Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Sezer Küçükkurt

Geçmişin ibreti – Kocatepe Gazetesi

Sezer Küçükkurt 17 Ocak 2012 Salı 02:00:00
  Bugün tarihten bir kaç yaprağa ayırmak istedik satırlarımızı. Müracaat kaynağımız yine Taşpınar Dergisi. 19 Ağustos 1934 tarihli sayısından nakledeceğiz bugün; baştan aşağı fişek kuşanmış tek bir Kuvvay-ı Milliye’cinin işgal karargahlarının önünden meydan okuyarak geçişini, Afyonkarahisar mutasarrıfının işgalcilerle birlikte Avrupa’ya kaşıçını ve sonraki Mutasarrıfın İngiliz’e posta koyuşunu… Telgraf öğrenen atalarımızı…
Taşpınar’da A. Mahir imzasıyla yayınlanan yazıdaki ifadelere başlıyoruz:
“Bu topraklar binlerce yıldan beri neler gördü? Doğudan batıya, batıdan doğuya doğru kaç ordu gelip geçti? Bir sıralar tepesinden ateş fışkıran şu kocamış kale dile gelip de bize gördüklerini anlatabilse… Bu yüksek trahit tepenin üstünde gözüken ovalarda kaç savaş oldu? Çok eski çağlarda bile Lidyalı “Krezüs” ile İranlı “Keyhüsrev” ve daha sonraları İskender’in generalleri buralarda çarpıştılar. Roma Konsülü “Manliyüs”den Mehmet Ali Paşa’nın oğluna kadar kaç kumandan Afyon’da karargah kurdu? Fakat yaylanın sert havası Türk’ten başkasına yar olmadı.Ve Afyon 922’deki büyük savaşı hiç bir kez görmedi. İstiklal Savaşı bir milletin mezarından kalkarak düşmanlarını boğmasıdır. Bir çala geçtikten sonra tarihin bu harikalı savaşını okuyanlar içinde “Acaba 922’de sahiden böyle bir harp oldu mu? Yoksa bu muhayyel bir efsane midir? İlyada gibi bir destan mıdır?” diye düşünenler çok olacaktır.
İstiklal Savaşı’nda Afyon’un yaşadığı tarihi günlere ait bazı hatıra ve duyguları burada tespite çalışacağım. Şüphesiz bunlar çok eksik olacaktır. Fakat her eli kalem tutanımız bu kadarını yazarsa ortaya ehemmiyetli bir şey çıkmış olur ve milli tarihe karşı borcu-muzu ödemiş bulunuruz.
İstiklal Savaşı’nın ilk safhalarında Afyon’da azimkar bir “kuvvayı milliye” hareketi görüyoruz. Başında Afyonkarahisarlı bir kumandan “Merhum Kaymakam Arif Bey” bulunan ve efradının hemen hepsi Afyon mülhakatından olan bu milis kuvvet milli savaşın başlangıcında çok mühim rol oynamıştır. İstanbul’daki vatansızların ve ecnebilerin tahrikiyle yurdun bir kaç yerinde milli hükemete karşı patlak veren isyanları bastırmış. Afyon’un merkezi vaziyetinden istifade ederek, nerede ihtiyaç olursa yetişmiş ve vazifesini yapmıştır. Bu teşükkülün ilk vücut bulduğu günlerde Afyon’un İngiliz, Fransız ve İtalyanlar’dan mürekkep mühim bir kuvvetin işgal ve tazyiki altında bulunduğu ve İstanbul’un bilhassa seçip gönderdiği mutasarrıfın şiddetli kuvvayı milliye aleyhtarı olduğu hatıra getiril-melidir. Boynundan beline kadar bütün göğsü fişeklerle kaplı ve mavzerinin namlusuna küçük bir Türk bayrağı iliştirilmiş bir tek “kuvvayı milliye” süvarisinin İstasyon Caddesi’nde “Lise” ve “Dumlupınar” mektebi binalarında oturan işgal kıtaları önünden meydan okuyarak geçişi, o zaman görülmüş şeylerin unutulmayacak olanlarındandır.
Bu kuvvetin bütün masrafını ödemek suretiyle maddeten milli hareketi besleyen Afyon bir “ay tutulmasından” istifade ederek işgal kuvvetlerine mükemmel bir “ihtar” da yapmıştı. Ay tutulduğu zaman beş on el silah atmak gibi şimdi terk edilmiş bir adeti olan Afyon halkı o zaman ani ve tertipsiz olarak ani bir tezahüre giriş-miş, saatlerce silah atmak suretiyle davetsiz misafirleri telaşa düşürmüştü. İşgal kuvvetleri ertesi günlerde bir mukabele yapmak ve kendi kuvvetlerini göstermek lüzumunu duydular. Talim bahanesiyle bir gece de onlar tüfenk ve mitralyözlerini saatlerce takırdattılar.
Damat Feridin “gayretlü” mutasarrıfı “Mahmut Mahir” milli harekete engel olmaya çalışmakta devam ediyordu. Olanı biteni İstanbul’a yazıyor kuvvayı milliyeci memurların azlini istiyordu. Fakat telgrafhane de milliyeciydi. İstanbul’dan gelen azil emirleri tebliğ olunmuyordu. Hatta mutasarrıfın şifreli muhaberelerinden bile kuvvayı milliye teşkilatı haberdar oluyordu. Bunak mutasarrıf epeyce sonra işi anlayabildi ve İngilizlerin elinde bulunan istasyon telgrafhanesi vasıtasıyla muharebere başladı. Artık mutasarrıfı yerinden uzaklaştırmak icab etmişti. Bir gece Erkmen’de Arif Bey’in çadırında buna karar verildi. Arif beye yaverlik eden bir genç bu işi yapmaya gönüllü olarak taliptir. Fakat Arif Bey mutasarrıfı bizzat kuvvayı milliye karargahına getirmek istiyor. Gece yarısı mutasarrıfın Mecidiye Mahallesi’ndeki evini santrala bağlayan telefon hattı kesilmiştir ve az sonra Erkmen yolunda süratle ilerleyen bir faytun evin sakinini mahfuzen götürmektedir. (Sonradan İstanbul’a gitmesine müsaade edilen bu adam zaferi müteakip efendileriyle birlikte Avrupa’ya kaçmıştır.)
Ertesi gün Kadı Mustafa Hulusi Efendi mutasarrıfı vekili sıfatıyla işe başladı. Bir çala sonra Afyon’a mutasarrıf olarak Etem Bey geldi. Etem Bey bir gün dairesinde otururken kapıdan İngiliz tercümanı girer, der ki: “Şimdi İngiliz mümessili cenapları seni istiyor, yanına gideceksin!”
Fakat bu seferki mutasarrıf başka türlü mutasarrıftı. Tercüman hiç beklemediği şu cevabı aldı: “O buraya gelsin!”
İşgal kuvvetleri birer birer çekilip gittiler. Bir gün istasyonda bir tek İngiliz neferi kalmamıştı. O günlerde Afyon istasyonunun manzarasını bir görmeliydi. Kapıda köyündeki şalvarlı elbisesiyle bir nefer nöbet bekliyor. Silahının kayışı yoktur ve iple bağlanmıştır. İçeride eski Hristiyan memurların yerine yeni telgraf öğrenmeye başlayan Türk çocukları hiç arızasız trenleri sevk edi-yorlar….”
Bugünlük alıntının sonuna geldik. İbret vesikası olarak müsait günlerde devam etmeyi umuyoruz…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER