar vermez. Allah’ın verdiği bu yetkiyi tutar, vermezse kişi nefsinin cimrisi olur. Onu tutmak “Benim” demektir. O Allah’ın! Allah’ın olan bir şeyi tutamazsın.
Dikkat edin, müslümanlar Billâhi anlamını yaşamaya başladıkları zaman çok coşkulu cömert olurlar. Çünkü bir başkasının malını dağıtıyor rahatlığıyla dağıtmaya başlarlar. Anlar ki kendinin değil. DûniHİ düşünürken malından bir şeyler verdiğini zannediyordu, bir şey verince de “karşılığını Allah bana verecektir” diye seviniyordu. O duygunun karşılığı cehennemdir. “Benim malım” deyip de bir şeyleri verip Allah’tan karşılık beklersen kendini ilah ilan etmiş olursun. Sen Allah’ın malını Allah için Allah adına verensin. Bu öyle bir vermek ki sağın verince solun haberi olmaz. Bu mânâları daha önce paylaşmıştık, vaktiniz olursa kitapçıklarımıza bakın inşâAllah. Dolayısıyla, eğer kişi Allah’a karşı “Ben de müstakilen varım ve muhtarım” derse ve çok tatlı olan bu iddiayı tutarsa nefsinin cimriliğine ve ihtirasına kapılmış olur. Bu iddia dururken bütün malını verebilir. Bu o kadar tatlıdır ki, sıra bundan vazgeçmeye gelince bunu bırakamaz. Rabbim inşâAllah hepimizi doğru yola hızla iletir. Öyle müslüman kardeşlerimize rastlarız ki, çok dağıtırlar. Onlara “sen asıl ‘Ben müstakilen varım ve muhtarım’ iddiandan vazgeç” deriz, bir türlü kabul etmez, gece gündüz mal dağıtır ama onu vermez. Önce onu verecek! Onu verdiği zaman her şeyi çok rahat verir. Ve sevap o zaman çalışır.
“Nefsinin cimriliği” tanımını şöyle örneklendirirsek anlamak kolaylaşacaktır. Halifetullah olan insan Allah adına “BEN” der. Allah’a karşı ortaklık ilan etmiş olan ise kendi adına “BEN” der. Biz Allah’ın kendi “BEN” demesinden verdiği yetkiyle Allah adına “BEN” deriz. Ama Âmentü Billâhi ve Rasûlihi dememiş birisi kendi zatı namına “BEN” der ve işte bu “BEN” demeyi vermez; cimrilik budur. Kendi adına söylediği “BEN”e namaz kıldırır, oruç tutturur, onu hacca umreye götürür, ona hayr yaptırır. Hâlbuki kişinin kendi adına “BEN” demesi şirktir, kendini Allah’a ortak koşmaktır, nefsin cimriliği, ihtirası budur, kişinin vermediği budur. “Semi’na ve eta’na” diyorsan önce bunu ver!
“Semi’na ve eta’na” diyenlerle devam edeceğiz inşaAllah. Allah’a emanet olunuz.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER