Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Edep; Ya Hu -18-

HAKK OLMAYAN HALLERİ AKLAMAK
TAMAMEN BİR ŞEYTAN YÖNTEMİDİR
Dilimizi Hakk yola çevirmek için dikkat edeceğimiz şeylerden birisi de şudur: Hakk olmayan halleri aklayan cümlelerden sakınmak. Bazı insanlar Hakk olmayan halleri bilerek bilinçli ve bir plan dâhilinde aklarlar ki onlar Kazanılmış Değişim’lerini batıl yolda tamamlamak isteyenlerdir. Bu gruba giren insanlar bu anlatımın muhatabı da değildir. Bazı insanlar bu aklamayı kendileri açısından yaparlar; bir hatalarını örtmek, vaziyeti kurtarmak için yapabilirler. Bazı insanlar da bu konuda o kadar maharet sahibi olur ki kendisi de bu yeteneğinin farkında olduğu için, vaziyeti kurtaracağını bildiğinden hatalarla yaşar, hatalarda kolaylık ve alışkanlık yaşar. Bazı durumlarda da insanlar Esfele Safiliyn’in sahte vicdan oyununa düşer ve önem verdiği veya sevdiği bir insanı kendisince temiz göstermek için yapar. Ama bütün bu sebepler ve davranışlar kişinin Nefs-i Levvame halini bozar ve kişi Kazanılmış Değişim’i Hakk yolda başlatamaz, başlatsa bile ilerleyemez ve durmadan başa döner. İçine düştüğü bu kısır döngüyü fark ederse de bir türlü sebebini bulamaz. Ancak bilinmelidir ki Hakk olmayan halleri aklamak tamamen bir şeytan yöntemidir.
Bakara 42: “Ve Hakk’ı batılla karıştırmayın. Bilip dururken Hakk’ı gizliyorsunuz.”
Necm 32: “Bunun için kendinizi temize çıkarmayın, batıl halinizi savunmayın.”
Nisa 105: “Hainlerin savunucusu olma.”
Nisa 107: “Kendi nefsine hainlik edenleri savunma.”
Nisa 109: “Siz dünya hayatında onları (hainleri) savundunuz, onlar için mücadele ettiniz diyelim, ya kıyamet günü onlar için Allah’a karşı kim mücadele verir? Yahut onlar üzerine kim vekil olur?”
“İLAH HİSSİYATI”NIN EN ÇOK HOŞLANDIĞI ŞEY YÜCELTİLMEK VE ÖVÜLMEKTİR
Öncelikle yapmamız gereken, konu ne olursa olsun, kendimizle veya başkasıyla ilgili bir yanlışı örtmeye çalışan beyin hücrelerimizi fonksiyonsuzlaştırmaktır. Bir diğer husus; “BEN” derken kastedilen kimliği yücelten veya öven cümlelerden sakınmaktır. İnsanların “BEN” diyerek takdim ettikleri kimliği yüceltme veya övme gayreti Allah’a karşı uydurulan ilahları kutsamanın, yüceltmenin ve övmenin Esfele Safiliyn formattaki izidir. Bu izi fonksiyonsuzlaştırmak çok önemlidir. Çünkü “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddia ile yaşanan “ilah hissiyatı”nın en çok hoşlandığı şey yüceltilmek ve övülmektir. Bütün bu sebeplerden dolayı öncelikle yüceltilmeyi ve övülmeyi istememeliyiz, böyle şeylerden hoşnutluk duyan halimizi onarmalıyız. Sonra da, bir başkasının Hakk yolundaki Kazanılmış Değişim’ine zarar vermek istemiyorsak, onun “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasını canlandıracak davranışlardan kaçınmalıyız. Bu durumda “birisinin güzel bir davranışını takdir etmeyecek miyiz?” diye sorabilirsiniz. Bu soruya “böyle bir durumda çocuğa nasıl davranılması gerektiği” ile cevap verelim. Öncelikle bilmeliyiz ki yapılan güzel bir işi, güzel bir davranışı takdir etmek, bu durumun hakkını vermek sakıncalı değildir. Eğer kişi bu takdir ve övme üzerinden bütün bunları vesile ederek kendisinin veya başkasının “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasını tasdikleyerek “ilahlık hissiyatı”nı motive eden, coşturan, hatta pekiştiren bir davranışa girerse; üstüne üstlük bundan kendisi ve bir başkası haz alıyorsa, işte bu şimdi şirk kapsamında olur. Efendimiz (SAV) zamanında bu yüceltme ve övme ile toplum öylesine meşguldü ki insanları canlıyken yüceltmeleri yetmiyor, bir de mezarlarına giderek o işi yapıyorlardı. İşte bu durumun yanlışlığını anlatmak ve bu hali kınamak için “Tekasür Sȗresi” gelmiştir. Bütün bunlardan sonra: Anne-baba bir güzel işi veya davranışı nedeniyle çocuklarını takdir etmek için eğer “Sen işte busun! Ancak sen başarabilirdin zaten! Seninle gurur duyuyorum! Sen çok üstün bir çocuksun. Seni kimse geçemez. Seni kimsenin geçmesine izin vermemelisin. Sen kimin çocuğusun… Elbette böyle olacaktı sonuç!” gibi cümlelerle yaklaşırsa, çocuk hiç farkında olmadan her türlü başarı ve başarısızlığı “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasına bağlar ve bunun hazzını veya ızdırabını yaşar. İçinde yaşadığı toplumda da yine hiç farkında olmadan tanrılar savaşının bir neferi olarak bulunur. Eğer bu anne-baba Kazanılmış Değişim’lerini batıl yolda tamamlamak istiyorlarsa bu durum kaçınılmaz derecede doğru bir ameldir ve çocuğun ilerisine de güzel bir yatırımdır!!!
HER ŞEYİ ALLAH İLE İLİŞKİLENDİRMELİ
Geldiğimiz bu noktada şu ayet önemlidir: “Ma tevfiki illa Billahi: Her muvaffakiyet ancak Allah iledir.” (Hud 88) Manayı bir ileri taşırsak: Ayrıca başaran yok, İlla Billâh! Manayı biraz genişletirsek: Başarıları da başarısızlıkları da insanın “Müstakilen Var ve Muhtar” olarak ortaya koyduğu şeyler değildir. Her türlü fiil ancak “Allah hükmüyle” ortaya çıkar. İnsan Allah’a karşı “Müstakilen Var ve Muhtar” değildir. Ancak Allah “Müstakilen VAR ve Muhtar”dır. O halde, eğer anne-baba çocuğa “Elhamdülillah, bu başarın için Rabbimize çok şükrederiz! Rabbimizin sana verdikleri için O’na çok şükrederiz. Yardımına ihtiyacı olan arkadaşlarınla da Allah rızası için ilgilenmeli, onlara yardım etmelisin” derler ise, ayrıca anne baba “MaşaAllah, la kuvvete İlla Billah” sığınışını yaparlarsa, doğru yolu izlemiş olurlar. Böylece çocuk kendisine verilen bir şeyi ve vereni bilir, paylaşmayı bilir, Rabbine şükrü bilir. Kazanılmış Değişim’i Hakk yolda gerçekleştirmeye talib olan, her anını, her halini, her duygu ve düşüncesini, her konuşmasını başarabildiği ölçüde Allah ile ilişkilendirmelidir.
HER TÜRLÜ SONUÇ ANCAK ALLAH’IN DİLEMESİ VE
HÜKMÜ OLARAK TECELLİ EDER
Bir diğer husus, sızlanma ve mağdur hissi uyandırmayı amaçlayan cümlelerden sakınmaktır. Sızlanma ve mağdur hissi uyandırmayı amaçlayan cümleler “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasıyla takdim edilen “BEN”e acındırma planları içerir, Esfele Safiliyn yapının “zavallı tanrı rolü” oynayarak hedeflerine ulaşma alışkanlığından kaynaklanır. Devamlı olarak bu rolü oynayan kişide nihayet bu hal, onun hayat tarzı olur. Kendisi de yakınları da bu durumun farkındadır. Şu da önemlidir: “Sonuç umurumda değil” manalı cümlelerden sakınmak! Bu hata çoğu kez çok iyi niyetle yapılır. Hatta kişi muhatabını veya kendini morallendirmek için bu hataya başvurur. Buradaki moralin kaynağı “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasına ve “ilahlık hissiyatı”na güvene dayanır ama cahil insan farkında değildir. Oysa her türlü sonuç ancak Allah’ın dilemesi ve hükmü olarak tecelli eder. “Sonuç umurumda değil” yaklaşımları Allah’a “ne dilersen dile, bizi ilgilendirmez” demek gibidir. Cahil insan sonuç için “hayrlısı olur inşaAllah” demeyi öğrenmelidir.
BİR İNSANIN ALLAH’IN KULLARINA YAKLAŞMA BİÇİMİ, ALLAH’IN O KULA YAKLAŞMA BİÇİMİNİ DE BELİRLER
Konuşurken Hakk söylemek için, zihin rehberine “sözde noksan” ile etiketleme yapmaktan sakınmak gerekir. Eğer insan önemsemez, fark etmez veya bir tedbir almazsa, zihin rehberi Esfele Safiliyn formatla yönetilir. Zihin rehberi de insanın Sadr mekanizmasına dâhil olur, çünkü zannlar heva ve heveslerle yönetilir; heva ve hevesleri de yeni zannlara sebep olur. Zihin rehberi insanları kaydederken, menfaatleri öncelikle gözetir. Bunun yanı sıra insanları kişiye göre “sözde noksan, kusur veya alaycı” sıfatlarla kaydeder. Kişi o insanı zihin rehberinden hatırasına çağırınca, o çağrılan bu Esfele Safiliyn karakterli sıfatlarla gelir. Eğer siz insanları veya Allah’ın kullarını böyle kaydeder ve böyle hatırlarsanız, siz Allah’ın sizi nasıl sıfatlandıracağına hazırlanıyorsunuz demektir. Acaba hangi günahınızla çağrılırsınız? Muhafaza buyur Ya Rabbi!
İnsan şunu unutmamalıdır. Bir insanın Allah’ın kullarına yaklaşma biçimi, Allah’ın o kula yaklaşma biçimini, davranma biçimini ve Allah’ın o kula uygulayacağı muameleyi de belirler. İnsanları affetmekten hoşlanmayan, affetmeyi sevmeyen birisinin, Berat Gecesi bir hadis gereği “Allahım Sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affet” diye dua etmesi bir ironi olmaz mı?
YANLIŞ OLAN CÜMLELERİN YERİNE, ALLAH İLE İLİŞKİLENDİRİLMİŞ DUA NİTELİĞİ TAŞIYAN DOĞRU CÜMLELERİ BULMAK GEREKİR
Son olarak bir hassasiyeti söyleyelim: Emir cümlesi kurmaktan sakınmak gerekiyor! “Kazanılmış Değişim”ini Hakk yolda gerçekleştirmeye talip olan kullardan hassasiyeti yüksek olanları “emir cümlesi” kurmaktan sakınırlar. “Müstakilen VAR ve Muhtar” olarak emir Allah’ındır, derler. Ve bunlar ayrıca Allah’ı şahit tutan “yemin” kelimelerine dillerini alıştırmaktan da sakınırlar.
On madde olarak özetlediğimiz bu hayat tarzına ilgi duyup uygulamaya çalışan talib şunlara da özen göstermelidir: Talib, zihninde bu saydığımız her bir maddenin “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiası ile ilişkisini kurmaya çalışmalıdır. İlişkiyi kurabilirse görecektir ki terk etmesi gereken konuşma kendisindeki ilah hissiyatının dilidir, bunu görebilmek gerekiyor. Yanlış olan konuşma cümlelerinin yerine, Allah ile ilişkilendirilmiş dua niteliği taşıyan doğru cümleleri bulmak gerekir. İlah söylemine “La ilahe!” diyerek reddetmek, dua söylemine “İllallah!” diyerek zihnimizin kabulüne yol açmak gerekir. Böylece insanın dili, beyni ve kalbi daim Zikrullah’ta olur, inşaAllah.
Rabbimizin bir uyarısıyla bu kısmı tamamlayalım: “O halde putların pisliğinden kaçının ve yalan sözden sakının.” (Hac Sȗresi 30)
Ayetin o günün insanlarına yaptığı bu uyarıyı günümüz insanlarının sosyolojik ve teknolojik statüsüne göre de meallendirelim: Bütün bu gerçekler ortadayken “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasının hayat tarzından kaçının ve bu hayat tarzının duniHİ algı ve zann’larıyla oluşmuş konuşma dilinden de sakının.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER