Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

DUA 16

Bakara Suresi 201: “Rabbenâ âtinâ fîd dunyâ haseneten ve fîl âhirati haseneten ve kınâ azâben nâr.”
“Rabbimiz, bize dünyada Allah’ı örtmeyen bir idrak ve bu idrakla davranış ver (bizi müstakilen var ve muhtarım iddiasından ve ilahlık hissiyatıyla davranmaktan kurtar). Ahirette de Allah’ı örtmeyen bir idrak ve bu idrake uygun davranışın karşılığı bir yaşantı ver ve bizi cehennem azabından koru.”
Bakara Suresi’nin 201. Ayeti olan duamızı Rasulullah (sav)’in sıkça yaptığı rivayet edilir. Acaba Rasulullah (sav)’in bu dünya ve ahiret hayatı için Rabbimizden istediği “hasene” ne demektir?
“Hasene” Allah’ı örtmeyen bir idrak ve bu idrakle yaşanan davranışlardır. Bu idrak içerisinde olup yaptığımız her davranış bir hasenedir. Hasene sadece bir iyilik hali değildir, Muhammedî idrakı şart koşan bir iyilik halidir. Muhammedî idrak ise Rabbimizi örtmeyen halle yaptığımız imandır. Örneğin, duniHİ idrakle iman eden bir inananın “hayvan sever” olduğunu düşünelim. Hayvan severlerin, sokak hayvanlarının bakımı ve ihtiyaçlarıyla diğer insanlardan daha hassas ve gönülden ilgilendiğini görürüz. Bu davranış bir iyilik halidir. Eğer kişi böyle bir iyiliği yaparken “ben olmasam bu hayvanlar ölür, bakımlarında bana muhtaçlar” deyip kendini Rabbinden ayrı görüp, ilahlık hissiyatıyla davranıp Rabbini örterse bu iyilik hali hiçbir zaman haseneye dönüşmez. Dolayısıyla ahirette güzel bir karşılığı yoktur. Biz bu davranışı yapan insanları sadece dünya gözüyle gördüğümüz için onlara “iyi insan” deriz. Ama onlar Rabbimizin katında “iyi kul” değillerdir. Bizim müminler olarak hedefimiz, arzumuz “iyi kul” olmaktır. “İyi insan” olmayı “iyi kul” olmaya yükselten idrak sadece Muhammedî idraktir. İşte bu idrakda olup da yapılan her iş “hasene”dir.
Önceki yazılarımızda “cennete girmenin tek koşulu var” demiştik. Billahi anlamda imanla, yani Allah’ı örtmeyen bir imanla “La ilahe illallah” diyebilmek! Bu, Muhammedî bir idrakle yaşamayı gerektirir. İki örnekte de gördük ki Rabbimizin bizden öncelikli olarak istediği, Rabbimize “Billahi İman”la iman etmemizdir. Sonra Billahi imanla inanmış kulları olarak yaptığımız her iş bizi cennete taşır. Biz genellikle cennete giden yolların sadece davranışlardan yani amellerden geçtiğini düşünerek yaşıyoruz, bu sebeple de birisine öğüt verirken “vaktinde salât ikame et, zekât ver, oruç tut…” gibi amelleri öneriyoruz. Elbette bunların da Rabbimizin katında değeri vardır, ancak Rabbimizin bizden istediği sadece bu değil, öncelikle bu değil. Ayeti kerimelerde “amenü ve amilüs salihati” buyrulur. Yani öncelikli koşulumuz “Billahi anlamda iman” sonra buna uygun ameldir. Eğer Billahi anlamda iman yoksa yapılan amel tek başına bizi cennete taşımaz.
Bunu şöyle örneklendirelim. Öğretmen öğrencilerine bir denklem sorsun ve bu denklemi “x=1 için çözün” desin. Öğrenci bu denklemde değişken olan x’e istediği her sayıyı verebilir ve hepsinde de bir sonuca ulaşır. Ancak x’e 1 değerini vermediği sürece bulduğu her cevap yanlıştır. Denklemi doğru çözebilmek için ön koşul sadece x=1 olmasıdır. Bu örnekteki gibi bizim de bu dünyada Billahi anlamda iman etmemiz bizi cennete taşıyacak tek koşuldur. X’e verilen her değerin bizi bir sonuca ulaştırdığı ama sadece x=1 için doğru sonuca ulaştırması gibi bu dünyada Billahi iman olmadan yapılan her iyi davranış bizi “iyi insan” olarak bir sonuca ulaştırır. Ancak “iyi kul” olabilmek için ön koşul ve tek koşul olan “billahi iman”la yaptığımız davranış (hasene) bizi cennete götürür.
Rasulullah (sav), Rabbimizden dünya ve ahireti için istediği “hasene”den sonra cehennem azabından tekrar Rabbimize sığınmıştır. Peki, bizi cehennem azabına sürükleyen nedir?
Kişiyi cehenneme sürükleyen “seyyie”dir. Seyyie bizi cehenneme götürür. Seyyie, hasenenin karşıtıdır ve Allah’ı örten şekilde davranış demektir. “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiası altında, ilahlık hissiyatıyla yapılan her şey seyyiedir. Bu şekilde davranmak ise duniHİ algının sonucudur. Yazımızın başında verdiğimiz örnekte, duniHİ algıda olan bir hayvan sever inananın ilahlık hissiyatıyla yaptığı her iş bir “seyyie”dir, karşılığı da cehennem azabıdır. Dünya gözüyle biz onu çok iyi bir insan olarak değerlendirebiliriz. Ancak Rabbimizden ayrı bir müstakillik ilan edilerek yapılan her davranış yani seyyie bizi cehennem azabına sürükler.
Görüyoruz ki; Rabbimizin bizden istediği tek koşul “Billahi anlamda iman”dır. Öyleyse biz de bu iman ve yaşantısı için Rabbimizin lütfuna sığınarak duamızı edelim: “Rabbenâ âtinâ fîd dunyâ haseneten ve fîl âhirati haseneten ve kınâ azâben nâr (âmin).”

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER