Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Edep; Ya Hu -9-

BİZDEKİ HAYVAN İDRAKINI DEĞİŞTİRİP
HAZRETİ ÂDEM’E BENZEMEZSE OLMAZ
Öyle bir gen yapımız var ki, bunu değiştirmek için çok gayret etmemiz gerekiyor, o genin dışarı çıkan fiillerini değiştirmemiz için çok gayret sarf etmemiz gerekiyor. Tehlike şurada: Biz inandık, Müslüman’ız, namaz kılıyor, oruç tutuyoruz diye işi bitirdik zannetme gafletindeyiz. Tehlike burada! Bu iş bu kadar basit ve bu kadar kolay değil! İnceleyip, tefekkür edip kendinize baktığınızda sizdeki hayvanı bulacaksınız ve namaz kılmayı, oruç tutmayı o hayvana öğrettiğinizi göreceksiniz. O hayvan idrakını değiştirip Hazreti Âdem’e benzemezse olmaz. Çünkü sonra insanlar idrakları değişmediği halde Hazreti Âdem’i taklid ediyorlar. O insanın en önemli özelliği taklid, bu yüzden Hazreti Âdem’i taklid etmeye başlıyor. Biz Hazreti Âdem’i yani o çamurdan halk edilip de gelendeki kemalatı yakalamadıkça başaramayız.
Defalarca söylediğimiz çok önemli şey şudur: İnsan sandığımız sizdeki hayvansal yapının bir dili var. Onun dilini kesmek, susturmak gerekiyor. Bunları ifade etmekte çok başarısızım, başaramadığımı düşünüyorum. Başarısız kaldığımı nereden görüyorum? Söylediğimiz yazdığımız halde gelişme olmuyorsa anlatamıyorum demektir. Bu mevzunun nasıl derin ve tehlikeli, nasıl korkunç olduğunu, neyin farkında olmadığımızı izah hakkıyla edemiyorum demek ki. Belki de sistemin gereği… “Şeytanın Avukatı” yazılarımız bu bakışla çok önemli! O yazılar belki de bir süs gibi bakılıp okunup geçildi. Orada dedik ki sizdeki şeytaniyetin bir dili var ve onun nefesi yani yaşaması diline bağlı. Dilini kestiğiniz zaman nefesi de kesilir. Bu konu Nahl Suresi 93. ayetle çok ilgili. İnsan kendisindeki değişime, kemalata odaklanmalı. Tekâmül belki daha uygun olur. Olgunlaşma desek olmaz, meyvenin olgunlaşması gibi. Evrim başka bir şey! Rüşt! Bu kelimeden “Tâlibin Başlangıç Çizgisi” yazılarında biraz bahsetmiştik. Bu tekâmül “rüşt” oluyor; o nokta rüşt noktası. Efendimiz (SAV)’in öğrettiği duada bizim “Allahım, beni rüştüme eriştir” dememiz budur; “Benim kemalatımı, benim rüştümü tamamla Allahım” duasıdır o. O kemalat, o değişim için önemi nedeniyle dili ele alacağız, dille ilgili paylaşımlarımız olacak.
ADEM AS’A KADAR Kİ O NESİLLER ALLAH’I BİLMİYORLAR, ÖLÜMLE BİRLİKTE TOPRAK OLUYORLAR
Şimdi şu soruyu ve cevabını not edelim: Hazreti Âdem’den önce yaşıyor olanlar, Allah’tan veya imandan hiç haberi olmayan yapılar mı? Hiç haberleri yok mu, yoksa inkârcı bir toplum mu? Onların imandan hiç haberleri yok, öyle bir mevzuları yok. Ama kendilerine tanrılar bulmuşlar. Allah’tan haberleri yok! Tapınaklar yapıyorlar, uzun taşlar dikip onlara tapıyorlar. Bir güce inanma ihtiyaçları var, ama Allah’ı bilmiyorlar. Kendilerine daha önce bir Rasul gelmediği için sorumlulukları yok. Adem as’a kadar ki o nesiller ölümle birlikte toprak oluyorlar.
“Şüphesiz biz sizi yakın bir azap ile korkuttuk. O gün kişi ellerinin takdim ettiği şeye (önceden işlediği amellerine bakar) ve kâfir (olan) “ah keşke ben toprak olaydım” der.” (Nebe-40)
Tespitlerimizin kaynağı buralar, yani ayetler. Şüphesiz biz sizi yakın bir azap ile korkuttuk. İşin tehlikesini, işin büyüklüğünü, boyutunu size söyledik diyor. Kâfir bu yüzden ne diyor: Toprak olaydım. Ne kadar enteresan bakın, şöyle olaydım demiyor, toprak olaydım diyor. Sorumsuz olanlar, onlar toprak oldular! Ne hesap ne azap, öyle bir şey yok. Yaşadı, geçti, gitti… Hâlbuki ayette bunu diyenin sorumluluğu var, çünkü onun Muhtariyeti Tercih Gücü var. Ona Hakk ve batılı seçme yetkisi verildi, daha öncekilerin öyle bir yetkisi yoktu. O yüzden onların işi bitince toprak oldular, onlar ahirete devam etmiyorlar. Bunu fark eden kişi diyor ki “ben de hesapla kitapla işi olmayan o toprak olanlardan olsaydım da bu tehlikeyi yaşamasaydım. Bilememişim, ben de o gruptan olsaymışım” diyor. Peki, günümüzde yaşayanlardan, yaşayıp da toprak olacak olan var mı, yani sorumsuz olan yine var mı? Kanaatimce dünyada Rasul ve Nebiden habersiz kavim kalmamıştır. Ama Afrika’da, şurada burada öyle tek tük gruplar çıkıyor, belki onlar olabilir. Çünkü Kur’an’ın şartı o, Nebi ve Rasul gelmemişse sorumlu olmazlar. Geçenlerde Afrika’da bir kabile buldular, o buldukları kavim, ilk insan neyse, o zamandan beri öyle kalmış, onlar sorumsuz olabilir. Şimdilerde antika bir anlayış var, o tip toplulukların öyle kalmasını istiyorlar. Öyle korumak istiyorlar, organik kavim olarak. Fakat tabi, şu çok enteresan: Bilim adamları işe dışarının pozitif bulgularına göre bakıyorlar. Projelerini dışarının pozitif bilim diye kabul ettiği çerçevede ele aldıkları için bunların araştırmaları yapılmıyor. İman çerçevesinde de proje oluşturabilseler, yapsalar o zaman birçok ilginç sonuç çıkacaktır. Mesela birisi şu: Bir belgesel izlemiştim, insana isimler veriyorlar; medeniyet öncesi, medeni insan, ara insan gibi. Onların genini arıyorlar ama bunu tamamen fiziksel aramaya çalışıyorlar. Mesela Afrika’da öyle insanlar arayıp buldular ki şeklen dersiniz ki bu insan değildir, özellikle yüz şekli olarak. Onların genlerine baktılar, enteresan bir şeyle karşılaştılar. Verdikleri bir tarih var, o tarihten sonra eskiye ait hiç gen yok, hepsi yeni dönemin geni, oysa şekilleri eski gibi, hatta fosillere göre bile şeklen daha geri ama geni günümüzün geni, medeni insan geni. Eskiye ait gen hiç yok, kalmamış. Fosiller olmasa eskiye ait hiçbir şey yok demektir, gen havuzu değişmiş. Bu konularda düşünerek yani tefekkürle bir yere kadar gidilebilir, ondan sonrası eğer size bildirilmezse, söylenmezse bilinecek şeyler değildir. Hadislere bakıyoruz yok, bu tür şeyler söylenmemiş.
ŞÜKÜR, HER ŞEYİN SAHİBİNİ UNUTMAMAKTIR
İman ve ilmihal çok önemli ancak bir şartla: Doğru imandan sonra ilmihal çok önemli. Doğru iman olunca ilmihal çok, çok önemli hale geliyor. Biz ilmihalin garip bırakılarak yani doğru iman nedir bu tefekkür etmeden kullanılmasını tasvip etmiyoruz. Onu garip bırakmanın, imandan yoksun bir prospektüs gibi kullanmanın tehlikesini anlatmaya çalışıyoruz. Bizim nefs terbiyesi dediğimiz şey aslında bu kemalatın kendisi. Nefs terbiyesi bizim kemalat dediğimiz, dualarda “rüşt” diye geçen, değişimin kendisi. Dille ilgili ele alacağımız maddeler, kanaatimce nefs terbiyesinin en hızlı yöntemi! Ama edindiğimiz billahi iman bilgilerinden sonra. Bu edindiğimiz bilgiler olmadan o konuyu ele almak, o yöntemi uygulamak ne işe yarar? Şu olur; o yöntemi uygulayan iyi insan olur. Rodeoları bilirsiniz, üstüne zor binilen, üstünde insan tutmayan bir at getirirler. Ama bir zaman sonra o alışır, rahatlıkla üstüne binersiniz. Çocukluğumda hatırlıyorum, köyde insanlar dağdan vahşi at yakalar köye getirirlerdi. Önce ona yaklaşamazsınız, güçlü tepkileri vardır, vurur falan. Ama onu alıştırırlar, önce arabaya bağlama, sonra binme derken o bir müddet sonra ehil olurdu, evcilleşirdi. İdrakını, imanını doğru kulvara oturtmamış insan bazı kuralları öğrenince, uygulayınca insan da böyle bir hayvan olur; önceki vahşi hayvandı, şimdiki ehil hayvan ama hayvan, kemalat, tekâmül, idrak değişimi yok. Bir insanın iyi insan haline gelmesi, yani bir insanı sırtına bindiriyor olması, tekme atmıyor olması, nazik olması, kurtulmuş olduğu, kemalat gösterdiği anlamına gelmiyor. Doğru iman ve şükür olmadan bu olmaz! Doğru iman ve şükür yani her şeyin sahibini bilmek! Şükür, her şeyin sahibini unutmamaktır. Hiç bir an, hiç bir şeyde sahibini unutmamaktır şükür. Hep sahibini bilmek… Bu olduktan sonra ancak rüşt, kemalat gerçekleşebilir. Çünkü bu fiziksel bir rüşt değil, idraksal! Fiziksel olan kemalat tamamlanmış, şimdiki idraksal! Şimdi yapılacak olan kalb kemalatı: Kalbe, kalıba ulaşmak! Esfele Safiliyn formatı silip fıtrata ulaşmak yani!

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti