Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Edep; Ya Hu – 228 – KALPTEKİ ĞILLE ÖLMEMEK GEREKİYOR

Efendimiz (SAV)’in Allah’ı hakkıyla tanımak isteyen için, marifetullaha talip olan için öğrettiği şu çok kıymetli duayı önemser ve gün içerisinde çok yaparız: “Allahümme inniy es’elüke en tuhyi kalbiy bi nûri marifetike, ebeden: Allahım, senden kalbimi ebeden marifet nurunla diriltmeni dilerim (Âmin).”
Haşr Suresi 10. ayetle öğretilen bu dua da kalb-i selim için önemsediğimiz bir sığınıştır: “Rabbenâğfir lenâ veli-iḣvâninelleziyne sebekûnâ bilîmâni velâ tec’al fî kulûbinâ ğillen lilleziyne âmenû, rabbenâ inneke raûfun rahîm: Rabbimiz, bizi ve imanda bizden öne geçmiş kardeşlerimizi mağfiret et. Kalplerimizde, iman etmiş olanlar için bir ğıll (nefret) oluşturma. Rabbimiz muhakkak ki SEN Raufün Rahıym’sin (Âmin).
Bu dualar için küçük bir açıklama yapalım inşaAllah. “Allahümme inniy es’elüke en tuhyi kalbiy bi nûri marifetike, ebeden” duasında marifet nuru istiyoruz. Neden? Bakın: Kalbin yani kalıbın dünya şartlarına ait vehimsel irtibatları ölümle birlikte kesilir. Bu sebeple sadır denilen yapı ölümle birlikte biter, ancak kalp yani kalıp devam eder. Önceki yazılarımızda demiştik ki kalp fuadı barındırmaktadır, fuad ise marifet nuru tesirindedir. Bu yüzden “Allahümme inniy es’elüke en tuhyi kalbiy bi nûri marifetike, ebeden” diyerek biz fuad mekanizmasının bizde canlanmasını istiyoruz, bunun duasını yapıyoruz. Kalb ve fuad sonraki yaşantıda da devam edeceği için, Allah’tan onların sonsuza kadar böyle marifet nuru ile aktif olarak devam etmesini diliyoruz. Diyoruz ki, fuadın nurunu canlandır, onu dirilt ve o nur onda hep çalışsın Allahım. Çalışsın ki, bana Hakk bilgiyi üretsin, onu da kalbe göndersin (Âmin).
Diğer duamız, yani “Rabbimiz, kalblerimizde, iman etmiş olanlar için bir ğıll oluşturma” duası bize Ar’af-43, Hicr-47 ve Haşr-10 ayetlerinde öğretilen bir gerçeğe yöneliktir. Bu ayetlerden öğrendik ki esfele safiliyn yapının sadrında ğıll hâkimdir. Onun sadrına hâkim olan ve kalbine yapışarak onu esir eden bu ğıll yüzünden esfele safiliyn yapı cennete giremez; yani ğıll’le cennete girilmez. Bu yüzden Haşr Sûresi’nde Rabbimiz bize “ğıll’den kurtulmayı isteyin” diyor ve duasını öğretiyor: Rabbimiz, bizi ve imanda bizden öne geçmiş kardeşlerimizi mağfiret et. Kalblerimizde, iman etmiş olanlar için bir ğıll oluşturma. Rabbimiz muhakkak ki SEN Raufün Rahıym’sin (Âmin).
Araf Sûresi 43, Hicr Sûresi 47 ve Haşr Sûresi 10. ayetlerde bize öğretilen ğıll sadırda oldukça cennet girilemeyeceği için, yani kalpteki ğılle cennete girilmeyeceği için Ğıll’i çok önemsemek ve bu yüzden bu duayı mutlaka çok yapmak lazım.
Efendimiz (SAV), yapacakları toplantıya sahabeden cennetlik olacak birisinin geleceğini söylüyor ve sahabeler elbette merak ediyorlar. Hele birisi işi çok önemsiyor. Önemsiyor, çünkü başka bir düşüncesi yok. Gidiyor o gelene yapışıyor. Allah’a sığınarak bir mazeret belirtiyor ve “babam evde rahatsız, onu birkaç gün rahat bırakayım, gelip sende kalayım, olur mu?” diyor. O da “Elbette, buyur” diyor. Amacı onu izlemek; merak ediyor; bu ne yapıyor da bu müjdeyi alıyor? Biz de her şeyi yapıyoruz, ama bu mübarek farklı ne yapıyor? Gidiyor üç gün misafir olup, gündüz gece onu izliyor, ama “hah budur” diyeceği farklı bir şey bulamıyor. Herşey normal ve hep orta yollu. Süre tamamlanınca, ey mübarek diyor, hal böyle böyle, ama ben bir şey tespit edemedim. Biliyorsan, söyle nedir bu iş? Diyor ki, benim kalbimde inananlara karşı ğıll (Allah’a, yoluna ve yolunda olanlara nefret) yoktur. Elhamdülillah, o mübarek bu yüzden müjdeyi hak ediyor. Kalbinde ğıll yok! Çünkü kural var: Ğılle cennete gidilmez.
Kalpten ğılli kaldırması için yapacağımız dua gibi bu da önemli bir dua, bunu da sık yapıyoruz: “Rabbena la tuzığ kulubena ba’de iz hedeytena ve heb lenâ min ledünKE Rahmeh. İnneKE entel Vehhab.” Bu duayı Rabbimiz bize Âl-u İmrân Sûresi 8. ayette öğretiyor ve diyoruz ki: “Rabbimiz gerçeğe erdirdikten sonra kalbimizi o gerçekten saptırma, ne olur bize indinden rahmet bağışla, kesinlikle sen Vehhab’sın.” Korkuyor ve sığınıyoruz.
Mü’min Sûresi 18: “Yaklaşan ölüm günü ile onları uyar. O vakit gamla dolu olarak kalbler hançerelerin yanındadır. Zalimlerin ne bir dostu ve ne de itaat edilir bir şefaatçisi vardır.”
Ayet, Rasulullah (SAV)’e ölüm günüyle uyarılmamızı söylüyor. Bu konuda hem hadis bilgileriyle, hem de elimizdeki Kur’an ile uyarılıyoruz: O anın zorluğu… Öyle bir hal ve öyle bir korku var ki o an. Normal yaşantıda bir şey olur da kişi; “yüreğim ağzıma geldi” der ya, onun gibi bir korku ama bu duygu bile onu açıklamaya yetmez… Ölüm anıyla başlayan ahirete ait olayları dünyadaki hislerinizle hiç kıyaslamayın; iyisi çok yüksek derecede iyi, zoru çok yüksek derecede zordur. Mesela o ana ait bir ferahlık varsa, dünyada öyle bir ferahlığı hiç tatmamışsınızdır, o kadar… Eğer bir korkudan bahsediliyorsa dünyada hiç öyle bir korku tanımamışsınızdır. Hislerin frekansı o andan itibaren o kadar yükselir. Dünyaya ait vehimsel şartlar zayıfladıkça şartlar değişir.
Mü’min-18. ayette anlatılan bir kalp özelliği şudur: Kalp o an hançerelere yakın hissedilecek. İnsanın kalıbı ölüm emriyle öyle titreyecek ki, kaydı öyle titreyecek ki ölüm emriyle… O emri ileride belki detaylı ele alırız; “emir nasıldır, Azrail nasıldır, ölüm anındaki mekanizma ve melekler nasıldır?” bütün bunları inşaAllah Kur’an’dan dinleriz. Bu olayları Kur’an anlatır, Kur’an’ı yine Kur’an’dan dinleriz inşaAllah. Evet, ölüm emriyle kalıp öyle titrer ki, kalıbın bu titremesi ve korkusu onun vehimsel irtibatı olan kalbi yerinden söker. Ve işte o hal, o an korkuya ait ne kadar hormon, enzim varsa tümünü devreye sokar ve kıpırdayamayan o çaresiz kişi büyük bir korku yaşar. İşte o anda zalimlerin hiçbir yardımcısı bulunmaz. “Zalimler” deyince hemen insanların birbirlerine yaptıkları zalimliği düşünmeyin. Artık çok iyi biliyoruz ki zalim, Allah’a zalim olandır, Allah’a “sen varsın ama ben de müstakilen varım ve muhtarım” diyen, bu manaya gelen işler yapandır zalim. Zalimlerin yani doğruyu gizleyip Allah’a karşı iddiada bulunanların o an ne bir dostu ne de sözüne itibar edilir bir referansçısı (şefaatçisi) bulunur. Onlara bakılmaz bile…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER