Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Edep; Ya Hu – 174

Belki de daha önce duymadığımız şu gerçeği fark etmek ve önemsemek gerekiyor: İnsanın dünya yaşantısında kendisini içinde bulduğu Esfele Safiliyn formata sevgi kapalıdır. Yani dünyadaki esfele safiliyn şartlar içerisinde sevgi yoktur… Ne vardır? İnsanın kendisini içinde bulduğu esfele safiliyn formatın kendi kuralları ve imkânları çerçevesinde kendisi için tanımladığı, sevgi arzusunu karşılayabilmek için, onu giderebilmek için tanımladığı, bir sevgi duygusu vardır…
Sevgi aslında bir arzudur. Bu arzuyu karşılayabilmek için kişi bir duygu tanımlar. Dolayısıyla, esfele safiliyn format bu arzusunu kendi kuralları ve imkânları çerçevesinde tanımlamıştır ve dünya hayatı içerisinde tanımladıkları bu sevgi duygusunu doğru bir sevgi zannetmektedirler. Bu sevgi duygusuna o kadar alışılmıştır ki, bu sevgi zannı o kadar doğru zannedilir hale gelmiştir ki bu duygunun sahteliği, yanlışlığı hiç akla gelmez, konu bile edilmez.
Esfele safiliyn hayat tarzı içerisinde insan bir şeyi veya birisini sevip sevmeme tercihini iki kriterle yapar. Dikkat edin, yine tercih diyoruz. Çünkü bir şeyi veya birisini sevip sevmemek de bir tercih meselesidir ve insana sorumluluk yükler. Birisini sevip sevmeme tercihinin yapıldığı iki kriterden birisi kendi tanımladığı sevgi duygusunu ölçü almasıdır, diğeri ise duniHi anlamda hürriyetini kullanarak yapmasıdır, yani duniHi algı ve zannlarının ürettiği heva ve heveslere göre yapmasıdır. Sevip sevmeme bu iki kriterle yapılıyor: Bir kere esfele safiliyn idraktaki kişi sevgi duygusunu kendisi tanımlamıştır ve o tanımladığı sevgi duygusunu esas ölçü olarak alır, o ölçüyü kullanırken duniHi anlamdaki hürriyetinden, hürriyet anlayışından istifade eder. Yani duniHi algı ve zannlarıyla ürettiği heva ve heveslere göre bu tercihini yapar. Ancak böyle bir tercih yapmasına rağmen, esfele safiliyn kendisinin tanımladığı bu sevgi duygusu ile bir türlü tatmin olamaz, kendisinin tatmin olacağı bir sevme ve sevilmeye bir türlü ulaşamaz, çünkü bu sevme ve sevilmeler için bir karşılık tanımlamıştır. Dolayısıyla bu tanımladığı karşılıkları asla bulamaz. Asla o karşılıklar onu tatmin etmez. Böylece de arzuladığı sevgi ve sevilmelere bir türlü ulaşamaz. Bu tanımladığı sevgilerde esfele safiliyn için “bu işin başı çok hoştur, sonra peşinden koştur” meselesi vardır. Bu sevgilerin içi acı sonu acı yaşanır. Neden böyle?
Çünkü esfele safiliyn formatın bilgi platformunda gerçek sevgi dosyası bulunmaz, sebebi budur. Kişi bulunmayan bu dosyanın boşluğunu sevgi arzusu için kendi verileri ile yaptığı tanımlarla doldurur. Esfele safiliynin bu amaçla kullanacağı tek veri nefret duygusudur; nefret duygusuna göre bu veriden yararlanarak ihtiyaç olan sevgi duygusunu da tanımlar ve kendisinde hissedebildiği en düşük nefret seviyesini sevgi olarak adlandırır, böyle bir tanım yapar. Kendisinde hissettiği en düşük nefret seviyesine “seviyorum” der, ona bir şeye veya birisine seviyorum diye davranır. Yani “en düşük nefret seviyesi=sevgi” olur. Bu tanım üzerinden de sevme sevilme tercihlerini heva ve heveslerine göre yaptığı için “seviyorum” diyenin işine gelmeyen herhangi bir sebeple en düşük nefret seviyesi birden yükselir ve “çok seviyorum” dediği birisine veya bir şeye birdenbire “hiç sevmiyorum, hatta nefret ediyorum” der. Bu öyledir ki bir şeyi veya birisini sevince en sevdiği, kızınca en nefret ettiği şekilde bulur. Sevdiği için uğruna ölebilecekken bir anda kendisini onu öldürebilecek şekilde bulur… Bütün bunlar esfele safiliynin nefret verilerine göre sevgi tanımından kaynaklanır ve bütün bunlar esfele safiliynde gerçek sevginin yaşanmadığını gösteren belirtilerdir.
Arzu etmediği herhangi bir davranışa göre yükselen nefret seviyesi kişide kişilere, koşullara, mecburiyetlere, menfaatlere göre tekrar düşer ve kişi yine seviyorum der. Daha sonra, yükselen nefret seviyesi düşse de yaşanmışlıklar sebebiyle bazen eski seviyesine inemeyebilir, bu durumda da “eskisi kadar sevmiyorum” der. Yükselen nefret seviyesi bazen de sabitlenmiş olarak kalır, hiç düşmeyebilir. Böyle durumlarda daha önce “seviyorum” dediği bir şey veya birisi için “ağzıyla kuş tutsa olmaz” yaklaşımını uygular. Bütün bunların aslında hoş olmadığını esfele safiliyn de bilir ama bir teselli üretir ve “bunlar hayatın tadı tuzu” veya “bunlar sevginin tuzu biberi” der. Böyle de bir aldatmaca vardır… Enteresandır ki, dünya yaşantısı içerisindeki hayatlar, romanlar, hikâyeler, masallar, filmler, şiirler hep bu aldatmacadan çıkar…

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER