Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Edep; Ya Hu – 181

İnsanların Ahsen-i Takviym yapısının sevgi anlayışı ve bu gerçek sevginin yaşanabilmesi, barış ve esenlik gibi hallerin dünya hayatında Yaşanabilir Hayat Normlarına kavuşabilmesi, Allah’ın “Selam” esması kanunlarıyla gerçekleşir. Bu sebepten Müslümanlar karşılaşınca birbirlerine “Selamün Aleyküm”, “Ve Aleyküm Selam” derler. Bu bir duadır ve Müslümanlar birbirlerine şöyle dua etmiş olurlar: “Allahım bu kardeşimize dünya hayatında onu cennete götürecek bir hayat yaşatıver. Ahirette de cennetine alıver inşaAllah. (Âmin)” Diğeri de cevaben: “Allahım, beni de onu da inşaAllah (Âmin)” der.
Rasulullah (SAV) Efendimiz buyurmuşlardır ki: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız. Birbirinizi sevmek için de selamlaşın, selamlaşmayı yayın.”
Hadisten çıkaracağımız sonuçları şöyle sıralayabiliriz: Cennete girebilmek için Billahi anlamda iman etmek olmazsa olmaz şarttır. Billahi anlamda imanı ve gereklerini yerine getirebilmek için inananların birbirlerini sevmeleri gerekir, yani gerçek sevgiyi yaşıyor olmaları gerekir. Çünkü nefret ve nefret konuşma dili ile ve kalbi kılıflayan ğıll varlığında salih amelin gerçekleştirilebilmesi yani amellerin salih olması mümkün olmaz. Kişi şeklen amelleri yapıyor olabilir ama o amellerin salih olabilmesi mümkün olmaz. O kadar önemli ki bu! Bu o kadar önemli bir uyarı ki. Salih amel… Billahi anlamda iman ve salih amel… Ayetlerde “iman edin ve amel yapın” da diyebilirdi, bu da yeterliydi, olabilirdi ama öyle değil. Billahi anlamda iman ve salih amel! Amel yetmiyor, amelin salih olması çok önemli. O zaman “salih”in çok iyi tanımlanması gerekir. Bu hadisten öğreniyoruz ki eğer kişi nefret kumaşını giymişse, sadrı nefret libasıyla kaplıysa yaptıkları salih amel olmaz… Bu yüzden ayet bize “takva libası giyin” diyor. Demek ki insanın üzerinde nefret libası var. Nereden anlıyoruz? Çünkü kişi o libasa göre konuşuyor, kişide nefret konuşma dili var, kalbi kılıflayan ğıll var. İşte bunlar varken amel salih olmaz. İnananların birbirlerini gerçek sevgiyle sevebilmelerini sağlayabilmek için Efendimiz (SAV) “selamlaşın ve selamlaşmayı yayın” buyuruyor. Çünkü kalbin ğıllden temizlenmesi ve selam kapsamına girebilmesi için Allah’ın yardım ve müdahalesi gerekiyor. Bu amaçla, selamlaşarak dualaşın ve birbirinize göre günahsız olan ağızlarınızla birbirlerinize dua etmiş olun.
Demek ki: Selamlaşmanın ne kadar önemli bir değer olduğunu, bir insanın dünya ve ahiret hayatı için “Selam”ın nasıl önemli bir dua olduğunu fark etmemiz gerekiyor, bu çok önemli. Ancak bu duayı bu değere göre kullanmalı ve bu duayı israf etmemeliyiz. Kişi cebindeki küçücük bir parayı veya herhangi bir şeyi birisine vermekten kaçınıyor. Ama “Selam”ı yani bu duayı rastgele kullanabiliyor. Bu kadar önemli bir cümleyi, dünyanın en yüksek değerli cümlesi olan “Selamün Aleyküm” cümlesini rastgele kullanabiliyor. Bu konuda çok dikkatli olmak lazım! Bu duaya layık olmayana, bu duayla didişen topluluklara bu duayı neden yapalım, niye söyleyelim? Biz, müminler olarak “Selamün Aleyküm” duasının kullanıcısı, yükselticisi ve koruyucusu olmalıyız. Çünkü Allah’ın “Selam” esması kanunları, kullara selamet ihsan eden, yakîn halini yaşatan, Billahi anlamda iman edenlere İslam’ı kolay ve güzel eyleyen ve “Dâru’s Selâm” olan cennet yaşantısını meydana getirendir. Bu tarifte, yakîn halini yaşatan yani Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusunu esas halkasına dâhil edecek olan kanunlar, Selam esmasının kanunlarıdır. Dolayısıyla dünya hayatında insanların Muhtariyeti Tercih Gücü Yetkisini kullanarak yaptıkları Hakk veya batıl tercihlerine göre oluşmuş iki tip hayat tarzı vardır. Bu hayat tarzlarından birisi duniHi algı ve zannlarına dayalı, müstakilen varım ve muhtarım iddiası şemsiyesi altında, nefsin şerrinin ilahlık hissiyatı davranışları olarak nefret bazlı hayat tarzı ve bu hayat tarzının konuşma dilidir; yani Allah’tan uzağa düşmüş hayattır. Diğeri ise Billahi anlamda imana dayalı, Allah’a kulluk şemsiyesi altında, Selam hayat tarzı ve bu hayat tarzının konuşma dilidir; yani Allah’a yakîn elde edilen hayattır. Dünya hayatındaki bu tercihler ve bunlara dayalı hayat tarzları ile kişi Hakk veya batıl yolda Kazanılmış Değişime uğrar. Bu değişime göre de o kişinin ahiret hayatındaki konumu belirlenir. Dolayısıyla, ahiret hayatında da iki tip hayat tarzı şekillenir. Birisi dünya hayatı sırasında Kazanılmış Değişimini batıl yolda gerçekleştirmiş, ömrünü batıl yani boş, çorak ve ürünsüz olarak nefretle geçirmiş olanların konuşlanacağı; nefret karakterli, verimsiz, helak olmuşlara uygun yurt olan cehennemdir ki İbrahim Sûresi 28. ayette “Dârü’l Bevâr” diye geçer. Ahiretteki diğer hayat tarzı ise dünya hayatı sırasında Kazanılmış Değişimini Hakk yolda gerçekleştirenlere ikram edilecek olan Selam Yurdu vasıflı cennettir ki Yunus Sûresi 25. ayette Dâru’s Selâm diye geçer.
Sevgi konusunu Zümer Sûresi 72. ve 73. ayetlerle bağlayalım: “Denildi ki: Girin cehennem kapılarından; orada ebedi kalıcılar olarak. Mütekebbirlerin (müstakilen varım ve muhtarım iddiası altında, ilahlık hissiyatıyla hayat tarzı oluşturanların) kalacak yeri ne kötüdür. Rablerinden ittika edenler (Billahi anlamda iman sahipleri) ise zümreler halinde cennete sevk olunmuşlardır. Nihayet oraya geldiklerinde, kapılar açıldığında cennetin bekçileri onlara: Selamün Aleyküm! Tertemiz olmuşsunuz. Ebedi kalıcılar olarak girin, derler.”
Selamün aleyküm. Tertemiz olmuşsunuz, ebedi kalıcılar olarak girin…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti