Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

“ÇIKIŞ” VE KURTULUŞ – Kocatepe Gazetesi

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 9 Ocak 2017 Pazartesi 12:43:48
 

Bugün Aşağıların Aşağısı müfredatında yeni bir başlığa geçiyoruz: Kurtuluş Yolu. Esfele safiliyn’e düşüşü, insana verilen Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisini insanın “Müstakil ve Özgür” zannıyla suiistimal ederek nasıl kullandığını, böylece “Müstakilen Varım ve Muhtarım” yaşantısının nasıl oluştuğunu, Allah’a karşı mütekebbir bakışla yaşayan bu insanın sadrındaki “Ğıll”in hâkimiyetini ve duniHİ algı nedeniyle “Müstakilen Varım ve Muhtarım” diyerek yaşayanın akıbetini ayetler ve hadislerle gördük. Yazılarımızı dikkatle takip edenler, “Biz bu halden nasıl kurtulacağız?” diyerek “Kurtuluş Yolu”nu aramaya zaten başlamışlardır.
Esfele Sâfiliyn’den, yani dûniHİ algıdan, yani kendimizi ve yaratılan her şeyi Allah’ın dışında bir mekânda sanmaktan kurtulmak mümkün müdür? Elbette. Bunu cevabını da Kur’an’dan öğreneceğiz. Çünkü “birisine göre” kurtulmak yok. El-Veliy Allah.
“(Rabbi) dedi ki; ikiniz cemîan inin aşağı oradan. Birbirinize düşmansınız. Benden size bir hüda geldiğinde kim benim hüdama tâbi oldu ise işte o sapmaz ve şakıy olmaz.” (Ta-Ha; 123)
Ayetten konumuzla ilgili çıkaracağımız sonuçlara bakalım:
Birisi şudur; inin aşağı! Yani bulunduğunuz idraktan aşağı idraka inin. İdrak inişine diğer âyetler ışığında baktığımızda anlıyoruz ki, bu ayette “Esfele Sâfiliyn’e reddedildiniz, dûniHİ idraka indiniz, dünya hayatına başladınız” mânâları da vardır.
Ayetteki “Birbirinize düşmansınız” ifadesi de çok iyi anlaşılmalı ki bir sonuç çıkarabilelim:
İnsanın düşmanını tanıması önemlidir ama düşman nedir? Kur’an’a göre düşman, Allah’tan uzaklaştırandır, başka düşman olmaz. Kendiniz düşman tarifi oluşturmayın, hele de dûniHİ algı ve zann’larına göre “düşman” ilan edilmez. Bu durumda, “Birbirinize düşmansınız, bu şekilde inin” âyetini nasıl anlamalıyız?
Daha önce de paylaştık, iki tane “var” hal biliyoruz; Birbirinize Göre Var hâl ve kişinin Kendinde Kendine Göre Var hâli. Birbirinize Göre “var” olan hâl, yani birbirinize baktığınızda bu âleme Kesret Âlemi denilmesini sağlayan bu “TEKASÜR”, bu “birbirine göre varlık” sizin düşmanınızdır, bu varlık sizi Allah’tan perdeler. “Birbirinize düşmansınız, bu şekilde inin” demek; varlığınızla birbirinizi Allah’tan perdeleyecek şekilde inin demektir. Bu ifadenin konumuzla ilgili mânâsı böyledir: Birbirinize Göre Var görünüşünüz sizi Allah’tan perdeleyecek, size perde olacak, dûniHİ algınızı kuvvetlendirecek. Böyle ineceksiniz! Birbirlerini Allah’tan perdeleyecek şekilde inmeleri neyi ifade eder?
Hayata başladığımız hâlin, kendimizi içinde bulduğumuz formatın “yasal yanlış” olduğunu ilk paylaşımlarımızda âyet ve hadisleriyle gördük. Bu yüzden, bu âyet şimdi bize kurtuluşu öğretiyor. Kurtulmuş olarak doğsak niye kurtuluş öğretilsin? Doğarken hayata hidayet üzere başlayana kurtuluş öğretilmez. Ama Kur’ân bize çıkışı, kurtuluşu öğretiyor. Hiçbir hadis ve âyette düşüş anlatılmaz. Zaten düşmüşsün! Bize, ne yaparsak bu halden kurtulamayız ve nasıl düşünür ve davranırsak bu düşüşte ısrarlı kalırız, hep bu öğretilir. Veya idraken düştüğümüz bu halden nasıl kurtulacağımız anlatılır. Yani hep çıkış, hep kurtuluş, hep nasıl yükseliriz anlatılır. Yol “çıkış”tır. Biz de şimdi çıkış/kurtuluş yolumuzu basamak basamak idrak seyahatiyle âyetlerden alacağız.
Kurtuluş mümkün
Ta-Ha 123. ayet bize diyor ki; kendinizi içinde bulacağınız dûniHİ algı sebebiyle idrakınızı doğru yolda zannedeceksiniz. Ancak dûniHİ algıdan kurtulma yöntemini ve gerçek doğruyu bildiren nebi ve rasûller sizin içinizden size geldiğinde, fıtratınızdaki ‘evet, Bi Rabbimizsin’ bilgisi ve şehadetinden de istifade ederek tâbi olun. “İşittik ve tâbi olduk” derseniz Hakk’tan sapmaz, mutsuz olmazsınız.
Anlıyoruz ki ilk basamak gelen bilgiye tâbi olmaktır. Ayetten şu mânâyı da çıkarıyoruz: Demek ki kurtuluş yolu var. Bu önemli bir sonuçtur, çünkü o izi arıyoruz; acaba kurtuluş yolu var mı? Anlıyoruz ki var. Yaradanımız bize, “Size Kurtuluş Yolu göndereceğim” diyor.
“Hakikaten biz insanı ahseni takviym üzere yarattık. Sonra onu esfele sâfiliyn’e reddettik. Ancak iman edip salih amel işleyenler müstesna. Onlar için kesilmeyen bir ecir vardır.” (Tiyn; 4-6)
Yine bir kurtuluş yolu! Ve bu kurtuluş yolu şöyle tanımlanıyor: İnsan ancak Billâhi anlamında iman eder ve bu imanına uygun hayat tarzı oluşturursa Esfele Sâfiliyn’den kurtulabilir ve hiç kesilmeyen mükâfata ulaşabilir. Bu âyetle de öğreniyoruz ki dûniHİ algıdan sıyrılmak mümkün, aşağıların aşağısı idraktan yukarı tırmanmak mümkün; Esfele Sâfiliyn’den kurtulup Ahseni Takviym’e kabul edilmek mümkün; Allah’a karşı edepsiz yaşantıdan çıkıp edebe dahil olmak mümkün. Rabbimiz bizi müjdelemektedir:
“Allah iman edenlerin veliysidir, onları zulmetten nura çıkarır. Fiilen küfür halinde olanlara (dûniHİ algı ve zann’larına göre yaşayanlara) gelince, onların dostları tağuttur (dûniHİ müstakilen var ve muhtar zannettikleridir). (Bu kabulleri) onları nurdan zulmete sokar. İşte onlar ashabun nardır. Onlar orada ebedi kalıcılardır.” (Bakara-257)
Yine görüyoruz ki kurtuluş mümkün! Ancak inananları Allah kurtarır, zulme düşeni ise düşüren kendisidir. Dikkat edin, bu kesret dilidir. Kur’an’da iki anlatım dili olduğunu daha önce paylaştık. Bu iki anlatım diline, İnsan Sûresi 29 ve 30, bir de Nisa Sûresi 78 ve 79. âyetleri örnek olarak verdik. “Zulme düşenleri düşüren kendileridir” ifadesi kesret diliyledir. Kişi eğer bu iki dili fark etmişse Bakara Sûresi 257. âyette söyleneni ancak o zaman anlayabilir: Kurtulacak olanı Allah kurtarır, yanlışa gideni, zulmete düşeni kendisi düşürür.
“O sizi zulmetten nura çıkarmak için apaçık âyetleri Kulu’nun üzerine tenzil edendir. İnnellâhe biküm le raûfun rahiym.” (Hadîd-9)
Bu ayet de “Kurtuluş yolu vardır” gerçeğini beyan ediyor ve bize bir de usul öğretiyor: Sizi zulmetten nura getirecek şeyi kulumuzun üzerine âyetleriyle tenzil ettik, indirdik. Bir kez daha görüyoruz ki yöntem Kur’ân’da! Yani “Kur’ân’dan öğrenin” denilen noktaya geldik: Evet, kurtuluş var ve yol Kur’an’da!
Erken ipucu gibi ama konuyu pekiştirir diye düşünüp varacağımız sonucu söyleyelim:
Kurtuluş Yolu “Lâ ilâhe illallah” telkinidir ve Billâhi anlamında imandır. Bu aynı zamanda, dûniHİ algı ve zann’larını reddetmek ve Billâhi anlama göre bir hayat tarzı oluşturmaktır. Reçete budur.
Bu reçeteye tâlip olana âyet şöyle seslenir:
“Siz o kurtuluş yolunu ararken, bulurken ve uygularken Allah kesinlikle size Billâhi anlamında Raufun Rahıym’dir (İnnallahe Bi küm le raufun rahıym).” (Hadîd-9)
“B” ile olduğu için “Bi küm” ifadesi dikkatimizi çekmelidir. Bu dikkate alışalım…
Allah Raufun Rahıym’dir. İki isim ahiretimiz için çok önemli bir sığınaktır. Ancak “İnnallahe bi küm le raufun rahıym” âyeti meâlen “Allah kuluna Rauf ve Rahimdir” diye yazılıyor. Doğrudur ama noksandır. Şu nedenle: Kişi bu meâli okuyunca dûniHİ anlar; yani kendisi Allah’ın dışındadır ve Allah ona Raufun Rahim davranıyordur. O yüzden onarılması gereken bir meâldir. Bilgiyi biraz ileri götüren meâllerde ise şöyle yazılmış: “Allah sende senden sana Raufun Rahim’dir.” Bu da doğru ama noksandır. “Sende, senden, sana” ifadesi yeterli bir tanım değildir. Bu tanımlama da sanki kulun dışı yokmuş gibi bir mânâ içerir. Kulun dışı vardır! Allah’a, yani O’nun bir özelliğine Esmâ’ül Hüsna ile ilgili meâl verirken “B” kapsamında olmasına dikkat etmek gerekiyor. Allah’ın dûnu yoktur fakat kulun vardır. Hatta kulun dışıyla irtibatını kesmesi önerilir. Ama o irtibat böyle kesilmez. Kul o irtibatı dışına bakarken keser, gözünü kapatarak değil!
Meâl “B” idrakıyla değilse, dûniHİ algı ile yaşayan kişi Raufun Rahim esmasını kendisine hitap ediyor zannedebilir. Öyleyse nasıl meâllendirelim ki kişi onu dûniHİ algıyla okuyamasın, dinleyemesin? Veya okuyor ve dinliyorsa idrakı kendiliğinden yerine otursun, Billâhi olsun.
Kur’ân okunurken de dûniHİ algıyla dinleyememelisin, Kur’ân dinlemek seni Billâhi algıya sokmalıdır.
Bu ayin meâli olarak “Allah sende senden sana Raufun Rahım’dir” yazılması hâlinde kişi “dışında yok” zanneder, “Ne ararsan içinde” der. Bu bir mahkumiyettir. Bu yüzden, bu bakış da ayrı bir şirktir, Allah’ı içine hapsetmektir: Herşey bende demektir. Dışında yok mu? Demek ki sen varsın ve O da sende. Sen olmasan Allah olmayacak, herşey sende. Oysa senin dışın var. Öyle bir “B” düşünmelisin ki, yani Allah öyle Raufun Rahim ki, senin her yerinde sana Raufun Rahim. Ve görebildiğin göremediğin her yerde de sana karşı Raufun Rahim. Raufun Rahim’in kaplamadığı yer yok. Ayetteki “B”den anlayacağımız mânâ çok önemlidir. Ancak “sende, senden, sana” değildir, o işin gereğidir. “B”den anlayacağımız şudur: Allah öyle Raufun Rahimdir ki dışı yoktur. O’nun dışı var zannedip başka bir merhamet arama. O’nun dışı yoktur, Raufun Rahim oluşu her yeri kaplamıştır. Sen de zaten O’nun ilminde bir sûretsin.
Allah size Bi Raufun Rahıym’dir: Raufun Rahıym olan Allah seni kurtarırken adalet aramaz, hediyeyle, lütufla, nimetle kurtarır. Rahim isminde adalet olmaz.
Kur’an’dan ilk ipucu
Öğrendik ki kurtuluş yolu var ve Kur’an’da! Şimdi sıra Kur’an’dan ipucu aramaya geldi.
 “Sonra biz rasûllerimizi ve iman etmişleri böylece kurtarırız. Mü’minleri kurtarmamız üzerimize bir haktır. De ki; ‘Ey, insanlar! Benim diyn’imden (inanış ve hayat tarzımdan) şüphe içerisindeyseniz (bilin ki) ben sizin dûnillah (algı sonucu müstakilen var ve muhtar zannedip) kulluk yaptıklarınıza kulluk yapmam. Fakat sizi öldürecek olan Allah’a kulluk ederim. Ve ben mü’minlerden olmakla emrolundum.” Ve (şununla da emrolundum): ‘Vechini hanif olarak (dûniHİ algı ve zann’larına sırtını dönerek) Diyn’e çevir ve sakın müşriklerden olma.’ Ve dûnillah (algı sonucu müstakilen var ve muhtar zannedilen) fayda ve zarar vermeyen şeylerden ilgini kes (onlara yönelme). Yönelirsen muhakkak ki sen zâlimlerden olursun.” (Yunus; 103-106)
İlk ipucumuzu aldık, buradan ilerleyeceğiz: Vechini hanif olarak Din’e çevir.
Bize buyuruyor ki: DûniHİ algı ve zann’larının ürettiği Allah’ın dışında “Müstakilen Var ve Muhtar varlıklar vardır” iddiasına idrakın sırtını dönsün. İdrakın önce bu iddiaya sırtını dönsün, bu iddiayı hiç görmesin, o hiç yokmuş gibi baksın; böylece, dûniHİ algı sonucu “müstakilen varım ve muhtarım” diyen zann ile irtibatını kessin. Bir kere onunla irtibatını kes! “Şu arkadaşla hiç görüşmeyeceğim” de bir kere! Dayanamayıp ikide bir görüşüyor olsan bile Allah diyor ki, silerim, affederim, yeter ki sen karar ver, onunla görüşmeyeceğim, lanet ona de ve ona sırtını dön.
Çünkü dûniHİ algı Allah’a küfürdür.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti