Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Edep; Ya Hu -259- MÜSLÜMANLARCA GARİP BIRAKILAN AYETLER

Kur’an’ı ders yapmayı ve hükümlerine göre hayat tarzı oluşturmayı tercih edenler için Rum Suresi 30. Ayet çok önemlidir, bu ayette olmazsa olmaz bir kural vardır: “Vechini haniyf olarak (o tek) Diyn’e doğrult. O Allah fıtratına ki insanları onun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışına tebdil (bedel, değişiklik) yoktur. İşte bu Diyn-i Kayyim (var olan gerçek ve tek sistem)dir. Fakat insanların çoğu bilmezler.” Bu ayetin gereğini derhal yapanın, ayete “semi’na ve eta’na: İşittik ve uyduk” diyenin cevabı En’am Suresi 79. Ayetle öğretilir: “Muhakkak ki ben vechimi haniyf olarak Semavat ve Arz’ın Fatır’ına tevcih ettim (doğrultarak teslim ettim) ve ben müşriklerden (müstakilen varım ve muhtarım iddiasında bulunanlardan) değilim.”
Bu kapsamda bir gözlem ve kanaatimizi belirtelim: Bu iki ayet, kendisini okuyanı, düşüneni, inceleyeni, araştıranı, önemseyeni, seveni için, bu iki ayetlerle sevinenleri için özel tesirlere sahiptir; bunun müjdesi ise Bakara-112’de verilmiştir: “Kim vechini Muhsin olarak (haniyf kabulünü kalben de yaşayarak) Allah’a teslim ederse, işte onun ecri Rabbi indindedir. Onlara korku yoktur, mahzun da olmazlar.”
Rum Suresi 30. Ayetin “vechini haniyf olarak o tek Diyn’e doğrult” uyarısını dikkate aldığınızda göreceksiniz ki rastlayacağınız kaynaklarda haniyf olmak ya yanlış tanımlanmakta, ya yanlış yorumlanmakta veya noksan ifade edilmektedir. Böyle olunca, Müslümanlar bu yanlışlara göre davranış belirlemekte, “o tek Diyn’e haniyf olarak” yöneldiklerini, “vecihlerini haniyf yaptıklarını” zannetmektedirler. Şuna lütfen dikkat edin: İslam dini ile ilgili yanlış ve farklı anlayışlar, gruplar ve açıklamalar hatta anlaşmazlıklar ve savaşlar, Kur’an’ın “haniyf olmak” uyarısının anlaşılamamış ve doğru uygulanamıyor olmasından kaynaklanmaktadır. Bunu fark ettiğimizde görürüz ki bu ayet Müslümanlarca garip bırakılmıştır. Kitap olarak Kur’an’ı tercih ettiği halde Rum Suresi 30. Ayeti ve hükmünü umursamayan, yerine getirmeyenler, maalesef Cum’a Suresi 5. Ayette verilen misaldeki konumda olurlar…
Kişi hem vech nedir bilmeyecek, hem haniyf olmayı yanlış bilecek, bu durumda elbette ayetin gereğini yerine getirmek mümkün olamaz. Efendimiz (SAV)’in tebliğini, açıklamalarını, sünnetini haniyf olmadan gerçek manada anlayabilmek, anlaşılanı da uygulayabilmek mümkün olmaz. Allah’ı hakkıyla tanıyabilme ve Allah’ın hakkını verebilme kulvarına girebilmek de haniyf olmadan gerçekleşemez. Kur’an ayetlerinin amacını, mesajını anlayabilmek hiç mümkün olmaz. Allah’ın sistemi olan İslam Dini’ne haniyf yaklaşılmazsa onu anlayabilmek mümkün olmaz. Bir kişi bütün bu “mümkün olmaz”ları yaşıyorsa, o kişinin İslam’ı tebliğ edişi, İslam’ı anlatması ve yaptığı izahlar gerçek manaları içeremez. Anlatan haniyf olmazsa, dinleyen de haniyf değilse veya böyle bir telaşları yoksa… O zaman ortada sorun da bulunmaz.
Haniyf olma mevzuu Müslümanlarca gereği gibi anlaşılabilse ve gereğini yerine getirebilmek için de gayret sarf edilebilse Müslümanlar arasında hiçbir ayrılık, bölünme ve anlaşmazlık bulunmaz, Hucurat Suresi 10. Ayet gereği ancak kardeş olurlar. Bu durumda Müslümanlar kandırılamaz ve özellikle birbirleriyle hem de Müslümanlık adına savaşamazlar da. Dünyaya barış, esenlik ve selam hâkim olur. Haniyflik anlaşılırsa… Oysa dünyada böyle bir hal hiç yaşanmayacaktır. Böyle bir halin yaşanacağına dair hiçbir işaret yoktur. Bunları haniyf konusunun önemini, tesirini ve şiddetini belirtmek amacıyla sıraladık.
Öyleyse gelin önce “vech”i tarif edelim: Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu ile anlaşılabilen, fark edilen, hissedilen “Kendinde Kendine Göre Var” hali takdim edebilme, duyurma, gösterme, yaşatma ihtiyacıyla “ben de varım, beni de kâle alın” gibi hamleleri de içeren bir ifadeyle, Allah’ın “söyleyebilirsin” diye verdiği izin ve yetkiyle söylenen “BEN” takdimi, kast ettikleriyle birlikte o söyleyenin vechidir. İşte vech aslında budur; Allah’ın söyleyebilirsin diye verdiği izin ve yetkiyle söylenen “BEN” takdimi kast ettikleriyle birlikte o söyleyenin vechidir.
İşte bu tanımladığımız vech, Rum Suresi 30. Ayete göre, Allah fıtratı üzeredir. Bu tanımladığımız vech, Tiyn Suresi 4. Ayete göre Ahsen-i Takviym vasıflıdır. Bu vech, A’raf Suresi 172. Ayete göre “Allahım, Rabbim SENsin” bilgisi kendisine nakşedilmiş ve bu nakşedilmeye de şahit olmuş olarak sahiptir; yani bu vech bu bilgiden haberdardır. Ahzab Suresi 71 ve 72. Ayetlere göre insanın yüklendiği emanet bu vechtir. A’lu İmran Suresi 20. Ayete göre insanın Allah’a çevirmesi, teslim etmesi, Allah’la irtibatını kesmemesi gereken, “eslemtü vechiye lillahi” demesi gereken, hedefinin bu sesleniş olması gereken işte bu vechtir. A’raf Suresi 172. Ayetle belirtilen “Rabbim sensin” sözünün dünya hayatında “ya Rabbi, sözümü unutmadım. Gücüm yettiğince sözümün arkasındayım” demek, A’lu İmran Suresi 20. Ayete göre “Eslemtü vechiye lillahi” demektir. Eğer bir kişide bu vech duniHi algıdaysa vech haniyf olmaz. Bu vech “müstakilen var ve muhtar” olduğunu iddia ediyorsa haniyf olmaz. Bu vech ilahlık hissiyatıyla kaplanmışsa haniyf olmaz. Bu vech duniHi algısının zannlarına, heva ve heveslerine tabi olmuşsa haniyf olmaz. Bu vechin muhtarlığı duniHi anlamda hürriyet ise bu vech haniyf olmaz. Bu vech, iletişimini duniHi algı konuşma diliyle yapıyorsa bu vech haniyf olmaz. Bu vech ancak bir duniHi ilahtır. Enbiya 29’a göre duniHi ilahların yeri cehennemdir.
Haniyf olabilmenin en alt çizgisi duniHİ algıya sırtını dönmek, “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasını reddetmek, duniHi algının zannları ve bu zannların açılımlarıyla mücadeleye başlamak, bu mücadeleyi hayat tarzı haline getirmek. Ancak şuna dikkat edelim ki, farkında olmadan “vechi haniyf olmaz” diye sıraladığımız özellikleri bilmeden yaşayan duniHi ilahlar olabileceği gibi, hiç bu konuları bilmediği halde haniyf olanlar da bulunabilir.
Bir kitap olarak Kur’an’ı tercih eden ve ders yapmayı prensip edinenlerin, duniHi algı ve zannlarını canlandıracak, kuvvetlendirecek felsefe ve fikir eserlerini ders yapması doğru olmaz. Özellikle doğrudan imanı etkileyen felsefi fikirleri ders yapanların büyük olasılıkla ikilemleri oluşur. İkilemin sebebi, o felsefi fikirleri sevmeye, kabullenmeye, içselleştirmeye hazır davranılmasıdır. Allah boyasıyla sağlam boyananın imanını herhangi bir fikir ve felsefe etkilemez. Nasıl ki İslam Dini’nin tebliği ve Hakk bilgiler kâfir, zalim ve fasıkların nefretini artırıyorsa, fikir ve felsefe adı altında yapılan saçmalıklar da Allah’ın boyasıyla boyanmış olanların ancak imanlarını artırır, kuvvetlendirir ve tazeler. Kafası karışanlar, o fikir ve felsefeleri daha okumadan kabule hazır olanlardır. Bu konuda En’am 153’te Rabbimiz inananları uyarmakta ve başka felsefe ve fikirlerin insana hoş gelen anlatımlarını o kişiyi Allah’ın Sırat-ı Müstakiym’inden ayıracağını ve insanların bundan haberlerinin bile olamayacağını bildirmektedir. Ayrıca A’raf Suresi 3. Ayette, felsefi fikir sahipleri için “(Kendileri duniHi bir ilah iken size nasıl faydalı olabilirler,) duniHi dostlar (edinip onların fikirlerine) tabi olmayın” uyarısı vardır. Kur’an’ın ders yapılmasının ne kadar elzem olduğunu belirten bir ayetle tamamlayalım: En’am 156: “Kitap, sadece bizden önceki iki taife (Yahudi ve Nasara) üzerine inzal edildi. “Biz ise onların okuyup ders yapmasından elbette gafiller idik” demeyesiniz diye (inzal ettik).”

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti