“Bundan sonra ülkemizi büyük ekonomik krizler bekliyor.
Her gün birkaç saat elektrik kesintisi olacak, doğal gaz arzı yapılamayacak, yağ, şeker, benzin, mazot ve benzeri akaryakıt ürünler bulunamayacak, Ülkenin her yerinde uzun kuyruklar oluşacak
Hastanelerde ameliyatlar yapılamayacak, sigaralar karaborsaya düşüp, bir paket sigara 150 liradan satılacak, fırınlar doğal gaz olmadığından çalışmayacak ve ekmek üretimi yapılamayacak,
un fiyatları beş katına çıkacak, ilaç üretimi duracak. Hayati önemi haiz ilaçlar ithal edilemediğinden ölümler hızla artacak, sigorta sistemi çökecek, sağlık hizmetleri paralı ve pahalı olacak, grevler, lokavtlar ardı sıra gelecek.
Toplu işten çıkarmalar başlayıp, işsizlik oranı %60’ı geçecek, Yurdun her köşesinde protesto gösterileri düzenlenecek. Anarşi ve terör azacak, her gün ortalama 50-60 kişi terör sebebiyle hayatını kaybedecek. Ülkemiz paramparça olma noktasına sürüklenecek.”
Gecelik repo ve faizler 7500 olacak …
Desem, çıldırırsınız değil mi?
Haklısınız, çıldırırsınız…
Bütün bu saydıklarımı 2000 yılından önce yaşadı bu ülke.
-Evet Türkiye’de yüksek enflasyon var.
-Evet başta gıda olmak üzere fahiş fiyatlar gözleniyor.
-Evet açgözlü stokçular piyasalara hissedilir negatif yük veriyorlar.
-Evet dolar yüksek ve hammadde ve yarı mamül ithalatçısı olmamız bizi aynı zamanda enflasyon ithalatçısı yapıyor. Ancak dövizin bu kadar yüksek olması ve dalgalanmanın frekansı gösteriyor ki mesele tek başına ekonomi değil.
“Hadi be sende her şeyde dışarıyı suçlamayın” diyenler olacaktır ama maalesef gerçek bu.
Trump’ı hatırlayalım. “Türkiye benim harika ve emsalsiz mantığım çerçevesinde sınırı aştığını düşündüğüm bir şey yaparsa, Türkiye’nin ekonomisini tamamen yok ederim. (Daha önce yaptım!)”
Bütün dünya biliyor ki dolar sadece bir para değildir. Hatta daha doğru ifadeyle para değildir. Bir kamçı, bir işkence aleti ya da “mandacı iktisatçıları” peşinden koşturmak için bir havuçtur.
Müsaadenizle bazı araştırma ve alıntılarımı sizlere paylaşmak isterim.
Küresel ve bölgesel ekonomik daralmanın arttığı bir dönemde Türkiye, bölgenin yeni yatırım merkezi olarak öne çıkıyor. Yaşanan kur merkezli dalgalanmalara karşı, yatırım, istihdam ve üretim odaklı alanlarda stratejik atılımlar güçlenerek devam etmektedir. Türkiye, bugün küresel ekonomik düzenin yeniden şekillendiği bir dönemde tarihi bir reforma girişerek, yeni bir meydan okuma gerçekleştirmektedir. Son 20 yılda ihracatını aylık ortalama ihracatını 3 milyar dolardan 20 milyar doların üstüne çıkaran Türkiye, bugün cari açığını. Azaltma noktasında da büyük ilerleme kaydetmektedir. Ekonomik alandaki yeni anlayış, ülkemize yatırım getirerek üretim ve istihdamda büyümeyi hızlandırmaktadır. Kurdaki dalgalanmaya karşı ülkemizin ekonomik altyapısı güçlüdür. Devletimizin asıl hedefi olan Türkiye’yi bir yatırım ve üretim üssüne çevirme planları son 20 yılda eğitim, teknoloji ve altyapı alanlarında yapılan yoğun çalışmalarla buna hazır hale gelmiştir. Eğitimdeki yatırımlarla kalifiye iş gücü oluşmuş, yine eğitimle birlikte teknoloji alanındaki yatırımlarla AR-GE konusunda büyük kazanımlar elde edilmiş ve altyapı alanındaki yatırımlarla artık ülkemiz dünyadaki sayılı üretim merkezlerinden birine dönüşmüştür. Hep eleştiriyorlardı, ne gerek var bu kadar altyapı yatırımına diye, fakat bunun sebeb-i hikmetini şimdi anlıyoruz. Dünyanın dört bir yanından en büyük şirketler Türkiye’de yatırım yapmak için sıraya girmiş durumda. Hadi canım diyenleriniz olacaktır. Kısaca örnek vermek gerekirse, Xiaomi İstanbul’da 2000 kişi istihdam ile yıllık 5 milyon telefon üretimi yapacak, toplamda yıllık 200 milyon dolarlık katma değerin gerçekleşeceği bir fabrika kurdu. Mitsubishi, Türkiye’ye 167 milyon liralık yeni yatırım yapacağını duyurdu. General Elektrik Konya’daki enerji tesisine 291 milyon dolar yatırım yapma kararı aldı. Fransa Yatırım Bakanı Franck Riester, Fransız şirketlerin Türkiye’deki yatırımlarını artıracağını belirterek “Türkiye ile ticaretimiz 14 milyar dolar seviyesinde. Bunu 16 milyar dolara çıkarmayı planlıyoruz. Ayrıca yakın zamanda Fransız şirketler tarafından Türkiye’ye 750 milyon avroluk yatırım planlanıyor” açıklamasında bulundu. Bunlar sadece birkaç örnek; hepsini yazmaya kalksam, oldukça uzun bir yazı olur siz de okumaya sıkılırsınız. Bunların hepsi, ülkemizdeki işsizlik oranının düşmesine, ülkeye giren dövizin artması sonucu zamanla vergilerin düşmesine, istihdam ücretlerinin de artmasına neden olacaktır. Bu da orta vadede insanımızın alım gücüne yansıyacaktır. Bu politikalarla, orta sınıf güçlenecek, fakirlik ve yoksulluk ortadan kalkacaktır. Üretimin daha da artması sonucu ülkemizde üretilen ürünlere vatandaşlarımız daha az vergi oranlarıyla ulaşacaktır. Çünkü ülkemizin temel finansal kaynağı artık vergi değil, yatırım, üretim ve ihracat olacaktır. Bu da insanımızın üstünden vergi yükünün kalmasını sağlayacaktır. Allah’ın izniyle göreceksiniz. Güzel günler bizleri bekliyor. Yeter ki zamanında Almanların, Japonların, Güney Kore’nin yaptığı gibi devletimize sahip çıkalım ve üretelim.
Sadece Dolar kuru üzerinden ekonomimin battığına hükmetmek rüzgara göre ezber tekrar etmek olmuyor mu?
Evet dolarla alınan petrol ya da diğer ithal hammaddelerin fiyatı artıyor ve artacak.
Ama bu bir dalgalanma. Fakat göze ardı etmememiz gereken durumlar var.
-İşaret edildiği kadar kötü olsaydı BİST çökerdi ama yükseldi.
-Söylenildiği kadar kötü olsaydı ihracat rakamları böyle gelmezdi.
-Anlatıldığı kadar kötü olsaydı
44 Avrupa ülkesi arasında en çok ve en lüks otomobil satılan ülke Türkiye olmazdı.
-Anlatıldığı kadar kötü olsaydı kamu maliyesi en ufak bir aksama olmadan sürmezdi.
-Anlatıldığı kadar kötü olsaydı merkez bankasının döviz rezervleri artmazdı.
-Gösterildiği kadar kötü olsaydı sosyal yardımlar hiç gecikmeden üstelik artarak bu şekilde devam edemezdi.
-Söyledikleri kadar kötü olsaydı sanayiciye, yatırımcıya bu kadar yüksek kredi dağıtılamazdı.
Türkiye batmıyor. Sadece döviz dalgalanıyor. O dalgalanacak biz üreteceğiz ve sonunda her şey yoluna girecek.