Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Sezer Küçükkurt

Değiştirelim

Bugünler Cumhuriyetimizin “değiştirilemez” olarak adlandırılan ilkelerinin değiştirilip değiştirilemeyeceğini tartışır olduk. TÜSİAD’ın yeni Anayasa taslağı başta İmralı’daki bölücübaşı olmak üzere malum kesimler tarafından hararetle desteklenirken, bunların karşı tarafından yer alan grupta ise sarsıcı bir endişe ile karşılandı.
Açıklanan taslağa göre yeni yapılacak olan Anayasa’da “Cumhuriyet” maddesi dışında her madde değiştirilebilirmiş.. “Değiştirilemez” olarak nitelenip de bugün TÜSİAD’ın ve onun fikir yandaşlarının “değiştirilmelidir” dedikleri maddelerin neler olduğuna baktığımızda, biraz önce bahsettiğimiz “sarsıcı endişe”ye katılmadan edemedik doğrusu. Neymiş bunlar? “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir” maddesi… Ya da:“Türkiye devleti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür… Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldızlı bayraktır… Başkenti Ankara’dır” maddesi var.
İstenirse bayrak değişir, İstiklal Marşı gider, demokratik anayasa dediğin işte tam da böyle olur! Neymiş efendim Anayasa’daki bu milliyetçilik?! Yeni anayasa Türk milliyetçiliği ve Türk milleti kavramları dahil etnik vurgulardan arındırılmalıymış. Milliyetçiliği Türkiye Cumhuriyeti’nden ve Türk halkının bilincinden çıkarttığınızda ortalık ne güzel olur değil mi?! Millet olarak başımıza ne geldiyse milliyetçilikten gelmedi mi?! Atatürk ilkesi deseniz ona keza. “Değişimcilere” göre Anayasa’da Atatürkçülüğe hiç mi hiç gerek yokmuş. “Anayasanın başlangıç metninde Atatürkçülüğe vurgu yapılmasından ziyade, Mustafa Kemal Atatürk’ün şahsiyetine yönelik bir şükran ve minnet ifadesiyle…” yetinilebilirmiş. Buna da şükretmek lazım herhalde…
Eskinin Yeni Demokrasi Hareketi kahramanı Cem Boyner ise bu değişim taleplerini “Türkiye’nin insanlarının mutluluğu, onuru, haysiyeti, bir kısmının değil, tümünün birer birer, bu ülkenin bölünmesinden daha önemlidir diyebiliyorsanız, doğru yoldasınız, bu işin sonunda güzel bir şey çıkar?” di-yerek taçlandırmış! Anlıyoruz ki, “modern zihniyet” gereği Türkiyeli insanların mutluluğu, bu ülkenin bölünmesinden çok daha önemli. Bölünmüş bir ülkede mutlu yaşamak… “Modern zihniyet” dediğin işte tam da böyle olmalı değil mi?
Değişiklik taleplerinde “Cumhuriyet” ifadesinin değiştirilmesi önerilmemiş! Bunu da “sevindirici” notlar arasına eklemek gerekiyor!
TÜSİAD toplantısında Cem Boyner’in konuşması sonrasında en ön sırada oturan işadamı İshak Alaton’un yerinden kalkıp, Boyner’i alnından öpmesi toplantının final sahnesini oluşturmuş.
Tabloya geriden bakanlar bir planın yıllardır tıkır tıkır işlediğinin farkındalar. “Ne mutlu Türküm diyene” ifadesine, “Türkiye Türklerindir” ifadesine tepki gösterenlerin bugün geldikleri nokta ortadadır.
Bir doktorun Fransa anısı: ”Oğullarınız ve Kızlarınız, Kürtçe konuşamayan Fransız olacaklar!…”
Oğlumun hastalığı nedeniyle Fransa’da bulunduğum bir sırada, hastane kantininde bir grup aksanlı Türkçe konuşan dört kişiyle karşılaştım. Türk doktoru olduğumu öğrenince yanıma gelip, üst katlardan birisinde yatan babalarını görüp göremeyeceğimi sordular. – “Bir Türk doktordan hastalığını öğrenmek için can atıyor, Fransız doktorlara biz tercüme etsek bile inanmıyor” dediler. Asansörde, babalarını görmek için çıkarken aralarından birisi;
– “Bize Kürtçe konuşturmadınız, o yüzden kaçtık, buralara geldik” dedi, sertçe.
– “Siyasi sığınma hakkı istediniz ve verdiler, öyle mi?”
– “Evet.”
– “Siyasi sığınma hakkı için gerekçe olarak Kürtçe konuşturmuyorlar dediniz.”
– “Evet.”
– “Eh, o zaman yaşadınız. Artık Fransa’da aranızda Kürtçe konuşur, güzelce anlaşırsınız. Hatta, eminim Fransız Milli Eğitim Bakanlığı’na bir de dilekçe vermişsinizdir ve onlar da size Kürtçe eğitim yapan okullar açacaklardır, öyle mi?”
– “Hayır dilekçe vermedik!”
– “Niye vermediniz? Fransız Millet Meclisi’ne girin. Orada Kürtçe konuşun. Kürtçe eğitim yapan okullar isteyin. Ana dille eğitim yapan bu okulları açmaz da Kürtçe eğitim yapmazlarsa; caddelere çıkın, pankartlar açın, Kürtçe eğitim istiyoruz, ana dille eğitim istiyoruz diye, Şanzelize Caddesi’nde yürüyün.”
– “Doktor bey bizimle dalga mı geçiyorsun. Bizi hapse atarlar ve hemen bu ülkeden sürerler.”
– “İyi ya siz de Türkiye’ye kaçarsınız, Fransa’da bize ana dille eğitim hakkı vermiyorlar ve Kürtçe konuşturmuyorlar diyerek siyasi sığınma hakkı istersiniz.”
– “!!!”
– “Bakın eğer bunu yapmazsanız, oğullarınız ve kızlarınız Kürtçe konuşamayan Fransız olacaklar. Bence siyasi haklarınız için PKK ile iş birliği yapıp, Fransız Ordusu’na saldırın ve askerlerini öldürün. Eminim, 30 bin Fransız asker ve sivilini öldürdükten sonra size Kürtçe eğitim yapacak bir iktidar bulursunuz. Ha gayret.” Sertlik ve saldırganlık bitiverip, dört eski Türk vatandaşının başları öne eğildiği sırada asansör arzulanan katta durdu. Babalarını gördüm. Beyin kanaması ile felç geçirmekteydi. Durumu anlattım. Gerçeği söyledim.. Tedavi olacağını ve yaşayacağını söyledim. Sağlam eli ile elimi tuttu, bırakmadı. – “Doktor bey, söyle oğlanlara beni memlekete götürsünler. Türk doktorlara teslim etsinler. Bir nefeste beni iyi ettin, can verdin. Sevgili memleketim gözümde tütüyor. N’olur burada ölmeme izin verme. Ankara’daki doktorlar geçen sefer beni iyileştirmişlerdi. Beni n’olur seninle birlikte Ankara’ya götür.” Benim de başım öne eğildi. Çünkü Fransız vatandaşlarının taşınma isteğini gerçekleştiremezdim. Başlarımız öne eğik, konuşmadan asansörden indik.. Bu gençler, çocuklarını Kürtçe konuşamayan Fransızlar yapmak için evlerine dağıldılar. Ben de oğlumun tedavisine devam etmek için yoğun bakımın yolunu tuttum…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti