Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 19

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 9 Temmuz 2018 Pazartesi 11:01:52
 

ADINA “ALLAH” DEDİKLERİ BİR ŞEY UYDURMUŞLAR. ONLARIN “ALLAH” DEYİŞLERİ ALLAH HAKİKATİ DEĞİL
Ankebut-65 ve Lukman-25. ayetlerden öğrendik ki Allah müşriklerin “Allah” demesini kabul etmiyor. Çünkü doğru isim kullanmalarına, “Allah” demelerine rağmen zihinlerindeki algı/zann bozuk, isim doğru fakat zihinlerindeki kimliklendirme bozuk, bu nedenle kabul etmiyor. Ve bizi uyarıyor; siz, el-Hamdülillah deyin; yani Elhamdülillah’ın önemini ve anlamını fark edin. Müşriklerdeki yanlış şu: Kafalarında uydurdukları varlığa Allah diyorlar ama öyle bir varlık yok, Allah onların uydurduğu varlık değil! Bu yüzden Efendimiz (SAV) onlara Allah’ı tarif ediyor, tanıtmaya çalışıyor; “gelin, açıkladığım Allah’a inanın” diye davet ediyor, fakat kabul etmiyorlar. Dikkat edin lütfen, onlar “Allah” diyor, buna rağmen Efendimiz onları Allah’ı tanımaya davet ediyor. Efendimiz (SAV)’i ve tebliğini kabul etmeleri gerekmez mi, neden uzaklaşıp gidiyorlar? Çünkü Efendimiz’in açıkladığı Allah onların zanlarındaki Allah’a uymuyor, bu yüzden çekip gidiyorlar. Adına “Allah” dedikleri bir şey uydurmuşlar. Onların “Allah” deyişleri Allah hakikati değil, zihinlerinde oluşturdukları yanlış bir Allah zannı! Dolayısıyla, Allah onların Allah deyişlerini kabul etmiyor. Bu yanlışın kalkması için, o zihni yanlıştan inananları kurtarmak için Elhamdülillah bilgisiyle yaklaşılıyor, bu farkın gösterilmesi amaçlanıyor.
“İNANIYORUM” DİYOR AMA, MEKKE MÜŞRİKLERİ GİBİ OLUYOR, FARKINDA DEĞİL. BİZ ONLARDAN AYRILMALIYIZ
El-Hamdülillah, idrak ve imanımızın onlardan farklı olduğunu ortaya koyan ve her şeyi içeren bilgi yüklü bir sesleniştir. Peki, onlar “hamd” kelimesini bilmiyorlar mı? Kelime olarak elbette biliyorlar. Hatta bu bakışla şunu da söyleyelim: Günümüzde birçok kişi Allah’a inandığını söyler, müslümanlara kızanlar bile! “Onlar gibi düşünmüyorum, yaşamıyorum ama ben de müslümanım, ben de La ilahe illallah diyorum, ben de Allah’a inanıyorum” içerikli cümleleri duyarsınız. Onu söyleyen aslında Allah’a inanmıyor! Neden? Allah’a inanan, Efendimiz (SAV)’in açıkladığını kabul eder, tam yapamasa bile. Bir kabul edin, tam yapamıyor ve yaşayamıyor olsanız bile Efendimiz’i bir kabul edin. Hem Efendimizi yani onun uygulamalarını (şeriatını) kabul etmeyip veya bir kısmını kabul etmeyip hem de “Allah’a inanıyorum” diyen kişi Mekke müşrikleri gibi oluyor, farkında değil. Onlar da “kim yarattı?” diye sorulunca “Allah” diyor, ama Efendimiz’i kabul etmiyorlar, Efendimizin öğrettiği Allah idrakını ve idraka uygun yaşantıyı kabullenemiyorlar. Uydurdukları şeye “Allah” demeleri, “biz de inanıyoruz” demeleri kabul edilmiyor. Ve Rasûlünü uyarıyor, aslında biz uyarılıyoruz: Onların Allah demelerine bakma, aklı ermez onların, onlar akılsız. Sen el-Hamdülillah de… “El-Hamdülillah” seslenişi ve idrakı, Efendimiz (SAV)’in açıkladığı Allah’a ait öyle bir bilgi içeriyor ve O’nu bize öyle bir anlatıyor ve tanıtıyor ki böylece biz “el-Hamdülillah” idrakı ile, o seslenme ile şirk ehlinin, yanlış inanışlıların “Allah” deyişinden zihnen ayrılmış oluyoruz. Yanlış idrakta olanlar normal yaşantılarında da el-Hamdülillah’ı kelime olarak bile söylemekte zorlanırlar, hatta söyleyemezler, çünkü mânâsı kafalarındakine uymaz. Uysa zaten Efendimiz’in yanına gelirler. Bu yüzden konuşurken de el-Hamdülillah diyemezler. Buradan anlarız ki onlar aslında “aminu billâhi” davetini kabul etmiyor. Bu kabulde olmadıkları için, ayetler ve Efendimiz (SAV) onları “amentü billâhi deyin” diyerek uyarır. Elhamdülillah, biz inanmayanlar gibi değiliz. Onlar yönelmiyor, biz yöneliyoruz elhamdülillah. Rabbim inşaAllah kabul buyurur. Fakat ayet bizim için bunu yeterli görmüyor, bize “siz yanlış yönelenlerden de ayrılın ve bu halinizi deklare edin, belirtin” diyor. Nasıl belirteceğimizi de söylüyor: “Elhamdülillah” deyin. Bu ayetlere ittiba edip “elhamdülillah” demekle biz yanlış yönelenlerden de ayrılmış olacağız. Tabi, yalnızca sözümüzle değil, hallerimizle de onu söylemeye gayret edeceğiz…
FATİHA’DAKİ 7 MANÂ VE DİN”LE
 İLGİLİ TÜM BİLGİLERİ İÇEREN CÜMLE
Biz Fatiha’ya başlarken, “Bismillahir Rahmânir Rahıym El-Hamdü Lillahi Rabbil Âlemiyn” ayetlerini okurken şu yedi mânâ orada kendiliğinden yer alır:
Bir: “Âmentü Billâhi” ile kastedilen mânâyla ilgili ne varsa hepsini söylemiş oluruz. “Aminu billâhi” uyarısıyla bizden istenen imana ait bilgilerin hepsi burada mevcuttur.
İki: Bu iki ayet “amentü bilkaderi”deki kader gerçeğini içerir. O neyse, bilelim bilmeyelim, anlatabilelim anlatamayalım, hepsi bu cümlenin içindedir.
Üç: Allah’a karşı bir kulun haddi ve edebi ne ise hepsini içerir. Bunu söylemekle kul; “Allahım, sana karşı en azından edepliyim” demiş oluyor. Ne olduğunu öğrendiğinde ise o edebi uygular.
Dört: Doğru Hamd ve Şükür ile ilgili tüm bilgileri, yani Hamiyd ve Şekur hali bilgilerini içerir.
Beş: Korku ve ümit ile yani Allah’dan Allah’a sığınış ile ilgili bilgiler o ayetlerin mânâsında yer alır.
Altı: Bismillahir Rahmânir Rahıym El-Hamdü Lillahi Rabbil Âlemiyn ayetleri, sırât-ı müstakıym ile ilgili, dünya ve ahiret hayatı ile ilgili tüm bilgileri içerir.
Yedi: Bu madde diğer tüm maddelerin özetidir. Öyle olunca, “Allah indinde Din İslam’dır” gereği, “Din”le ilgili tüm bilgileri içeren cümle “Bismillahir Rahmânir Rahıym El-Hamdülillahi Rabbil Âlemiyn”dir.
HAMD VE ŞÜKÜR HALİNDE OLMALIYIZ.
BU DİLDEN BAŞLAMALI
Fatiha işte böyle bir seslenişle başlıyor… Bu yedi maddeden özellikle günlük hayatımız için çok öncelikli olan bir kavramı biraz inceleyelim: DOĞRU HAMD ve DOĞRU ŞÜKÜR! Hamd ve Şükür tefekkürüne isterseniz bir küçük özetle başlayalım: Hamd ve Şükür’den amaç hamd ve şükür halini yaşamaktır, sözle söylemekten öte yaşamaktır; Hamd Hali’ni yaşamaktır, Şükür Hali’ni yaşamaktır. Bu halleri bilen birisi sizi tarif edeceği zaman, konuşmanızı değil de halinizi tanımlayacağında ki, asıl önemli olan halimizdir, sizin için “hamd halinde, şükür halinde” diyebilmelidir. Peki, o hamd hali ve o şükür hali nedir? Onu bilelim ve tarif edelim ki o hali yaşayabilelim.
Yol önce dille başlar, dille söylemekle başlar, dille söylemek önemsiz değildir. “Müşriklere karşı şöyle söyleyin, onlar öyle der ama siz böyle deyin” gibi ayetleri hatırlayın lütfen. Demek ki söylemek de önemli! Söz bizim tarafımızı gösterir. Sözlü olarak hamd ve şükür ifadeleri, hangi bilgilerin tarafında olduğumuzu belirliyor. Bu kelimeleri kullanamayanlar safını, tarafını söyleyemiyor bile! Bu iş söylemekle başlar, sonra da hali görülür, yaşanır inşaallah. Hamd ve şükür halini şöyle tarif edelim: Allah’a ve yarattıklarına karşı (yarattıklarında “var” olan sebebiyle) nankör olmamaktır. Hamd konusunda nankör olmamak budur: Bilerek veya bilmeyerek hem Allah’a karşı hem de yarattıklarında var olan sebebiyle yarattıklarına karşı nankör olmamak. Gerçek hamd ve şükür hali budur; nankör olmamaktır. Lütfen dikkat edin, kişi Kur’an’a göre nankörse ve bu halini umursamıyorsa, yani halinden memnunsa ama diliyle de hamd ve şükür söylüyorsa bu çok makbul değildir. Aslolan davranışlardır, fiiller önemlidir. Yanınızda çalışan birisi nankörlük yaptığı halde gelip gidip size teşekkür etse ne anlamı olur? Onun size “çok müteşekkirim, çok minnettarım” demesi bir mana ifade eder mi? “Nankörsün, bu sözlerin neye yarar?” dersiniz, sesli veya sessiz. Öyleyse, Allah’a karşı da bu hale düşmemek lazım! Bir insanın bile kabul etmeyeceği hale Allah için (Allah huzurunda) düşmemek lazım. Bu nedenle, önce Allah’a karşı nankör olmamak şart, sonra yarattıklarında var olan sebebiyle yaratılanlara nankör olmamak gerekir. Hal böyle olunca, Hamd ve Şükür konusunda “nasıl nankör olmayız”ı çok önemsemek, didik didik incelemek gerekiyor. Hamd konusunda insan nasıl nankör olur? Bilerek veya bilmeyerek Allah’ın işine karışıyor olmak Hamd konusunda nankörlüktür. Bir kişi bilerek bilemeyerek Hamd kapsamındaki bir işe karışıyorsa, bilerek/bilemeyerek Allah’a nankörlük yapıyor demektir. Hamd’ı bilse nankörlük yapamaz, karışamaz. Hamd’ı sadece dilinde kullandığı için, mânâsını bilmediği için Allah’ın işine karışıp duruyor. Ciddi takip etsek, gün içinde Allah’ın işine karıştığımız böyle anları, olayları ve halleri yazmaya sayfalar yetmez, o kadar çok ki. Allah’ın işine karışmak anlamına gelen o kadar çok iş yapar da insan ama farkında değildir.
“HAMD, ŞÜKRÜN BAŞIDIR. ELHAMDÜLİLLAH DEMEYEN ALLAH’A ŞÜKRETMİŞ OLMAZ.”
Şükür konusunda nankörlük ise, verilen her şeyde bilerek bilmeyerek Allah’ı görmezden gelmektir, şükür kapsamında nankörlük budur. Size ne verdiyse, o verdiği şeyde verileni başka sebebe bağlamak Allah’ı görmezden gelmek nankörlüktür. İnsan fark etmez ama ona ulaşmış birçok nimeti hiç kimseye bağlamasa bile kendine bağlar… Demek ki Hamd ve Şükür hali konusunda ulaştığımız sonuç şu: Allah’ın işine karışan hamd konusunda nankörlük yapmış olur. Verilen herhangi bir şeyde, hatta her şeyde, zanlarıyla bir başka sebep bulan veya uyduran, Allah’ı görmezden gelen ise şükür konusunda nankörlük yapmış olur.
Efendimiz (SAV) buyuruyor: “İnsanlar için hamd gerçeğini göremeyen, Hamd’ı Allah’a mahsus kılamaz.”  Demek ki hamd gerçeğini insanlar için de görebilmeliyiz. Aksi halde hamdı Allah’a mahsus kılamayız. Çünkü Efendimiz (SAV) bize, Hamd bilinmeden şükür halinin başlamayacağını da öğretiyor: “Hamd, şükrün başıdır. Elhamdülillah demeyen Allah’a şükretmiş olmaz.”
İbrahim-7: “Andolsun, şükrederseniz elbette size (nimetimi) artırırım.” Şükredenler için böyle müjde var…
ALLAHU RABB’ÜL ÂLEMİYN!…
Fatiha’nın ikinci ayetini, “El-Hamdü Lillahi Rabbil Âlemiyn” ayetini tefekkür ediyoruz, oradaki tanımlara, mânâlara değinerek ilerliyoruz. “Hamd ve Şükür”den sonra “Rab” tanımı var. Rab için şimdi bir başka pencereden tanım yapacağız: Rab, ef’al âleminin sahibi ve olgunlaştıranıdır. Rabbil Âlemiyn, âlemlerin Rabbı’dır. Âlem nedir? Ef’al âlemindeki her suret, bu âlemde bilinen en küçük suret ve her bir sureti oluşturan suretler, hepsi kendi kapasitesi çerçevesinde bir âlemdir; onların her biri bir âlemdir. Ef’al âlemindeki yaratılmış varlıklar içerisindeki her suret ve her bir sureti oluşturan en küçük suret birer âlemdir. Bilimin sürekli güncellediği “en küçük birim, suret” tanımı ile tanımlanan ne ise, biz ona Kur’an tarifiyle “zerre” dersek, her bir zerre kendi kapasitesi çerçevesinde âlemdir ve o âlem Esma-ül Hüsna Kanunlarına tabidir, o âlem de bir Esma-ül Hüsna kanunu ile meydana gelmiştir, Allah’ın Esma-ül Hüsna’sı sonucudur.
Âlemlerin sahibi, olgunlaştıranı, yöneteni ise Rabbü’l Âlemiyn’dir. Rabbü’l Âlemiyn, Allah’ın bir sıfatı olup daha çok ve öncelikle Muhtariyeti Tercih Gücü olan âlemler içindir; onlara hakikatini, korunmaları gereken sistemi haber verici, öğretici, uyarıcı ve yönlendirici bir sesleniştir. Rabbü’l Âlemiyn özellikle insan içindir, çünkü onun tercih yetkisi vardır. Tercih yetkisini doğru yapabilsin, öğrenebilsin, doğru yönlensin diye, uyarmak üzere insana bu sesleniş öğretilmiştir: Rabbü’l Âlemiyn!
“Tebarekallahu Rabbü’l âlemiyn; Rabbü’l âlemiyn olan Allah ne yücedir.” (A’raf-54)
Yolun ileri gelenleri “Rabbü’l âlemiyn” demeyi önerirler. “Âlemlerin Rabbı” ifadesinin bile “Rabbü’l âlemiyn”deki tüm mânâları kapsamadığı söylenir. Bu yüzden, “Rabbü’l âlemiyn” ifadesini tercih etmek daha doğrudur. Efendimiz (SAV)’e, onun dönemindeki müşrikler “Rahman kimdir?” demişlerdi. Aynı zihniyet, Hz. Musa (AS) Efendimiz’e ise “Rabbü’l âlemiyn nedir, kimdir?” diyordu. Lütfen bunu da tefekkür edelim.
“Firavun dedi ki: Peki, Rabbül Âlemiyn nedir? (Musa) dedi ki: “Semavat’ın, Arz’ın ve ikisi arasında olan şeylerin Rabbi. Eğer yakîn sahibi iseniz (bilirsiniz).” (Şu’ara; 23, 24)
“(Musa) dedi ki: Sizin de Rabbiniz, evvelki babalarınızın da Rabbi.” (Şu’ara-26)
“(Musa) dedi ki: Doğunun (doğuşların), Batının (batışların) ve her iki arasındaki sürecin ve oradaki her şeyin Rabbidir. Eğer aklederseniz.” (Şuara-28)
Okuduğumuz bu ayetlerde, Musa aleyhisselam efendimizin açıklamaları olarak bize verilen bilgilerdeki mânâyı anlamak, fark etmek üzere şu cümleyi paylaşalım: Ef’al âleminde yaratılmış her şeyin, kendisine Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisi verilmiş olan insan neslinin, hayat-memat döngüsünün, yürüyen sistemin, sünnetullahının sahibi, olgunlaştıranı ve yöneteni Allahu Rabb’ül Âlemiyn’dir.
Bu mânâya nasıl ulaşıyoruz? Onun tefekkürüyle devam edeceğiz inşaAllah.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti