Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Edep ya Hu -245- İmtihan bu denge ile başlar

Bakara-10. ayetten anlıyoruz ki münafıkların kalbini bir kılıf gibi kaplamış olan “ğıll” hastalığı vardır ve Rabbimiz münafıkların bu hastalığını artırdığını bildirmektedir. Esfele safiliyn format gereği “ğıll” aslında her insanın kalbini kılıflamıştır. Lütfen dikkat buyurun, önemli bir detay söylemeye çalışacağım. “Esfele safiliyn format gereği” ğıll her insanın kalbini kılıflamıştır! Burası çok önemli, çok önemli bir bilgi… Ancak dünya hayatına başlangıç olarak insanın sadrını kaplayan duniHi algı ve zannları, kalbi kılıflayan ğıll seviyeleri ile onun ahseni takviym hali şöyle bir dengededir: Ahsen-i Takviym fıtrat ve-esfele safiliyn format başlangıçta denge halindedir. Bir terazinin kefelerini düşünün, kefenin birisinde Ahsen-i Takviym fıtrat seviyesi, diğerinde esfele safiliyn format seviyesi var. İkisi bir dengede… Başlarken esfele safiliyn daha ağır, daha baskın değil. İnsan dünyaya sfele safiliyne reddedilmiş geliyor ama esfele safiliyn yapı ona hâkim değil. Ama ahseni takviym fıtrat da hâkim değil. Bu öyle bir denge ki çok adil bir noktayı oluşturur. Bu denge aslında her nefsin kendine göre, kendine has bir seviye dengesidir. Bu “fıtrat ve format dengesi” insanın imtihan sorusu olarak kullanıma hazırdır, imtihan bu denge ile başlar. Ancak bu fıtrat ve format dengesi insanın Hakk-batıl konusundaki tercihleriyle bozulur. İnsan kalbin ğıll kılıfını aktifleştirmekten ve ona ait fikirleri fiile dönüştürmekten haz alır ve bu hazla ğıll’in aktifliğini yükseltirse, başlangıçtaki denge seviyesi bozulur ve hastalık noktasına kadar gelir. Münafıkların ğıll seviyesi (faaliyetleri sonucu haz veren aktivite seviyesi) öyle bir aktivite seviyesine ulaşmıştır ki, onlara haz veren bir seviyeye ve nihayet hastalık seviyesine gelmiştir.
Rabbimiz münafıkların tercihlerindeki inat ve ısrarları sonucu onların hastalıklarını artırıyor, yani münafıkların ğıll kaynaklı fiillerini onlara kolaylaştırıyor, önlerini açıyor, hazlarını artırıyor; münafıklara Rabbimiz zoru kolaylaştırıyor. Münafıklar artık inananlara karşı yalan üzerine kurdukları hilelerinde hiç utanmaz hale gelirler. Bu hilelerde yarışırlar ve birbirleri için yalan geliştirmeyi marifet sayarlar, aralarında kahramanlık gibi paylaşırlar ve aferinleşirler. Böylece münafıklık hayat tarzını tercihte daha inatçı, daha ısrarlı olurlar. Hala böyledir… Ve Rabbimiz bu noktada onların bir üst seviye müdahaleyi hak ettiklerini söylüyor. Münafıklar için bir üst seviye müdahaleyi Bakara Sûresi 18. ayetten öğreniyoruz: “Summün, bukmün, ‘umyun fehum lâ yerci’ûn: Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık onlar rücû etmezler.”
Karanlığı aydınlatan Hakk’ın görülebilmesini, bilinebilmesini, anlaşılabilmesini ve yaşanabilmesini ortaya çıkaran ateşi bir ateş yakıcı (SAV) yakmış, hakikat tüm çıplaklığıyla açığa çıkmış, ancak Allah münafıkları sağır, dilsiz ve kör yaptığı için onların Hakk’a ulaşacak nurlarını gidermiş ve hidayetin ortaya çıkan bu ikramlarından yararlanamamışlar, yine karanlıkta kalmışlardır. DuniHi algı ve zannları münafıkların sadrlarını artık geri dönüşsüz hâkimiyetine almış, münafıklar “müstakilen varım ve muhtarım” iddiaları içerisinde ilahlık hissiyatlarının fiil havuzunda debelenmeye mahkûm olmuşlardır. Öyle ki Münafikun 5. ayet onlara “gelin de Rasulullah (SAV) sizin için af dilesin, dua etsin” denildiğinde, onların ilahlık hissiyatlarının verdiği beğenmezlik ve böbürlenme ile dönüp gittiklerini bildirmektedir. Bu sonucu da Bakara Sûresi 257. ayet hem münafıklar hem de diğer inkârcılar için şöyle ortaya koymaktadır: “Fiilen küfür halinde olanlara gelince onların evliyası tağuttur (kendi ilahlık hissiyatları ve bu hissiyatlarının putlarıdır). (Tağut) onları Nur’dan karanlıklara çıkarır. İşte onlar ashabun nar’dır. Onlar bu narda ebedi kalıcılardır.”
Bakara Sûresi 19 ve 20. ayetlerde münafıkların hali şöyle misallendirilmiştir, münafıklar şu tanımlayacağımız olaya maruz kalmış durumdadırlar: Gökten bardaktan boşanırcasına sağanak halinde kuvvetli bir yağmur yağmaktadır. Gökyüzü koyu renkli bulutlarla tamamen kaplanmış, her taraf karanlık ve gök gürültüsü sık sık bu durumu daha korkunç bir hale getiriyor. Yıldırımlar ise her düştüğünde ölümü yaşatırcasına insan içerisine ölüm korkusu salıyor. Münafıklar bu yağmurlu havada karanlıklarla karanlık olmuş, gök gürültüleriyle kıyameti yaşıyorlar. Münafıkların zihnine gök gürültüsü sanki Sur’a üflenmiş gibi tesir bırakır. Neml-87. ayette: “Sur’a üfürüldüğü gün Allah’ın diledikleri müstesna, göklerde ve yerde bulunanlar hep dehşete kapılır” denilmektedir. İşte gök gürültüsünün tesiri ve etkisi insanların inanış idraklarına göre farklı olur. Yıldırımların insanın sadrına saldığı ölüm korkusunu hissetmemek için münafıklar kulaklarını tıkıyorlar. Her şimşek çaktığında şimşeğin parlaklığı münafığın gözlerini neredeyse kör edecek… Ne yöne yürüyeceğini kestiremiyor, şimşeğin ışığıyla, bu ışık süresince biraz yol görüyor ve yürüyor. Ancak şimşeğin ışığı kesilince olduğu yere korku içerisinde mıhlanıp kalıyor.
Bu koşullardaki bir hava durumunda bir inanan da bulunabilir. Ancak o inanan, sığınacağı emniyetli bir ortam bulur. Hucurat Sûresi 10. ayet gereği “müminler ancak kardeştir”, bu yüzden o inanan öyle bir ortamda, öyle bir hava durumunda kendisine sığınacağı kardeşlerinin olduğu bir ortam bulur, güven duyduğu insanlarla olur. Neticede hava durumunun düzeleceğini de umar. Ancak münafık için, anlatılan bu hava durumunun oluşturduğu manzara onun ruh halinin tarifidir. Münafık, bu ruh halinden bir ortama girmekle kurtulamaz çünkü onun tüm ortamları duniHi ortamlardır. Bu yüzden, güven duyduğu insanlar onu bu ruh halinden çıkaramaz. Haşr Sûresi 14. ayetten öğreniyoruz ki münafıkların ve inkârcıların kendi aralarındaki mücadeleleri daha çetindir. Neticede, münafığın bu ruh halinin düzeleceğiyle ilgili hiçbir umudu yoktur, çünkü duniHi ilahların güç sahibi olmadıklarını “nefs”leri bilir…
Bu zor hava durumuna kıyaslanarak anlatılan ruh hali, ilahlık hissiyatıyla yaşanan hayatın getirisidir ve bu her inkârcının kendisini içinde bulduğu bir durumdur. Ancak münafıklar için durum diğer inkârcılara göre daha da zordur. Çünkü onların Müslümanlar içerisinde gece gündüz ikiyüzlü davranmaya mecbur olmaları onlar için bir zorluktur. Bir çıkış yolu bulmaları ise mümkün değildir. Allah onların çıkış yollarını tamamen kapatmıştır. Rabbimiz Münafikun 6. ayette “çünkü Allah yoldan çıkmış topluluğu doğru yola iletmez” buyurmaktadır. Nisa-88. ayette de “Allah’ın saptırdığı kimse için asla bir çıkış yolu bulamazsınız” buyrulmaktadır. Bu konuda Tevbe Sûresi 55. ayette ise inananlar için bir dikkat çekicilik vardır. Buyrulur ki:
“Münafıkların dünya hayatı imkânları sizi imrendirmesin. Bu imkânlarla Allah onların azaplarının çoğalmasını ve kâfir olarak ölmelerini murat etmektedir…”

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti