Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
İrfan Ünver NASRATTINOĞLU

BİZE ÇOK UZAK – ÇOK YAKIN ÜLKE Ç İ N (II)

BAŞKENT URUMÇİ
11 yıl aradan sonra, Çin Ulusal Halk Meclisi (Parlamento), Çin Halk Siyasi Danışma Meclisi (Senato), Ulusal Komitesi Başkan Yardımcısı Seyfettin Azizi’nin konuğu olarak bir kez daha Çin’e davet edilmiştim. Ankara’dan Paris’e oradan Pekin’e uçacaktım. Air France’ın Paris-Pekin uçuşu yapacak olan Boing 747-400 uçağı lebalep doluydu. 08 Ağustos 1997 tarihinde, saat 15.30’da havalanmış, tam 9 saat 30 dakika uçuştan sonra Pekin hava alanına inmiştim. Rukiye Hacı ve Van Day Şiong gibi iki eski dostum karşımdalardı. Ayrıca Ulusal Komitenin Dış İlişkiler Genel Müdür Yardımcısı Bao Daochong ve Karşılama Ağırlama Şubesi Müdürü Tian Chuan Kai da beni karşılamaya gelmişlerdi. VIP salonu geçip istirahat ederken işlemler tamamlanmış, valizim de gelmişti. Bize tahsis edilen iki otomobil ile Yan Niang Hotel’e giderek, iki saat kadar dinlendikten sonra, tekrar hava alanına gitmiş, bu kez Güneydoğu Çin Hava Yolu Grubunun Boing 747 uçağı ile, Sincan Uygur Özerk Bölgesi başkenti Urumçi’ye müteveccihen saat 17.00’de havalanmıştık. Uçakta, kadim dostum Büyükelçi Yao Kuang-Yı ile eşi de vardı ve onlar, Urumçi’den, Birleşik Arap Emirlikleri’ne uçacaklardı. Zira Yao, Çin’in B.A.E. Büyükelçiliği’ne atanmıştı.
3 saat 35 dakikalık uçuştan sonra Urumçi Hava Alanına inmiştik. Van Day Şiong’da tercüman-rehber olarak benimle birlikte Urumçi’ye gelmişti. Ulusal Komitenin Sincan Özerk Bölgesi sorumlusu Adil Arif benim Sincan programımın yürütülmesiyle görevliydi. Hava Alanından, kent merkezine giderken çok şaşırmıştım. Zira eski Urumçi yok olmuş, yerine yeni ve modern bir kent gelmişti. Avrupaî tarzda inşaa edilmiş olan Holiday Inn Hotel’e giderek, 1901 no.lu odaya yerleşmiştim.
Bir süre dinlendikten sonra, bir Uygur lokantasına giderek yemek yerken, müzik ve dans izlemiştik. Uygurlar da bölge gibi epey gelişmişti.
***
Urumçi’ye daha önceki gelişlerimde böylesi oteller yoktu. Askeri kışla benzeri yerlerde konaklamıştım. 13 yıl aradan sonra, gerçekten çok değişik bir kent görmüştüm. Giyinen, yiyen, gezen, eğlenen ve kalkınan insanlar görüyordum. Geç saatlere kadar hareketli olan gece pazarı Uygurlar’ın nereden nereye gelmiş olduklarının somut göstergesiydi.
Urumçi saati, Pekin saatinden 2 saat geriydi, ama nereye uçarlarsa uçsunlar, tüm uçakların hareket saatleri, Pekin saatine göre oluyordu.
Ertesi sabah kahvaltı salonuna gittiğimde, kadim dostum Bn. Tursunay Sakim’i görmüştüm. Tursunay Hanım ile sohbet ederken, rehberlerim ile de programımla ilgili görüş alış verişinde bulunmuştuk… Sonra otelden çıkıp, yürüyerek, çarşı, pazar dolaşmıştık. O arada Adil’in dostu Ablekim’le karşılaşmış, onun ısrarı üzerine evine giderek karpuz yemiştik. İş adamı olan Ablekim köşeyi dönen Uygurlar arasındaydı. Bu şahıs, iki yıl İstanbul’da kaldığı için, Türkiye’yi de iyi biliyordu.
Öğle yemeği için, bir açık hava lokantasına gitmiştik. Masalardan birisinde coşku vardı; iki kişi dutar çalıyor, diğerleri şarkı söylüyorlardı. Tursunay ile asker olan gelini Arzugül de aynı yere gelmişlerdi. Tursunay’ın oğlu Ferhat da, Almanca tercümanı olarak çalışıyordu. Sohbet esnasında, Türkiye’ye gidip dönmeyen Uygurlar hakkında konuşmalar olmuştu…
Urumçi’deki ilk günümde büyük bir halı atelyesini gezmiştik. Daha önce de gördüğüm bu atelyede eşsiz ipek halılar dokunuyordu.
O tarihte Urumçi’de bir folklor kongresi vardı. Türkiye’den birkaç bilim adamı ile birlikte ben de bu kongreye davetliydim, ama ben Seyfettin Azizi’nin konuğu olarak bir seyahate katılmanın daha yararlı olacağını düşünerek, kongreye katılmamıştım.
***
Daha önceki seyahatlerimde de gördüğüm Urumçi, yeni bir Hong Kong olma yolundaydı. Çok sayıda gökdelen inşa edilmişti. Çok sayıdaki turistler arasında, Avrupa ve Amerika’dan gelenler daha fazlaydı. Ne yazık ki aralarında Türkiye’den gelen turist yoktu!…
Tursun Kuşkaş adıyla tanınan bir Uygur, özel bir otelin sahibiydi. O akşam Çin Halk Siyasi Danışma Meclisi Sincan Komitesi Başkan Yardımcısı İbrayim Rozi, o otelin restoranında yemek vermişti ve menü Uygur yemeklerinden oluşuyordu.
Urumçi’deki özel mekânlardan birisi de Rabia adlı zengin bir kadına ait olan mağaza idi. Gördüğümüz alış verişe göre iyi para kazanmakta olduğu gözleniyordu.
O arada, kadim dostum Tursunay Sakim ile birlikte, oğlu Ferhat’ın evini de ziyaret etmiştik. Tursunay’ın bir ayağı Çin’de bir ayağı Japonya’da olan kardeşi Mariya (Meryem) ve gelini Arzugül hanım ile de tanışmıştık. Arzugül Çin ordusunda iki yıldızlı (Ütğm.) subaydı. Burada da önümüze konulan yemeklerden tatmıştık.
Nasreddin Hoca’nın Çin’deki adı “Ependi”dir. O yemekte öğrendiğime göre, 1990 yılında Sincan Uygur Özerk Bölgesi Televizyonu, 4 dizilik bir Nasreddin Hoca filmi çekmiş, ama bu filmi halk beğenmemişti. Zira rejinin zayıf, Ependi rolündeki artistin başarısız olduğu kanaati belirmişti. Bu yüzden de bu film gösterimden kaldırılmıştı.
Bir gün de televizyonda, Ependi hakkında bir çocuk filmi seyretmiştim.
DEVAM EDECEK

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti