Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Edep; Ya Hu – 116

A’raf Sûresi 43: “Biz onların (cennet ehlinin) sadırlarında ğıll’den ne varsa söküp attık.”
Ayette müjdelenenlerin cennet ehli olduğu önceki ve sonraki ayetlerden anlaşılıyor. Ancak biz bu ayetle bize öğretilen yeni ve önemli bir kavrama dikkat çekmek istiyoruz: Ğıll.
Meallerde Ğıll genellikle “sevgisizlik, kin, nefret” gibi yazılıyor. Bir ayeti kavrayabilmek beşeri tanımlarla mümkün olmaz. Kur’an Arap harfleriyle yazılmıştır ama manası Rabca’dır. Kur’an’ın yazılışı Arapça, manası Rabca’dır. Bu yüzden Kur’an kelimelerini manalandırırken bu özelliğe çok dikkat etmek lazım. Ayetlere normal hayatın içindeki manalara bakar gibi yaklaşırsanız ve öyle bir meal koyarsanız, (Allah’ın dışı var zannına dayalı) duniHi algıyla yürüyen dünya yaşantısının içerisine İslam’ın önerilerini monte etmeye çalışmış olursunuz. Oysa Kur’an bize o yaşantıyı “terk etmeyi” öneriyor. Ama insan duniHi algının hâkim olduğu o yaşantıyı yaşarken, o yaşantının içine ayetleri, hadisleri, İslami bilgileri monte edecek sanıyor. Yanlış dini yönlendirmeler yüzünden.
A’raf-3’e dönelim. Bu ayetten önemli bir şeyi öğrendik: Sadırlarda hâkim bulunan Ğıll. “Biz cennet ashabının sadrından Ğıll’den ne varsa söküp attık” buyruluyor. Demek ki sadrda Ğıll bulunduğu sürece kişi cennete giremiyor. Ğıll, cennetin kabul etmeyeceği bir hal demek ki! Böyle ama, bu Ğıll öyle bir şey ki kul kendisini sadrındaki Ğıll’le beraber bulur ve onu normal zanneder, onunla mücadele etmek hiç aklına da gelmez, hatta elinde ondan kurtulabilecek bir aracı da yoktur.
Hıcr Sûresi 47: “Biz Ğıll’den onların sadırlarında olanı söküp attık, kardeşler olarak serirler üzerinde mütekabildirler.”
Cennet ehlinden bahsediliyor: Onlar kardeşler hâlinde, karşılıklı oturmuş seyirdeler… Dikkat edin, kardeşler haline gelebilmek için sadırlarda Ğıll’in olmaması lazım. Aksi halde müminler kardeş olamaz. Ğıll mümin kardeşliğini bozan bir şeydir. Neden ve nasıl bozuyor, inşaAllah tarif edeceğiz. Peki, sadırdaki bu Ğıll’den kurtulmak için ne yapacağız, çaresi nedir? Onu da Rabbimiz öğretiyor:
Haşr Sûresi 10: “Onlardan sonra gelenler (Ensar ve Muhacir’den sonra yaşayan müminler) şöyle derler: Rabbimiz bizi ve imanda bizi öne geçmiş kardeşlerimizi mağfiret et. Kalplerimizde, iman etmiş olanlar için bir Ğıll oluşturma. Rabbimiz muhakkak ki sen Rauf’sun Rahıym’sin.” Ayetin dua yapılabilecek kısmını verelim: Rabbenağfir lena ve liıhvani nelleziyne sebekûna Bil’iymani ve la tec’al fiy kulubine ĞılI’len lilleziyne amenu Rabbena inneKE Raufun Rahıym.
Ğıll ne demektir? Hakk’a, Hakk açıklamalara ve Hakk’ı hatırlatan şeylere karşı hissedilen, duyulan sevgisizlik, hoşnutsuzluk, rahatsızlık, kin, nefret gibi duyguların bütünü Ğıll’dir. Bunu, normal hayatta insanların birbirlerine duydukları kin, nefret ve sevgisizlik sanmayın, o Ğıll değildir. Bu yaklaşım ve bakış açısını fark etmiş olmak, dua ve yakarışlarımızda da çok önemlidir. Ayrıca şimdi vereceğimiz örneği iyi anlarsak Ğıll’in tanımını daha iyi yakalarız.
Kişi bir vicdan muhasebesi yapıyor ve gününü muhasebe ediyor diyelim; “gündüz şöyle yaptım, şunu üzdüm, şunu kırdım, şuna kızdım, şuna haksızlık ettim” diye üzülüyor ve bir daha yapmama kararı alıyor. Lütfen dikkat edin, bu muhasebenin Muhammedî bakış ve yaşayış için bir önemi yoktur. Eğer muhasebe yaparken, muhasebeyi Allah ile ilişkileriniz için yaparsanız yani muhasebe siz ile Allah arasında ise ancak bunun Muhammedî bir değeri vardır. Mesela “ben Allah’ın hükümlerine karşı neler yaptım?” derseniz bu sizi tövbeye götürür. Ama “ben şu kişiye şunu yaptım” derseniz, gider özür dilersiniz, “aferin” derler ve iyi insan olursunuz. Peki, ölçü ne? Ölçü şu: Bir şey “doğru mu, değil mi?” anlayabilmek için, onu fuada doğru sunabilmek için, fuadın doğru analiz sentez yapması ve yanılmaması için, virüs programlardan korunması için, tarif ettiğiniz bir davranışı, açıkladığınız bir fikri, deklare ettiğiniz bir inanışı “Muhammedî olmayan birisi de yapabilir mi?” ona bakacaksınız. Muhammedî olmayan birisi gece oturup vicdan muhasebesi yapamaz mı? Daha dürüst, daha iyi insan olma kararı alamaz mı? Bu, yalnızca Muhammedîlere has bir şey değil. Demek ki o zaman bu Muhammedî bir davranış değil. Öyle bir davranış tarif edeceğiz ki, onu ancak Muhammedî olan yapabilecek. Bir başkası yapabiliyorsa o da Muhammedî olacak, yani Muhammedî olmadan o yapılamayacak. Mesela bir hayr işi düşünün, Muhammedî olmayanlar hayır yapamazlar mı, onların hayır dernekleri, organizasyonları yok mu? Afrika’yı karış karış gezip, misyonerlik yapmıyorlar mı? Demek ki biz öyle bir hayr tarif edelim ki yalnız Muhammedî olan o hayrı yapabilsin. Veya kim öyle hayr yaparsa o Muhammedî olsun. Öyle bir îman tarif edelim ki ancak Muhammedi olan öyle inanabilsin. Çünkü bir başkası Muhammedi idrakla inanamaz, bir başka felsefe onu Muhammedi bakışla açıklayamaz, mümkün değil. Yaparsa, yapabil(ir)se zaten o da Muhammedî olur. Bu şart, tanımlamaya çalıştığımız Ğıll için de geçerlidir, normal ibadetlerimiz için de. Kendimizi incelememiz gerekiyor, yani fuadımıza görev vermemiz gerekiyor; “hadi bir analiz sentez yap ve söyle, benim ikame ettiğim salât Muhammedî mi, tuttuğum oruç Muhammedî mi?” demek gerekiyor. Bunu nasıl yaparız? Mesela nasıl salât ikame ettiğinizi baştan sona yazın. İnanmayan birisi de aynısını yapabiliyorsa bu salât Muhammedî değil. Öyle bir salât tarif etmeliyiz ki o salâtı kim yaparsa o Muhammedî olmalı. Öyle bir oruç tarif etmeliyiz ki yanlış olmamalı. Yanlış tarif edersek bir başkası da yapabilir, çok titiz de uygulayabilir. “Yeni bir şey yapıyorum, kutsal bir şey yapıyorum” diye heyecanlanır, duygulanır, ağlayabilir, hatta sahuru kaçıracağım diye uyumaz. Sahura da kalkar, iftarını da yapar, aç ta durur, dilini de bağlar, elini de bağlar, belini de bağlar. Peki, bunu yapınca Muhammedî mi oldu? Aynısını yaptı, oruç mu tutmuş oldu? Kendinizi incelemeniz gerekiyor. Öyle bir oruç tarif edeceksiniz ki, Muhammedî olan yapabilsin. Bütün duygu, düşünce ve amellerimizde buna dikkat etmeliyiz. Bütün amellerde! Bütün yaşantıda yani…
Ğıll’i öyle tanımlamalıyız ki Muhammedî olmayan birisi “bende zaten ğıllden eser yok” diyemesin. Aksi halde, kişi çok iyidir, çok hümanist bir tanrıdır, iyi bir Polyanna tanrıdır ve “bende ğıllden eser yok” der, haklı olur. Çünkü tarifiniz öyle! Oysa ğıll; Hakk’a ve Hakk’ı hatırlatan şeylere karşı hissedilen sevgisizlik, rahatsızlık, hoşnutsuzluk, nefret gibi duyguların tümünün ortak adıdır. Sadır Organizasyonu’nu nefsin şerri yönetiyorsa kişi Ğıll içindedir, kesin! Hakk’a ait cümleleri duymayı sevmez. Televizyonda Kur’an tilaveti olsa duymaya dayanamaz, kapatır. Hakkı, Ezan’ımızın sesini duymaya dayanamaz. “Gürültü kirliliği” diye verilen şikâyet dilekçelerini bir bilseniz. Dayanamazlar… Rabbimiz buyuruyor: İnzal olan ayetler inananın imanını, kâfirin küfrünü artırır.
Ğıll dünyaya gelirken kendinizi içinde bulduğunuz halde var. Bu yüzden onu tanımamız gerekiyor. Dikkat ederseniz, Ğıll’inize yaşantıda çok rastladığınızı görürsünüz. Rastladığınızda onu umursamalısınız, “işte bu benim sadrımın hastalığıdır, bu hastalıkla beni cennete almazlar, cennet için bana heyet raporu vermezler” demelisiniz. Bazı yerlere başvuruda heyet raporu istenir, heyet raporunda “sağlam” değilseniz olmaz. Cennetin heyet raporunda “Ğıll’sizdir” yazacak ki kabul edilebilelim. Öyleyse, sorulmadan önce sadrı ve kalbi bu ğıllden temizlemek lazım! Nasıl temizleyeceğimizi Haşr Sûresi öğretti: Allah’tan isteyeceğiz, “Allahım kendimi içinde bulduğum o Ğıll’den beni koru, beni kurtar, beni temizle” deyip isteyeceğiz. Sonra sabır edeceğiz, yani Allah’ın o işle ilgili hükmünün gelmesini bekleyeceğiz. O hüküm gelecek bizi temizleyecek inşaAllah…
“Sabır Allah’ın hükmünü beklemektir” cümlesine bir parantez açalım. Bir kişi Rasulullah’la bir olmak, O’nu görmek, dinlemek, O’nunla konuşmak istiyor; çok istiyor. Bilmeli ki onun bu muhabbeti çok, çok önemli. Bu muhabbet öyle büyür ki içinden Muhammed (SAV) çıkar. Senden çıkacak Muhammed’i bu muhabbet oluşturur. Bu muhabbet olmayınca Muhammed hakikati filizlenemez. Nuru Muhammedî’nin sulayanı, yeşerteni bu muhabbettir. Muhabbetsiz olmaz… Fakat şöyle söyleyelim de bu muhabbet sahibi “neden hemen olmuyor?” diye üzülmesin. Çok önemli bir kalp cerrahını görmek istiyorsunuz. Onunla yolda mı karşılaşmak istersiniz, yoksa kalbinize müdahale gereken hayatınızın o zor anında o cerrahın birden yanınızda olmasını mı? Bu yüzden, siz o muhabbeti taşıyın. O muhabbeti taşırsanız, size operasyon gerektiği zaman, o muhabbet duyduğunuz sizinle olacaktır. Onun zamanını beklemek güzeldir ve adı sabırdır. Allah’ın hükmünü beklemenin ismidir sabır; birbirinize katlanıp tahammül etmek değil. Kur’an’ın açıkladığı sabır; hanîf olarak Allah’a yönelmek, salih amel yapmak ve Allah’ın hükmünü beklemektir.
Hac 30: “İşte böyle; kim Allah’ın hürmetlerine tazim ederse, o Rabbi’nin indinde daha hayrlıdır.”
Hac 32: “İşte böyle: Kim Allah’ın şeairine tazim ederse, muhakkak ki o kalplerin takvasındandır.”
Ayet, kim Allah’ın “hükmü”ne hürmet ederse bu o kulun kalbinin takvasının işaretidir diyor. Allah’ın işaretlerine, O’na ait gözüken davranışlara saygı gösterirse, onun o davranışı Rabbi’nin indinde daha hayrlıdır. Rabbinin indine talipseniz böyle…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti