Şehit haberlerinin ardından yaşanan acının ve ilk şokun akabinde pek çoğumuzun aklına takılan cümle ne? “Tamam, şehitler ölmüyor ama, vatan bölünüyor galiba”
Yaşanan acıların ardından herkes “çözüm” lafını eveleyip geveliyor. Peki ya bu lafın anlattığı şey nedir? Bilen yok. “Şöyle şöyle yapacağız. Şu yolu izleyeceğiz. Çözümü böyle sağlayacağız” denilse belki biraz ümit ışığı olacak. Ama maalesef…
O kadar şehidin ardından, yıllardır verilen mücadelenin ardından “çözüm” diye atılan her adımda PKK’nın talepleri ortaya kondu. “Vatan bölünmez” dendikçe bölünmeye doğru biraz daha kayıldı. “Kararlılık” mesajları verildikçe ayrılıkçıların söylediklerine doğru yaklaşıldı. Bu süreç birkaç yılın eseri değil, yılların birikimi.
30 yıla yakın zamandır vatan toprağını savunan Türk Silahlı Kuvvetleri’ne saldırdıkça, saldıranlar mevzi kazandı. Vatan cephesi geriledi.
Kameralar eşliğinde şehit evlerine gidildi. Annelere, oğullarının şehit düştüğü haberinin verilme anı “flaş haber” oldu. Gazeteler “Artık yeter”, “Son olsun”, “Yine ateş düştü” başlıklarıyla yayınlandı. Siyasetçiler en sert ifadelerle çıkışta bulundu. Dağa taşa bomba yağdırıldı. İnsansız hava araçları önce görevlendirildi, sonra suçlandı. Çözüme çok yakın olduğumuz anlatıldı ama sonuç alınamadı. Bayrağa sarılı cenazeler yurdun her yerine dağıldı. “Mücadele kararlılıkla sürdürülecek” denildi, ama şer yuvalarının vurulması için kararlılık gösterilemedi. Artık “sayıları fazlaydı ve silahları vardı” gibi cümleler açıklama yerine geçmeye başladı.
Müzakere ile, görüşme ile, taviz ile bu işin çözümü olmayacağı ortada. Genel Kurmay Başkanı ne diyor: “Siyasi irade olursa, ABD izin verirse Türk Silahlı Kuvvetleri Kandil’i yerle bir eder” diyor. Bundan başka çözüm kaldı mı ki?