Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Edep; Ya Hu -301- NEYİ KINAYACAĞIZ

Bir önceki yazımızda dedik ki: Yunus (24), Kehf (45), Zümer (21), Hadid (20), Kehf (32-44), Hud (24) ayetlerde verilen Allah misallerinde şöyle bir özellik vardır; ayetlerin hepsi dünya hayatını ele alır ve bu ayetler bir kompozisyon oluşturur. Bu kompozisyon “dünya hayatı ve dünya malı” konulu olduğu için, bir müslüman bu ayetlerdeki Allah misallerine bakıp “dünya hayatı ve dünya malı inananlar için değersiz olmalı, çünkü onlar kötü şeyler” sonucunu çıkarmamalı, çok yanlış olur. Bu Müslümanlar için çok önemlidir. Bu tarz düşünceler inanmayanların, inkârcıların Müslümanlara kasten bellettikleri şeylerdir. Ayrıca, uzak doğu felsefeleri etkisinde yetişmiş Müslümanların o felsefelere ait yanlış bakış açılarını İslam’ı anlatan yapılarına taşımaları da bu bakış açılarının İslam’dan sanılmasında etkili olmuştur. Bu yanlış düşünce ve anlaşılmalarda bütün bunların payı vardır. “Bir lokma bir hırka” denilen bakış açısı İslam’a kesinlikle uygun değildir.
Şimdi bu bakışla, bu hatırlamayı yaptıktan sonra şu ayetlere dikkat edelim:
“O yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı.” (Bakara 29)
“De ki: Allah’ın kulları için çıkardığı (yarattığı) süsü ve temiz rızkları kim haram kıldı? De ki onlar dünya hayatında özellikle de kıyamet gününde müminlerindir. İşte bilen bir topluluk için ayetleri böyle açıklıyoruz.” (A’raf 32)
Ayrıca, Hud-7, Kehf-7, Mülk-2 ayetlerde, bu ayetlere göre dünya hayatı ve dünya malı gibi şeyler halifetullah vasıflı insanın imtihan kâğıdıdır. Bir imtihanda dikkat çekilen nokta imtihan kâğıdı değildir, kâğıtta yazılı olan sorulardır. İnananlar, imtihan kâğıdındaki o sorulara odaklanmalıdır. İşte bu odaklanmayı sağlayacak ve kolaylaştıracak yöntemlerden birisini Rabbimiz, Yunus (24), Kehf (45), Zümer (21), Hadid (20), Kehf (32-44), Hud (24) ayetlerinde verdiği Allah misalleriyle inananlara öğretmektedir.
Bu ayetlerdeki Allah misallerinde anlatılan “dünya hayatı ve dünya malı” konulu kompozisyonun giriş bölümünü oluşturan Hadid-20 dünya hayatı ve dünya malı için bir tanım ve uyarı yapar, o uyarıya bir bakalım. Ayette şöyle denir, ilk uyarı şöyledir: “Dünya hayatı aldatıcı bir yararlanma yerinden başka bir şey değildir.” Ayetteki ikinci uyarı: “Ahirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allah’ın mağfireti ve rızası vardır.”
Buradan çıkardığımız sonuçları sıralayalım: Dünya hayatı aldatıcı bir yararlanma yeridir yani gerçek zannedilir. Anlayacağımız en önemli sonuçlardan birisi budur: Gerçek zannedilir! İnsanlar ölüyor ve dünyadan ayrılıyor oldukları halde hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya bağlanır ve yatırım yaparlar, dünyanın geçici olduğunu unuturlar. İnsanların böyle davranmalarına imkan sağlayan, böyle davranmalarını kolaylaştıran şeyin ne olduğunu da ayet cevaplıyor: Dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süsten ibarettir; yani insanın esfele safiliyn formatına cazip gelecek, bağımlılık yapacak düzenlemelerden ibarettir. Esfele safiliyn formatta nasıl bir özellik var ki insan bu cazibeye kapılıyor ve ona bağlanıyor? Bu soruya ayet şöyle cevap veriyor: Dünya hayatı, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olma isteğinden ibarettir.”
Mal ve evlat yarışı insanların aralarındaki güç yarışını ve hırs yarışını ifade etmektedir. Lütfen dikkat: Güç elde etmek ve bunu yarışını yapmak! Güç elde etmek, mesele bu! İnsan neden güç elde etmek istiyor? Lütfen bu cümleyi de aklımızda sıkı tutalım, anlatışlarımız bu cümlenin üzerine bina olacak. Çünkü dünya hayatı olan bu oyun için insanın daima kapasitesini artırması gerekiyor. Ayrıca, destek kapasiteler de bulması gerekiyor. Evet, bu bir oyun, ayet bize öyle diyor; dünya hayatı bir oyun. Ancak bu oyun öyle bir oyun ki, bu oyun için insanın daima kapasitesini artırması gerekiyor. Yetmiyor, ayrıca da destek kapasiteler de bulması gerekiyor. Dolayısıyla mesele bir kapasite artırmak ve kapasiteler ile hükmedecek imkânlar elde etmektir! Bir diğer nokta, ayrıca tatmin için de kapasite şovu yapmaktır. Öyle olunca kapasitelerinin artıp artmadığını anlamaları için insanların birbirlerinin kapasitelerini kıyaslamaları gerekir. İşte en kritik dönemeç bu kıyaslamalarla başlar ve övünmeler, hırslanmalar, göz dikmeler derken ömür bunlarla tükenir gider… İnsan neden böyle bir kapasite, onun güçlendirilmesi ve kıyası peşinde ömrünü tüketiyor, bu kuvvetli ihtiyaç nereden kaynaklanıyor? İşte bu sorunun cevabı da Kur’an’ın tamamına bakılarak çıkarabileceğimiz bir tanımdır, bu cevaba Kur’an’ın tamamını incelediğimiz zaman ulaşabiliriz. O da şöyledir:
İnsan, esfele safiliyn formatı gereği duniHi algıya düşer ve bu algının sebep olduğu zannlara “bu böyledir” der, onları sahiplenir. Böylece “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasında bulunur. Bu iddiası sebebiyle de nefsini ilahlık hissiyatına büründürür. Ve sonuçta bir duniHi ilah olur… Lütfen, dikkat buyurun insanın büründüğü bu ilahlık hissiyatının karşılığı olan kapasite insanlarda sıfır derecesindedir, yani öyle bir kapasitesi yoktur. Ancak insan ilahlık hissiyatında bulundukça bu kapasite arayışı hayat tarzı olur ve onda kalır. İnsandaki ilahlık hissiyatı onu kapasite arzusunun peşinden koşturur ve hiçbir zaman da tatmin olmaz. Bu da insanda “doymayan nefs”in oluşmasına sebep olur. Bu sonuçlara göre bu durumda Hadid-20 ayetindeki tanımı şöyle anlamalıyız: İlahlık hissiyatınıza kapasite oluşturma çabalarınızla oluşturduğunuz hayat tarzınız, ancak bir oyun, eğlence, bir süs, bir övünme ve kapasite yarışından ibarettir. İlahlık hissiyatınız sizi aldatmış olup elde ettiğinizi zannettiğiniz kapasitelerden de bir süre yararlandığınızı zannederek ömür nimetini israf ediyorsunuz.
Geldiğimiz noktada Hud-15, İsra-18 ve Şura-20 ayetlerine de kulak verelim. Bu ayetlerde şöyle buyrulur: “Kim dünya hayatını dilerse Biz ona orada gayretlerinin karşılığını veririz. Bu konuda onu zarara uğratmayız.”
Elbette ayetlerdeki “Dünya Hayatı ve Dünya Malı” tanımlarıyla neyin kastedildiğinin doğru anlaşılması gerekir. Doğru anlaşılmayınca, insanlar dünyadaki yaşantıya ve dünya yaşantısı için gereken gayretlere karşı çıkmakta, dünyayı kınamaktadırlar. Böylece kınanması, buğz edilmesi gereken esas meseleden perdelenmektedirler. Burası da çok, çok dikkat etmemiz gereken bir husus! Kınamak inananların o kadar özen göstermeleri gereken bir noktadır ki bakın: Allah’ın yarattıkları kınanmaz. Allah’ın yarattıklarına yan gözle bakılmaz. Allah’ın yarattıklarına “işe yaramaz, kötü” denilemez. Dolayısıyla siz dünya hayatına, dünya malına yan gözle bakmakla Allah’a karşı edepsizlik yapmış olursunuz. Allah’ın yarattıklarını kınayamazsınız, bu hiç bir kulun haddi değildir. Peki, neyi kınayacağız? Çok dikkat edin, yalnızca şirk kınanır! Yalnızca şirk! Dolayısıyla bir inanan bir kınama yapacağı zaman düşündüğü fikre, söyleyeceği cümleye bakmalı; ortada bir şirk var mıdır yok mudur? Bir kınama yapacaksa veya neyi kınıyorsa onun şirk yanını bulmalıdır. Bir inanan ancak şirki kınayabilir…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti