Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Edep; Ya Hu -273- KALBE ALLAH SEKÎNE İNDİRİNCE

Yemini (fıtri ahdini) bozan, er-Rasulü (Risaleti) ihraç eden ve hep savaş açan bir yapı var; bütün bu özellikleri sende bulunduran yapı “Asi Takdim Formu yapısıdır. Tevbe Suresi 13. ayet bu özellikleriyle tarif ettiği “A” Takdim Formu dediğimiz bu asi yapıyı kendi zannedene, ona “BEN” diyene sesleniyor. Dikkat edin, hitap o yapıya değil, “A” Takdim Formu’na değil, ona “BEN” diyene, yani sana: O halde onunla ve onlarla savaşın! Çünkü:
“İman eden, hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla canlarıyla mücahede edenler derece itibarıyla Allah indinde daha azimdir, işte bunlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Tevbe-20)
Tevbe-20’deki “iman eden” ifadesinden kasıt “Amentü Billahi” diyendir, “Allah’ın dȗnu/dışı yoktur, müstakilen var ve muhtar olan ancak Allah’tır” idrakıyla iman edendir. Manaları günümüze getiriyoruz, yani kendimize hitap eder hale getiriyoruz. Öyle olunca, hicretin de bize yönelik anlamını paylaşalım. “Hicret eden”, Billahi anlamda nefs-i levvameye girip nefs-i levvamede seyr-i sülukta olan demektir. Bir kul ki her şeyini hicret yolunda yüklenmiş seyr-i sülukta, işte o hicrette…
“Allah yolunda olan” ise, İhlâs Hayat Döngüsü’ne girmiş ve bu döngünün içerisinde ilerleyendir; İhlâs Suresi’ndeki manayı fark ve kabul edip öyle yaşamaya çalışandır. Bütün paylaşımlarımız bu mananın anlaşılması ve yaşanması gayretidir.
Bir savaştan dönülmüştü, Efendimiz (SAV) buyurdu: “Küçük savaştan geldik, büyük savaşa giriyoruz.” Ashab: “Ya Rasulallah, geldiğimizden büyük savaş mı olur, evimize geldik?” diye sorunca, Efendimiz (SAV); “büyük savaş nefs mücadelesidir” diye buyuruyor. Demek ki bu hadise göre bizim bugün yaptığımız “büyük savaş”a aittir. Cephede yapılan “savaş”ı getirdik, kendi özelimizde günümüze aktardık. Büyük savaştayız. İşte bu büyük savaşta zafer için önemli olan şeylerden birisi, Hakk yolda güven duygumuzu ve savaş için şevk ve gücümüzü yükseltecek derecede iman gücüne kavuşmaktır. Bu iman gücünü sağlayan nedir?
Bu iman gücünü sağlayacak şey marifet nurudur. Bu yüzden, kalbimizdeki analiz sentez merkezi olan fuadın “her türlü acaba”dan kurtulması gerekir. Analiz ve sentez yaparken, değerlendirme merkezi fuadın lügatinde artık “acaba” olmamalıdır. Fuad bir sonuç çıkaracağında “şöyle mi, yoksa böyle mi?” gibi ikilemleri olmayacak! Vakit yok… Bu savaşta, savaşın bu noktasında “acaba?” bulunmayan bir fuad lazım! Artık fuadın her türlü ikilemden sıyrılması gerekiyor. Peki, bu nasıl olur? Bu ancak kalbe Allah’ın sekîne indirmesiyle hemen gerçekleşir! Allah kalbe sekine indirince fuaddan “acaba?” silinir, kalbe sekine inmesi “acaba?”yı siler atar. İmani konularda ikilem içerikli “acaba?” fuadımızdaki virüs programdır. Kalbe sekine indirilince ona öyle bir format atar ki artık fuadda o program çalışmaz. Bunu ayetlerden öğreniyoruz.
Fetih Sûresi 4: “İmanlarının kat kat artması için müminlerin kalblerine sekine inzal eden O’dur. Semavat ve arzın orduları Allah’ındır. Allah Aliymen Hakiyma’dır.”
Fetih Sûresi 18: “Andolsun ki Allah, o ağacın altında sana biat ettiklerinde müminlerden razı oldu. Onların kalblerinde olanı bildi, üzerlerine sekine inzal etti ve kendilerine Feth-i Kariyb’i verdi.”
Efendimiz (SAV) hiç ilk saldıran olmadı! Bu nedenle, savaşla ilgili ayetler, bize hep “savunma yapın, haddi aşmayın” diyor: Kazandık diye haddi aşmayın, kendinizi savunun, Hakk’ınızı alınca orada durun. Bu yüzden müminler hiç ilk saldıran değiller. Efendimiz (SAV) hiç ilk saldıran olmadığı için, Mekke’nin fethinden iki yıl önce umre için sefere çıktıklarında, barış için karşı tarafa elçi göndermek istiyor. Mekke müşriklerine barış elçisi olarak da Hazreti Ömer Efendimizi göndermek istiyorlar. Hazreti Ömer; “benim yapımı, onlarla ilgili duygu düşünce, hal ve tavrımı biliyorlar. Orada kimsem de yok, beni yaşatmazlar, kimin yanına gideyim” diyor. Çünkü o dönemde birinin “buna dokunmayın” demesi lazım, değilse linç olur. Bunun üzerine orada akrabaları ve çevresi var diye Hazreti Osman Efendimizi elçi gönderiyorlar. Müşrikler Hazreti Osman Efendimizi dinliyor ama umursamayıp hapsediyorlar. Öldürmedikleri halde “öldürüldü” diye de haber gönderiyorlar, kızıştırmak için. Efendimiz (SAV) “hadi savaşa” diyecek ama kaçmamaları için Hudeybiye’de söz alıyor; “arkamda duracaksınız, kaçmayacaksınız” diye. Bin dört yüz, bin beş yüz kişiden elini uzatıp söz alıyor; “ya Rasulallah, kaçmayacağız” diye biat ediyorlar. Hatta Efendimiz bazılarına “ne için biat ediyorsun?” diye sorunca, “kalbinden ne geçiyorsa hepsine biat ediyoruz ya Rasulallah” deyip elini tutuyorlar. İşte Fetih-18 onların halini tarif ediyor. Diyor ki; o ağacın altında sana biat ettiler ya, o halden razı oldum.
Bu yüzden o manzara “Beyatü’r Rıdvan; Razı Olunan Biat” diye bilinir…

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER