Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Edep; Ya Hu – 92

Kehf Suresi 102-104. ayetlerindeki “dûniy” ifadesi geçer. Bu ifadenin taşıdığı “el-Veliy” manası ile Rabbimiz bizi çok özel biçimde uyarmaktadır: “Doğru yolu göstereceğini sanıp de benim dışımda bir güç var zannetmeyin.” Ayetteki doğru yol her türlü iş ile ilgili doğru seçenektir, ne tür doğru varsa hepsini içerir; bir iş, bir sınav, bir karar… Mesela bir dünya işindesin, birisiyle iştiraktesin, bir akıl alacaksın tam o anına da seslenir: Benim dışımda sana akıl verecek müstakil bir güç yok! O kişiye, size akıl veren müstakil güç etiketi yapıştırırsak dûniHİ güç edinmiş oluruz. Bu yüzden uyarıyor: Dûniy güç edinebileceğini mi sandınız? Bu durumda bütün amelleriniz boşa gider, iflas etmiş tüccar gibi olursunuz, dikkat edin… Bir sebeple gittiğiniz yerde, müracaat ettiğiniz kişide de Ben’i görün, oraya giderken de bana gelin… Rabbimiz böyle buyuruyor; El-Veliy Allah’tır; doğru yolu gösterecek olan (gerçek dost) Allah’tır, O yolun da kulun da sahibidir. Dolayısıyla, dûniHi algı yöntemleri ve kişileriyle doğru yolu aramak bâtıldır, aramaya kalkmayın… Bu uyarının kapsamına tüm felsefeler ve felsefeciler girer. Bu âyetten çıkan bir mânâ da budur. Eğer siz doğru yolu gösteriyor diye bir felsefecinin fikirlerine bakarsanız (ki günümüzde çok yaygın olarak düşülen bir hatadır) “dûniy veli” edindiniz demektir, bütün amelleriniz boşa gider.
“Şu ameli, şu zikri şu kadar yapıyorum ama önerilen, önemli bir yerde yazılan sonucu alamadım” diyorsanız sevginizi inceleyin, velilerinizi inceleyin! Hayatınızın bir yerinde “dûniy veli” olabilir! Sahibi uyarıyor, böyleyseniz yaptıklarınız boşa gider! Bu yüzden, dosdoğru olan Billâhi ilmi ve hâli bırakıp, onu görmeyip dûniHİ düşünce, idrak ve felsefelere gidene derler ki; sana Allah ve Rasulüllah yetmedi mi? O felsefelerde, o düşüncelerde ne aradın, neyi aradın? “Onlar da önemli şeylerdi, onlar da doğru söylüyorlardı” derseniz Mâide Suresi 105. âyet size cevap verir: “Nefsinize bakın (kendinizi aklamayın)!” İslam dışı düşünce ve duniHİ felsefeleri önemsemek, onlarda doğru ve hakikat aramak, onları Efendimiz (SAV)’in söylediğine benziyor deyip Onun yerine koymak, onunla aynı yerde tutup “şu kişilerden de, şu felsefelerden de yararlanıyorum” demek, onları ve fikirlerini önermek, onlara referans olmak, o felsefecilerin düşüncelerini birilerine tebliğ etmek, sosyal medyadan paylaşmak bu âyete göre onları “dûniy veli” edinmektir. Ayetteki “dûniy” çok güçlü bir uyarıdır. Çok büyük bir tehlike var ki “Benim dışımda!” veli edinmeyin diye uyarıyor. Bu kapsamdaki fikirleri önemseyen için Allah dedi ki; “Bu benim dışımda bir fikir söyleyen buldu, bitti. Onun amelleri boşa gider.” Ayetteki “dûniy” ifadesiyle uyarıda “el-Veliy” isminin bu yanları da vardır. Bu uyarının bize İsra Sûresi 2 ve Kehf Sûresi 50. âyetlerde de yapıldığını görürüz.
Bir de “dûnina” vurgusu var. DûniHİ algı ve zann’ları için Enbiya-43. âyette “bizim dışımız var sandılar” mânâsına “dûnina” geçer. Kur’an’da geçen “BİZ” kelimesi çok anlaşılmış bir mânâ değil. Fâtiha kitapçığının “İyyâKE na’budu” bölümünde “BİZ”i geniş olarak paylaştık: Allah’ın “BİZ” demesi nasıl anlaşılmalıdır, “İyyâKE na’budu” âyetinde kulların “BİZ” demesi nasıl anlaşılmalıdır? Rabbimiz orada bize neden “BİZ” dedirtiyor, o nereye giden bir mânâdır, bize nasıl bir hediyedir ve neyin hediyesidir? Bunlar orada açıklandı, bakarsanız faydalı olur inşaAllah. Şunu kısaca söyleyelim: Ehadiyet’te Allah’ın “BEN” dediği halle Vahidiyet’te “BİZ” dediği hâl aynı şeydir; Kur’an’da geçen “BİZ” de tekildir. O bizim “biz, siz, onlar” dememizdeki gibi kesret sisteminin çoğulu değildir. Hep söylüyoruz, Kur’an’daki kelimeler anlamamız için bizim dilimizledir ama mânâ İhlâs Sûresi’ne göredir. Kur’ân âyetleri için İhlâs Sûresi’ne uymayan bir meâl verilmez. Bir kelime halk dilinde öyle anlaşılıyor olabilir, ama meal İhlâs Sûresi’ne uymazsa olmaz! Bu bakışla; “BİZ” kesret âleminde “BEN” diyen tevhid dilidir, mânâsı budur; “BEN” demektir, alt sınır budur.
Ama neden “BİZ” denilmiştir? Burada da alt sınır önemlidir. Eğer o sınırı dûniHİ oluşturursanız, mesela “BİZ” kelimesini kesret âleminin çokluğu olan “biz” mânâsı ile oluşturursanız olmaz! “BİZ” Vâhidiyet pozisyonunun seslenişi olup kesrette “BEN” demesidir ve tevhid dilidir. İşte bu vurgu, Enbiya Sûresi 43. âyette “dûniNA” olarak geçmektedir. Oradaki “BİZ”, bütün yaratılanların Allah’ın dışında olmayan tekliğini ifade eder. Allah’ın dışında olmayan tekliği ifade eder, yaratılan sistemin anlaşılmasını sağlar, çokluktan tevhide gidebilme yolunu gösterir. Kim için? İnceleyen tâlib için!
“Dışım var ve orada da müstakil ve muhtar güçler mi var sandınız?” uyarısını dünya hayatı mühleti içerisinde dikkate almamış ve o algıdan ve zannlarından korunmamış olanların akıbetleri ve itirafları da ayetlerde bildirilir. DûniHİ algıdakiler o zor günde bu soruya; “Rabbimiz, senin dışın var sandık” itirafıyla cevap vermişler, bu anlamda “dûniKE (dışın var sandık)” demişlerdir. “Şirk koşanlar, ortak koştuklarını gördükleri zaman; ‘Rabbimiz! İşte bunlar dûniKE (senin dışın var zannederek müstakilen var ve muhtar güçler olarak çağırdığımız) ortaklarımız’ (derler. Ortakları da) onlara söz atar; muhakkak ki, siz yalancılarsınız.” (Nahl-86)
Bu önemi ötelememek için biraz genişletelim. Ortakları “siz yalancılarsınız” diye laf attıklarına göre demek ki hesap yerindeler, ikisi de hesaba çekiliyor. Buradan önemli bir tanıma ulaşacağız, lütfen dikkatlerinizle bana yardım edin. Öyle bir korku ki, “senin dışın var sandık” diyorlar. Çocuk bir şey isteyeceğinde ortamı yumuşatmak için “Anneciğim, babacığım” gibi kelimeler kullanır ya, ona benzer ama ahirete ait bir korkuyla, o dehşetle bir itiraf: Senin dışın var sandık! “Bir dış var sandık” demiyorlar, çok ileri bir itirafta bulunuyorlar; senin dışın var sandık! Ve ekliyorlar: Şunları ortak edindik, müstakilen var ve muhtar güç ilan ettik, onlara böyle yaklaştık. Neye böyle yaklaşmışlar, böyle demişlerse onlar da hesaptalar ve onlar “siz yalancısınız” diyor! Örneğin, itiraf ettikleri bu güç güneşse ki günümüzde de ona tapanlar var, güneşi gösterip “Biz onu müstakil ve muhtar bir güç zannedip taptık (ona yöneldik, ona secde ettik)” diyecekler. Fussilet-37. âyette Rabbimiz “güneşe ve aya secde etmeyin” buyurmasına rağmen ona yönelmiş olanlar bunu itiraf ettiklerinde güneş onlara “siz yalancısınız” diyecektir. Bu âyet kapsamında, hesap alanında “dûniKE” kapsamında olanlar vardır, putlar, heykeller gibi ortakları orada onlarla hesaptadır ve her biri güneş gibi cevap verir. Çünkü o gün herşey şâhitlik yapacaktır. Putları o gün onlara; “Biz size sizin iddia ettiğiniz gibiyiz dedik mi? Demedik! Siz yalancısınız. Rabbimiz, bunlar yalan söylüyor!” diyecekler. O gün bir önemli ortak daha vardır ki o, kişinin kendisinde var sandığı müstakil güçtür; o da orada olur.
Lütfen zihninizi şu konuda zorlayın, her fikir suret bulur. Allah düşüncenize “suretlen” dediğinde o suret bulur. Biz de öyle değil miyiz? Diledi, yani suretlenin dedi (Kün fe yekûn) suret bulduk. Her fikir suret bulur. Allah senin müstakilen var ve muhtar zannına “suretlen” derse o da suret bulur. Ve bu suret; “Ben senin müstakilen var ve muhtar gücünüm demedim. Yalan söylüyorsun, beni sen uydurdun” der. Bakara Sûresi 166 ve 167. ayetler bu pişmanlığı anlatır, “Keşke bir kere daha fırsat verilseydi de (şu uydurmuş olduklarımızın) bizden uzaklaştıkları gibi biz de zamanında onlardan uzaklaşsaydık” pişmanlığını anlatır. Orada o gün bunu diyeceksiniz: Allahım, bir fırsat versen de onların bize sırt dönüp gittikleri gibi biz de onlardan kurtulsak! O halde, şimdi kaçın onlardan! Senin “Müstakilen Varım ve Muhtarım” zannın o gün senden kaçacak, senden uzak duracak.
DûniHİ algı ile sen her neye veya her kime “Müstakilen Var ve Muhtar bir güçtür” demişsen ona bir etiket yapıştırmış olursun. İşi ona yapıştırdığın bu etiketle de anlamaya çalışalım ve önemli bir yere getirelim. Bir varlığa bir etiket yapıştırıyorsunuz ve “DûniHİ (Allah’ın dışında, O’ndan ayrı, O’nun gücü dışında bir varlığa ve bir güce sahip müstakilen var ve muhtar) bir güçtür” diyorsunuz. Bu bir insan, eşya veya herhangi bir şey olabilir. Dolayısıyla iki şey var; etiketlenen ve etiketleyen. İki fikir var; etiketlenen ve etiketleyen. İşte Allah dilediğinde bunların ikisi de suretlenir. O güne hazırlık olması için şimdiden başlayıp şu çalışmayı içinizden yapmanızı öneririm: Etiketleyen ve Etiketlenen’i kendinizde bulmaya ve birbirinden ayırmaya gayret edin. Gayret edersek buluruz onu ve onları. Bulalım ki ahirette o bizden kaçmadan biz şimdi ondan kaçalım inşaAllah.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti