Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 73

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 14 Eylül 2018 Cuma 14:01:03
 

“MÜSTAKİLEN VARIM VE
MUHTARIM” İDDİASI ASIL ŞİRKTİR
“Müstekbir ve mütekebbir” ifadesi geçen âyetlerin meallerinin meseleyi yeterince anlatamadığını şöyle de anlıyoruz: Mütekebbir kelimesi “Allah’a karşı kibirli davranan, büyüklük taslayan” olarak meâllendiriliyor. Böyle meallendirirsek bunun fiilen karşılığı yoktur. Allah’a karşı büyüklük taslamak için önce Allah’ın varlığını kabul etmek gerekiyor, değil mi? Kişi varlığını kabul edecek ki büyüklük taslasın. “Allah’a karşı büyüklük taslayan” dediğine göre, demek ki kişi kabul etti, “var” dedi ama büyüklük taslıyor. Bir: Bu mümkün mü? İki: O zaman Allah’ın varlığını kabul etmeyen Allah’a karşı büyüklük taslayamaz, öyle mi? Büyüklük taslamak için varlığını kabul etmek lazım. Bir ateist nasıl büyüklük taslayacak, bu suçtan muaf oldu demektir. “Cehenneme yalnızca mütekebbirler girecektir” âyeti “yalnızca Allah’a büyüklük taslayanlar cehenneme girecek” diye çevrilirse ateistler muaf olur. Ama mütekebbirliği “müstakilen VARIM ve Muhtar iddiası”ndan başlatırsanız iş değişir, o zaman âyet doğrudan ateisti de yakalar, Allah yerine kendi uydurduğu güçlere yöneleni de yakalar. Çünkü “müstakilen VARIM ve muhtarım” iddiası asıl şirktir, birincil şirktir. Mütekebbir budur. “Müstakilen VAR ve muhtar” güç ilan edenlere tapmak ise ikincil şirktir. Ayete yapılan meâl bir ateisti Allah’a karşı tam mütekebbir olmasına rağmen ayetteki mütekebbirlik kapsamından muaf tutarsa doğru olmaz. İzah edebildim mi? Mütekebbirle ilgili bu mânâları A’râf Sûresi 36. âyetten verdik. A’râf 40 mütekebbirler için devamla diyor ki:
“İşte onlara semâ kapıları kapanır ve onlar deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete dâhil olamazlar.” Tefsirlerde “deve” kelimesinin başka anlamlarını kullananlar da var. Ayetteki “el cemel” kelimesi deve, halat, urgan mânâlarına geldiği için, ayeti “halat iğne deliğinden geçinceye kadar” olarak manalandıranlar da vardır. Biz onu deve olarak alalım: “Deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete dâhil olamazlar” ifadesinden anlıyoruz ki umutları var. Umutlanıyor olmaları, onların cennete dâhil olma ihtimalleri olduğu anlamına gelmez, öyle bir mânâ çıkarılmamalıdır, yanlış olur. Ayet, o ihtimal yerine gelinceye kadar cennete dâhil olamazlar demiyor, şartları yerine getirseler dâhil olacak değiller. Cehennem ehlinin “acaba kurtulur muyuz?” gibi bir saçma umudu var, ayet bu yüzden uyarıyor: Cehennem öyle bir yer ki hiç umuda kapılmayın! O umuda kapılacaksınız ama umduğunuz şey o kadar mümkün değil ki! Halatın veya devenin iğne deliğinden geçmesi nasıl mümkün değilse bu umudunuzun yerine gelmesi de o kadar mümkün değil. Ayetteki “el cemel” deve olarak düşünüldüğünde şöyle bir anlatım vardır: İğne deliği en küçük, deve ise en büyük anlamı işaret eder. Deve büyüklük mânâsı, iğne deliği küçüklük mânâsıdır. Zihninizdeki en büyük şey zihninizdeki en küçük şeyden geçemeyeceğine göre sizin bu işiniz de olmaz demektir. Bir diğer mânâ, verilen misalde devenin canlı bir şey olmasıyla ilgilidir. Canlı olduğu için iğne deliğinden geçmek isteyecektir. Cehennemliğin umutlanması nedeniyle deniyor ki, devenin umudu ne kadar boşsa sizinki de o kadar boş. Çünkü deve uğraşsa da hem ebatlı hem de girintili çıkıntılı olduğundan bu iş olmaz. Âyet bu olmazı, bu imkânsızı bu örnekle anlatıyor.
ALLAH BAŞKA BİR EMİR VERMEZSE!
İleri yaşantıları, cennet ve cehennem hayatı yaşanırken ve sonra olacak olayları bilemiyoruz. Şunu bir fikir ve kanaat olarak paylaşalım, çünkü delilimiz yok; ayetteki bu misaller bir gök hareketinin astronomik anlatımlarıdır. Çok büyük gezegenler günümüzde şimdilik kara delik diye bildiğimiz bazı astronomik oluşumlardan, iğne deliği mesabesindeki bir yerden süzülüp geçerler. Bu bakışla, âyet gelecek nesiller için böyle de bir mânâ içeriyordur. Dolayısıyla, iğne deliği sonrası başka bir hayat demektir. Fâtiha kitapçığında Mâliki YevmidDiyn kısmına bakarsanız, cennetlikler için de cehennemlikler için de âyet “siz burada ebediyyen kalacaksınız” der ama sonsuzluğun sınırını şöyle belirler: Allah başka bir emir vermezse! Öyle olunca, bir kişi için ebediyyen cennette kalacak veya ebediyyen cehennemde kalacak demek, Allah’ın iradesine sınır koymak olur. Allah’ın emrine sınır koymak edepsizliğine düşmemek için ebediyyen ifadesini “Allah’ın emir buyurduğu süreye kadar” şeklinde anlamak uygun olur. Çünkü Allah o emri başka bir emirle değiştirdiğinde, o sınır o yaşantının sonsuzluk sınırıdır, o alan için o ebediyyen hayattır. O yüzden bazı bilgiler çok ileri astronomik olayların anlatış tarzları gibi de olabilir. Ancak öyle bir bilgi duyunca “demek ki öyle değilmiş” deyip daha önceki manalar ve sayılanlar silinmez. Kur’ân’da mânâ çakıştırma önemlidir, o mânâların tümü söylediklerimiz dâhil hepsi âyette vardır, onları cem edip tek mânâda düşünmek tevhide uygun olur.
BÖYLECE MÜTEKEBBİR OLARAK
 CEHENNEMİ HAK ETTİNİZ
“Kâfir olanlara gelince (onlara): Ayetlerim size tilâvet olunmadı mı? (Ama siz) müstekbir davranmayı seçtiniz ve mücrimler kavmi oldunuz’ denir.” (Câsiye-31)
Yine öğreniyoruz ki cehenneme gideceklerin en önemli vasfı mütekebbir davranış, âyette suçlu ilan edilenler mütekebbir davrananlar! Onlara âyetler sunulduğunda kendi “müstakilen VAR ve muhtar” davranışlarını tercih etmiş olduklarını anlıyoruz. Dikkat edin lütfen, kâfirlere “siz iyi insan olamadınız” denilmiyor, “mütekebbir ve müstekbir davrandınız” deniyor.
“Bu (karşılaştıklarınız) Arz’da Bigayrı Hakk (Hakk olan gerçekler dışında) sevinip şımarmanız ve kasılıp böbürlenmeniz yüzündendir. Orada ebedî kalıcılar olarak cehennem kapılarından girin. Mütekebbir olanların kalma yeri ne kötüdür.” (Mü’min 75, 76)
Ayet bizi ikincil mütekebbir davranış konusunda uyarıyor. İkincil mütekebbir davranışı tarif ederken, onun mütekebbirliğini ilan etmiş kişinin Allah’ın yarattıklarıyla yaptığı statü kavgası olduğunu söylemiştik. Ayet onu şöyle tanımlıyor: Size ilan edilen Hakk gerçeğe uymayarak, yani Allah’ın hakkı olan “Müstakilen VAR ve Muhtar” hali O’na layık görmeyerek, O’na vermeyerek, bu iddiaya girerek sevinip şımardınız, bu iddianızla coştunuz ve bu iddianızla statü kavgaları yaptınız, kasılıp böbürlendiniz, böylece mütekebbir olarak cehennemi hak ettiniz.
“BİGAYRI HAKK” DAVRANANLAR AYETLERLE MÜTEKEBBİR İLAN EDİLDİLER VE ALLAH’A KARŞI YALAN SÖYLEMEKLE SUÇLANDILAR
“İşte ahiret yurdu! Onu arzda büyüklük ve fesat dilemeyenlere oluştururuz. Akıbet muttakilerindir.” (Kasas-83)
Bu âyet de “ikincil mütekebbir davranış” için uyarıyor. Üstünlük, büyüklük dilemeyenler, ilan ettikleri ve kendi adlarına “BEN” diyerek oluşturdukları statülerin kavgasını yapmayanlardır. Fesat dilemeyenler ise, insanların kafasını Allah’ın sistemine karşı karıştırmayanlardır, insanları Allah’tan uzaklaştırmak için bir şeyler uydurmayanlardır, insanları Allah’ın sisteminden uzaklaştırmak için planlar kurmayanlardır. Ayet insanların kendi aralarındaki fesatlığı anlatmıyor.
“Bigayrı Hakk olarak Arz’da mütekebbir davrananları ayetlerimden uzak tutacağım. Onlar âyetlerin hepsini görseler de îman etmezler, rüşt yolunu görseler onu yol edinmezler. Fakat azgınlık yolunu görürlerse hemen ona saparlar. Bu durum, onların âyetlerimizi yalanlamalarından ve onlardan gâfil olmalarından ileri gelmektedir.” (A’râf-146)
Önceki âyetlerde olduğu gibi, “Bigayrı Hakk” davrananlar burada da mütekebbir ilan edildiler ve Allah’a karşı yalan söylemekle suçlandılar. Allah diyor ki; ayetlerimi onlardan uzak tutacağım, çünkü onlara âyetler gösterilse bile îman etmezler. Onların hayat çizgilerini emreden (düzenleyen) olarak onların îman etmeyeceğini zaten bildiğini bize vurguluyor. Bu sebeple, siz onlara doğru yolu gösterseniz gelmezler. Ama bir azgınlık görseler yani Allah’a karşı bir amel görseler hemen oraya akarlar. Mütekebbirleri bir başka davranışla daha tanıdık. Bunlar önemli. Dikkat edelim, bunların azları bile bizde varsa mütekebbir sınıfına düşebiliriz, Allah muhafaza etsin. Kendimizle konuşunca “bunlardan birazcık bende de var, ben de yapıyorum” diyorsak, düzeltmemiz gereken yanlarımızı görüyoruz demektir. “Siz onlara doğru yolu gösterseniz gelmezler ama bir azgınlık, Allah’a karşı bir amel görseler hemen ona saparlar” âyeti “bunlar Allah yolunda huşû bulmayanlardır, huşûyu sapkın yollarda bulanlardır” mânâsına da gelmektedir. Ancak, eğer âyetteki mütekebbirin mânâsı “yeryüzünde kibirli gezenler” diye verilirse hiç Muhammedî olmayan bir meâl ve amel ortaya çıkar.
“ALLAH’IN ÂYETLERİNE TABİ OLACAK KİŞİLERİN ÖZELLİKLERİ”
Şimdi iki tane secde âyeti paylaşacağım, fırsat bulunca lütfen her ikisi için birer secde yapalım. Bu secde âyetlerinde de secde ile ilgili paylaştıklarımızı hatırlayıp hem âyetleri hem de secdelerini bu idrakla değerlendirelim inşâAllah.
“Bizim ayetlerimize şu kimseler îman eder ki, (onlara) bu şekilde hatırlatma yapıldığında secde ederek düştüler ve hiç müstekbir davranmayarak Rablerini hamdı ile tesbih ettiler.” (Secde-15)
Kim secde ediyor, kim etmiyor, yani kim mütekebbir, kim mümin ayetten tanıdık. Onlarda olması gereken halleri de ayetten ders edelim: “Onlar öyle kimselerdir ki onlara hatırlatma yapıldığında secde ederek düştüler!” Hatırlatma yapılması nedir, ne demektir? Hatırlatma tek bir şeydir: Lâ ilâhe illallah Muhammeden Rasûlullah. Hatırlatma denilince akla gelecek olan budur, “hatırlatma”yı bu mânâsıyla almalıyız. Onlara bu hatırlatma yapıldığında, yani onlara La ilahe illallah (müstakilen VAR ve muhtar olan ancak Allah’tır) denildiğinde, ayetlere iman edenler fıtratları gereği hemen hatırlar ve o bilgiye teslim olurlar, sonra duyacakları âyetlere de îman ederler. Teslim oldular artık! Buradaki iman ve teslimiyeti, “Allah’ın âyetlerine tabi olacak kişilerin özellikleri” şeklinde anlayalım.
“BİZ MÜTEKEBBİR DEĞİLİZ,
BİZ SECDE EDEN OLMAK İSTİYORUZ”
Ve secde ederek düştüler. Ayette müminlerin özelliği olarak anlatılan bu hal de önemlidir. Bir kişi secde ederek nasıl düşer? Ayette kullanılan kelime “düştüler” olunca, düşmek nedir ona bakmak gerekiyor. Düşmek kelimesinde bir kendinden geçmek var, normal dengesini kaybetmek var, “yapacak bir şey bulamayıp ancak bunu yaptı” manası var. Düşmek, insana böyle manaları hatırlatır. “Secde ederek düştüler” ifadesinde “onlar müstakilen var ve muhtar iddialarından utanırlar” manası da vardır. Ayetlere Billahi manada iman edenler, daha önceki iddialarından artık utanıyorlar. Allah muhafaza etsin, bir konu olur ki kişi utanır. O utandığı şeyle ilgili biriyle karşılaşır, onu görünce “yer yarılsaydı da içine girseydim” der, işte oradaki duygu bunun gibi bir şeydir. Onun bu ifadesi ayettekinden daha ağır! Ayet; “secdeye gittiler, yere düştüler” diyor ama bu kişi “yer yarılsaydı da içine girseydim” diyor. İşin hakikatini anlayan kul, “müstakilen varım ve muhtarım” iddialı yaşantısından Allah’a karşı utanıyor ve o yaşantıyı terk ediyor. İşte onlar için deniyor ki: Onlar bu utanmayla secde ederek düştüler, yani bu iddiadan sıyrılıp çıktılar.
Secde etmeyeni yani mütekebbiri birçok paylaşımımızda detaylı ve çok geniş ele aldık ve tanıdık ve “biz mütekebbir değiliz, biz secde eden olmak istiyoruz” dedik, şimdi biz bu hali ders etmeye çalışıyoruz.
Secde-15: “Bizim ayetlerimize şu kimseler îman eder ki (onlara) bu hatırlatma yapıldığında secde ederek düştüler ve hiç müstekbir davranmayarak Rablerini hamdı ile tesbih ettiler.”
Allah’a secde esasen bir surettir. O neyin sûretidir, bunu tefekkür etmek lazım. Özellikle salâtlarımızdaki birinci secde neyin sûretidir? Birinci secde iç içe ilerleyen bir kaç şeyin sûretidir ama önce şunun sûretidir: “Allahım Müstakilen VAR ve Muhtar olan ancak SENSİN, o iddiayı reddettim” diyen kuldaki iddianın yokluğunun sûretidir. O yüzden ona yokluk secdesi derler. Aslında onun adı “yok eden secde”dir, o iddiayı yok eder! Bu anlaşılmazsa kişi “secdede nasıl yok olacağız, neyi yok edeceğiz?” diye sorar durur. Siz yok olmayacaksınız, iddianız yok olacak. Salâttaki ilk secde, bu iddiayı yok etmenin sûretidir, işaretidir, harfidir, şeklidir…
Günlerimiz, bugünümüz ve Cumamız da mübarek oluverir inşaAllah…

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER