Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Edep; Ya Hu -270- HAKK VE BATILI HIZLI VE ZAMANINDA AYIRMAK

“Ey iman edenler, eğer Allah’tan ittika ederseniz (utanırsanız, haya ederseniz, korunursanız) sizin için furkan oluşturur, kötülüklerinizi kefaretler ve sizi mağfiret eder. Allah, Zül Fadlil Azıym’dir.” (Enfal Suresi 29)
Ayette “kalpte Furkan oluşturulur” deniyor, Furkan’la ilgili bir örnekle onu anlamaya çalışalım. Furkan neydi? Hakk ve bâtılı birbirinden hem hızlı hem de zamanında ayırandı. Hem hızlı hem de zamanında ayırmak çok önemlidir. Bakın: Hz. Musa aleyhisselam’a “denize yürü, çünkü deniz yarılacak” denildi, deniz yarıldı ve Musa aleyhisselam kavmiyle geçti. “Ben de geçerim” deyip firavun da peşinden yürüdü, ama bir noktaya geldi ki deniz kapandı. Hakk ve bâtılı o anda gördü ama işe yaramadı…
Furkan hızlı ve zamanında ayırabilme sağlar. Ne zaman olursa değil, hızlı ve zamanında! Hakk ve bâtılı hızlı ve zamanında ayırt edebilmek ve uygulamaya koyabilmek, oluşan furkan ile ilgilidir. Furkan size Hakk ve batılı böyle ayırt edebilmeyi ve gereğini uygulamayı sağlar. Uygulama da önemli, neden? Çünkü furkan amelle birliktedir, ameliyledir. Furkan yalnızca ayırt etmek değildir, yanında amelini de taşır, amelini yapabilme güç ve şevkini de getirir, onun böyle bir özelliği vardır. Furkan geldi mi sen Hakk ve bâtılı hızla ve zamanında ayırır, kendini o amelin ortasında veya sonrasında bulursun. Furkan seni o konuda amelin içine atar. İşte örnek:
Bir münafık ve bir yahudi arasında ihtilaf var, Yahudi münafığı ikna etmeye çalışıyor diyor ki; gel bu konuda sizin Rasulünüze gidelim. Yani Rasulullah (SAV) Efendimiz’e götürmek istiyor. Neden? Yahudi işin iyi ve doğru görülmesini istiyor. Biliyor ki bizim Efendimiz Hakk için doğru, adil karar verir, onu yaparken rüşvet düşünmez, istemez. Yahudi işe dünya gözüyle bakıp, Efendimizi bir yönetici kabul ederek böyle söylüyor. Aksi müminin zaten aklına gelmez ama Efendimizin böyle davranacağını bildiği için münafık O’na gitmek istemiyor; “sizin hakeminize gidelim” diyor. Çünkü onu memnun edip istediği doğrultuda karar çıkartacağını düşünüyor. Yahudi çok ısrar edince Efendimiz (SAV)’e gidip durumu anlatıyorlar. Efendimiz (SAV), yahudinin haklı olduğunu söylüyor, çıkıyorlar. Ama münafık memnun olmuyor, karar kendi lehine olmadı. Hakk tamam, adalet tamam ama sonuç işine gelmedi. “Bir de gel Ömer’e gidelim ona soralım” diyor. Yahudi, peki diyor. Hz. Ömer Efendimiz’e gidiyorlar, durumu izah ediyorlar. Hz. Ömer Efendimiz (ra) dinledikten sonra, “bekleyin de hükmü vereyim” diyor. Yan odaya gidip, kılıcını çekip, gelip münafığın kafasını gövdesinden ayırması bir oluyor, bu kadar hızlı yapıyor işini. “Rasulullah’ın hükmüne razı olmayana hükmüm budur” deyip kişiyi öldürüyor. Tabi bu durum hemen duyuluyor ve halk doğruyu yanlıştan hızla ayırt etmesi nedeniyle onun için “Faruk” lakabını kullanmaya başlıyor.
Lakap önemlidir! Maalesef günümüzde bir eğlence, alay olarak günah tarzda kullanılıyor. Oysa lakap geçmişte çok önemli ve doğru kullanılıyordu. Tarihten hatırlayacaksınız, eski Türklerde çocuk doğduğu zaman adsızdır. Çocuk bir güzel şey, bir kahramanlık yapsın da ad verilsin, o işle anılsın diye beklerler. Lakap böyle gelenek haline gelmiştir. İnsan güzel bir şey yaptığında o onun ismi lakabı olurdu. Efendimiz (SAV)’in Risalet’ten önceki isminin “Emîn” olması da böyledir.
Emînlik risalet için çok önemlidir, Emîn olmadan risalet yani tebliğ yapamazsınız. Önce Emîn olacak, çevrenizde de Emîn bilineceksiniz ki bu Rasulullah yöntemidir.
Bu olaydan sonra halk Hazreti Ömer için Ömer-ul Faruk lakabını takıyor. Artık bir ismi daha var; Ömer Faruk. Bu yüzden günümüzde bir Ömer ismi varsa büyük ihtimalle yanında bir de Faruk vardır. Ve bu olayın hemen peşine Nisa Sûresi 60. ayet gelir ki, bu olayla ilgilidir.
“Sana inzal olunana ve senden önce inzal olunana iman ettiklerini sananları görmüyor musun? İnkâr etmeleri emredildiği halde tağuta göre muhakemeleşmek (tağutu hakem yapmak) dilerler. Şeytan da onları uzak (bir daha dönemeyecekleri) bir sapıklığa saptırmak istiyor.”
Ayet doğrudan bu olay için açıklama yapıyor: Yasaklandığı halde, reddedilmesi istendiği halde, inanmayanların hükümlerine göre hüküm arayanlar var! Bu yüzden, “onlar öyle bir hale gelirler ki, dönemeyecekleri uzak bir dalalete düşerler” diyor.
Efendimiz (SAV) buyuruyor: “Sizden önceki ümmetlerde de muhaddesler (ilhama mazhar olanlar) vardı. Bunlar rasul veya nebi olmadıkları halde Hakk’ı dile getirirlerdi. Eğer ümmetimde bunlardan biri varsa bu da Ömer’dir.”
Bir başka hadis: “Ahiret hayatında Hakk’ın musafaha ettiği, görünce hemen sarıldığı (sarılacağı) ilk kimse Ömer’dir, ilk selam verdiği kimse de odur, ilk elinden tutup cennete koyacağı kimse de o olacaktır.”
Bir başka hadis: “Allah, Hakk’ı Ömer’in kalbi ve lisanına koymuştur.”
Kalbe Hakk konulunca fuad daima Hakk sonuç çıkarır. Fuaddan böyle sonuç çıkınca beyin lisanı, beyin dili o doğrultuda iş yapıyor; sadır mekanizması böyle çalışıyor.
Hadiste geçen “Hakk” tefsir âlimlerince Hakk’ı ilham etmekle görevli melek veya Hakk dediğimiz şeyin (Hakk olayının) sureti olarak da yorumlanmıştır.
Bu olay, onun hemen peşine gelen ayet ve bu hadislerdeki müjdeler, Furkan’ın kalbimizde yerleşmesinin, kalbimize Furkan yerleştirilmesinin ne kadar önemli olduğunu bize öğretti elhamdülillah. Furkanın açılması için önemli şart Allah’tan korunmaktır, korunmanın yolu ise yemini (fıtri ahdi) bozmamaktır. Yeminimizi bozmazsak Allah’tan korunmuş olacağız ve kalbimize furkan yerleştirilecek…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER