Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

EDEP YA HU – DÜNYAYA SAPLANMAK, HEVA VE HEVESİNİN PEŞİNE DÜŞMEK BUDUR

Topraktan koparılmış ağaca hurda muamelesi yapılır, yani ondan bir ürün, bir amel beklenmez, topraktan sökülmüş bir ağaçtan meyve almak için uğraşılmaz. Oysa İbrahim Suresi 24-27. ayetlerdeki Allah misalindeki Habis Kelime hayat tarzını yaşayan habis şecerelerle ilgili şöyle bir durum var, onların hayattaki habis şecereden (hurda ağaçtan) önemli ama tanım olarak basit bir farkları var. Habis Kelime’cilerin kökleri (duniHİ algı ve zanları ve bu zanlarına uygun hayat tarzları sebebiyle) Rablerinden kopmuştur ama onlar bu halleriyle yaşamak zorundadırlar, bu halleriyle ürün vermek mecburiyetleri vardır. Evet, onlar hurda ağaca benzetildi ama hurda ağaç topraktan koparıldığı için kimse ondan ürün beklemez, onu öylece kabul eder. Oysa Habis Kelime’cilerin kökleri Rablerinden kopmuş olsa da onlar bu halleriyle yaşamak ve ürün vermek mecburiyetindedir. Kökleri Rablerinden kopmuş olduğu için Hakk bilgilere ulaşamıyorlar ama ürün vermek mecburiyetindeler. Dolayısıyla, Habis Kelime’ciler Hakk olan bilgiyle beslenemedikleri için bu boşluğu kendi ürettikleri zannlarla doldurur, tamamlarlar. Bu zannlar duniHi algı ve zannlarından başka bir şey değildir.
DuniHİ algı ve zanlarının tehlikesi açısından Necm Suresi 28. Ayette “zannlar elbette ki Hakk olanın yerini tutmazlar” diye inananlar uyarılmaktadır. Habis Kelime’cilerin bilgileri zann olunca, kaynağı da duniHi algı olunca Kehf Suresi 27 ve Cin Suresi 22’ye göre, bütün bunlar Hakk karşısında YOK hükmündedirler.
Evet, Habis Kelime’ciler kendilerini Rablerinden kopardıkları ve Hakk bilgi olarak Rablerinden beslenemedikleri halde yaşamak ve ürün vermek zorundalar yani onlar da ahiret için, ahirete giden yolda kendi Kazanılmış Değişimlerini yapmak zorundalar. Ama bilgi yok; Hakk bilgi yok. Oysa bu iş için malzeme lazım… İşte o boşluğu zannlarıyla doldururlar, zannları üzerine bina ettikleri bir ürün ortaya koyarlar. Bu durumda bilgi de zann, ürün de zanndır… İşte bu yüzden Kehf-27 ve Cin-22 diyor ki: Allah için makbul olan Hakk karşısında bunlar YOK hükmündedir, çünkü bunlar ilahlık hissiyatının ürünleridir. Dolayısıyla Habis Kelime’cilerin meyveleri olan amelleri ve amellerinin kazançları da YOK hükmündedir. Bakara-264, 265, 266 ayetleri bize bu sebeple “Habis Kelime’cilerin kazançları ahiret açısından boşa gitmiştir” der. Çünkü ilahlık hissiyatıyla yapılan ameller sevaba dönüşmezler (Furkan-23).
Habis Kelime’ciler zannlarınca kendilerini ayakta duruyor sanırlar, oysa Mülk-22’ye göre Hakk karşısında, Hakk’a göre, Hakk olana göre yerde yüzüstü sürünerek hedefe gitmeye çalışmaktadırlar. DuniHi ilahlar Muhtariyeti Tercih Gücü yetkileriyle her an ilahlık hissiyatlarından yana tercih oluşturduklarından, Allah onların bu ısrar ve inatları karşılığında onlara tercihlerini kolaylaştırır, önlerini açar, onları saptırır.
Rabbimiz inananlar ibret alsınlar diye, Habis Kelime’yi tercih etmenin bir yaşanmış hikâye üzerinden misalini A’raf Suresi 175, 176 ve 177. Ayetlerdeki Allah misaliyle bize vermektedir. Allah misaline göre, Rabbimiz misalde geçen kişiye “ayetlerimizden verdik” demektedir. Bu durumdan anlıyoruz ki Rabbimiz o kişiye delil niteliğinde bilgiler ve haller nasip etmiştir. Ancak Allah misalindeki o kişinin bir süre sonra bu halin gereklerinden uzaklaştığı belirtilir. Misalden anladıklarımızı sıralayacak olursak, Allah misalinde söz konusu olan bu kişi, kendisine nasip edilen deliller sayesinde Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisini Hakk yol için kullansaydı Rabbimiz o kişinin yükselmesi için müdahale edecekti. Ayette Rabbimiz, böyle davranmış olsa o kişinin yükselmesi için müdahale edeceğini belirtiyor. Ancak bu kişi kendisine Tayyib Kelime talim ettirilmiş olmasına rağmen bir süre bu hal ile oyalanmış ancak sonra tercihini Habis Kelime’den yana kullanmıştır. Onun bu tercihini bekleyen şeytan da ona tercihini ve sonuçlarını süslü göstererek o kişiyi kendisine tabi eylemiştir. Bu noktadan sonra o kişi artık kendisi için bir şeytan gerekmez; öğrendiği yöntemleri kendisindeki halifetullah vasfı ile, o vasfı zulmette kullanarak geliştirmiş ve azgınlardan olmuştur. Allah misali onu anlatırken öyle diyor: Sonra azgınlardan oldu. Nasıl azgınlardan oldu? Şeytandan öğrendiği yöntemleri şeytanın yeteneklerinin çok üzerinde olan kendisindeki halifetullah vasfına ait özellikleri kullanarak geliştirdi, yükseltti, dolayısıyla şeytanlık yetenekleri açısından şeytandan üstün oldu, böylece azgınlardan oldu. Bu öyle bir noktadır ki, Allah’a karşı edepsizlikte insanın geldiği bu seviye şeytanı bile korkutur. Enfal-48 ve Haşr-16’da da belirtildiği üzere bu seviyeye gelmiş insana şeytan “Ben senden uzağım, ben sizin bilmediklerinizi bilirim ve ben Rabbul Alemiyn’den korkarım” der ve o insandan kaçar.
Şeytan bir insandan iki şekilde kaçar: Birisi bu tarif ettiğimiz azgın olma halindeki insandır, ondan kaçar. Diğeri Sa’d 82 ve 83 ayetlerinde belirtilen ihlaslı insandır, yani Tayyib Kelime ve ona uygun hayat tarzı oluşturarak Tayyip Şecere vasıflarıyla donanmış Müslümandır, şeytan onlardan da kaçar. İki uç nokta! Bu iki uç noktaya ulaşanlardan, olumlusundan da olumsuzundan da, şeytan kaçar.
Casiye-34’te “söylenenleri unutursanız Biz de sizi unuturuz” buyrulur. Enfal-19, Enfal-53 ve İsra-8 ayetlerinde ise “dönerseniz Biz de döneriz” uyarısı yapılır. İbrahim 24-27. ayetlerdeki Allah misalinde, yaşantısında Habis Kelime’yi inatla ve ısrarla tercih eden kişi, unuttuğu ve döndüğü için Rabbinin kendisini yükseltmeye yönelik müdahalesinden mahrum olmuştur. Allah misalinde bu kişinin Habis Kelime’yi tercihi şöyle anlatılır: “Fakat o dünyaya saplandı ve hevasının peşine düştü.” Bu ifade bize misaldeki kişinin duniHi algı ve zannları sonucu “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasının peşine düştüğünü, nefsini büründürdüğü ilahlık hissiyatına saplandığını bildirmektedir. Dünyaya saplanmak, heva ve hevesinin peşine düşmek budur.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER