Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Sezer Küçükkurt

DELİCE

Ormanlarımız cayır cayır yanarken, yeniden ağaçlandırma yapılırken çam fidanları değil de zeytin ve meyve fidanlarının dikilmesi gündeme geliyor sık sık.
Orman ve Su işleri eski Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu bu tartışmalarla ilgili bir mesaj ulaştırdı. Biz de bugün sizlere aktarıyoruz Bakan Eroğlu’nun konuyla ilgili mesajını. İşte Bakan Eroğlu’nun zeytin fidanları ve DELİCE’ler ile ilgili aktardıkları:
Hep merak eder dururum. Edirne ilçelerinde, sahil boyunda, Saros körfezinde neden zeytinlikler yok diye. Her yer çam ağacı! İlaç için bile bir zeytin ağacı yok. (Bugünlerde bazı meraklı yurtseverler çeşitli bölgelerde zeytin ağacı dikmeye başladı. Hatta bir yatırımcımız Yeniköy mahallesinde epey zeytin ağacı dikeceğini de duydum.) Hemen komşu ülke Yunanistan’da Enez ilçesi bitimi olan yerleşim bölgelerinde başlayan zeytinlikleri neredeyse Selanik’e kadar görebilirsiniz.
Peki Edirne’ye komşu olan Çanakkale ve Yunanistan’da olan zeytinlikler neden bizim bu bölgemizde yok. Tesadüfen bir araştırmacımızın bir yazısını gördüm ve sizinle paylaşmayı uygun gördüm.
Hadi birlikte neden “Delice” ağaçlarının neden sökülüp satıldığını, “Delice” ağacının neye yaradığını okuyalım…
“1951-1952 yıllarında İspanya Hükümeti, Türkiye’den çok yüksek miktarda odun kömürü satın almak istiyor.
O güne kadar İspanya’ya yapılan ihracat kalemleri arasında yer almayan bu talebin bir de özel şartı vardı:
Kömürler İskenderun’dan Saroz Körfezi’ne kadar Akdeniz ve Ege sahillerinde doğada kendiliğinden yetişen “delice” ağacından elde edilmesi isteniyordu!
İstek dönemin Hükümeti tarafından yüksek getirisinden sevinçle karşılanıyor, ülkemizde bol miktarda bulunan delice kömürü ihraç edilmeye başlanıyordu.
Görgü tanıklarının anlattıklarına göre, limanların üzeri gemi yüklemeleri sebebiyle kara bir bulut ile kaplanıyor göz gözü görmüyordu!
O yıllarda Ankara’da görev yapan ABD Ticaret Ataşesi, dönemin Dışişleri Bakanı’na ihraç edilen kömürün İspanya tarafından nasıl değerlendirildiği ya da nerelerde kullanıldığını araştırıp araştırmadıklarını soruyor.
Aldığı cevap, getirisinin önemli olduğu, nerede kullanıldığının Türkiye’yi ilgilendirmediği şeklinde oluyor. Bunun üzerine ataşe konuyu kendisi araştırıyor ve otoyollarda dolgu malzemesi olarak kullanıldığı bilgisine ulaşıyor. Bununla yetinmeyip ABD’de tanıdığı mühendislerden bilgi alıyor ve otoyolda kömür dolgunun bir yararı olmadığını öğreniyor.
Öğrendiklerini Bakan’a iletiyor, Türkiye’nin rahatsız olmadığını, gelirden dolayı memnun olduklarını söylüyor, konu kapanıyor…
“Delice ağacının zeytin aşılamak için en uygun ağaç olduğunu bilenler Türkiye’ye oyun oynamışlardı.”
Sonuç olarak İspanya dünyanın en büyük zeytinyağı ihracatçısıdır ve ne tesadüf ki aynı yıllarda Türkiye margarinle tanışmıştır…
***
Aşılanmamış zeytin ağacına “delice” denir.
Marshall yardımlarıyla Ege ve Akdeniz bölgemizdeki milyonlarca zeytin ağacımız kökünden sökülerek gemilerle Avrupa’ya götürüldü.
ABD bize bu ağaçların yerine milyonlarca kavak ve çam(çıra) fidanı verdi.
Kavak ağacı memlekette alerjik hastalıklar başlattı.
Çam ağacı ise bildiğimiz yağlı çıra idi. Dağlarımıza ovalarımıza her yere diktik.
Oksijenden başka hiç bir işe yaramayan bu ağaç, ülkemizin dağına bayırına dikilen saatli bomba oldular.
Bu ağaçlar yandığı zaman kozalakları patlayarak yanar halde 200 metre uzağa fırlamakta oradaki çam ağaçlarını da tutuşturmaktadır.
Bugüne kadar kimi gördüysem yetkili yetkisiz, beyinli beyinsiz herkese anlattım.
“ABD’liler bizim ormanlarımızı çam (ÇIRA) ağaçlarıyla dolduruyor, bir kibrit çakmasıyla 100 savaş uçağının verdiği zararı veriyorlar.
Şimdi soruyorum size devletimiz bu çam ağaçlarının yerine zeytin, ceviz, badem, incir, sakız ağacı dikse hem bu ağaçlar kolay kolay yanmaz hem de köylümüze bir gelir olur.
Hala çam dikiyoruz bıkıp usanmadan.”
Üç-beş kuruş kazanacağız diye araştırmadan kestiğimiz delice ağaçları sayesinde margarin ile tanıştık. Oysa bu bölgemizde toprağa ne eksek Allah bize fazlasıyla veriyordu. Hatalar yapılmasa yerli tohumdan ithal tohuma, delice ağacından çama, Zeytinyağdan margarine geçer miydik hiç…
***
Bakanlığım döneminde bir gün Orman Genel Müdürüm geldi.
“ -Bakanım ormanlardaki deliceleri keseceğiz” dedi.
“-Niçin” diye haykırdım.
“-Efendim mahkeme kararı” dedi.
Meğer bir Eski TEMA yöneticileri ‘zeytin ağacı orman ağacı değildir’ şeklinde karar çıkartmış.
Ben kararı getirtip okudum. Tamamı zeytin olursa yargı kararına karşı işlem yapılıyor ama % 80 kadarı zeytin ağacı kalanı çam vs gibi diğer ağaçlar olursa mahkeme kararına muhalefet olmuyor. Orman genel müdürüne talimat verdim
“- Deliceler asla kesmeyecek, aşılanıp orman köylüsüne kura ile eşit bir şekilde dağıtılacak“ dedim.
İlk deliceyi de Ödemiş ve Gökova’da ben aşıladım. Köylülere kura ile zeytin ağaçlarını teslim ettik.”
Prof.Dr. Veysel Eroğlu

 

GOYGOYCULAR

 

Goygoyculuğun ne olduğunu bilir misiniz? Biz de bir dostumuzun vasıtasıyla öğrendik. Sizlere aktaralım istedik:
Goygoyculuk bir dilencilik türüymüş eskiden. Muharrem ayının ilk haftasında aşure yapmak vesilesiyle sırtlarında torbalarla bir makam tutturarak mahalle aralarında buğday, nohut, şeker, pirinç, vb. toplamak üzere dolaşan, çoğu kör, topal olmakla birlikte aralarında gözü açık olanlar da bulunan dilencilere goygoycu denirmiş. İlahiye benzeyen ve kendilerine özgü bir makamla bir tekerleme söylerlermiş. İçlerinden gür sesli biri, “Gökte melek, yerde her can ağlar” dedikten sonra hepsi bir ağızdan “Hoy goygoy canım” diye makamı tamamlar ağlaşırlarmış. Bunlara halk arasında ‘goygoycular’ denirmiş.
Dilenciliğin geleneksel goygoycuları şimdi modernleşti. Şakşakçı, yalaka, dalkavuk kelimelerinin içinde vücut buldu. Bunlar durumdan vazife çıkarıp görev edindi.
Şakşakçılar, eski tiyatrolarda, alkışlamasını sağlamak için oyunun alkışlanacak yerlerinde alkışı başlatacak görevliydi. Oyunun tümünü onaylatabilmek için yığının tepkisinden yararlanan şakşakçı, bunu belli bir ücret karşılığında yapardı.
Yalaka ise kendi gibi omurgasız insanlara -haklı olsun olmasın- her konuda alkışla destek olan kimselere deniliyor.
Yani sözün özü; ortalıkta dolaşan onca goygoycuya, dalkavuğa ve yalakaya itibar etmemek gerekiyor.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER