Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

DUA 13

Yusuf Suresi 101: “… Teveffenî muslimen ve elhıknî bis sâlihîn.”
“…(Ey Rabbim,) Beni Müslüman olarak vefat ettir ve beni sâlihler arasına kat.”
Şimdi Hz. Yusuf (AS)’ın bu duasını anlamaya çalışalım. Hz. Yusuf (AS) neden Rabbimizden Müslüman olarak ölmeyi dilemiştir?
Bize bunu Al-i İmran Suresi 102. Ayet anlatır: “Ey iman edenler! Allah’tan, O’na yaraşır şekilde korkun (ittika edin) ve ancak müslümanlar olarak can verin.”
Ayetten öğreniyoruz ki, müslüman olarak can vermemizi Rabbimiz bizden istemiştir. Hz. Yusuf (AS) da bize bunun duasını öğretmiştir.
“Beni Müslüman olarak vefat ettir.” duasıyla biz yaşarken dilimizle bir şahitlik yapıyoruz, bu şahitliğimiz vefatımız esnasında yanımızda olmayacak, bizi ancak Billahi anlamda ettiğimiz şahitliğimiz kurtaracaktır; bizim dünya ve ahiretimiz için Billahi anlamdaki şahitliğimiz kurtarıcı olacaktır. Bu durumda, “Müslüman olarak ölün” demek “Billahi iman üzerine ölün” demektir. Billahi iman üzerine ölmek ise ilahlık hissiyatlarınızla yani “müstakilen varım ve muhtarım” iddianızla ölmeyin demektir.
Biliyoruz ki İslam dinine girmek için gerekli ilk şart şahitliktir. Peki, Rabbimiz bizim neye şahit olmamızı ve nasıl şahit olmamızı istiyor? İslam dinimiz de önemli iki şahadet vardır. Birincisi; “Eşhedü en la ilahe İllallah ve Eşhedü enne Muhammeden Abduhu ve Rasuluhu.” şehadetidir ki biz bu şehadette “Kesinlikle şahidim ki tanrılık iddiaları yoktur/boştur ve Muhammed Allah’ın kulu ve Rasulullahtır.” demekteyiz.
Şahitlik, bir olaya, bir duruma tanıklık etmek manası taşır. Yani somuttur. Somut olmayan herhangi bir şey için insan “buna şahidim” diyemez. Kelime-i Şehadet’imizde şahit olduğumuz şey “tanrılık iddiaları”nın olmadığıdır. Her hafta ele almaya ve anlamaya çalıştığımız konularda bahsettiğimiz “tanrılık iddiaları”nı reddimiz, bizim şehadetimizin somut kısmını oluşturuyor. Diyoruz ki müstakilen VAR ve Muhtar ancak Allah’tır. Başka müstakilen var ve muhtarım iddiaları iftiradır, yalandır, batıldır, yok hükmündedir. Böyle deyip bunu yaşamaya gayret ettiğimizde aslında biz şehadetimizin elle tutulan halini hayatımıza geçirmiş oluyoruz.
Şahitliğin ne olduğunu ve neye şahit olduğumuzu böylece anladıktan sonra, şimdi de bu şahitliği Billahi anlamda yaşamanın neden zor olduğunu incelemeye çalışalım.
İnananlar olarak hepimiz Allah’tan başka bir ilah olmadığına inanır ve iman ederiz. Ama bu inanç hep bizdeki dışa yönelik bir ilah anlayışı ile pekişir. Evet, dışarıda, dışımızda Allah’tan başka bir ilah yoktur, O’nun eşi ve benzeri de yoktur. Bunu kabul etmek biz inananlar için zor değildir. Zor olan, dışımızda olmayan, görmediğimiz ilahlık hissiyatlarını kendimizde yakalayabilmektir.
Normalde akıl sağlığı yerinde olup da “Ben bir ilah buldum, bundan sonra ona tabiyim” diyen bir insan göremeyiz. Böyle bir örnekle karşılaşsak bile bir inanan olarak bu söylenene itibar etmeyiz. Ancak kendimizdeki ilahlık hissiyatını fark etmek, onun bize yaptırdığı halleri yakalamak ve bütün bunları reddetmek, terk etmek bu kadar kolay olmaz. Mesela yaşadığımız en basit olayda bile “güç, hüküm ve mülk sahibiyim” dediğimiz yerler olduğunu görmek ve onları yakalamak hiç kolay değildir. Bakın, dikkat edin, bu hallerimizin örtücüsü genellikle “kendimizi haklı gördüğümüz” hallerdir. Haklı olduğumuzu düşündüğümüz yerlerde ilahlık hissiyatlarını yakalamamız daha zorlaşır. Mesela çok çalışanı olan bir işvereni düşünelim. Altındaki çalışanlara zulmederek davranan işverenin kendince bu şekilde davranmasının sebebi, böyle davranırsa ancak düzgün çalışılacağını düşünmesinden olabilir ve çalışanlarına yaptığı bu zulmü kendince haklı görebilir. Örneğimizdeki işverenin kendini haklı görüp bu davranışta ısrarcı olmasının sebebi tamamen ilahlık hissiyatıdır; bu hissiyat sebebiyle “güç, hüküm ve mülk sahibi” olduğunu düşünerek çalışanlarına zalimlikle davranır. Lütfen çok önemseyin, bu gibi ilahlık hissiyatlarının aktif olduğu bir hayatla gerçek şahitliğe ulaşamaz.
Kendimizden ve bir işverenden verdiğimiz iki örnekten de anladığımız gibi, bir inanan olarak zorlandığımız şey dışarıda bir ilah olmadığını kabul etmek değil. Hayatın içinde yaşadığımız ve sanki fıtratımızda var sandığımız, karakterimiz sandığımız, haklı olduğumuzu düşündüğümüz, eğer öyle davranmazsak yanlış yapacağımızı düşündüğümüz, bu sebeple de doğru olduğunu var saydığımız yanlışlarımızı yani ilahlık hissiyatları konusunda zorlanmaktayız. Çünkü asıl o ilahlık hissiyatlarını yakalamak bizim için daha zordur. İşte bu yüzden, Hz. Yusuf (AS)’ın duası üzerinden Rabbimiz bize ölümümüz esnasında da bu iddiadan uzak olmayı istememizi öğretiyor, Yusuf (AS) da bir rasul olarak Rabbimizden bunu diliyor, Billahi anlamdaki şahitliğinin ölüm anında da devam etmesi için Rabbimize sığınıyor.
İlahlık hissiyatlarından kurtulmuş şekilde yaşama gayretinde olan insana “salih insan” denir. Hz. Yusuf (AS) duasında “salih olabilme”nin amelini de bize öğretiyor; ilahlık iddialarından kurtularak yapılan amellerin bizi salihler arasına katacağını gösteriyor.
İlk şahitliğimizde öğrendik ki tanrılık iddiaları yoktur, Hz. Muhammed Allah’ın kulu ve Rasulüdür. Kelime-i Şehadet’le başlayan şahitliğimizin ameli ise, ilahlık hissiyatlarını tanıyıp onları reddetmemizdir. Kendimizde yakaladığımız her bir ilahlık hissine “La ilahe illallah” zikriyle “Allah’tan başka ilah yok, illa Allah” diyerek ilahlık hissiyatını reddedişimizle biz Rabbimizin salih kulları arasına gireriz.
İlk şahitliğimizle Rabbimize yönelene, giden yolumuz ikinci şahitliğimizle devam eder: Eşhedü en la ilahe illallahul EhadüsSamedüllezi lem yelid ve lem yuled ve lem yekûn lehu küfüven ehad…
Allahım, bizi her iki şahitliği ikram ettiğin ve lütfunla yaşattığın kulların eyle (âmin).

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER