Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Edep; Ya Hu – 216 – Eğer aklınız varsa, işte size açıklıyoruz

“Muhakkak ki “Rabbimiz Allah’tır” deyip bil fiil istikamet edenlerin üzerine melaike tenezzül eder; “korkmayın, mahzun olmayın ve vaad olunduğunuz cennet ile sevinin” der.” (Fussılet 30)
Ayetten anlıyoruz ki “Muhakkak ki (kesinlikle) Rabbimiz Allah’tır” diyenler, “Allahümme ente rabbi” diyenler çok önemli kullar. “Allahümme ente rabbi” sığınışı bu kadar önemlidir. “Allahümme ente rabbiy: Rabbim sensin Allahım” diyen kul çok övülüyor. Bu müthiş bir sesleniştir: Kim “Rabbimiz Allah’tır” der, buna göre istikamette olursa onlar üzerine melaike tenezzül eder (iner)…
“Tenezzül eder” ifadesini normal yaşantıda da kullanırız. Birisi yükseklik gösterse “aramıza tenezzül etmedi” der, tenezzül kelimesini kullanırız. “Melaike” semadan inen bir hal olduğu için burada kullanılan kelime de tenezzül. Onlara melaike tenezzül eder ve korkmayın, mahzun olmayın ve vaad olunduğunuz cennet ile sevinin der. Neden? Çünkü o devamlı korku içerisinde yaşıyor. Konuşurken korkuyor, “ben” derken korkuyor, salâtta korkuyor… O korkuya eşit bir umut da taşıyor ama hep korkuyor. İşte onlara diyor ki korkmayın, mahzun olmayın. Bu olayı daha kolay anlamak için bir basit örnek vereyim. Bir çocuk sınavlara çalışıyor, yaşı da bisiklet veya bilgisayar yaşı. Çocuk ders çalışmaktan yorulunca baba; “yavrucuğum tamamla, sana bilgisayar alacağım” diyor. Çocuk sınavlara “ya kalırsam” korkusuyla ama sınıfı geçip, ileride yaşayacağı neşe umuduyla çalışırken terler. Babası gelir “yavrucuğum iyi çalışıyorsun korkma, bilgisayarı düşün, sevin” der. İşte onun gibi; “vaad olunduğunuz cennet ile sevinin” deniyor, bunu size ilham ediyor, telkin ediyor. Neden? “Korku”nun yanına “umut” sabitlensin diye. Onun görevi o, çünkü sizin için bir melaike, bir arkadaş o. Önceliğin buysa görevlendiriliyor o. Çünkü önceliği bu olana ayet öyle diyor: Korkmayın, mahzun olmayın ve vaad olunduğunuz cennet ile sevinin.
Fussılet-31: “Dünya hayatında da, ahirette de biz sizin dostlarınızız.”
Melaike böyle diyor; dünya hayatında da, ahirette de sizin yakın arkadaşınızız, merak etmeyin biz yanınızdayız böyle diyecek. Ayetin devamı: “Orada nefslerinizin arzu ettiği şeyler vardır ve orada sizin için temenni ettiğiniz şey vardır.” Bize cennet için bir umut veriyor. İstikamette olanın arkadaşının kesinlikle melaike olduğu müjdesi ile birlikte.
Al’u İmran 118: “Ey iman edenler, gayrınızdan sırdaş, dost edinmeyin. Onlar size noksanlık vermekte gevşeklik göstermezler, size sıkıntı verecek şeyi hoşlanarak isterler. Buğzları ağızlarından taşmaktadır. Sadırlarında gizledikleri daha büyüktür. Eğer aklederseniz, gerçekten biz sizin için ayetleri açıkladık.”
Ayetteki “sadır” konumuzla ilgili ve önemli bir tabir, ona geleceğiz. Ayet diyor ki: Önceliği farklı olanları, sakın dost edinme. Eğer kişinin önceliği “illa Allah” değilse onu sakın sırdaş ve dost edinme. Onlar size bir noksanlık gelmesi hususunda gevşeklik göstermezler. Lütfen yaşadığınız ortamları, çalıştığınız yerleri bir düşünün. Bu ilimden önce onlara uygun yaşıyorken Rabbim size lütfetti de elhamdülillah salâtla, Rasulullah (SAV)’le tanıştıysanız, haliniz değiştiyse diğerlerinin size bakışı hemen değişecektir; artık sizi sevmezler. Çünkü onlar Allah’ı sevmezler, bu yüzden Allah’ı hatırlatan şeyleri de sevmezler, sevemezler. Ve başınıza bir şey gelsin diye de bir umutla beklerler, içten içe bunu isterler. Sizin için ağızlarından taşan düşmanlığı, “şöyle diyor, böyle dedi” dediklerini duyarsınız. Onların sadırlarında gizledikleri daha büyüktür. Bakın ayet “sadırlarında” dedi, “kalplerinde” demedi. İşte buralar meallendirilirken “sadr” yerine “kalp” veya tersi yazılırsa olmaz. Çünkü ayet açık: Kişinin gizlediği onun sadrında diyor. Onun gizlediği nefsinin şerrine ait bilgi, esfele safiliyn yapının bilgisidir ve bu sadrındadır. Bu dünyanın başlangıç koşuludur ki sadrda esfele safiliyn yapı hâkimdir, onun hâkimiyeti altında yaşayan sadır da kalbi örtmüş, kapatmıştır. Bu durumda kişinin beynine emir kalbden geliyormuş sanılır ama değildir, sadırdandır, yani nefsin şerrindendir. Aslında emri nefsin şerri veriyordur, çünkü sadrda henüz o hâkimdir. O yüzden ayet, “sadırlarında gizledikleri şey” diyor: Sadırlarında gizledikleri şey dillerindekinden daha büyüktür. Ve ekliyor: “Eğer aklınız varsa, işte size açıklıyoruz.”
Sadrında esfele safiliyn yapı yani nefsin şerri hâkim olan kişiye, onun dünya ve ahireti için önceliğinin ne olduğunu hatırlatacak, daima bu önceliği gözetleyecek ve ortaya koyacak faydalı bir şey lazım. Bu faydalı şey fuaddır. Önceliğimizi “illa Allah” yapacak, bunu ortaya koyacak ve gözle görünür gibi yapacak faydalı şey fuaddır. Fuad “faide/fayda” kelimesinden türemiştir. Zaten, bu konuda faydalı olduğu için ona “fuad” denilmiştir. Fuad, sana doğru yolu göstermesi ve senin önceliğini “illa Allah” yapman için kullanacağın faydalı şeydir. Ama yanlış kullanırsan fuad ne yapsın? Fuadın faydalı olabilmesi için ihtiyacı “iman nuru” ortamıdır. İman nuru ortamında faaliyet gösterdiğinde faydalıdır. Sadr, kalb, fuad, lüb organizasyonunda fuadın Hakk yolda faydalı olabilmesi için mekândaki ambiyansın iman nuru olması gerekir. Çünkü fuad iman nuru ile, bu nurun etkisinde çalışırsa fayda üretir. Fuadın sürdürülebilir ve yükselen faaliyeti iman nuru ortamında marifete ulaştığından, bu çerçevede iman nuru marifet elbisesi giyer ve Marifet Nuru olarak belirir.
Bu işi kalbe gelen iman nurunun başlattığını ayetlerle paylaşmıştık, ayetler” bu ona Rabbinden doğrudan bir nurdur” demekteydi (Zümer 22). İşte bu nur tüm sadra yayılacak… Bu nurun tüm sadra yayılması sadırla berlikte kalbi, kalpte fuadı ve lübbü iman nuru ortamına alması demektir. Sadra, kalpte, fuadda, lübte çalışan hep aynı nurdur, farklı nurlar değildir, hepsi iman nurudur. Ancak bu aynı nur sadrda çalışırken hedefine yönelik olarak ismi “İslam Nuru”dur. Bu nur sadrda günahlarla mücadele ederken, işi İslami kurallara uyma, günahlardan kurtulma olarak gören bir mücadelesi olduğu için, yani nefsi şerrinden bu yöntemle temizlerken nurun bu görevinden dolayı görünüşü İslam Nuru’dur. Aynı nur fuadda çalışırken bu çalışma üst noktaya geldiğinde marifet açıldığı için ismi Marifet Nuru olur, Lüb’te ise ismi Tevhid Nuru olur. Hepsi iman nurudur ama açtığı, aktiflediği fonksiyona göre iman nuru bu isimleri alır…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER