Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Edep; Ya Hu -292- KİŞİ İLAHLIK HİSSİYATINDAN HABERSİZSE, ONUNLA MÜCADELE ETMİYORSA

“Ey iman edenler, malını insanlara riya olarak harcayan ve Allah’a ve ahir güne iman etmeyen bir kimse gibi sadakalarınızı menn (başa kakma) ve eza (eziyet etme) ile iptal etmeyin…” Bakara-264
Demek ki, kişi camiden çıkmıyor ama Allah’a inanmayanlara benziyor. Kâbe’den, Medine’den ayrılmıyor ama Allah’a inanmayanlara benziyor. Bunu ayet söylüyor: Ey iman edenler, onlara benzemeyin, iman konusunda onlara benzemeyin… Bir inanan, ilahlık hissiyatıyla hüküm veriyorsa yine ilahlık hissiyatıyla hüküm veren bir inanmayanla ortak alanları ve ortak davranışları oluşur. Bir inanan, ilahlık hissiyatıyla hüküm veriyorsa hayat tarzına, düşüncelerine, fikirlerine, hayallerine, yorumlarına ilahlık hissiyatıyla hüküm veriyorsa, onun yine ilahlık hissiyatıyla hüküm veren inanmayanlarla ortak alanları, ortak davranışları şekillenir. İşte Bakara Suresi 264. Ayet bu uyarıyı yapıyor. Diyor ki: “Ey, esas infaktan habersiz inananlar! İlahlık hissiyatınızla yaptığınız amellerin değeri olmaz. İnfaklarınızı ilahlık hissiyatınızla yapmayın. Önce esas infakınızı gerçekleştirin.” Bize bu ayette bunun uyarısı yapılmaktadır.
Bu durumda çok önemli bir grup var, onları ayırmamız gerekiyor ama uyarı onlar için de geçerli. Onlar “Allah’a ve ahir güne iman etmeyenler” grubunda olmadıkları halde, bu gruba girmedikleri halde bu uyarı onlar için de geçerlidir. Elbette, uyarının bu grup için geçerlilik sebebi farklıdır. Kimler onlar? Onlar “Amentü Billahi” beyanında bulunmuş, “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasını reddetmiş, duniHi algıdan sıyrılmaya, ilahlık hissiyatından temizlenmeye gayret edenler. Böyle bir hayat tarzı oluşturmuşlar, buna gayret ediyorlar. Bu grup çok değerlidir. Bu gruptaki kul ilahlık hissiyatından temizlenmemiş, duniHi algıdan tam sıyrılamamıştır ama bunları reddetmiştir. “Amentü Billahi” derken duniHi algı ve zannlarını, ilahlık hissiyatını reddetmiş, “ben duniHi algıdan sıyrılacağım ve ben ilahlık hissiyatından temizleneceğim” diyen, bu yönde gayret eden bir hayat tarzı oluşturmuştur. Bu gruptakiler çok değerlidir. Fatır Suresi 32. Ayette bu grup cennetle müjdelenmiştir. İlahlık hissiyatından temizlenmemiş olduğu halde, duniHi algıdan sıyrılmamış olduğu halde onları reddettiği ve gayret ettiği için müjdelenmişlerdir. Bunlardan temizlenmek üzere kadar gayret ettiği için ölünceye kadar bu gayretini sürdürdüğü için onlar Fatır Suresi 32. Ayette cennetle müjdelenen üç gruptan birisidir. Efendimiz (SAV)’in hadisi bunun delilidir; hadis kuvvetli, sahih bir hadistir. İşte bu grubu, biraz önce söylediğimiz diğer gruptan yani duniHi algı ve zannlarından ve içinde bulunduğu ilahlık hissiyatından habersiz yaşayan ve kendisini samimi Müslüman zannedenlerden ayırmamız lazım. Ama ayetteki uyarı bu grup için de geçerlidir. Nasıl ve neden bunlar için de geçerli, bakın: Bu grupta bulunanlar esas infaklarını gerçekleştirirler (yani vechlerini Allah’a teslim ederler), sonra da kullara yönelik infaklarıyla elde ettikleri kazançlarla esas infaklarını pekiştirme imkânı yakalarlar. Bu kazançlarıyla da ilahlık hissiyatından temizlenme yolunda Rablerinden olumlu ve hızlandırıcı müdahale destekleri alırlar. Ancak, kullara göre başlattıkları infaktan sonra onların ilahlık hissiyatları, duniHi algı ve zannları devreye girerse, derecesi düşük de olsa menn ve ezaya (başa kakmaya) sebep olurlarsa elde ettikleri kazançlarını kaybederler. Bu ayetteki Allah misali bu grubu böyle bir tehlike için uyarmaktadır.
Esas infaktan habersiz ancak kendine göre samimi olan inananların kullara yönelik infaklarında insanlar insan gözüyle bakıp bu kişilere cömert diyebilirler. Bu cömert deyiş insan gözüne göredir, insan indindedir. Oysa bu kişiler esas infaklarını yapmamışlardır. Dolayısıyla, esas infaklarını gerçekleştirmedikleri yani Allah indinde cömert sayılmadıkları için insanların verdiği bu cömertlik vasfı güdüktür. Lütfen dikkat buyurun; ilahlık hissiyatı ile üretilen her iş güdüktür. Dolayısıyla, esas infakını gerçekleştirmemiş olanların kullara yönelik infakları sebebiyle oluşan cömertlikleri güdük cömertliktir, onlara “güdük cömert” denir. Güdük cömertler, duniHi algıdan kurtulma fırsatlarını değerlendiremez ve ilahlık hissiyatlarına sımsıkı sarılırlarsa, çevrelerindeki insanlar onlara cömert deseler bile onlar Allah indinde cimri sınıfında bulunurlar. Ömürlerini ilahlık hissiyatıyla boşa harcamaları sebebiyle de müsrif sayılırlar. İşte ayetteki Allah misaliyle yapılan uyarı bu tehlikeyi haber vermektedir.
Billahi imanlıların infaklarıyla ilgili elde edecekleri kazançları ayetlerin indirildiği dönemin hayat şartları sebebiyle o günün insanları için çok değerli olan şeyler üzerinden misallendirilmiştir. O günün insanlarının geçimlerini sağlayabilmeleri, karınlarını doyurabilmeleri için tarım, bahçecilik, hayvancılık ve bunların üzerinden de ticaret çok önemli unsurlardı. Yani çorak toprak, verimli toprak, o günün çok önemli malzemeleriydi. Bir gölet, bir nehir, bir akarsu öyle! Susuzluk öyle! Veya tepede bir bahçe öyle! O günlerde yaşayanlar isterler ki bahçeleri tepede olsun. Niye? Hem sabah güneşini alsın hem akşam güneşini alsın da verim yükselsin diye, gölgede kalarak verim düşüklüğü olmasın diye. Çeşitli meyveler, tarım çeşitleri, deve, koyun gibi hayvanlar bütün bunlar o zamanın çok önemli sermayeleri olduğu için ayetlerde verilen misaller onlarla ilişkilendirilmiştir. O dönemin insanları hayatları içerisindeki bu kazançlarıyla kıyas yapabilsinler ve uyarıları fark edebilsinler diye.
İnanan kişi ilahlık hissiyatıyla yaşıyorsa tüm işleri gibi hayr yapmak, infak yapmak gibi şeyler de onun ilahlık hissiyatının bir ihtiyacı olarak belirir. Eğer kişi ilahlık hissiyatından habersizse, onunla mücadele etmiyorsa, bir temizleme gayreti yoksa o kişinin hayr yapması, infak yapması ve bu gibi amelleri ilahlık hissiyatının bir ihtiyacı olarak ortaya çıkar. İnanmayanların yardım etme gibi davranışları da onların ilahlık hissiyatlarının bir ihtiyacı olarak belirir. Bakara Suresi 264’teki “Allah’a inanmayanlar gibi yapmayın” uyarısı işte tam bu noktadadır. İlahlık hissiyatlı bir inanan ve inanmayan, yardım faaliyetlerini aynı kaynaktan aldıkları impulsla yapmaktadırlar. Bu durumda, inanan o kişinin amellerini Allah rızası için yapıyor olması mümkün olmaz. Söylemekle, dille değil ki, bu bir mekanizma. İlahlık hissiyatı ile yapıyorsanız Allah rızası için yapıyor olmak mümkün olmaz. Allah rızası diyerek yapar ama aslında o kişi kendi ilahlık hissiyatından razıdır, ilahlık hissiyatının ihtiyaçlarını giderdiği için ilahlık hissiyatı da ondan razıdır. Hâlbuki bizim hedefimiz Allah’tan razı olmak, Allah’ın da kuldan razı olması. Ama bu kişi ilahlık hissiyatını razı etmeye çalışıyor! İyi dikkat edin, Allah gerçek ilahtır, anlayabilmek için O’na gerçek ilah diyelim. Bizim hedefimiz gerçek ilahtan razı olmak, gerçek ilahın da kuldan razı olması iken, kişi yaptığı infak ve yardım faaliyetlerini kendisindeki ilahlık hissiyatının ihtiyaçları olarak yaptığı için; o kendisindeki ilahlık hissiyatından razıdır, ilahlık hissiyatı da ondan razı olur. Yani sistem yine çalışır ama zanndaki ilah (duniHİ ilah) üzerinden…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti