Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Diyarbakır İl Olmadan Önce Nereye Bağlıydı?

Güneydoğu’nun “Paris’i” olarakta adladırılan Diyarbakır ili il olmadan önce nereye bağlıydı. İşte Diyarbakır’la ilgili detaylar.

Güneydoğu’nun “Paris’i” olarakta adladırılan

Diyarbakır denizden 650 metre, Dicle Nehrinden 100 metre yükseklikte, Güneydoğu Anadolu’nun orta kısmında, Mezopotamya’nın kuzeyinde yer almaktadır. Çevresi yüksekliklerle çevrilen şehrin ortası çukur bir havza durumundadır. Diyarbakır havzasının ekseninde kuzey-güney doğrultulu uzanan Dicle Nehri, güneybatısında ise Karacadağ kütlesi bulunmaktadır.

DİYARBAKIR VERİMLİ TOPRAKLARA SAHİPTİR

Doğu ve batıyı birleştiren bir noktada Dicle Vadisine hâkim bir tepe üzerinde konumlanan Diyarbakır, Karacadağ’dan Dicle’ye kadar uzanan geniş bazalt platosunun doğu kenarında; Karacadağ lavlavlarının bittiği Dicle Vadisinin batısında yer almaktadır. Uzak bölgeleri denizlere ve liman şehirlerine bağlayan ana yollar üzerinde kurulmuş olması ile Akdeniz sahillerini Basra Körfezine, Mezopotamya’yı Karadeniz sahillerine bağlamaktadır. Coğrafi konumundan ötürü oldukça verimli topraklara sahip olması ve ana ulaşım yollarının kavşak noktasında bulunması ile Diyarbakır; pek çok medeniyetin izlerinin yer aldığı bir merkez haline gelmiştir.

DİYARBAKIR’IN NE ZAMAN KURULDUĞU İLE İLGİLİ KESİN BİLGİ YOK

Diyarbakır şehrinin ne zaman kurulduğu ile ilgili kesin bir bilgi yoktur. Yalnız şehrin yönetim merkezi olarak kullanılmış olan İç Kale’de yer alan Amida Höyükte(Virantepe) yapılan yüzey araştırmalarında MÖ. 3 binlerde bölgeye egemen olan Hurrilere dair izlere rastlanmıştır. Dolayısıyla MÖ. 3 binlerden günümüze kadar şehir merkezi değişmeden yerleşim görmesi açısından Diyarbakır önemli bir örnektir.

ŞEHİR PEK ÇOK UYGARLIĞA EV SAHİPLİĞİ YAPTI

Diyarbakır; Fırat ve Dicle’den ismini alan Mezopotamya’da”Bere- ketli Hilal” olarak nitelendirilen bölgenin iki uzak ucunun birleştiği, kuzeye doğru en çok sokulduğu ve en büyük genişliğe eriştiği orta kesimini oluşturmuştur. Verimli toprağı ve toprağa hayat veren Dicle Nehri ile tarih öncesi dönemlerden günümüze kadar; birçok ilke ev sahipliği yapmış, uygarlıkların doğuşuna ve yok oluşuna tanıklık etmiş, birikimi ile kültürlere ışık tutmuş ve onları beslemiştir.

ŞEHRİN İLK ADI AMEDİ OLARAK GEÇMEKTEDİR

İlk yerleşiminden günümüze kadar bölgeyi egemenliği altına alan bütün krallıklar şehri farklı adlarla anmıştır. Şehrin adı ilk olarak Asur hükümdarı Adad Nirari I (MÖ.1316-1281) ye ait bir kılıç kabzasında ‘Amidi’ veya ‘Amedi’ olarak geçmektedir. Bu adın kente ilk yerleşen Hurilerden (Subartu) kalma olduğu kabul edilmektedir. Roma kaynaklarında da şehrin adı ‘Amid’ ve ‘Amida’ diye geçmektedir. Bölgenin yerli halklarından olan Süryaniler ise şehri ‘Amid’, ‘Omid’, ‘Emit’ ve Amida diye anmaktadırlar. İslami dönemde şehir için kullanılan ‘Kara Amid’,’Kara Hamid’, ‘Diyar-ı Bekir’ isimleri Cumhuriyetle birlikte ‘Diyarbekir’ son olarak da ‘Diyarbakır’ şeklinde değiştirilmiştir.

 DİYARBAKIR’IN TARİHİ M.Ö 11 BİNERE IŞIK TUTUYOR

Tarih Öncesi Devirlerden Günümüze; Diyarbakır’da ilk olarak Paleolitik (Eski Taş Devri) ve Mezolitik (Orta Taş Devri) devirlerdeki yaşam izlerini Silvan’da Hassuni, Ergani’de Hilar ve Eğil mağaralarında görebilmekteyiz. Günümüzde kazı çalışmaları devam eden ve tarihi MÖ. 11 binlere kadar inen Bismil ilçesi Ağıl köyü Aşağı Sazlık mezrası yakınlarında bulunan Körtiktepe ise bölgenin Neolitik ( Yeni Taş Devri) dönemine ışık tutmaktadır. Kazı çalışmalarında elde edilen, gelişkin alet teknolojisi kullanılarak üretilmiş olan taş kaplar ve objeler üzerinde işlenen semboller, dönem insanının yalnızca ihtiyacına yönelik malzeme üretmediğini; aynı zamanda nitelikli eserleriyle gelişkin bir kültü¬rün ilk adımlarını attıklarını görebilmekteyiz.  Avcılık ve toplayıcılıkla beslenen tüketici neolitik toplulukları üretime geçmediklerinden geçici yerleşmelerde bulunmuşlardır. “Neolitik Devrim” olarak adlandırılan yerleşik hayata geçiş ilk olarak Ergani İlçesi Sesverenpınar köyünde bulunan Çayönü Tepesi’nde görülmektedir. Birçok ilki ba¬rındıran Çayönü Tepesi’nde MÖ.7500’den başlayan yerleşim evreleri bulunmaktadır. Çayönü Tepesini önemli kılan avcılık ve toplayıcılıktan üretime geçiş süreci ilk olarak yabani baklagillerin ve einkorn buğdayının tanınması sonucunda bunların tohumlarının ekilmesi ile başlamıştır.

BÖLGE TÜM ÇAĞLARDA YERLEŞİM GÖRDÜ

Diyarbakır çevresinde bulunan bir kısmının kazı çalışmaları günümüzde de devam eden höyüklerden elde edilen buluntular ve höyüklerdeki tabakalaşma Diyarbakır’ın tüm çağlarda yerleşim gördüğünü kanıtlamaktadır. Bismil ilçesinde bulunan; Şahintepe köyünde Müslüman Tepe, Güzelköy köyünde Hırbemerdon Tepe, Salât Tepe Beldesinde Yukarı SalatTepe, Bozçalı Köyünde Gırecano ve Bismil’in 12 km doğusunda yer alan Kenan Tepe de kalkolitik, tunç ve demir çağ yerleşim tabakalarını görülmektedir.

ELAZIĞ İL OLDUKTAN SONRA DİYARBAKIR’DAN AYRILDI

Yavuz Sultan Selim döneminde 1515 yılında Osmanlı hâkimiyetine giren Diyarbakır büyük bir eyaletin merkezi haline getirilmiştir. Yavuz Sultan Selimin ölümü üzerine 1520 yerine geçen Kanuni Sultan Süleyman döneminde Amid İç Kalesi genişletilmiş ve İç Kaleye 16 burçlu iki kapılı saray ve Küpeli kapıları olarak bir bölüm daha eklenmiştir. Hükümdarlığı döneminde dört defa şehri ziyaret eden Kanuni su kemerleri inşa ettirmiş ve Diyarbakır’a ünlü Hamravat suyunu getirtmiştir. Osmanlı döneminde büyük bir gelişme gösteren Diyarbakır bayındır bir hale gelmiş ve yapılan hanlar, kervansaraylarla ticaret hayatı canlandırılarak önemli bir ticaret merkezi haline getirilmiştir. 1883 tarihli Diyarbakır Salnamesi’nde Diyarbakır’ın idari teşkilatında önemli değişmeler olmuştur. Elazığ il olduğundan Diyarbakır’dan ayrılmıştır. Ergani Madeni, sancak olmuş. Çermik’te ilçe teşkilatı kurulmuş ve Ergani Sancağı’na bağlanmıştır.