Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

GÜÇ, HÜKÜM VE MÜLK! BUNLARI SAHİBİNE TESLİM ET!

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 27 Ekim 2017 Cuma 13:38:24
 

– 11 –
“Ben varım, Allah da var. Var olan yapımı Allah’ın yapısında yok ettim.” Çok duyduğumuz bu cümle yanlış bir tasavvufi bilgidir. Tasavvuf kitaplarında okuyup göreceğiniz böyle bir hal, böyle bir bilgi yoktur, olamaz. Bazıları Fenafillâh’ı da böyle tarif eder: Allah var, ben de varım. Ama ben kendimi O’nda yok ettim. Hayır, Fenafillâh bu değildir. Bunu Fenafillâh sanan yanılır. Yok edilmesi gereken şey “A” yapıdır. Fenafillâh ile kastedilen hal belki şöyle anlatılabilir: Kişi önce “A” yapısını yok etmesi gerekiyor. İşte o yapıyı fonksiyonsuz hale getirmek onu yok etmek gibi düşünülerek buna FENAFİLLAH denilebilir. “A” yapıyı fonksiyonsuz hale getirmek onu yok etmek gibi ifade edilir. Onu yok ettiğinde kişi gerçek yaratılan yapısıyla, vehmiyle yaşar. Eğer bu da yok edilirse ki esas Fenafillah o zaman olur. Lütfen dikkat edin, “A” olarak sembolize ettiğimiz yapı, yaratılan yapının üzerinde sanal bir kılıf gibidir ve sistemde muhatap değildir. “Güç bendedir” diyeni Allah muhatap almaz!
“Güç bendedir” diyenlerin cehennemdir

Sık karşılaşılan bir idrak da şudur: “Benim de gücüm var ama senin gücün gibi değil Allahım. Gücünü kabul ettim, kesinlikle daha güçlüsün, ben zavallıyım.” Bu itirafta bulunana Allah’ın şöyle öğüt verdiği düşünülür: “Teslim oldun, güçsüz olduğunu anladın, öyleyse gel Kur’an-ı Kerim’i uygula!” İslamiyet’te böyle bir şey yoktur. Böyle inanırken ayetlerin kendine hitap ettiğini düşünüp, ayetleri uyguladığını sanan Kur’an-ı Kerim’i anlayamaz, mümkün değil! Çok dikkat edin: Kur’an-ı Kerim “SİZ” derken “B” yapıyı kasteder. Allah yarattığı varlığa seslenir, senin vehmi suistimal ederek oluşturduğun zanna değil! “Bende de güç var” diyen “A” yapı sistemde muhatap alınmaz. O yapıyı ayetler de, ezan da muhatap almaz. Ayetler ve ezan “A” yapıya seslenmez. Bu yüzden kişi ezanı “A” yapısıyla dinlerse ondan rahatsız bile olabilir. Bazı toplantılarda görürüz, biri konuşurken o anda Ezan okunur, Ezan’dan rahatsız olur. Ezan onun işini gücünü bozdu. Niye? Çünkü o Ezan’ı “güç bende, bende de güç var” diyen yapısıyla dinliyor. Ezan o yapıya değil, Allah’ın yarattığına yani “B” yapıya seslenir. Ezanı ancak o anlar. Onlar birbirini (birbirlerinin dilini) anlarlar. Ezanın kurtuluşa çağırdığı “B” yapıdır.  
“Güç bendedir” diyenlerin bir mekânı vardır; cehennem. Cehennem onların yeridir. “Güç bendedir” diyenin günlük yaşantıda ve o yaşantının ince detaylarında “BEN de varım” demesiyle başlayan o kadar çok özelliği var ki… Hayatımızda o “A” yapıyı kuvvetlendirici o kadar çok nüans var ki… “Ben de müstakilen varım, bende de güç var” iddiasının devamındaki özellikleri tefekkür etmeye önceki yazılarımızda başlamıştık, bazı özellikleriyle devam edelim.
İtaat talebi ve tövbe edişe dikkat
“Ben de varım” diyen kendisine İTAAT ister, kendisine boyun eğilmesini ister, “beni takdir edin, bana boyun eğin” der. Kendisi öyle bir tanrı ki boyun eğilmesini istiyor! Aksi halde çok kızar: Benim sözümü dinlemeyen çocuk, benim sözümü dinlemeyen koca, benim sözümü dinlemeyen kadın, beni takdir etmeyen kadın, beni takdir etmeyen erkek, bana karşı nankör olan şu, bu… Kendine itaati neden istiyor? Tanrılık ilan ettiği için! Lütfen bu özelliği kendinizde bulun, yakalayın ve ona “La ilahe (sen yoksun), illa Allah” deyin.
Tanrılığını ilan eden kişi Allah’a inanıyorsa bir günah işlediğinde Allah’a şöyle seslenir: Allahım bir daha yapmayacağım. Allah’a bu seslenişteki ayrıntıya dikkat edin: Bir daha yapmayacağım. Bu mümkün değil, doğru da değil! Bu sesleniş cehennemlik bir iş, niye? Çünkü diyor ki: Ben yapma yeteneği olan, neyi yapacağına neyi yapmayacağına karar verebilirim. Karar verdim bir daha yapmayacağım. Bir çocuğun babasına “baba affet, bir daha bardak kırmayacağım” demesi gibi. O belki olabilir. Çünkü güç kuvvet sahibi bir baba ve bir de çocuk var. Babasına; “sen kuvvetlisin, senden korkuyorum, bir daha yapmayacağım” diyebilir. Ama Allah’tan böyle bağışlanma dilenmez, bu yanlış iştir. Ama böyle tövbelere rastlarız: “Pişmanız, bir daha yapmayacağız, tövbe ediyoruz, bizi bağışla…” Bu, tanrılık iddiasında olanın tövbesidir. Allah’ı kabul etmiş, “sen benden büyüksün, ben zayıfım, güçsüzüm, bağışla, bir daha yapmayacağım” diyor. Yine gündemde kendisi var! “Bende de güç var” diyen “A” yapı yine gündemde. Peki, Hakk olarak yaratılan “B” yapı nasıl tövbe eder? “Allahım bana bir daha yaptırtma, bana bunu yaptırtma, bana razı olacağın rol ver” der.
Doğru ve yanlış nedir?
Allah indinde “doğru-yanlış” diye bir şey yoktur. Ama hayatta “doğru-yanlış, iyi-kötü” vardır. O halde bizim için “doğru ve yanlış” nedir? Tanrılığını ilan eden ve bu yüzden mekânı cehennem olan yapı YANLIŞ’tır. O ister inansın, sürekli seccadede dursun, isterse inanmasın, onun cennetle ilişkisi yoktur. Cennet “B” yapının halidir, o halin ismidir. Cehennem ise “A” yapının halidir. “A”nın ismi cehennem, “B”nin ismi cennettir. Eğer insanın yaşantısı “A” yapıya aitse, onu “A” formatına götürüyorsa ona biz “yanlış” diyoruz. İnsanın duyguları, düşünce ve yaşantısı onu esas yaratılana, Hakk hale getiriyorsa ona da “doğru” diyoruz. Hedefin Allah rızası ise, Allah ise, doğru ve yanlış budur. Demek ki; seni “ben de müstakilen varım” yapısına yaklaştıran her türlü hal, hareket yanlıştır, “ben de varım” yapısından uzaklaştıran ve “la havle ve la kuvvete illa Billâh”a getiren her türlü duygu, düşünce, arzu, istek ise doğrudur.
Bu yolda önce o yanlış yapının, “A” halinin paramparça edilmesi, fonksiyonsuz hale gelmesi lazım. “Ben de varım, güç bendedir” diyen o yapıyı paramparça edecek şey ise HAŞYET’tir, onu paramparça edecek şey ancak haşyettir! Bu yüzden, “korku” kelimesinden korkup haşyetten perdelenmeyin. ALLAH’A AİT KORKU korkulacak bir korku değildir. İnsanlar, Allah’a ait olmayan beşeri korkulardan korkarlar, onu istemezler. Allah’ın dışı var sanıp da uydurduğun şeyler varsa, sen onlardan korkarsın, beşeri korku odur. İnsan korku kelimesinden ürktüğü ve onu duymak istemediği için Allah korkusundan da perdelenirse olmaz. Allah’a ait korku korkulacak bir korku değildir. Bunu anlayamazsa kişi, Kur’an’ı veya mealini okurken korkuyla ilgili ayetleri hızlıca geçer. Perdelenmemek lazım! Kurtulman gereken o “Asi” yapıyı paramparça edip yok edecek şey haşyet adı altındaki Allah korkusudur. Haşyeti paylaşımlarımızda hep tekrar edeceğiz ama ilerleterek. Faklı bir korkudur o! İşte o haşyet hali, size bahsettiğim cehennemlik yapıyı paramparça eder, yok eder. Onu yok eder de gerçek yapınız olan HAKK yapı kalır.
Güç, Hüküm ve Mülk! Bunları
sahibine teslim ederek yaşa.

Bir ayet çifti var ki onları paylaşımlarımızda çok sık kullanacağız. Bunları Kaderi Anlamada Anahtar Ayetler olarak çok sık kullanacağız: İnsan Suresi 29 ve 30.
“Fe men şâet’tehaze ila Rabbihî sebiyla: Dileyen Rabbine bir yol tutsun.” (İnsan-29)
“Ve mâ teşâune illa en yeşâ Allahu: Allah istemedikçe siz dileyemezsiniz.” (İnsan-30)
Efendimiz (SAV)’in açıkladığı haliyle kaderi anlamak için bu iki ayet çok önemlidir. Peki, “A” idrakı bu ayetleri nasıl anlıyor da gerçeği fark edemiyor? “Ben de müstakilen varım” iddiasındaki “A” yapı bu ayetleri şöyle anlar: “Benim de müstakil bir iradem var, iyi ve kötü için karar verebilirim. Bende bu kararı verecek müstakil güç var. Ben de karar veririm.” Böyle düşünen kişi eğer Allah’a inanan, dinine bağlı, bir cemaate gidip gelen birisi bile olsa durum değişmez, yanlış düşünmektedir. İnsan-30. ayet onun bu iddiasının yanına bile yaklaşmaz. Çünkü inanıyor ki; Allah ona müstakil irade ve müstakil akıl vermiş ve “sen iyiyi ve kötüyü ayır, seç. İyiyi yaparsan mükâfatın var, kötüyü seçersen ceza görürsün. Sana iyiyi kötüyü gösterdim, onları anlayacak, seçecek akıl ve irade de verdim. Kendin seç ve sonucuna da razı ol” demiş. O böyle inanıyor, aslında çok büyük bir kitle böyle inanıyor: Benim de kendi müstakil iradem var, doğruyu ve iyiyi bilir ve seçerim. Bu bakış açısı “ben de varım ve güç bendedir” diyerek kendini TANRI İLAN EDENin KADER ANLAYIŞI’dır. Efendimiz (SAV)’in açıkladığı kader anlayışı değildir! Bu kişi Allah’ı, Rasul’ü, Kitab’ı hepsini kabul ediyor. Ama “Allah doğruyu ve yanlışı Kur’an’da belirtmiş, peygamberini de örnek göstermiş, bize müstakil akıl ve irade vermiştir” diye inanıyor. Hatta böyle inandığı için yanlış iş yapmaktan da korkuyor. İşte o korku haşyet değil! Çünkü o “A” idrakı ile yaşıyor, “A” haşyet duymaz! Çok dikkat edin, “ben de varım” diyen asi yapı haşyet duymaz; duysa, duyabilse haşyet onu paramparça eder. O haşyet duyamaz, haşyetle yan yana duramaz. Oluşturduğu beşeri bir korkuyla yanlışlardan kaçmaya ve doğruları yapmaya çalışır, hatta siz onun gibi korkamıyor olabilirsiniz. Korkar ve doğruları yapmaya karar verir. Ama dikkat edin, kararı o veriyor: “Doğruları ben yapıyorum. Gücüm ve müstakil iradem var, eğriyi ve doğruyu seçiyorum” diyor!
“Ben de müstakilen varım” diyen, böyle düşünen çok cömert, çok mübarek bir arkadaşla bu konuyu konuşurken ona şunu söyledim: Her şeyini Allah adına dağıtıyorsun, ama iradeni Allah’a veremiyorsun! “Onu vermem, o benim iradem” diyor. Ne enteresan! Tahmin edemeyeceğiniz derecede mal mülk dağıtıyor ama müstakil iradesini veremiyor. Aslında onun etrafa dağıttığına Allah’ın ihtiyacı yok ki! Öyleyse, önce vermen gerekeni teslim et! Nedir o?
Güç, Hüküm ve Mülk! Bunları sahibine teslim ederek yaşa.
Çünkü Güç Allah’ındır, Hüküm Allah’ındır, Mülk Allah’ındır!

HİSSETMEK VE MUHTARİYET-11-

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER