Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
İrfan Ünver NASRATTINOĞLU

BİZE ÇOK UZAK – ÇOK YAKIN ÜLKE Ç İ N (IV)

KIZIL SU
Bizim tarihimizde Doğu Türkistan olarak bilinen bölgenin, Çin Halk Cumhuriyeti egemenliğindeki adı Uygur Özerk Bölgesi idi. Fakat, bu özerk bölge içinde, daha alt seviyede yönetilen özerk şehirler, kasabalar vardı. Bunlardan birisi Kızıl Su adlı bir oblast (vilayet) idi. Burası Kırgız Özerk Şehri idi. Bir gün de bu şehre giderek bazı kişilerle görüşmüş ve bazı mekânları ziyaret etmiştik.
Kızıl Su’nun Siyasi Danışma Komitesi’nde Müdür Amina Abdurrahman (Uygur), yardımcısı Şaban Çing (Han), yardımcısı Mehmet Kerim (Kırgız) ile samimi bir görüşme yapmıştım.
ATUŞ
Sonra Kızıl Su’ya bağlı olan Atuş adlı kente gitmiştik. 180 bin nüfusu olan bu kentte Uygurlar çoğunlukta idi. Burada eğitim seviyesinin yüksek olduğunu söylemişler ve “Atuş bir kültür beşiğidir” demişlerdi. Esasen benim bu kente gitmek isteyişimin nedeni, o yıllarda Çin’den Ankara’ya gelerek, doktora öğrenimi yapmakta olan Nuraniye Hidayet adlı genç bir akademisyen arkadaşımızın sık sık Atuş’tan bahsederek, bu kent hakkında övgü dolu sözler söylemesi idi. Merak etmiş ve Kızıl Su yöneticilerinden beni Atuş’a götürmelerini rica etmiştim.
Atuş’ta önce, Çin Halk Siyasi Danışma Meclisi Sincan-Kızıl Su Kırgız Özerk Vilayeti Daimi Komitesi Başkan Yardımcıları ile bir görüşme yapmış, sonra Satuk Buğra Han Makberesini ziyaret etmiştik.
Bilahare bir incir bahçesine girerek, elimizle topladığımız incirleri yemiş; oradan Atuş’un Staçe mahallesinde yeni inşaa edilen camiyi ziyaret etmiştik. Bu caminin Çin’in en büyük camii olacağını söylemişler, 1992 yılında başlamış olan inşaatın devam ettiğini belirtmişlerdi. Benim orada bulunduğum günlerde ibadete açık olan bu cami inşaatının, tamamen halkın tasarruflarıyla sürdürüldüğü de bana verilen bilgiler arasındaydı.
Atuş’ta 1902 yılında büyük bir deprem meydana gelmiş, bu depremde Sultan Satuk Buğra Han’ın, Meşhet Köyü’ndeki külliyesi yıkılmıştı. Seyfettin Azizi’nin emriyle 1995 yılında külliye restore edilmişti. Satuk Buğra Han’a İslâmiyeti öğreten hocası Abu Nasır Samani’nin mezarı da buradaydı.
Daha sonra Kerim Hacı adlı zengin bir Uygur’un evine konuk olup, zengin sofrada karnımızı doyurmuştuk. Bu zatın Hong Kong ve Suudi Arabistan ile ticari ilişkileri vardı ve oradan getirdiği malları Sincan’da satıyordu. Öte yandan arazi satın alıyor, parselleyip satış yaparak para kazanıyordu. Ama bu zatın yoksullara yardım ettiği de biliniyordu. Kendisi için inşa ettiği mesken, sarayı andırıyordu. Ailesi de epey kalabalıktı. Kerim Hacı o tarihte 41 yaşındaydı. 29 yaşında Hacca gitmiş, o tarihten sonra adının yanına Hacı sözcüğünü de eklemişti. İslâmi eğitim veren bir özel okulun da sahibiydi.
Hacı’nın evindeki yemekten sonra, onun mekânından ayrılmış, Azak kentinden geçip, Kızıl Su’ya bağlı olan Suntak Nahiyesi’nin, Seyfettin Azizi’nin doğduğu Vak Vak Köyü’ne ulaşmıştık. Amina hanım, babasının Seyfettin Azizi’nin yakın arkadaşı olduğunu söylemişti. Seyfettin bey, doğduğu evin restorasyonunu istemiş, ama köyle yıkıp yeni bir ev inşa etmişler. Ama evin aslının bozulması Seyfettin beyi kızdırmış. Sonra o alanın üzerine okul yapmışlar. Bu Vak Vak Mektebi İptidai’nin Müdürü Molla Ruzi’nin verdiği bilgilere göre, 10 sınıflı okulda 500 öğrenci okuyordu. Seyfettin Azizi’nin babası toprak ağasıydı. 1949 yılında Eyaletin en yüksek makamına yükselen Seyfettin bey, toprakları dağıtmıştı. Babası Taşahun Aziz (1864-1939), anası Sarıhan Aziz (1884-1940) idi. Vak Vak Köyü nüfusu 2180 idi ve halkın tamamı Uygur idi.
Atuş’a kadar gidip de çok sevdiğimiz Nuraniye hanımın ailesini ve onun doğduğu evi ziyaret etmemek olmazdı. Amina hanıma rica ederek, Hidayet beyden randevu alarak, Amina hanım ve rehberim Van Day Şiong ile birlikte, aileyi meskenlerinde ziyaret etmiştik. Hidayet beyin eşi de kendisi gibi son derece sempatiyle karşılamışlardı. 5 çocukları vardı ve bunların en küçüğü olan, Nuraniye hanıma da çok benzeyen küçük kızları da evde idi. Doğal olarak bana Nuraniye hanımı sormuşlar, ben de bildiğim kadarı ile onun Ankara’daki yaşantısı hakkında bilgi vermiştim.
Kızıl Su vilayetine ayak bastığımız andan itibaren yanımızdan ayrılmayan kişilerle birlikte, Kızıl Su Oteli restoranında bir veda yemeği yedikten sonra, doğruca Kaşkar Hava Alanı’na giderek, saat 22.50 de Sincan Hava Yolları’nın Tupolev uçağı ile havalanmıştık. Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nin Urumçi-Kaşkar-Urumçi ve Urumçi-Pekin-Urumçi seferleri yapan, böyle 2 uçağı vardı.
Gece yarısından sonra Urumçi’ye gelmiş ve Holiday In Oteli’nin, yine 1901 no.lu odasına yerleşmiştim.
***
Zaman zaman Van Day Şiong’dan, çeşitli konularda bilgiler alıyordum. Örneğin, Çin’de Merkezi Hükümete bağlı olan şehirler vardı: Pekin, Şanghay, Tien Cin ve Çung Çin gibi… Şu 5 özerk bölge ise, iç bünyede oluşan hükümetler tarafından yönetiliyordu: Sincan, İç Moğolistan, Tibet, Gung Şi ve Nin Şia…Ve Çin’de 25 tane de büyük eyaletler vardı: Hı Bey, Şan Şi, Leo Nin, Ci Lin, Huy Lung Cian, Can Su, An Hui, Cı Ciang, Fu Cien, Cian Ayşi, Şan Dung, Hı Nan, Hu Bey, Hu Nan, Guan Dung, Sı Çuan, Guy Cou, Yun Nan, Şian Şi, Çin Hay…Ve adeta birer devlet konumundaki eyaletler: Haynan Adası, Gan Su, Tayvan Adası, (Li Dou, Şin Ce, Co Long ve Hong Kong adalarından oluşan) Hong Kong, Macao…
***
Bir de Van Day Şiong’dan öğrendiğim şu kelime dikkatimi çekmişti: “Miyan”. Bu Çince bir kelime olup, anlamı “un” demekti. Acaba Türkçe’deki “Miyane” sözcüğünden mi türetilmişti?.. Acaba Türkçe, Çince’den mi aldı, ya da Çince, Türkçe’den mi?…
TANRI DAĞLARININ DORUĞUNDAKİ GÖKGÖL
13 Ağustos 1997 sabahı, kahvaltıdan sonra, Tursunay Sakim hanımı da yanımıza alarak otelden ayrılıp, Tanrıdağı’na tırmanmış, doruktaki 1900 metre rakımlı Gökgöl’e ulaşmıştık. Gökgöl’ün halk dilindeki bir adı da “Tanrı Gölü” idi…
Daha önceki Çin seyahatimde de, Tanrıdağları’nın doruğundaki bu muhteşem gölü ve çevresini görmüş; “Urumçi’den Pekin’e Çin Gezi Notları” kitabımda anlatmıştım. Tanrı’nın himmetiyle bir kez daha gelip gördüğüm Gökgöl bir hayli canlanmıştı. Dinlenme yerleri, lokantalar, meşrubat, halk ilaçları, hediyelik eşyalar satan küçük iş yerleri, fotoğraf çektirmek üzere Kazak kadın ve erkek giysileri kiralayanlar ve çok sayıda gezmeye gelenler vardı. Ayrıca yaya olarak doruklara tırmanmak isteyenler için de kolaylıklar sağlanmıştı. Doruklara yönelik, teleferik de belirli bir noktadan sonra çalışıyordu… Tanrıdağları’nın eteklerinde ise Kazak çadırları bulunuyordu.
Gökgöl’ün derinliği 15-60 metre, en geniş yeri 1000 metre, çevre uzunluğu ise 3400 metredir. Gölde bu göle özgü alabalık bulunmaktadır.
Gökgöl’ü ziyaret edenlere, göl içerisinde vapur gezintisi yapabilme olanağı da sağlanmıştı. Bununla ilgili iskeleye giderek biz de bilet almış ve gölde yaklaşık bir saatlik bir gezinti yapmıştık. Vapur tıklım tıklım doluydu ve yolcuların tamamı o bölgenin insanları, yani Uygur, Kazak, Kırgız, Tatar, Huey ve Han milletine mensup olanlar…
Geziden sonra oradan ayrılıp, Furkang kasabasında yemek yemiş, sonra Urumçi’ye dönmüştük.
DEVAM EDECEK

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti