Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 111

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 29 Ekim 2018 Pazartesi 14:20:31
 

KUR’ÂN BİZE “ALLAH’I ÇOK HATIRLAYIN,
HAYAL EDİN, TEFEKKÜR EDİN” DİYOR
Bu konuları bıkmadan usanmadan, heyecanla, gayretle, muhabbetle, önemseyerek takip etmek ahiretimiz için de çok önemlidir. Bu sayfada paylaştığımız konularla öyle uzun süre meşgul olun ki beyniniz İslâm’la meşgul olurken açılsın, İslâm konuşurken yorulsun. Bunun için süre önemli, süre lazım. Bir pilotun pilotluk derecesini öğrenmek için “kaç saat uçtun?” diyorlar, Allah’ı tanıma ve rızasına talip olma yolunda olan için de “kaç saat Allah düşündün, tefekkür ettin?” önemlidir. Tabi ki bu tefekkür bir zikirdir ve gereğini yaşamak içindir. Esas zikrullah Allah’ı düşünmektir, O’nu hayal etmektir. Fiziksel değil, Billâhi anlamda yani dışı olmadığını, bizim de O’nun dışında olmadığımızı hayal etmek, bilmek zikrullahtır. Kur’ân bize “Allah’ı çok hatırlayın, hayal edin, tefekkür edin” diyor. Elbette Zatı için o muhal. Allah’ı hayal etmek, tefekkür etmek, zikretmek öncelikle Allah’ın dışı fikrinden kurtulmaktır. Ona Lâ ilahe illallah tefekkürü deniyor. “Aşağıların Aşağısı” yazılarımızda bunun yollarını maddeler halinde verdik.
ESAS SÜBHÂNALLAH’I NAMAZDA
 YAŞAYACAĞIZ, GÖZÜMÜZ BU YÜZDEN
AÇIK KALACAK
Bir parantezle devam edelim: İslam’da şehâdet vardır, bu yüzden namazda gözü kapatmayız, yasaktır. Esas Sübhânallah’ı namazda yaşayacağız, gözümüz bu yüzden açık kalacak. Kapatınca iyi konsantre oluyorum demeyin, gözünüzü kapatınca “müstakilen VAR ve Muhtar” olursunuz. Bu kesretin müstakil olmadığına, İlla Allah olduğuna gözünüz açıkken şâhit olacaksınız. Gözü kapalı tefekkür belki başlangıçta olur ama gözleri kapatmak uzak doğu yöntemidir. Onların meditasyon gözlükleri, kulaklıkları vardır, unutmak, uzaklaşmak için kapatırlar. Biz “Eşhedü en lâ ilahe illallah; kesinlikle şâhidim” diyoruz, göz açık olmadan şâhit olamayız. Tekâsür Sûresi’ni konuştuk, o sure bize göz açıkken şâhit olmayı anlatır.
İnsanın Muhtariyeti Tercih Gücü (MTG) yetkisi var. Bir âyet var, yalnız orada MTG yetkisinin bir yapma yetkisi olduğunu ve onun uygulanabilen güç alanını anlatıyor. O bir güç alanıdır. O güç alanında sen tasarruf sahibisin. “Güç alanım” demek “tasarruf alanım” demektir. O âyeti görelim:
Hadîd-7: “Âmînû Billâhi ve Rasûlihi: Billâhi anlamda Allah’a îman edin ve O’nun Rasûlüne uyun. Hakkında sizi halife olarak tasarruf sahibi kıldığı şeylerden infak edin. Sizden bu şekilde îman eden ve infak eden kimseler için ecr-u kebiyr vardır.”
ALLAH’IN TASARRUF SAHİBİ KILDIĞI
 ŞEY “BEN” DEMENİZDİR. ALLAH ADINA
 “BEN” DEMENİZ İSTENİYOR
Kur’ân’da sadece bu âyette geçen tanımı lütfen fark edelim. Bu ayette ilk şart: Âminû Billâhi ve Rasûlihi. Bu halde olun diyor, biz de “amentü billâhi ve rasûlihi” dedik; “müstakilen VAR ve Muhtar yalnızca Allah’tır, başka Müstakilen VAR ve Muhtar YOKtur, Allah’a îmanımı bu şekilde deklare ettim. Bu îmanı açıklayan ve nasıl yaşanacağını öğreten Rasülune de îman ettim” dedik. Şimdi ikinci şarta dikkat buyurun: “Hakkında sizi halife (vekil, yetkili) olarak tasarruf sahibi kıldığı şeyden infak edin.” Allah’ın bizi tasarruf sahibi kıldığı şey nedir, bilelim ki ondan infak edelim. Mal mülk değil. Öyle olsaydı fakir olan, malı mülkü olmayan infak edemez ve ecr-u kebir alamaz, değil mi? Verecek hiçbir şeyi yok, üstelik muhtaç. Söylenen bu değil. İlerleyen âyetlerde göreceğiz, tasarruf sahibi kıldığı şey “BEN” demenizdir. Allah adına “BEN” demeniz isteniyor: Onu infak edin, onun müstakilliğini ilan etmeyin. Sizi dünyaya, esfele safiliyn idraka gönderince kendinizi müstakilen var sandınız. Müstakil zannettiğiniz halinize de “BEN” dediniz. O hazır bulduğunuzu sahibine verin diyor. Eğer böyle yaparsanız size ecr-u kebir vardır. Bu âyet Tebük Seferi’yle ilgili olarak inmiştir; bu sefer için büyük mali fedakârlıklar yapan Hz. Osman (RA)’ı işaret eder, iniş sebebi odur. Ama sadece o sebebe bağlarsak ayeti siyer tarihine gömeriz. Kur’ân’ı her anın kelamıdır ama bir iniş senaryosu, sebebi vardır. Ama bir de bizim ders yapacağımız sebep var! Bu ayette bizim için olan manayı söyledik. Ayette buyruldu ki: Hakkında sizi halife olarak tasarruf sahibi kıldığı şeylerden infak edin. “Hakkında” dediğine göre, alanı, sınırı, amacı tespit edilmiş bir konu var. Seni öyle bir konuda halife kıldı ki alanı, sınırı, amacı belli. Sizi halife olarak, Allah adına hareket etmekle yetkili olarak, o alanı, sınırı belli yerde tasarruf sahibi kıldı. Tasarruf, tasarruf sahibi olmak nedir? Nasıl davranacağınız tanımlanmış şartlarla tercih yapabildiğiniz statünün adı tasarruftur. Tasarrufun tarifi budur, bu tarife göre “kişi şu konuda tasarruf sahibi” denir. Kulun nasıl davranacağı belirlenmiş, tanımlanmış şartlarda tercih yapabileceği bir alan var, siz oradan infak edin buyruluyor. Bu neyse, nelerse onu Allah için verin. Allah’ın hakkını verin, hak yemeyin, haddi aşmayın, âsi olmayın. Yoksa zâlimlerden olur, hüsrâna uğrarsınız. Âyetten anladığımız budur. Bu âyetin başka âyetlere geçmemizi sağlayacak bir uyarısı var, o uyarıyı yaparak bitirelim inşâAllah: Hakkında sizi halife olarak tasarruf sahibi kıldığı şey, Muhtariyeti Tercih Yetkisi ile “BEN” demenizdir. “Bunu infak edin” denmesi, bize çok önemli birşey öğretir: Bu emanettir. Sahibi diyor ki, size verdiğim emaneti verin. Kime? Sahibine. TaHa Suresi 14’te Allah bize diyor ki: Ben Ben’im! Ancak ben “BEN” derim. Yani Mütekebbir olan, müstakilen VAR ve Muhtar olarak “BEN” diyen benim. Ben, bu müstakilen VAR ve Muhtar olarak “BEN” dememden size “BEN” deme yetkisi verdim. Bunda haddi aşmayın, bunda zâlim olmayın, bunu başka amaçla kullanmayın. Siz ancak benim adıma “BEN” diyebilirsiniz. Bu “BEN” deyiş size emanettir. Ayetlerde emanet geçince önce anlaşılması gereken budur, Allah’ın emaneti budur. Vücudumuz, karaciğerimiz, diğerleri değil. Onlar sonra geliyor. Asıl, “BEN” deyiş bize Allah’ın emanetidir. Kişi “ben emaneti önemsiyorum, ona çok iyi bakıyorum” deyip kalbine, karaciğerine, beynine titizleniyor ama kendi adına “BEN” diyor. Böyle yapıyorsa küfürdedir… Allah bize “BEN” demeyi emanet etti. Onu sahibine verin, onu infak edin diyor. O bizde emanet.
İNSANIN “BEN” DEMESİ EMANETTİR.
İNSAN BU EMANETLE FİTNEYE UĞRAR,
 DENENİR, İMTİHAN EDİLİR
Hadîd-8: “Rasûl sizi Rabbinize îman etmeniz için davet ederken ve (Allah) sizden söz almış olduğu halde, size ne oluyor da Allah’a îman etmiyorsunuz? Eğer mü’minlerseniz.” Hadid 7, bize tasarruf sahibi olduğumuzu gösterdi. Şimdi o tercih yetkimizle ilgili nasıl davranacağımızı öğreten bu âyetle uyarılıyoruz. Emaneti üç özelliği ile tanımlayalım. 1) Emanet şimdi sende ama senin değil şeydir. Bir özelliği budur: Şimdi sende ama senin değil. 2) Emanetin taşıma ve teslim kuralları vardır. 3) Bütün bunlar emaneti tutana sorumluluk yükler. Ayetlerden öğrendiğimiz emanet Allah’ın bize kendi “BEN” deme yetkisinden “siz de yararlanın, siz de kendinize BEN deyin” diyerek verdiği yetki olduğu için: 1) Emaneten söylediğimiz “BEN” bizim değil ama şimdi bizde. 2) Onu kullanma kuralları var. 3) Ve o bize bir sorumluluk yüklüyor.
Kendisine emanet verilen kişi o emanetle ilgili bu dünyada deneniyor, imtihan geçiriyor, yani emanetle ilgili fitneye uğruyor. Bu durumda insan için bu Tercih Yetkisi adaletin gereği olarak “asıl emanet”tir. Reddedemeyeceğimiz şekilde anlıyoruz ki asıl emanet budur. Emanetin kapsamını görüyor musunuz, neleri yanında tutuyor? “BEN” demek bir mıknatıs, orada neler var! Eğer siz, “BEN” demeniz olan emanetle imtihan geçiriyorsanız, emanet bunun üzerine ise, “BEN” demekle ilgili olarak fitneye tabi tutuluyorsanız sizde bir Tercih Yetkisi vardır. Siz yaşarken “Allah adına mı, kendi adınıza mı BEN diyeceğiniz konusunda sınanıyorsanız, bunu yaparken “Tercih” yetkiniz de varsa, asıl emanet “BEN” demenizdir, bununla birlikte dünyadaki “Tercih” yetkinizdir. Ve bu o kadar zor, o kadar riskli bir emanettir ki… Sonuç olarak: Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisi ve bu yetkiyle insanın kendini takdim için “BEN” demesi emanettir. İnsan bu emanetle fitneye uğrar, denenir, imtihan edilir. Emanetin esasını oluşturan ve Hakk-bâtıl arasında tercih yaptıran bu yetki insanın ölümüyle elinden alınır, “Tercih” gider, Muhtariyet Gücü kalır. Ölümle birlikte onun “T”si alınınca, o güç kalkınca insan kıskıvrak yakalandığını hemen anlar.
YANLIŞ OLAN ŞEY ALLAH’A KARŞI “BEN DE VARIM, MUHTARIM” DEMEKTİR
Muhtariyeti Tercih Gücü ve “BEN” deyişimizin emanet olduğunu Kur’ân’dan öğrendik. Bu emanetle ilgili bir prensibi hatırlayalım ve yeri geldikçe tekrar edelim, çok faydalı olur. Çünkü o prensip hem ameli tanımlıyor hem emaneti nasıl kullanacağımızı anlatıyor: Muhtar değilsiniz, ama muhtarmış gibi davranın. Ancak; muhtarmış gibi davranmak sizi muhtar duruma düşürmesin. Muhtarmış gibi davranırken “Müstakilen VAR ve Muhtarım” algısına düşmeyin. Çünkü ayrıca, Muhtar olan veya Muhtar olmayan yok, İLLA ALLAH. Davranış prensibi budur. Allah yolunda ilerlemek istiyorsanız, “müstakilen VAR ve Muhtar olan Allah’tır” idrakıyla ama muhtar gibi davranmalısınız. Hem de deli gibi…
Bir yere halifenizi, yetkilinizi gönderdiniz diyelim, ama sizin adınıza hiçbir şey yapmıyor. “Niye gönderdim seni oraya” demez misiniz? Masraf yaptım, yolluk verdim, mertebe verdim, seni oraya kendi adıma yetkilendirdim, ortada hiç bir şey yok, kenarda duruyorsun, “bu yetkiler benim değil” deyip oturmuşsun, hiçbir şey yapmıyorsun, olur mu?” dersiniz. Böyle din anlatılabilir mi? Şu ikisi farklı şey, dikkat edin. Elbette siz müstakilen var ve muhtar değilsiniz. Müstakilen VAR ve Muhtar olan ancak Allah’tır. Siz var görünen halinize O’nun adına “BEN” diyorsunuz. İşte o “BEN” deyişinizle, Allah için, yapabildiğiniz kadar muhtar gibi davranacaksınız. O zaman halifetullahlığın hakkını verirsiniz. Yanlış olan şey Allah’a karşı “ben de varım, muhtarım” demektir. Allah’a muhalif olan muhtariyetini sonuna kadar kullanıyor. Siz de yetkinizi Allah adına kullanmazsanız olmaz.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER