Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Edep; Ya Hu – 121

Kalbi tesirinde tutan İman Nurudur. Sadrı tesirinde tutan ise İslam Nuru’dur. Sadrın Hakk yolda başarılı olmasını, ilerlemesini İslam Nuru sağlar. Kalp amel edebileceği bilgileri iman nuruyla kalbe kalbeder, tespit eder. Bu tespit edişten sonra kalp beyne bu doğrultuda emir verir ve beyin bunu amele çevirir. Tespit edilen bilgi amele yani yaşantıya dönüştüğünde sadır İslam Nuru etkisine girer ve İslam Nuru sadrı Hakk yola ulaşması için yükseltir. Şimdi devreye fuadın daha aktif çalışması girer. Bu hal fuada “sıran geldi, hadi daha aktif çalış” der. Aslında organizasyon üyeleri sürekli faaliyettedir ama onlardaki esas bilgiler onların aktif olmalarını gerektirecek sinyali bekler. İşte, kalp ve sadrın çalışmalarıyla fuad motive edildiğinde, fuadı tesirinde tutan Marifet Nuru fuada etkisini artırır. Kalbin görmesini sağlayan, kalbin göreni olan fuada tesir eden Marifet Nuru bu noktaya gelince fuada etkisini artırır. Fuad, analiz ve sentezlerinde marifet nurunun sağladığı açılımlarla göze “aslında gören sen değilsin. Sen görmek için beyinden yararlanıyorsun, şimdi de gel kalpten yararlan” der, ona yol açar. Daha önce kalp kördü, bu yüzden, göz görmek için kalpten yararlanamıyordu. Fuad marifet nurunun tesiriyle çalışmaya başlayıp da beyne ve göze “görmek için artık kalpten de yararlanabilirsin” sinyallerini sağladığında kalp âmâ olmaktan kurtulur ve “basiret” dediğimiz görme, kalpte fuad sayesinde başlar. Daha sonra, siz bildiklerinizle amelde ısrar ve sabra devam ederseniz ki etmelisiniz, işte o zaman Allah size bilmediklerinizi öğretir. Bu olaylar, kişi bu tabiatta olduğu için cereyan ediyordur. Yolun herhangi bir yerinde işi bırakıp da “biz fuadla, kalple, sadırla boşuna uğraşmışız” diyecek birine bu böyle değildir. Bu tabiatta olan kişide prosedür böyledir: Bildiğiyle amelde ısrar ve sabra devam edene, Allah ona bilmediklerini öğretir.
Israr ve sabır önemlidir. Israr bildiğinle amel etmeye devam etmektir. Sabır ise Allah’ın hükmünü beklemektir. Biz normal yaşantı içerisinde sabır kelimesini kullanırken, bir şeylere dayanmak, katlanmak, birilerinin yükünü çekmek gibi kullanırız, Muhammedî sabır öyle değildir. Kur’an’a göre sabır, Allah’ın hükmünü beklemek demektir, Allah’ın hükmünü beklerken geçen süreye sabır denir.
Başlarken dedik ki, kalpte İman Nuru varsa sadr İslam Nuru’yla başarı elde etmeye çalışır. Bu demektir ki kalbe bilgi gelir, tespitlenir ve bilgiler amele dönüşür. Çünkü kişi bildiğiyle amel ediyor, bildiğiyle amel ettiği için Allah bilmediklerini ona öğretiyor. Bakın, fuad sayesinde görmeye başladı, müşahede noktasına geldi. Dolayısıyla onun bildiği artık sadece duyduğu değil, gördüğü olmaya başlar ve bu noktadaki görüp bildikleriyle amel etmeye başlar. Prensip yine aynıdır: Bildiğimizle amel, bildiğinizle amel… Bildiğiyle amelde ısrar ve sabra devam etmekle kişi Lüb nurunu motive etmiş olur. “Lüb” zaten faaliyetteydi ama şimdi etkisini yüksek düzeyde göstermeye sıra gelmiştir. Hedefi “12”den vuracak olan Lüb’tür, işte şimdi onun sırası gelmiştir. Bu nedenle Lüb daha aktif çalışmaya başlar. Lüb’e tesir eden, Lüb’ü tesirinde tutan Tevhid Nuru’dur. Kul bu hale gelince, Tevhid Nuru Lüb’ü motive eder ve Lüb’ün fuada, kalbe, sadra tesiriyle öyle olur ki Tevhid Nuru sadrın tamamını kaplar. Bu hal Tevhid Nuru’nun özelliğidir.
Efendimiz (SAV) buyuruyor: “El kanattır, iki ayak postacıdır, iki göz yardımcıdır, kulaklar toplayıcıdır, ciğer rahmettir, dalak gülüştür, akciğer nefestir, kalb ise hükümdardır. Hükümdar iyi olursa askerler iyi olur, hükümdar bozuk olursa askerler de bozuk olur.”
Hükümdar olan kalbin bozuk olması, onun Yaratan’ından gafil olmasıdır, O’na karşı âmâ ve cahil olmasıdır. Kalp gafilse, Allah’a karşı âmâ ise, bilgi olarak da cahilse hükümdar bozuk demektir. Bu durumda şu hadisi anlamak kolaylaşacaktır: “Dili bilgili, kalbi cahil münafıktan Allah’a sığınırız.”
Aslolan iman nuru olduğu için, kalbteki iman nurunun kuvvetli olması ve devamlılığı diğer nurların tetikleyicisidir. İslam nuru, iman nuru, marifet nuru ve tevhid nuru gibi farklı nurlardan bahsediyor olsak da aslında tek bir nur vardır; bu da kalpteki iman nurudur. İman Nuru fuadda çalışırken oluşan işlev ve bu nurun tesiriyle orada çıkan bilgiler nedeniyle nurun ismi ve özelliği değişiyor, Marifet Nuru oluyor. Aynı nur Lüb’de çalıştığı zaman Lüb ortamında, Lüb hakikatinde o nur değişir, Tevhid Nuru olur. Ama hepsi aslında tek nurdur ve esas nur, kalbe ilk gelen nur İman Nuru’dur.
Konuları ele alırken hadisleri koyuyoruz, çünkü konuları ilgili hadislerle böyle ilişkilendirdiğimizde, onlar daha önce duyduğumuz hadisler olmasına rağmen, hadisler hayatımız için çok anlamlı hale gelmeye başlayacaktır. Efendimiz (SAV) buyuruyor ki; “müminin ferasetinden sakınınız, çünkü o Allah’ın nuru ile nazar eder.” O nurdan, iman nurundan bahsettik. O nur Allah’ın nurudur. Hadiste bir ifade daha var: Müminin ferasetinden sakının. Dikkat edin lütfen, müslümanın, akıllının veya bilgilinin değil, müminin ferasetinden sakının… Kulu mümin özelliğiyle tarif ediyor. Müminin yani kalbinde iman nuru çalışanın ferasetinden, onun kalbindeki iman nurundan sakının, onu hafife almayın. Çünkü o nur, onun beşeriyetinde bulunan bir şey değil. Allah onun sadrını İslam’a genişletmek istediği için, o nur oraya onun beşeriyeti dışında, Rabbinden doğrudan bir nur olarak geldi; Sebe Sûresi 50: “Eğer doğru yolu bulursam bu Rabbimin bana vahyettiği şey iledir.” Bu ayet gereği o ona doğrudan bir nurdur. İşte o nurdan sakının, o nuru taşıyan kişiye mümin denir. Mümin iman nuru taşıyan kişidir. O nuru taşıyandan sakının, çünkü o, Allah’ın nuru ile nazar eder.
Esas itibarıyla aynı olan ama sebep oldukları idrak seviyeleri itibarıyla islam nuru, iman nuru, marifet nuru ve tevhid nuru dediğimiz nurlar tesirlerini nasıl gösterir? Bunu iyi yakalar, hayatınızda iyi analiz ederseniz, kendinizi Hakk yolda çok güzel yönetebilirsiniz… Bu nurların tesirleri tek bir şey üzerinedir. İslam Nuru’nun sadra, İman Nuru’nun kalbe, Marifet Nuru’nun fuada, Tevhid Nuru’nun lübe tesiri tek bir şey üzerine bina edilmiştir: Korku ve Ümit; ayet ve hadislerdeki ismiyle söylersek Havf ve Reca. Korku ve ümit, hayatınızda ikisi birlikte olmalıdır. Bakış açılarınızda, fikir, düşünce ve hayallerinizde, nihayet her şeyinizde korku ve ümit eşit olmalıdır. Sadr, kalb, fuad ve lübün her birinin kendisine ait korku ve ümitleri vardır. Onların hedeflerine ve kulu getirecekleri idraklere uygun farklı korku ve ümitler oluşur. Çünkü hedef sadrda başka, kalpte başka, fuadda başka, lübde başkadır. Dolayısıyla, o hedeflere ulaşılınca onların kulda oluşan idrakleri de farklıdır. Bu idraklar için nasıl bir korku ve ümit lazımsa o yaşatılır. Ama bu nurların çalışma mekanizması, temel tesir tarzı “korku ve ümit” üzerinedir, bu korku ve ümitler yani korkulan ve ümit edilen şeyler hedefine göre değişir.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti