Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ümit Demir
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

GÜÇ MÜ, AHLÂK MI ?

Ümit Demir 30 Mayıs 2016 Pazartesi 11:34:01
 

Yenilgiyi “zayıflıktan” sandığımızdan beridir “güçlü olmak” için vicdanı terketmenin cehenneminde yaşıyoruz. Oysa biz de “bizden öncekiler gibiyiz. Üstelik onlar, kuvvet bakımından bizden daha güçlü, malları ve çocukları da bizden daha çok idi.” Böyle diyor Kur’an…
Güçlü olmanın, kuvvetli olmanın yegâne gaye olmadığı bir anlayışın mensupları olarak tek muteberlik ölçüsü olarak bu noktaya gelmemiz üzücü değil mi?
“Ben, ancak ve ancak güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim” diyen bir örneğimiz ve önderimiz olmasaydı sorun olmayabilirdi aslında. “Ben, ne olursa olsun güçlü olmanızı emrediyorum” deseydi de elimiz rahatlardı. Ama durum bunun tam tersi, teoride.
***
Geçen haftalarda televizyon ekranlarında da bildiğimiz, meşhur bir hoca “Eğer menfaati varsa Müslüman darül harpte kâfirden faiz alır; kendini güçlendirir, kâfiri güçsüzleştirir” temalı bir yazı yazınca güçlü olmak hedefinin amelle birlikte itikadı da bozduğunu daha yakından gördük galiba.
O zaman şu soruları kendimize sormaktan çekinmeyelim: Güç mü, ahlâk mı? Menfaat mi, ahlâk mı? İktidar mı, ahlâk mı?
***
Endonezya’da İslam’ın yayılmasına şu hadisenin vesile olduğu rivayet edilir: Kumaş satan bir Müslüman tüccar, bir gün dükkânına gelince satılan kumaşa karşılık o gün kazanılan paranın fazla olduğunu farkeder. Yanında çalışan kalfasına durumu sorunca olay netleşir. Meğer kalfası, ucuz kumaşı yanlışlıkla pahalıya satmıştır. Müslüman tüccar bunun üzerine malı satın alan kişiyi bulur, durumu izah eder ve parasını vererek helalleşir. Bu hadise halk arasında yayılarak tâ sultana kadar gider. Sultan, Müslüman tüccarı çağırır, neden böyle bir şey yaptığını sorar. Tüccar ise bunun inandığı dinden kaynaklandığını kısaca anlatır.
Sonuç olarak menfaati, gücü, çok kazanmayı değil de ahlâkı, dürüstlüğü ve helâli ilke alan tüccar, bir ülkenin islam ile tanışmasına vesile olur.
Albert Einstein, “Güç daima ahlaken düşük olan insanları cezbeder.” der. Dünyaya güzel ahlâkı yaymakla vazifeli Müslümanların tercihlerinde daha dikkatli olması gerektiği daha nasıl ifade edilebilir ki?
***
Şahsî anlamdaki bu güç hedefli, ahlâkı iteleyen dünya görüşü aynı doğrultuda bir devlet nizamı olarak da karşımıza çıkıyor.
Günümüzün önemli mütefekkirlerinden Sezai Karakoç, hakikat, doğruluk, iyilik ve güzellik yerine egonun hâkimiyetine dayanan, güç devleti, güç toplumu olmak çabasına vurgu yapar:
“Bugün çektiğimiz sıkıntı, o medeniyeti bırakıp sözde bazı konularda ilerlemiş olan, teknolojide, bilimde dünya hayatında, güç konusunda ilerlemiş olan Batı’ya özenme yüzünden, o kendi medeniyetimizin temel şeyi olan; hakikat, doğruluk, iyilik ve güzellik ideasını kaybetme yani sonuç itibariyle erdem sitesini adeta devam ettirmekten vazgeçip, onun yerine egonun hakimiyetine dayanan, güç devleti, güç toplumu olmak çabası. Tıpkı Batı’daki ve Çin’deki gibi. Çin daha farklı belki o daha uzun konuşulabilir. Fakat o da bir yanıyla güç toplumu.”
Ufkumuzu, hem şahıs hem de toplum olarak, menfaati uğruna güçlü olmaya adanan batı başta olmak üzere farklı dünyalara sabitleyince gelinen son kertede çürümenin uçlarında yaşamıyor muyuz?
Şu durumda ahlâkı önceleyen ve tavsiye eden İslam’ı, güç şehvetine bulaşmış müslümanlardan korumak lazım.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER