Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
İrfan Ünver NASRATTINOĞLU

BİZE ÇOK UZAK – ÇOK YAKIN ÜLKE Ç İ N (VIII)

Çin seyahatnamemi anlatmaya başlarken belirttiğim gibi, dört kez Çin’e gittim. Bu seyahatlerimin dördüncüsü ile ilgili bilgiler verdim, bazı fotoğraflar yayımladım. Bu seyahatlerimin tümünü yayımlamaya kalkarsam, Kocatepe’nin sütunlarını aylarca işgal etmem gerekir. Bu yüzden, ilk üç seyahatimden, okuyucuyu ilgilendireceğini tahmin ettiğim bazı izlenimlerimi sunmakla yetineceğim.
***
Çin seyahatim hakkındaki resmi davet mektubu gelince, bu ülkenin Ankara Büyükelçisi, bana sefarette bir yemek vermiş ve o sofrada demişti ki;
“Çin Seddini görmeden gelirsen, Çin’i görmemiş sayılırsın…” Büyükelçilik Müsteşarı da, Çin dilindeki şu deyimi söylemişti;
“Çin Seddine çıkarsan, kahraman olursun…”
Ayrıca daha çocuk yaşlarda Çin ile ilgili kitaplar okumuş, efsaneler ve masallar dinlemiştim. Dolayısiyle Çin’e gidince ilk işim, Çin Seddi’ne görmek olacaktı. Nitekim, benim seyahat programımı planlayan Kültür Bakanlığının tahsis ettiği araç ve rehberlerimle birlikte, Pekin’e 80 km.kadar uzaktaki Yen Çing ilçesindeki Çin Seddi’ne ulaşmıştık. Yol boyunca rehberim bu ünlü sed hakkında özlü bilgiler vermişti…
“Sed Hı Bey Eyaleti’nin San Han Geçidi’nden başlayıp, doğudan batıya doğru, 7 Eyaletten geçerek, Gang Su Eyaleti’nin Cia Yü Geçidi’ne kadar uzanıyordu. Uzunluğu 6000 km.olan Çin Seddi Milattan 400 yıl önce başlamıştı. Böyle bir seddin inşaa edilmesinin nedeni, kuzeyden gelen Hun (Türkleri) saldırılarına karşı önlemdi…”
Bana verilen bilgiler arasında, Sed inşaatları sırasında pek çok kişinin ölmüş olduğu ve bu konuda birçok hikayeler oluşturulduğu da vardı.
Ben bu uzun Seddin başlangıç noktasını da, bittiği noktayı da görmüştüm.
MİLLİYETLER MÜZESİ
Doğu Türkistan Uygur Özerk Bölgesi’ başkenti Urumçi’de bulunan Milliyetler ve Adetleri Sergisi’de ilginç şeyler görmüş ve dinlemiştim. Bu müze üç bölümden oluşuyordu. Birinci bölümde 7, ikinci bölümde 5 etnik grubun etnografik malzemeleri yer alıyordu. Etnik gruplar; Uygur, Kazak, Huey, Tacik, Tatar, Özbek, Rus, Moğol, Şibe, Man, Daur ve Kırgız idi. Müze içinde birer tane da Kazak, Kırgız veMoğol çadırları vardı.
Kırgız çadırında çok sayıda yatak, yorgan, yastık görünce şaşırmıştık. Bunu fark eden müze görevlisi, bölgede söylenen şu tekerlemeyi nakletmişti:
“Kırgız’ın eline para geçince yatak, yorgan alır; Kazak çok parayı görünce at, koyun, keçi alır; Uygur ise kızını, oğlunu başgöz eder…”
Kazak’ların renk ve motifleri sert, koyu, sivri ve hareketliydi. Moğol çadırlarında ise silah bolluğu vardı.
Müzede halk musikisi enstrümanları da görülüyordu. Uygur halk müziği enstrümanlarının altlarında şunlar yazılıydı: Zurna, tambur, çang, satar, sapai, kalun, dap, rebap, gıyçek, nağra, kuştar… Kırgız bölümündeki enstrüman adları şöyleydi: Ağız kopuzu, el kopuzu, Kırgızlar kopuzu…Kopuz’a komuz deniliyordu.
Azerbaycan Türkleri’nin açar ve açkı dedikleri anahtara, Uygurlar Açkuç diyorlardı.
Urumçu’deki söz konusu müzede takkeler de sergileniyordu. Sadece Uygurlar’ın giydikleri takkelerin bile farklı isimleri vardı: Gilem, çimen, mampo, şappak, şavkı, badem, tor badam, çüçüre badam, ünce, telpek…Takke sözcüğünün Uygur dilindeki adı ise “doppa”dır.
TANRI DAĞLARINDAKİ KAZAKLAR
Tanrı Dağlarının doruklarındaki Gökgöl’e çıkarken, dağın eteklerinde yaşamakta olan konar-göçer Kazaklar’ı görmüştüm. Kazak çadırlarından birisini ziyaret etmiştik. Çadırda ikamet eden ailenin, isimleri Gülayşe, Tölovkan, Medengül, Bahtbeg, Birgül, Aygül ve Serk olan yedi çocukları vardı.
Kazak ailesi, yaşadıkları yörede hayvancılık yapıyorlar; keçe üretiyorlar ve bu keçeler, çeşitli şekillerde, hayatlarının vazgeçilmez unsuru oluyordu.
Yaklaştığımız bir Kazak çadırında bize yemek ikram etmek istediler. “Tokuz” deyince, “hiç olmazsa bir çayımızı için” dediler. Türk’ün, eşsiz geleneği, coğrafyanın o bölgesinde, Tanrı Dağlarında bile aynen yaşıyordu.
Burada bir kez daha vurgulamak isterim ki; Çin Halk Cumhuriyeti’nde sadece Uygur Türkleri değil, örneğin, Kazak, Kırgız, Özbek, Tatar, Salar, Yugur (Sarı Uygur),Türklerinin yanısıra, değişik Müslüman unsurlar da yaşamaktadır.
DEVAMI VAR

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER