Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Afyon’da tutulan Anzak esirlerin hikayesi

Afyon’da tutulan Anzak esirlerin hikayesi

Çanakkale’de destan yazılan günlerden Afyonkarahisar’a uzanan duygu yüklü öyküler 18 Mart Zaferi’nin yıldönümünde yeniden gündeme geldi.

Çanakkale’de Türk Ordusu’nun batırdığı İngiliz denizaltısının askerleri esir alınmış ve uzu süre Afyonkarahisar’da tutulmuşlardı. İngiliz esirlerin hikayesi Petrol Ofisi’nin animasyon reklamlarına konu oldu.

Avustralyalı ve İngiliz esirlerin Afyon sürgünleri 24 haziran 1915’te başlar. AE2 denizaltısı, Çanakkale Boğazı’nda bulunduğu 5 gün boyunca 8 mühimmatından 7’sini kullanıp, bunlardan sadece bir tanesinin Şevketi Peyket adlı Türk gemisine hafif yara aldırır. Sonrasında Denizaltı Sultanhisar isimli gememizin askerleri tarafından batırıldıktan sonra içindeki 32 mürettebatın tamamı Türk askerleri tarafından kurtarılır. Esir alınan Anzaklar İstanbul’a, oradan Afyonkarahisar ve Almanlar tarafından Bağdat-Hicaz demir yolu kapsamında yaptırılan Adana Belemedik’teki tren istasyonunda tünelleri kazmakla görevlendirilir.

EN BÜYÜK KAMP, AFYONKARAHİSAR’DA

Çanakkale Savaşı’nda esir düşen Avustralyalı askerler için kurulan en büyük kampın Afyonkarahisar’da olduğunu, Adana, Çankırı, Yozgat, Kastamonu, Adapazarı, İzmit, İstanbul’un da aralarında bulunduğu 23 kampta yaklaşık 200 Avustralyalı esirin 1915’ten 1918 yılına kadar bu kamplarda yaşadığı biliniyor. Avustralyalı esirlerin Afyon’daki günleri ile ilgili bilgiler şöyle:

AFYONKARAHİSAR ESİR KAMPI (1914-1923)
Gülfidan AKÇAY
Yüksek Lisans Tezi
Danışman: Prof. Dr. Ahmet ALTINTAŞ
Mayıs 2018
Afyonkarahisar
T.C.
AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANABİLİMDALI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
AFYONKARAHİSAR ESİR KAMPI
(1914-1923)
Hazırlayan
Gülfidan AKÇAY
Danışman
Prof. Dr. Ahmet ALTINTAŞ
AFYONKARAHİSAR 2018
i
YEMİN METNİ
Yüksek Lisans tezi olarak sunduğum “Afyonkarahisar Esir Kampı (1914-
1923)” adlı çalışmanın, tarafımdan bilimsel ahlak ve geleneklere aykırı düşecek bir
yardıma başvurmaksızın yazıldığını ve yararlandığım eserlerin Kaynakça’da
gösterilen eserlerden oluştuğunu, bunlara atıf yapılarak yararlanmış olduğumu
belirtir ve bunu onurumla doğrularım.
07/05/2018
Gülfidan Akçay

ii
iii
ÖZET
AFYONKAHİSAR ESİR KAMPI (1914-1923)
Gülfidan AKÇAY
AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANABİLİM DALI
MAYIS 2018
Danışman: Prof. Dr. Ahmet ALTINTAŞ
Birinci Dünya Savaşı’nın 1914 yılında başlaması ile birlikte Osmanlı Devleti
de bu savaşa dâhil oldu. Uzunca bir süre çeşitli cephelerde mücadele gösteren
Osmanlı Devleti, kimi savaşlarda başarı gösterirken kimilerinde ise başarısız oldu.
Osmanlı Devleti’nin yanı sıra İtilaf Devletleri’nin de başarısız olduğu
mücadeleler olmuştur. Taraflar arasında gerçekleşen savaş sürecinde ve sonrasında
maddi ve manevi kayıplar olurken aynı zamanda her iki cenah birbirinden çok sayıda
esir aldı. Osmanlı Devleti’nin, İtilaf Devletleri’nden almış olduğu esirler Anadolu’da
bulunan esir kamplarına sevk edildi. Bu kamplardan biri de Afyonkarahisar Esir
Kampı idi. Afyonkarahisar, ulaşım yollarının kesiştiği noktada olması sebebiyle, çok
sayıda esirin toplanma alanı olarak hizmet vermekle birlikte İngiliz, Fransız,
Avustralyalı, Rus ve diğer milletlerden birçok esirin tutulduğu bir kamp özelliği
taşımaktadır.
iv
Bu çalışmayla, Afyonkarahisar’daki Esir Kampı’nda bulunan esirlerin sıhhî,
sosyal, ekonomik, sevk ve iade durumlarının ne olduğu; bunlar üzerinde durularak
esirlerin hangi şartlar içerisinde yaşadığı ortaya konulmaya çalışılmaktadır.
Afyonkarahisar Esir Kampı, Anadolu’da o dönemde oluşturulmuş ilk esir
kamplarından biriydi. Afyonkarahisar’daki Esir Kampı’nın açılması tahminen Mayıs
ve Haziran 1915 yılının başları olmalıdır. Kurulduğu tarihlerde dönemin şartları
doğrultusunda hizmet vermeye çalışmıştır. Kamp komutanı Yusuf Ziya Bey’in
kampta yaptığı girişimler neticesinde yaşanır hale getirilen kamp 1918 yılının
sonunda Mondros Mütarekesi hükümleri çerçevesinde kapatılmıştır.
Anahtar Sözcükler: I. Dünya Savaşı, Osmanlı Devleti, Esirler,
Afyonkarahisar Esir Kampı, Yusuf Ziya Bey.
v
ABSTRACT
AFYONKARAHİSAR PRİSONER CAMP (1914-1923)
Gülfidan AKÇAY
AFYON KOCATEPE UNİVERSITY
THE INSTITUT OF SOCİAL SCIENCES
DEPARTMENT of HISTORY
MAY 2018
Advisor: Prof. Dr. Ahmet ALTINTAŞ
With the beginning of the First World War in 1914, the Ottoman Empire was
involved in this war. The Ottoman Empire, which had struggled for a long time on
various fronts, succeeded in some wars and failed in others.
The Ottoman Empire as well as the Entente States have failed. Both during
and after the war between the parties the material and moral losses were both at the
same time both fugitives received a large number of prisoners. The prisoners whom
the Ottoman State had taken from the Entente States were referred to prisoners’
camps in Anatolia. One of these camps was Afyonkarahisar Prison Camp. Because
Afyonkarahisar is at the intersection of transportation roads, it has a camping facility
where many prisoners are being held hostage by British, French, Australian and other
nations while serving as a gathering place for many prisoners.
With this work, what are the sanitary, social, economic, referral and return
cases of the prisoners in Afyon Camp in Afyonkarahisar; and the conditions under
which the prisoners lived were emphasized. Afyonkarahisar Prison Camp was one of
vi
the first prisoner camps created in Anatolia at that time. The opening of the Prison
Camp in Afyonkarahisar should be the beginning of May and June 1915. He tried to
provide services in accordance with the terms of the period established. The camp,
which was made possible by the initiative of camp commander Yusuf Ziya Bey in
the camp, was closed at the end of 1918 under the provisions of Mondros Armistice.
Key Words: I. World War, Ottoman State, Prisoners, Afyonkarahisar
Prison Camp, Yusuf Ziya Bey.
vii
ÖNSÖZ
1914-1923 yılları arasında Anadolu’da pek çok kamp açılmış, bu kamplardan
bir de Afyonkarahisar Esir Kampı olmuştur. Önemli demir ve karayollarının kesiştiği
noktada bulunması nedeniyle farklı milletten asker ve subay esirin muhafaza altında
tutulduğu kamplardan biridir. Tezin amacı; Afyonkarahisar Esir Kampı’nı ve burada
bulunan esirlerin tutsak alınmalarından başlayarak; günlük yaşantıları ile esirler için
sağlanan nakil, iskân, iaşe, giyim ve haberleşme durumlarının yanı sıra esirlerin
ibadetleri, sağlık, tedavi ve ölümleri ile ekonomik durumları, sevk ve mübadele
işlemleri için yapılan çalışmaları önemli belge ve bilgiler ışığında ortaya koymaktır.
Çalışmanın birinci bölümünde ilk olarak esir kavramı açıklanarak, esirlerin
sahip olduğu haklar üzerinde durulmuştur. Esir hakları, elinde esir bulunduran
devletlerin üzerine düşen görevler, mevcut belgeler ile değerlendirilmiştir.
İkinci bölümde, Afyonkarahisar Esir Kampı hakkında genel bilgiler verilerek,
burada bulunan esirler üzerinde durulmuştur. Edinilen kaynaklar doğrultusunda
kampta bulunan esirlerin, hastalık ve tedavi süreçleri, istihdam, haberleşme
durumları, ibadet özgürlükleri, vefatları, firar durumları ile esirlerin yaşam koşulları
ele alınmıştır.
Tezin üçüncü bölümünde, Afyonkarahisar Esir Kampı’nda bulunan esirlerin
sevk ve iade durumları hakkında bilgi verilmiştir. Esirlerin mübadelesi ile ilgili
Osmanlı Devleti tarafından İngiltere, Fransa ve Rusya ile yapılan esirlerin iade
edilmesi ve mübadeleye tabi tutulması konusunda imzalanan anlaşmalar ele
alınmıştır.
Çalışmamda bana büyük katkıları olan, manevi desteğini esirgemeyen, en zor
anımda bilgi ve tecrübesiyle bana katkı sağlayan sayın Prof. Dr. Ahmet
ALTINTAŞ’a teşekkürlerimi bir borç bilirim. Tez yazım sürecinde benden maddi ve
manevi desteklerini esirgemeyen ve beni hep motive eden anneme ve babama, farklı
kaynaklara ulaşmamda bana yardımcı olan büyüklerime teşekkür ederim.
Gülfidan AKÇAY
Afyonkarahisar 2018
viii
İÇİNDEKİLER
Sayfa
YEMİN METNİ ………………………………………………………..i
TEZ JÜRİSİ KARARI VE ENSTİTÜ MÜDÜRLÜĞÜ ONAYI ……ii
ÖZET…………………………………………………………………..iii
ABSTRACT…………………………………………………………….v
ÖNSÖZ ……………………………………………………………….vii
İÇİNDEKİLER ………………………………………………………viii
KISALTMALAR DİZİNİ ……………………………………………xi
GİRİŞ ………………………………………………………………….1
BİRİNCİ BÖLÜM
ESİR KAVRAMI VE ESİR HUKUKU
1. ESİRLERİN TEMEL HAKLARI ……………………………….14
1.1. ÜSERA HAKKINDA TALİMATNAME ……………………..16
1.2. SAVAŞ ESİRLERİNE YAPILACAK MUAMELE İLE İLGİLİ
CENEVRE SÖZLEŞMESİ ……………………………………………20
İKİNCİ BÖLÜM
AFYONKARAHİSAR ESİR KAMPI
1. AFYONKARAHİSAR ESİR KAMPI ……………………………25
1.1. KAMPIN FİZİKİ DURUMU……………………………………31
1.1.1. Kilise ……………………………………………………..32
1.1.2. Taş Medrese ………………………………………………33
1.1.3. Alt Kamp ………………………………………………….33
2. AFYONKARAHİSAR’DAKİ ESİRLERİN SAĞLIK
ŞARTLARLARI ………………………………………………………34
2.1. ÖLÜMLERDE YAPILAN İŞLEMLER ……………………….42
ix
3. AFYONKARAHİSAR’DAKİ ESİRLERİN İSTİHDAM VE
TERFİ DURUMU ……………………………………………………48
4. AFYONKARAHİSAR’DAKİ ESİRLERİN YAŞAM ŞARTLARI
………………………………………………………………………….53
4.1. ESİRLERİN GÜNLÜK HAYATI ………………………………65
4.2. ESİRLERİN YAPMIŞ OLDUĞU ETKİNLİKLER ……………74
5. AFYONKARAHİSAR’DAKİ ESİRLERİN FİRAR
TEŞEBBÜSLERİ VE ALINAN ÖNLEMLER ……………………..77
6. AFYONKARAHİSAR’DAKİ ESİRLERİN İBADET
ÖZGÜRLÜĞÜ ………………………………………………………..87
6.1. VEFAT EDEN ESİRLER ………………………………………90
7. AFYONKARAHİSAR’DAKİ ESİRLERİN TEMASLARI ……..91
7.1. ESİRLERE YAPILAN PARA VE MALZEME YARDIMI …..93
7.2. ESİRLERE KOLİ, POSTA PAKETLERİNİN GÖNDERİLMESİ
………………………………………………………………………….103
7.3.ESİRLERE GÖNDERİLEN KİTAP VE MEKTUPLAR,
SANSÜR OLAYI ……………………………………………………106
7.4. SANSÜR VE GECİKMELER İLE İLGİLİ SORUNLAR ……111
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
AFYONKARAHİSAR’DAKİ ESİRLERİN
MÜBADELESİ, SEVK VE İADESİ
1. SEVK VE İADE EDİLEN ESİRLER …………………………..116
2. ESİRLERİN MÜBADELESİ VE YAPILAN ANLAŞMALAR
…………………………………………………………………………121
2.1. İNGİLTERE VE FRANSA İLE YAPILAN BERN ANLAŞMASI
…………………………………………………………………………128
2.2. RUSYA İLE YAPILAN BREST- LİTOVSK ANLAŞMASI
…………………………………………………………………………132
3. MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE ESİRLER ………………134
3.1. MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE AFYONKARAHİSAR
ESİR KAMPI VE ESİRLERİN MÜBADELESİ ……………………135
x
3.1.1. Milli Mücadele Döneminde Afyonkarahisar Esir Kampı
…………………………………………………………………..136
SONUÇ ………………………………………………………………140
KAYNAKÇA ………………………………………………………..144
EKLER ………………………………………………………………156
xi
KISALTMALAR DİZİNİ
a.g.e: Adı geçen eser
a.g.m: Adı geçen makale
a.g.t: Adı geçen tez
ATASE: Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Arşivi
Bkz: Bakınız
BOA: Başbakanlık Osmanlı Arşivi
BEO: Bab-ı Ali Evrak Odası
C: Cilt
Çev: Çeviren
D: Dosya
DH. EUM: Dâhiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti
DH. EUM. 5. Şube: Dâhiliye Emniyet-i Umumiye 5. Şube
DH. EUM. 6. Şube: Dâhiliye Emniyet-i Umumiye 6. Şube
DH. EUM. SSM: Dâhiliye Emniyet-i Umumiye Seyr ü Sefer Müdüriyeti
DH. ŞFR: Dâhiliye Şifre
Ed: Editör
Hzl: Hazırlayan
HR: Hariciye
HR. HMŞ. İŞO: Hariciye Nezareti Hukuk Müşavirliği İstişare Odası
HR. MA: Hariciye Matbuat
HR. SYS: Hariciye Siyasi
HR. TO: Hariciye Tercüme Odası
İSH: İstiklal Harbi
KA: Kızılay Arşivi
No: Numara
s: Sayfa
S: Sayı
TTK: Türk Tarih Kurumu
Vb: Ve benzeri
Yay. Haz: Yayına Hazırlayan
1
GİRİŞ
Birinci Dünya Savaşı, aniden patlak vermiş bir devletlerarası buhran değildir.
19. yüzyıl ile 20. yüzyıl başlarında meydana gelen olay ve gelişmelerin bir
sonucunda ortaya çıkmıştır1
.
İngiltere’de başlayıp sonrasında Batı Avrupa’ya yayılmış, Sanayi İnkılâbı ile
makineleşmenin artması üzerine üretimde makine kullanan ülkeler için yeni pazar
arayışları beraberinde önemli ekonomik, siyasal ve toplumsal dönüşümlere yol
açmıştır. Hammadde, kaynak ve Pazar bulma faaliyetleri hızlanmış, sömürgecilik
anlayışı bir yarış halini almış, devletlerarasında bloklaşma oluşmuş ve bütün bunların
sonucunda da Birinci Dünya Savaşı meydana gelmiştir. Ayrıca bu savaş, 1789-1815
arasında Avrupa’da yaşanan Fransız İhtilalı’ndan sonra kendisini gösteren
gelişmelerin bir sonucu olmuştur. Birinci Dünya Savaşı’nın kökleri, 1815-1914
arasının siyasal ve diplomatik gelişmelerinde de yatmaktadır. Bu dönemde özellikle
milliyetçilik akımının etkisiyle İtalya ve Almanya’da milli birlik kurulmuş, ayrıca
Almanya İmparatorluğu bu dönemde bir kuvvet olarak öne çıkmıştır2
.
Almanya’nın izlediği emperyalist politikalar 1894 Fransız-Rus,1904 İngilizFransız ve 1907 İngiliz-Rus anlaşmalarının yapılmasına ve dolaylıda olsa bu üç
devletin İngiltere, Fransa ve Rusya’nın bir blok içerisinde birleşmesine neden
olmuştur. Bu da üç devlet arasında sıkı ilişkilerin kurulmasına ve ilk defa “Üçlü
İtilaf” deyiminin kullanılmasına sebep olmuştur3
. Almanya, karşısındaki bu güçlü
bloktan daha üstün duruma geçmek ve askeri bakımdan daha iyi olmak için
silahlanmaya yönelmiştir. Almanya ve müttefiki Avusturya’nın bu şekilde hızlı bir
silahlanmaya başlaması, Üçlü İtilaf Devletlerini harekete geçirmiştir.

1
Rifat Uçarol, Siyasi Tarih 1789-2010, Der Yayınları, İstanbul 2010, s.551.
2
Fahir Armaoğlu, 20.Yüzyıl Siyasi Tarihi 1914-1995, Alkım Yayınları, 2004, s.19.
3
Uçarol, a.g.e., s.303.
2
19. yüzyılda Osmanlı Devleti savaşlarda kaybettiği topraklarla birlikte ve
bilhassa Fransız İhtilalı’nın doğurduğu Milliyetçilik akımının tesiriyle, kendi sınırları
içerisindeki yabancı milletler bağımsızlıklarını kazanarak imparatorluktan
kopmuşlardır. Bu ise devletin dağılma ve çöküşünü hızlandıran bir faktör olmuştur4
.
Osmanlı Devleti, Trablusgarp Savaşı ile beraberinde Balkan Savaşından yeni
çıkmıştı. Bu savaşlarda uğradığı yenilgi sonucunda da büyük topraklar kaybetmiştir.
Bu durum Osmanlı Devleti’nin sonu geldi kanısını uyandırmıştır. Bundan dolayıdır
ki Anlaşma Devletleri harp içinde yaptıkları seri toplantılarla Osmanlı Devleti’ni
paylaştılar. Bu devletlerin Osmanlı üzerindeki emelleri şu şekildedir; Rusya,
Boğazlara resmen egemen olmak, ayrıca Doğu Anadolu’yu elde ederek İskenderun’a
inmek istiyordular. İngiltere, Basra Körfezi, Hint yolu ve Süveyş kanalının güvenliği
bakımından da Filistin’e ulaşmak istiyordu. Fransa, Suriye ve Kilikya’ya; Almanya
ise, Türkiye’yi hayat sahası, Hint Denizi ve Asya’ya ulaştıran bir köprü olarak
görüyordu. Bu yüzden Osmanlı Devleti’nin paylaşılması demek Almanya’nın
kuşatılması demekti. Bundan dolayı Osmanlı Devleti’ni koruma altına almıştı5
.
Osmanlı Devleti’nin Balkan Savaşları sonucunda almış olduğu mağlubiyet
onu askeri teşkilatın düzenlenmesi ve kuvvetlendirmesi için harekete geçirmiştir. Bu
yüzden donanmasının ıslahı İngilizlere; kara ordusunun ıslahı ise Almanlara
verilmiştir. Uygulanan Denge Politikası ve askeri ıslahatlar, Osmanlı Devleti için bir
çözüm olmaktan çok yeni düşmanlar oluşmasına sebebiyet vermiştir6
.
Osmanlı Devleti, bir yandan ordu ve donanmasını yeniden düzenlemeye
çalışırken, diğer yandan siyasi yalnızlıktan kurtulmak için bazı diplomatik
girişimlerde bulunmuştur7
.
Diplomatik yalnızlığını gidermek amacı ile yöneticiler bir takım önlemlere
başvurmuştu. Tedbirlerden bir tanesi de güvenliğini ve varlığını koruyabilmek için
takip etmiş olduğu denge politikasıdır. Osmanlı Devleti ilk ittifak teşebbüsünü

4
Armaoğlu, a.g.e., s.30.
5
Cemal Akbay, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi 1.inci Cilt Osmanlı İmparatorluğu’nun Siyasi ve Askeri
Hazırlıkları ve Harbe Girişi, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1991, s.33.
6
Akbay, a.g.e., s.56.
7
Uçarol, a.g.e., s.555.
3
geleneksel dostu saydığı İngiltere nezdinde yapmıştır. 21 Ekim 1911’de resmi bir
sıfatı olmayan eski Maliye Bakanı Cavit Bey, o sırada Bahriye Nazırı olan Winston
Churchill’e bir mektup yazarak iki devletin ittifakını ileri sürmüştür. Osmanlı Devleti
tarafından yapılan bu teklif ret edilmiştir. İngiltere’ye ikinci teklif ise 12 Haziran
1913’te, Londra’daki Osmanlı Büyükelçisi Tevfik Bey, İngiliz Dışişleri Bakanı’na
ittifak yapmak istediğini bildirmiştir. İngiliz Hükümeti, bütün büyük devletlerle
imparatorluğa iyi bir yönetim ve sağlam bir mali durumun sağlanabileceğini
söyleyerek bu teklifi de ret etmiştir. İkinci ittifak teşebbüsü Bulgaristan ile olmuş ve
teklifi getiren Bulgaristan olmuştur. Yapılan görüşmeler neticesinde bu ikinci
teşebbüs de sonuçsuz kalmıştır. Osmanlı Devleti’nin üçüncü ittifak girişimi Fransa
nezdinde oldu. Osmanlı Devleti’nin İngiltere ve Fransa ile iyi geçinerek reform
yapma emelinde olunduğunu göstermek ve bu sayede bu devletlerin kendisini
Rusya’ya karşı korumalarını sağlamak en esaslı kararlarıydı. Bahriye Nazırı Cemal
Bey ile İstanbul’daki Fransa işgüzarı arasında yapılan görüşmelerde, Osmanlı-Yunan
donanmasının, Akdeniz’de İtilaf donanmalarıyla beraber çalışabileceğini söylemiştir.
Ancak Fransız işgüzarı, Almanya ile olan yakınlıklarını ileri sürerek bu konuya pek
yakın durmamıştır. Fransız işgüzar, Fransa Dışişleri Bakanı’na çektiği bir telde,
söylenenlerin bir vaat olduğunu, Türklerle aralarında hem iyi hem kötü ilişkiler
kurmanın mümkün olmadığını, benzer şeylerin 1908 ve 1910 yılında da göründüğü,
ama Almanya’nın bu şartları kendi faydasına çevirdiğine değinmiştir. 28 Haziran
1914’ten sonra Saraybosna suikastı olduğu sırada Osmanlı Hükümeti, Fransa ile
ittifak arama çalışmalarına devam etmiştir. Ancak Cemal Bey, Fransa Dışişleri
Bakanı’nın çok meşgul olması sebebiyle kendisiyle bir görüşme
gerçekleştirememiştir. Fransa’dan genel olarak alınan cevap, ittifak ve siyasi dostluk
sorununda tek başına karar veremeyeceği, müttefiklerinin de kararlarının önemli
olduğunu söylemiş ve istenen sonuç alınamamıştır.
Bu politika çerçevesinde Almanya, Osmanlı Devleti ile yakın münasebetler
kurmaya çalışmıştır. Savaşa katılma kararı esasen İttihatçı liderlerden Enver, Sait
Halim ve Talat Paşaların eseridir8
. Çabaları olumlu sonuçlanan Almanya, Osmanlı
Devleti ile ittifak görüşmelerine başlamıştır. Almanlarla ittifak müzakerelerine

8
Akbay, a.g.e., s. 37,40,42.
4
girişmek için bir izin belgesi gerekliydi. Bunun için sadrazam başkâtibe izin belgesi
müsveddesi yazdırmıştır. 25 Temmuz 1914 tarihli izin belgesinin metninde “ Rusya
Devleti’nin muhtemel saldırısına karşı Almanya ile savunma ittifakı yapmaya
Sadrazam ve Hariciye Nazırı Mehmet Said Paşa mezundur. Mehmet Reşat.”9
. Bu
gelişmeler neticesinde 2 Ağustos 1914’ de Türk-Alman ittifakı imzalanmıştır10
.
İttifak metni, Sait Halim Paşa’nın Yeniköy’deki yalısında imzalanmıştır. İttifak
metni şöyle idi:
1. Anlaşma ile iki devlet, Avusturya-Macaristan ile Sırbistan arasındaki
anlaşmazlıklarda tarafsızlıklarını taahhüt ederler.
2. Rusya, fiilen askeri tedbirlerle işe karışır ve bu suretle Almanya için
Avusturya-Macaristan hakkında, Kazüs- Federis saldırıya yol açma
durumu, meydana getirirse, aynı durum Türkiye için de geçerli olacaktır.
3. Harp olursa Almanya, askeri heyetini Türkiye’nin emrinde bırakacaktır.
Türkiye askeri heyete, ordunun sevk ve idaresinde fiili bir nüfuz temin
edecektir.
4. Almanya, Osmanlı toprakları tehdit altına düştüğü takdirde onu
gerektiğinde silahla muhafazayı taahhüt eder.
5. İki İmparatorluğu, bugünkü anlaşmazlığın meydana getirebileceği uluslar
arası karışıklıklardan korumak için akdedilmiş anlaşma, delegeler
tarafından imzalanması ile yürürlüğe girecektir ve 31 Aralık 1918’e kadar
yürürlükte kalacaktır.
6. Anlaşma taraflardan biri tarafından hükümsüz ilan edilmediği zaman bu
maddeler beş sene daha geçerli olacaktır.
7. Bu anlaşma şevketli Osmanlı Padişahı ve haşmetli Almanya İmparatoru
Prusya Kralı tarafından tasdik edilecektir.
8. Anlaşma gizli kalacaktır. Ancak iki tarafın izni ile ilan olunabilecektir.
Sait Halim, Baron Von Vangenheim11
.

9
Akbay, a.g.e., s. 43.
10Ahmet Tetik, Mehmet Şükrü Güzel, Kızılay ve Kızılhaç Belgeleriyle Osmanlılara Karşı İşlenen Savaş Suçları
(1911-1921), İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2013, s. 66.
11Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi 1.nci Cilt, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Hazırlıkları ve
Harbe Girişi, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1970, s. 48.
5
İttifakın amacı, Osmanlı Devleti’nin Kızıldeniz ve Hint Okyanusuna kadar
uzanan toprakları vasıtasıyla İngiltere’yi zor durumda bırakmaktı. Bunun içinde
Berlin-Bağdat demiryolu projesini ortaya atarak bu şekilde Basra Körfezi’ne
ulaşmaktı12
.
Avusturya-Macaristan Veliahtı Ferdinand’ın 28 Haziran 1914 günü
Saraybosna’da Princip isimli Sırplı tarafından öldürülmesi büyük olayların çıkmasına
neden olmuştur. Avusturya-Macaristan Sırbistan’a kırk sekiz saatlik bir süre vermiş
ve sessiz bir şekilde savaş hazırlıklarına devam etmiştir13
. Bu gelişmeler üzerine
devletler sırasıyla birbirlerine savaş ilan etmiştir. İlk olarak Avusturya- Macaristan,
Sırbistan’a 28 Temmuzda saldırmıştır. Almanya, 1 Ağustosta Rusya’ya, 3 Ağustosta
Fransa’ya, 4 Ağustos da Belçika’ya savaş ilan etmiştir. İngiltere, Almanya’nın
Belçika’ya savaş ilan ettiğini öğrenince, 4 Ağustos 1914’te Almanya’ya savaş ilan
etmiştir. 4 Ağustos 1914 günü dünya savaşı başladığında, Osmanlı Devleti tarafsız
kalmaya karar verdiğini bütün vilayetlere tebliğ edip, bu konuda Osmanlı Ajansı
kaynaklı haberlerin dışındaki bilgilere itibar edilmemesi gerektiğini duyurmuştur14
.
Osmanlı Hükümeti’nin tarafsızlığını ilan ettiği bir zamanda İngilizler
Osmanlı savaş gemisi Sultan Osman ve Reşadiye zırhlılarına el koyduklarını
açıklamıştır. Osmanlı, gemilerine el konulmasından sonra, boğazların yapılacak bir
Rus saldırısına açık hale geleceği düşünmüş ve bu arada Akdeniz’de bulunan Goeben
ve Breslau gemileri, İngiliz donanmasının takibinden kaçarak 10 Ağustosta 1914’te
Çanakkale’ye sığınmıştır. Gemiler Alman Deniz Bakanı Amiral Tirpitz’ den bu
yolda bir emir almışlardır. Osmanlı Hükümeti’nin tarafsız devlet olarak gemilerin
silahlarını sökmesi ve personelini de gözaltına alması gerekirdi. Ancak Osmanlı
Hükümeti, bu gemileri daha önce Almanya’dan 80 milyon marka satın almış gibi
göstererek gemilere Türk bayrağı çekip, tayfalara da fes giydirerek Goben’e Yavuz
ve Breslau’a da Midilli adları verilerek Osmanlı donanmasına dâhil etmiştir. Aynı

12 Armaoğlu, a.g.e., s. 33.
13 Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Belgelerinde Birinci Dünya Harbi I, İstanbul 2013,
s.21.
14 Osmanlı Belgelerinde Birinci Dünya Harbi I, a.g.e., s. 44.
6
zamanda bu iki geminin komutanı olan Amiral Souchon’un komutasına verilmesi ile
birlikte Osmanlı Hükümeti istemeyerekte olsa savaşa katılmıştır
15
.
Başta Harbiye Nazırı Enver Paşa olmak üzere, kabinenin bazı üyeleri de
devletin savaşa katılmasını istiyordu. Nitekim Maliye Bakanı Cavit Beyin haberi
olmadan, Almanya ile 20 Ekimde Enver ve Cemal Paşalar ile Talat ve Halil Beyler
bazı şartlar öne sürerek anlaşma yapmışlardır16
. Bunun sonucu olarak, “Karadeniz
Olayı”
17 diye bilinen ve Enver Paşa’nın emri ile Amiral Souchon, Osmanlı
donanmasını alarak 29-30 Ekim 1914 gecesi Karadeniz’e çıktı ve birkaç Rus
gemisini batırıp, Odesa, Sivastopol ve Novorosiski gibi Rus Limanlarını topa tuttu.
Bu olayı bir savaş nedeni olarak gören Rusya, 1 Kasım 1914’te Kafkasya’da Türk
sınırını geçerek savaşı fiilen başlatmıştır18
. Rusların saldırısından sonra, İngilizlerin
önce Akabe’yi bombalaması sonrasında İzmir Körfezi’ndeki iki Türk gemisini
batırması ve 3 Kasım 1914’te Boğaz giriş tahkikatı bombardımanı ardından
Şattülarap’ta Fav’a asker çıkarması sebebi ile Osmanlı Hükümeti, 11 Kasım 1914’te
Rusya ile İngiltere’ye resmen savaş ilan etmek zorunda kalmıştır19
.
Savaşın başlamasından kısa bir süre sonra devletler, haklı nedenlerle savaşa
girdiklerini kamuoyunu inandırmak için açıklama yoluna gitmişlerdir. İngiltere
“Mavi Kitap”, Almanya “ Beyaz Kitap”, Rusya’da “Turuncu Kitap” yayınlayarak
dünya kamuoyuna haklı oldukları propagandası yapmışlardır. Osmanlı Devleti’nin
ise propaganda kitabı “Yeşil Kitap” adlı çalışması olmuştur20
.
Osmanlı Devleti’nin savaşa dâhil olması ile birlikte cephe sayısı artmıştı. Bu
durum hem Almanya hem de İtilaf bloku tarafından işlerini kolaylaştıracağı
düşüncesini yaratmıştı. Almanya, Osmanlı ordusunu Balkanlardan uzak tutmak için

15Cemalettin Taşkıran, Ana Ben Ölmedim, Birinci Dünya Savaşında Türk Esirleri, İş Bankası Kültür Yayınları,
2001, s. 13. ; ayrıca bkz. Uçarol, a.g.e., s.562.
16 Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi 1.nci Cilt, a.g.e., s.83.
17Bu olayla ilgili detaylı bilgi için bkz. Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi 1.nci Cilt, Osmanlı
İmparatorluğu’nun Siyasi ve Askeri Hazırlıkları ve Harbe Girişi, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1970, s.83-86.
18 Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi V.inci Cilt Çanakkale Cephesi Harekâtı 1.inci Kitap (Haziran 1914-25
Nisan 1915), Genelkurmay Basımevi, Ankara 1993, s.69.; ayrıca bkz. Tetik, Güzel, a.g.e., s.86.
19 Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi V.nci Cilt, a.g.e., s.69.
20
a.g.e., s.62.
7
onların Kafkas, Irak ve Suriye (Sina) cephelerinde çarpışmalarını daha uygun
bulmuştur21. İtilaf bloku, Osmanlı Devleti’ni önemli noktalarından vurmak için ilk
önce güney Irak’ta ve ondan sonra da Çanakkale’de iki cephe açmıştır. Bu sebeple
Osmanlı Devleti daha savaşın başında dört cephede savaşmak zorunda kalmıştır.
Kafkasya Cephesi, Rus ordusunun 1 Kasım 1914 günü, sınırı geçmesiyle
Osmanlı Devleti adına Birinci Dünya Savaşı’nın ilk cephesi olan Doğu Cephesinde
çatışmalar başlamıştır22
. Rus kuvvetleri burada Erzurum genel istikametinde
ilerlemiş, Köprüköy (7-12 Kasım 1914) ve Azap muharebelerini ( 17-20 Kasım
1914) kaybederek geri çekilmek zorunda kalmıştır. Bu durum üzerine 3’ncü Türk
ordusu, kış aylarında Sarıkamış doğrultusunda bir kuşatma taarruzu yapmaya karar
vermiştir23
. Bu sırada 3’ncü Ordu’nun başında Hasan İzzet Paşa bulunmaktaydı.
Başkomutan Enver Paşa, onu görevinden alarak Sarıkamış Harekâtını
gerçekleştirmek için ordunun başına geçmiştir. 22 Aralık 1914 günü, 9,10 ve 11’nci
kolordular ile 2’nci Nizamiye tümeni ve 3’ncü Ordu, yaklaşık 118.000 mevcuduyla
Sarıkamış’a doğru hareket etmiştir. Kış mevsiminin olumsuz etkileri ilk günden
itibaren orduyu zorlamaya başlamıştır. Bu taarruz 22 Aralık 1914’den 19 Ocak
1915’e kadar devam ettiyse de, yüksek dağlar, yolsuzluk, soğuk, açlık ve tifüs
sebebiyle Türk kuvvetlerinin büyük bir kısmı soğuktan donarak şehit olmuştur. Bu
savaşlarda Rusların zayiatı 32.000, Türklerinki ise takriben 62.000 kadardı24
.
Kanal Cephesi, Süveyş Kanalı, Almanların harekât planlarındaki önemli
hedeflerinden biriydi. Almanlar kanalı ele geçirerek İngiltere’nin Hindistan’la
bağlantısını kesmek istiyordu. Osmanlı Devleti’nin amacı ise Mısır’ı ele geçirerek
İslam âlemindeki saygınlığını arttırmaktı. Fakat Kanal’a ulaşmak için yaklaşık 200
km genişliğindeki Sina Çölünü, aşmak gerekiyordu25
. Harp başlayınca Türk Ordusu
Başkomutanlığı, İngiliz kuvvetlerini Mısır’a çekmek ve burada bağlamak amacıyla
İngilizlerin en kritik yerlerinden biri olan Süveyş Kanalını ele geçirmeyi

21 Kemal H. Karpat, Kısa Türkiye Tarihi 1800-2012, Timaş Yayınları, 2016, s.77.
22 Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi Kafkas Cephesi 3 ncü Ordu Harekatı, Genelkurmay Basımevi, 1993
Ankara, s. 49. ; ayrıca bkz. Özçelik ,a.g.e., s.13.
23 Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi Kafkas Cephesi 3 ncü Ordu Harekâtı, s.122.
24 Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi Kafkas Cephesi 3 ncü Ordu Harekâtı, s. 14-24.; ayrıca bkz. Armaoğlu,
a.g.e., s.61.
25 Özçelik, a.g.e., s.19.
8
kararlaştırdı. Kanal seferine Hicaz’dan bir kuvvetin katılması, Mekke Emir’inin de
bunun başına geçirilmesi (taşıdığı siyasi ve askeri değer bakımından) 4’ncü Ordu
komutanlığınca tasarlanmış ve bu husus 10 Aralık 1914’te Emir’e bildirilmiştir.
Cemal Paşa’nın ısrar ve uyarılarına rağmen Asir durumunu bahane eden Şerif
Hüseyin, böyle bir kuvvetin başına geçmekten kaçındığını bildirmiştir26
. SuriyeHalep bölgesinde bulunan 8. ve 12’nci Kolordulardan oluşan 4’ncü Ordu, 8’nci
Kolordu ile Kanal’a taarruz etmek üzere gerekli hazırlıkları tamamlamıştır. Taarruz
birlikleri 1915 Ocak ayında Sina çölünü aşarak 2-3 Şubat Kanal Taarruzu
yapılmıştır. Ancak şiddetli ateş sebebiyle kanalı geçebilen 500-600 kişilik Türk
kuvveti imha edilmiştir. Bunun üzerine 4. ordu komutanı Cemal Paşa, Sina çölünü
boşaltarak geri çekilmiştir.
Daha sonraları Çanakkale cephesinde savaşın şiddetlenmesi dolayısıyla 4’ncü
Ordudan bir kısım kuvvetin bu cepheden alınması zorunluluğu oluştuğundan
İngilizlerin de Çanakkale’ye önem vermeleri sebebiyle, Kanal Taarruzu ileride
tekrarlanmak üzere geri bırakılmıştır27
.
Irak Cephesi, bu cephe, iki amaçla İngilizler tarafından açılmıştır. Biri,
Abadan petrollerini korumak, ikincisi de kuzeye çıkıp Ruslarla birleşerek, Türk
kuvvetlerinin İran’a girip Hindistan’ı tehdit etmesini önlemekti.
Osmanlı Devleti Irak’ta kabilelere ve Halife’nin “Kutsal Cihat” çağrısına
güvenerek sadece 8.000 kişilik bir jandarma kuvveti bulunduruyordu. Bölgede az
sayıda Osmanlı askerinin bulunmasından istifa eden İngiliz kuvvetleri harekete
geçmiştir28
. Bu cephede birçok çarpışma olmuştu, ancak en önemlisi ise Kut’ulâmare’dir. Eylül 1915’te İngilizler, Bağdat’ın 160 kilometre güneyindeki Kut’ulâmare’ye girdiler. 6/7 Aralık tarihlerinde İngiliz Kuvvetleri yaşanan çarpışmalar
sonucunda bölgede çekilmeye başlamış ve bu çekilmeyi gizlemek adına ise Kut’ulâmare’de az sayıda savaş teçhizatı bırakmıştır. Nitekim İngiliz Kuvveti Komutanı
General Towsnhend Kut’ul-âmare’ye çekilmiş olmasına rağmen birliklerine “daha

26 Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi VI ncı Cilt Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı 1914-1918,
Genelkurmay Basımevi, 1978 Ankara, s.153.
27 Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi VI ncı Cilt, a.g.e., s.165. ; ayarıca bkz. Armaoğlu, a.g.e., s.61.
28 Özçelik, a.g.e., s.17.
9
fazla çekilmek istemediği ve burayı savunacağını” bildirmiştir29
. Türk kuvvetleri
biraz kuzeyde Selman-ı Pak’ta kuvvetli bir savunma kurmuşlardı. Kasım ayında
burada İngilizlerin yaptıkları taarruz kendilerine çok pahalıya mal olmuştur30
. Burada
yaşanan çarpışmalar neticesinde Kut’ul-âmare’nin tesliminden başka İngilizler için
alınacak başka bir tertip ve düzen kalmamıştı. General Towsnhend, ordu komutanı
Halil Paşa’ya gönderdiği mektupta; yaklaşık olarak beş ay süren kuşatma sebebiyle
erzaklarının bittiğini, askeri araç gereç ve bir miktar para karşılığında serbestçe
Âmare’ye oradan da Hindistan’a gitmelerine müsaade edilmesini istemiştir. Ancak
General Halil ise kayıtsız şartsız teslim olmaları hususundaki isteklerini ısrarla
bildirmiştir. 6’ncı Ordu Komutanı Halil (Kut) Paşa’nın bu ısrarı üzerine ve yapılan
görüşmeler neticesinde, İngilizler 29 Nisan 1916 günü General Towsnhend
komutasında teslim oldular. Bunun üzerine 6’ncı Ordu ve 18’nci Kolordu tarafından
Kut’ul-âmare’nin teslim olduğunu müjdeleyen genelgeler yayınlanmıştır. Teslim
alma heyetince İngiliz Ordusu’ndan 5 general, 272 İngiliz subayı, 204 Hintli subay,
2592 İngiliz eri, 6988 Hintli er, 3248 kayıp er ile toplamda 13.309 esir alınmış olup
bunun 1306 kişisi hasta ve yaralıydı31
.
Çanakkale Cephesi, Çanakkale Boğazı’na hâkim olma mücadelesi Birinci
Dünya Savaşı’nın en önemli olaylarından birisiydi. Rusların 1 Kasım 1914’te
Kafkaslar’dan taarruza geçmesi üzerine, İngiltere de 3 Kasım 1914’te Boğaz’ın giriş
tahkimatını bombardımana tutmuştur. Bu saldırının amacı bir sonuç almaktan ziyade
Osmanlı Devleti’ne karşı savaş ilanı anlamını taşıyordu. Bu amaçlarla 3 Kasım 1914
tarihinde, 18 savaş gemisinden oluşan Birleşik Filo’dan iki İngiliz muharebe gemisi,
Seddülbahir ve Ertuğrul tabyalarını, diğer iki Fransız muharebe gemisi de, Kumkale
ve Orhaniye tabyalarını bombardıman etmişlerdir. Bombardımandan sonra, en ağır
kayba uğrayan 1’nci ve 2’nci Türk bataryaları olmuştur32
. Birleşik filonun Boğaz
giriş tahkimatını bu ilk bombardımanı, bir sonuç almaktan ziyade Rusya’dan sonra,
İngiltere ve Fransa’nın da Osmanlı Devleti’ne karşı savaşı başlatma anlamını

29 Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi III. ncü Cilt, Irak-İran Cephesi 1914-1918 1.nci Kısım, Genelkurmay
Basımevi, Ankara 1979, s.431.
30 Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi III. ncü. Cilt, a.g.e., s.432. ; ayrıca bkz. Armaoğlu, a.g.e., s.62.
31 Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi III. ncü. Cilt, s.779,780. ; ayrıca bkz. Özçelik, a.g.e., s.18.
32 Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi V.nci. Cilt, a.g.e., s.99,100.
10
taşımaktadır. Aralıklarla çok şiddetli olan bu bombardımanlar 18 Marta kadar devam
etmiştir33
.
Müttefik donanmasının Çanakkale Boğazı’na yönelik büyük taarruzu, 18
Mart 1915 günü başladı. Bu taarruzun amacı, Çanakkale (Çimenlik) ve Kilitbahir
tabyalarıyla mayın bölgesini savunan sabit ve seyyar bataryaları susturmak, 800
metre genişliğinde serbest bir geçit açtıktan sonra Marmara’ya girmekti. Müttefik
donanması Çanakkale Boğazı’na girerek, boğazı geçme teşebbüsünde bulunmuş
ancak başarılı olamamıştır. Müttefik donanmasının Boğaz’ı terk etmesiyle, tarihin bu
büyük “Boğaz Muharebesi” Türklerin kesin zaferi ile sonuçlanmıştır. Boğazlardan
geçilememesi üzerine İtilaf Devletleri karadan harekete geçme kararı almıştır. Gerek
Fransız komutanlığı gerekse İngilizler Arıburnu ve Anafartalar’da yenilgiye
uğramaları üzerine, yeni bir çıkarma yapma hususunda çalışma yapmışlardır. Bu
sebeple İngilizler, iki tümenli ANZAC kuvvetlerinden oluşan gece yapılacak bir
baskın planı yapmıştır. 25 Nisan 1915 tarihinde başlayan bu saldırı da ANZAC
birlikleri, Kanlısırtı ele geçirmiş olmalarına rağmen Kabatepe’deki Türk bölüğü ve
bataryasının direnişi karşında ağır kayba uğramış ve ileri hareketleri durmuştur.
Çarpışmalar esnasında inisiyatifi ele alan Yarbay Mustafa Kemal, 57’nci alaya
Koçaçimen’e “harekete hazır ol” emri vermiştir. Böylece Arıburnun’daki gerilim
atlatılmıştır34
. Suvla limanına yaptıkları çıkarma da başarısız olunca, bu sebepten ve
Çanakkale’yi tutmanın çok zor olacağı düşünüldüğünden dolayı İngilizler, 12
Aralıktan itibaren Gelibolu’yu boşaltmaya başlamışlardır. İngiliz ve Fransızlar,
Çanakkale muharebe alanına, 410.000’i İngiliz ve 79.000’i Fransız olmak üzere,
yarım milyona yakın insan göndermişlerdir. Gelibolu yarımadasını işgal etmek
suretiyle Çanakkale boğazına hâkim olunmak istiyorlardı. Ancak İtilaf kuvvetleri
istedikleri başarıyı gösterememiştir. Yaşanan muharebeler neticesinde çok sayıda
ölü, yaralı ve esir alınmıştır. Bu kuvvetlerden İngilizler, 205.000 (ölü, esir ve kayıp

33 Birinci Dünya Savaşı Çanakkale Cephesi Harekatı (Haziran 1914- Ocak 1916), Genelkurmay Basımevi, 2014
Ankara, s. 33. ; ayrıca bkz. Armaoğlu, a.g.e., s.62.
34 Birinci Dünya Savaşı Çanakkale Cephesi Harekâtı (Haziran 1914- Ocak 1916), a.g.e., s. 75.
11
115.000; memleketlerine gönderilen 90.000 hasta) ; Fransızlar ise 47.000 kişi zayiat
vermişlerdir35
.
Savaş sonrası hem İtilaf Devletleri’nin hem de Osmanlı Devleti’nin vermiş
olduğu zayiat oldukça fazlaydı. Yaralıların yanı sıra cephede ölenler ile cephede
hastalık sebebiyle hayatını kaybedenler mevcuttu.
Çanakkale Savaşları’nda tarafların her biri için kanlı geçen mücadelelerde
Osmanlı Devleti’nin kaybı tahmini 210.000 kişi iken İngiltere’nin başını çektiği İtilaf
Devletleri’nin kaybı ise 215.000 kişi civarında olmuştur36
.
Birinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında savaş esirleri, önemli bir sorun
olarak her iki tarafında ortak sorunu olmuştur. Taraflar birbirlerinden çeşitli sayılarda
esir almıştır. 1. Dünya Savaşı’nda ilk cepheler Kafkaslarda Ruslara karşı ve Kanal’da
da İngilizlere karşı açılmıştı. Osmanlı Devleti’nin açtığı bu cepheler haricinde;
Çanakkale, Irak, Suriye-Filistin, Hicaz ve Yemen, İran ve müttefik devletlere yardım
amacıyla Romanya, Makedonya ve Galiçya’da savaşan Osmanlı kuvvetleri; bu
cephelerde 200.00037 (sadece İngilizlere 135.000 civarında38) esir verirken; İtilaf
Devletleri (İngiltere, Rusya, Fransa, Romanya, İtalya) toplamda 217.746 adet esir
vermiştir39
. Bu rakamlar kesin olmamakla birlikte tahmini rakamlardır.
İtilaf Devletleri’nin esir aldığı Türk esirler, Avrupa’nın çeşitli yerlerindeki
kamplarda tutulmuştur. Romanya ve Galiçya’da Ruslara esir düşenler Kazan ve
Sibirya’da bulunan esir kamplarına, Doğu Anadolu’dan esir alınanlar Bakü
yakınındaki Nargin adasına40
, İngilizler ise, Süveyş’ten ve Çanakkale’den aldıkları
esirleri Mısır’da hazırladıkları kamplara (Heliopolis, Maadı, Raseltin, Seydibeşir)
götürmüşlerdir. Ancak esirlerin çokluğu sebebiyle, 1914 yılı sonundan başlayarak

35 Birinci Dünya Savaşı Çanakkale Cephesi Harekâtı (Haziran 1914- Ocak 1916), s. 238.
36 Mahmut Akkor, “l. Dünya Savaşında Kocaeli’nde İngiliz Esirleri”, Ed: Haluk Selvi ve M. Bilal Çelik, Kültür
ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı Yayınları, Uluslararası Gazi Akçakoca ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu,
Kocaeli 2015, s.851.
37 Özçelik, a.g.e., s.30. ayrıca bkz. Cemalettin Taşkıran, Ana Ben Ölmedim, Birinci Dünya Savaşında Türk
Esirleri, İş Bankası Kültür Yayınları, 2001.
38 Taşkıran, a.g.e., s.51.
39 Yücel Yanıkdağ, Bir Millete Deva Olmak Osmanlı Savaş Esirleri Tıp ve Milliyetçilik 1914-1939, Tarih Vakfı
Yurt Yayınları, 2014, s.24,27.
40 Taşkıran, a.g.e., s.69-71.
12
Kıbrıs, Malta, Hindistan ve Burma gibi çok uzak ve çok farklı bölgelerde de esir
kampları kurmuşlardır. Fransızlar ise, daha çok Çanakkale ve Tunus’tan Türk esiri
almışlardır. Esirleri önce Limni adasının Mondros kentinde tutmuşlar, oradan
Korsika adasına götürülmüşlerdir. Daha sonra bu esirler Fransa’da çalıştırılmak
üzere Marsilya’ya buradan da Fransa’ya getirilmişlerdir41
. Aynı şekilde Osmanlı
Devleti tarafından alınan esirler de Anadolu’nun çeşitli esir kamplarına sevk
edilmiştir.
Anadolu’da, Adana, Belemedik, Amanos, Ankara, Bağdat, Bursa, Cizre,
Eskişehir, Gediz, Giresun, Halep, Kastamonu, Kayseri, Kırşehir, Kocaeli, Koçhisar,
Konya, Kütahya, Manisa, Resulayn, Samatya, Sivas, Şam, Tarsus, Toros, Yozgat
gibi yerlerde esir kampları oluşturulmuştur42. Bu kamplardan bir tanesi ve
önemlilerinden biri ise Afyonkarahisar’daki Esir Kampıdır. Demir ve karayollarının
kesiştiği noktada bulunması nedeniyle farklı milletten birçok esirin toplandığı bir
kamp olmuştur43
.
Bu çalışmada, Afyonkarahisar Esir Kampı’nda bulunan esirlerin tutsak
alınmalarından başlayarak; günlük yaşantıları ile ilgili detaylar, esirler için sağlanan
nakil, iskân iaşe, giyim ve haberleşme durumları, esirlerin ibadetleri, sağlık, tedavi
ve ölümleri, ekonomik durumları, sevk ve mübadele işlemleri ile yine esirlerin yaşam
şartlarını iyileştirmek için yapılan çalışmalar ve uluslararası temsilcilerin raporları
hakkında bilgi verilmiştir.
Çalışmada, uluslararası alanda esirlerin sağlık koşulları, sosyal ve ekonomik
durumlarını güvence altına alan anlaşma ve sözleşmelerden La Haye ve Cenevre
Sözleşmelerine, Osmanlı Devleti’nin bu konuda hassasiyet gösterip oluşturmuş
olduğu Üsera Talimatnamesi ile esaret altında bulunan sivil ve askerlerin sahip
oldukları haklardan da bahsedilmektedir.
Çalışmanın amacı, I. Dünya Savaşı süresinde esir alınan sivil ve askerlerin
geçirmiş oldukları süreçleri ortaya koymaktır. Esir alındıkları andan itibaren yaşam

41 Taşkıran, a.g.e., s.73, 74.
42 Nebahat Oran Arslan, Birinci Dünya Savaşında Türkiye’deki Rus Savaş Esirleri, IQ Kültür Sanat Yayınları,
İstanbul 2008, s.47.
43 BOA. HR. SYS.2225/21.
13
koşulları, kendilerine yapılan muameleler, firar durumları, karşılaştıkları sorunlar,
sevk ve mübadeleler anlatılmaktadır. Ayrıca, esaret dönemlerinde kaleme alınan
hatıratlardan faydalanılarak esareti esirlerin bakış açısından verilmeye çalışılmıştır.
Araştırma bundan sonra yapılacak benzer çalışmalara yön verecektir. Esir
denildiğinde genel manada anlaşılan yabancı devletler tarafından esir alınan Türk
askeridir. Bu yüzden konuyla ilgili yapılan çalışmaların çoğu Türk Esirleri
üzerinedir. Osmanlı Devleti tarafından alınan Yabancı Esirler üzerine yapılan
çalışmalar günümüzde artmakla birlikte kısıtlı sayıdadır. Çalışmaya başlarken
dikkate alınan ve az çalışılmış bir konu olması sebebi yapılan araştırma ayrı bir önem
kazanmaktadır.
Bu çalışma, çok fazla çalışılmış bir konu olmaması sebebi ile ilk olarak
kaynak yetersizliği konusunda bir takım sıkıntılar yaşanmıştır. Konunun kaynak
sıkıntısı Başbakanlık Osmanlı Arşivi, ATASE Arşivi, Kızılay Arşivi dönemin Süreli
Yayınları, esirlere ait Hatıratlar ile az sayıda kitap ve makale ile çözülmeye
çalışılmıştır.
Araştırma neticesinde, Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu ekonomik
koşullar zorlayıcı olmasına rağmen olabildiğince Anadolu’da bulunan esir
garnizonlarındaki esirlerin ihtiyaçları karşılanmaya çalışılmış, sağlık, iskân ve maaş
işlemlerine kadar bütün işlemleri gerçekleştirilmiştir. İtilaf Devletleri tarafından da
çok sayıda Türk askeri esir alınmıştır. Onlarla karşılaştırıldığında Osmanlı
Devleti’nde bulunan esirlerin daha insancıl koşullarda muhafaza edildikleri
gözlemlenmiştir. Yapılan bu çalışmada da onları ortaya koymaya çalıştık.
Çalışmada temel olarak Osmanlı arşiv kaynakları, yabancı heyetlerin kamp
raporları ve esirler tarafından tutulan günlükler esas alınmıştır. Bu belgeler arasında
resmi yazışmalar, esirlere ait mektuplar ve dilekçeler ile devletlerarası anlaşmalar yer
almaktadır.
14
BİRİNCİ BÖLÜM
ESİR KAVRAMI VE ESİR HUKUKU
1. ESİRLERİN TEMEL HAKLARI
Eski Çağ ve Roma Döneminde, halk hürler ve köleler olarak iki farklı sınıfa
ayrılmıştır. Kölelik, doğarken köle doğanlar, borçları sebebiyle köle olanlar ve savaş
esirleri şeklinde adlandırılmıştır. Bu dönemde köleler sahiplerinin mülkiyetindeydi
ve hiçbir hak ve hürriyete sahip değillerdi.
Kelime, eski Yunanlılarda ‘Doulos’, Romalılarda ise ‘Servus’ olarak
kullanılmıştır. Eski Türklerde ise ‘Bulun’, ‘Tutgun’ ve ‘Tutmak’ şeklinde
geçmektedir.
Arapça’da “savaş tutsağı” anlamında kullanılan esir kelimesi, “ip vb. şeylerle
sağlamca bağlamak” anlamındaki esr(isare) kökünden türemiştir. Esir kelimesinin,
savaşta ele geçen ve asıl muharip unsur olan yetişkin erkekler için kullanılmasıyla
birlikte yalnız kadın ve çocuk tutsakları da ifade eder44
.
İslam Hukukunda kölelik müessesesini ifade etmek üzere “rık” veya
“rıkkıyet” kelimeleri kullanılmaktadır. Hem İslam Hukukunda hem de Osmanlı
tatbikatında köle olan erkeklere, “rakik, abd, memluk, esir ve kul” denmektedir.
Savaşlarda elde edilen erkeklere esir denirken, kadın ve çocuklara da “seby” veya
çoğulu olarak “sebaya” adı verilmektedir45
.
Harp esiri kavramı, savaş esnasında taraflardan biri tarafından ele geçirilen,
düşmanın resmi ordusuna mensup ve statüleri devletlerarası sözleşmelerle garanti

44Ahmet Özel, “Esir”, İslam Ansiklopedisi, C.11, Türk Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 1995, s.382.
45Ahmet Akgündüz, “Bir Aile ve Hizmet Müessesi Olarak Osmanlıda Harem”, Türkler Ansiklopedisi, C.10,
Ankara 2002, s.315.
15
altına alınmış, asıl savaşçı unsurları ifade etmektedir. Ancak esir alınacak unsurların,
düşman ordusuna ait üniformayı giymesi şart değildir. Düşmana karşı silahlı
çatışmaya giren sivil güçler veya herhangi bir askeri güçle ilintisi olan silahsız
insanlar da esir edilebilmiştir46
.
18 Ekim 1907 tarihinde Hollanda’nın Lahey şehrinde görüşülen La Haye
Konferansı’nda harp esirleri, meşru ve silahı alınmış bir düşman olarak kabul
edilmiştir.
12 Ağustos 1949 tarihli Cenevre Sözleşmesi’nde harp esirleri, gruplar halinde
ele alınmıştır. Cenevre sözleşmesine göre şu kişiler harp esiri sayılmıştır:
1. Silahlı kuvvetler mensupları (askerler). Eli silah tutan sivil halkta bu gruba
dâhil edilmiştir.
2. Diğer milis kuvvetleriyle gönüllü birlikler, milislerin veya gönüllü birliklerin
aşağıdaki şartları taşımaları gerekmektedir;
a) Başlarında aslarından sorumlu bir şahıs bulunması,
b) Sabit ve uzaktan seçilebilir ayırıcı işaretlerinin bulunması,
c) Açıkça silah taşımaları,
d) Hareketlerinde harp kanunlarına ve adetlerine uymaları.
3. Bağımsızlık iddiasında bulunan silahlı kuvvet mensupları,
4. Askeri uçakların sivil mürettebatı, harp muharrirleri, iaşe müteahhitleri, askerin
hizmetinde bulunan çalışma birliklerine silahlarıyla refakat eden şahıslar.
5. Ticaret mürettebatı filolarıyla sivil havacılık mürettebatı.
6. İstila kuvvetleriyle mücadele etmek üzere kendiliklerinden silaha sarılan işgal
edilmemiş bir ülkenin ahalisi. Açıktan silah taşımaları ve harp kanunlarına
uymaları gerekir47
.
Devletlerarasında meydana gelen savaşların bir kurala bağlanması düşüncesi
eski çağlardan bu zamana mevcut olmakla birlikte, uluslararası hukukta bu konudaki
ilk ciddi adımların 19.yy’da atıldığı görülmektedir. Bu düşünceler, hukuk alanına
devletleri bağlayıcı uluslararası sözleşmeler olarak ortaya çıkmaya başlamıştır.

46 Aslan, a.g.e., s.33-34.
47 Ahmet Özdemir, “Hukuk Dilinde Harp Esirleri”, Atatürk Yolu Dergisi, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi
Enstitüsü Dergisi, S:7, 1991, s. 575.
16
Uluslararası belgeler savaşta dost-düşman ayrımı yapmaksızın, yaralılara,
hastalara, kazaya uğramış denizcilere, savunmasız veya teslim olmuş düşmana, savaş
esirlerine, işgal edilmiş bir ülkenin sivil halkına, sağlık kurumlarına, kültür ve sanat
varlıklarına saygı, koruma ayrıcalıklarını önermektedir48
.
Savaş nedeniyle İngiltere, Fransa, Rusya Büyük Elçilikleri ve konsoloslukları
kapatıldığı ve düzenli çalışmaması sebebiyle bu ülkelerin uyruklularının işlerine
Felemenk (Hollanda) Elçiliği ve temsilcilikleri bakmıştır. Bunun dışında I. Dünya
Savaşı boyunca ve Milli Mücadele döneminde Hilal-i Ahmer (Kızılay) Cemiyeti,
Salib-i Ahmer (Kızılhaç) Cemiyeti ve Beynelmilel Üsera Ajansı’nın da esirlerle ilgili
bazı işlemleri yürüttüğü görülmüştür.
Harbiye Nezareti’nde esirlerin işleriyle ilgilenmek için savaş esnasında
“Üsera Muamelat Şubesi” kurulmuştur. Bu şube gerek yurt içinde bulunan esir
kamplarındaki sivil ve asker esirlerle ilgilendiği gibi yurt dışındaki esir kamplarında
bulunan sivil ve asker Türk esirleri ile Kızılhaç Cemiyeti vasıtasıyla ilgilenmiştir.
Kuruluş, dünyadaki bütün esir kamplarında esirlerin durumunu kontrol edip
yetkili mercilere ilettiği gibi esirler için para, ilaç, giyecek ve yiyecek yardımları
sağlıyor, ayrıca aileleri ile haberleşmelerini para ve paket nakliyatını düzenliyordu.
Yabancı ülkelerdeki Türk esirlerle ise Kızılhaç Cemiyeti veya tarafsız
ülkelerin elçi veya konsoloslukları ilgileniyor, mektup, para, paket gibi malzemeleri
esirlere dağıtmaya çalışıyordu49
.
1.1. ÜSERA HAKKINDA TALİMATNAME
Bu talimatname, esirlere uygulanacak muamele hakkında bilgi veren beş ana
bölümden oluşan bir belgedir. Belgenin beş ana bölümüne bakılırsa;

48 M. Yasin Aslan, “Savaş Hukukunun Temel Prensipleri”, TBB Dergisi, S:79, Ankara 2008, s.236.
49Aydın Ayhan, “ 1.Dünya Savaşında Türkiye Dışında ve Anadolu’da Esir Kampları Balıkesir Esir
Kampı”,http://www.geliboluyuanlamak.com/335_1-Dunya-Savasinda-Turkiye-Disinda-ve-Anadoluda-EsirKamplari-Balikesir-Esir-Kampi-(Aydin-Ayhan), (2016,Mart).
17
I.Bölüm: Sevk ve idare
Esirlerin, Harbiye Nezareti’nce garnizonlara sevk ve ikame olundukları,
durumları hakkında bilgi verildiği gibi esir subaylar ile erlerin, Osmanlı
Ordusu’ndaki durumu ve maaşı nasılsa aynı şekilde onlara da uygulanacağı, harp
esirlerine her türlü hukukî hak ve durumlarının garnizon kumandanlıklarına bağlı
kolordu kumandanlığınca görüleceği belirtilmiştir.
Ayrıca esirlerin iskân ve ikâme durumları bunun için esirlere oteller veya
konaklar kiralandığı, esirler kendi kendilerini iaşe edemezlerse esirlerin iaşe ve
tedavileri Osmanlı Hükümeti’nce yapılacağı dile getirilmiştir.
Esir deniz erlerinin garnizondaki kışla veya münasip yerlerde ikâme ettirilip
ve doğrudan doğruya devlet tarafından iaşe ve tedavi edileceği belirtilmiştir50
.
II. Bölüm: Esirlere Verilecek Genel Müsaadeler
Esirlere ait eşyaların esir komisyonunun kasasında tutulduğu ve ihtiyaca göre
bir mecidiyeden fazla olmamak koşuluyla para bırakıldığı ve ihtiyaçları olduğu
zaman makbuz karşılığında verileceği ifade edilmiştir.
Ayrıca, esirlere gelen posta, mektup vs. posta haneler aracılığıyla
gerçekleştirildiği ve ücretten muaf olduklarına, yine esirlere mahsus gönderilen
eşyalardan ve onların gönderdikleri eşya vs. gümrük vergisi alınmayıp; harp
esirlerinin Osmanlı sınırı içindeyken nakil masrafları Osmanlı Hükümeti’nce
karşılanacağı belirtilmiştir.
Harp esirlere gelen mektup, paket ve gazetelerin sansüre tabi tutulduğu ve
sansür edilmeden esirlere verilmediği vurgulanmıştır.
Askeriyece ve hükümetçe uygun görülen şekilde esirlerin din ve mezheplerini
yaşamada gerekli serbestliğin verildiği, duruma göre ise bu serbestlik garnizon

50 Üsera Hakkında Talimatname, Matbaa-ı Askeriye, Süleymaniye-İstanbul 1331, s.2. BOA. HR. SYS.2216/7
Belgenin orijinal metni ektedir. Belgenin bir kısmı paylaşılmıştır. Bkz. EK- 1.
18
komutanlığınca da belirlenebileceği, esirlerin oluşabilecek özel izinlerin duruma göre
Harbiye Nezareti’nce tayin ve emir olunacağı belirtilmiştir51
.
III. Bölüm: Tahsisat ve İaşe
Esir subayların rütbelerine uygun maaşı her ay ayın sonunda aldıkları, otel ve
konak gibi yerlerde ikame olunup devlet tarafından iaşe edilmekte iseler, iaşe masrafı
maaşlarından alınarak harpten dolayı oluşan hastalıklarının tedavisinin devlet
tarafından karşılanacağı söylenmiştir. Esir subayların her türlü hizmetten muaf
oldukları fakat erlerin isterler ise amale ve işçi olarak çalıştırılabilecekleri
belirtilmiştir.
Amale ve işçi olarak istihdam edilen esirlerin yevmiyeleri devletçe belirlenip
verileceği, ancak bu yevmiyenin bir kısmı serbest kalma zamanı verilmek üzere
emaneten komisyon kasasında saklanarak haftalık ihtiyacını karşılayacağı kadar
parası eline verilir, denilmiştir52
.
IV. Bölüm: Üsera Komisyonu
Esirlerin ikâme ve iskânı, iaşe ve idaresi, hasta olanların tedavisi, deftere
kayıt işlemleri, sevk ve idarelerinin sağlanması amacıyla üsera komisyonun
kurulduğu belirtilmiştir. Komisyonun başkanı duruma göre yüksek rütbeli subaydan,
onun emrinde bir subay olmak üzere bir reis ile bir iaşe ve hesap heyeti, icabı kadar
muhafız asker veya jandarmadan teşkil edildiği dile getirilmiştir.
Üsera Komisyonunun esirlere ait bir künye defteri oluşturacağını, her esir
kafilesi geldikçe sırayla bu deftere kayıtlarının yapılacağını, bu künye defterinin bir
örneğinin her yeni kafile geldikçe bir defaya mahsus olarak tanzim ve doğrudan
doğruya Harbiye Nezareti’ne gönderileceği belirtilmiştir.
Üsera Komisyonunun esirlere özel bir vukuat defteri oluşturmasını ve
esirlerden vefat eden olursa bu deftere geride kalan eşyaları ile birlikte kayıt edilip,

51 Üsera Hakkında Talimatname, BOA. HR. SYS.2216/7-5 s.3.
52 Üsera Hakkında Talimatname, BOA. HR. SYS.2216/7-5 s.4.
19
bu defterin ay sonunda suretinin Harbiye Nezareti’ne gönderilmesi gerektiği dile
getirilmiştir.
Üsera Komisyonu tahsisat defteri oluşturulup esir subaylara verilen maaş
sonunda defter subaylara imzalattırılıp, bu defterin bir suretinin Harbiye Nezareti’ne
gönderildiği, ifade edilmiştir. Esirler için tutulan defterler aynı zamanda Fransızca
kaleme alınıp, yazılanların okunmasında komisyonca imkân bulunamazsa
mülkiyeden yerel bir memur ve bizzat esirlerden ve hatta mahallî ahaliden Fransızca
bilenlerden istifade edilmesi gerektiği belirtilmiştir53
.
V.Bölüm: Güvenlik Maddeleri
Esirlerin Osmanlı kanun ve nizamlarına tabi tutulduğu, garnizonda serbest
oldukları bir muhafız eşliğinde küçük gruplar halinde gezdirilmesi gerektiği, vukuat
derecesine göre divan-ı harbe sevk olunabileceği ve bir asker gibi cezalandırılacağı
belirtilmiştir.
Firara teşebbüs edenler serbestliklerini yitirerek sıkı bir kontrole tabi tutulup,
firar ettikten sonra yeniden esir edilen esir hakkında evvelki firarına dayanarak bir
ceza verilmeyeceği, esirlerden uygun olmayan davranışlarda bulunanlar gerekirse
ceza olarak garnizonlarının değiştirilmesini garnizon komutanları, kolordu kumandan
vekillerinden talep ve adı geçen kumandanın talebinin kabul edileceği belirtilmiştir54
.
Savaşın sürdüğü bir dönemde, ele geçirilen esirlerin hak ve hukukuna yönelik
1915 yılında yayınlanmış önemli bir talimatname özelliği taşımaktadır. Düşman
askerlerine karşı Osmanlı Devleti’nin tutumunu onlara yaklaşımını en iyi biçimde
sergileyen bir belgedir. Esirlerin, Osmanlı topraklarında kaldıkları süre içerisinde
sevk ve idarelerinin ne şekilde olduğu, esirlere verilecek genel müsaadelerin sınırları,
nelerden faydalanabilecekleri, tahsisat ve iaşe durumları, esirlerin ülke içindeki
vaziyetlerinin düzenlenmesi için Üsera Komisyonlarının oluşturulması ve ikâmet
ettirildikleri yerlerde güvenlik konuları hakkında hazırlanan talimat ile ortaya
konulmuştur. Bu talimatnameye uygun olarak esirlere yaklaşılmaya muamele

53 Üsera Hakkında Talimatname, BOA. HR. SYS.2216/7-6, s. 5.
54 Üsera Hakkında Talimatname, BOA. HR. SYS.2216/7-7, s. 6.
20
edilmeye çalışılmıştır. Harp esirlerine yapılacak uygulama hakkında bilgi veren bir
başka belge ise Cenevre Sözleşmesidir.
1.2. SAVAŞ ESİRLERİNE YAPILACAK MUAMELE İLE İLGİLİ
CENEVRE SÖZLEŞMESİ
Harp esirlerine yapılacak muamele hakkında bilgi veren sözleşmenin bu
kısmında; bu sözleşmeyi imzalayan tarafların herhangi bir savaşa girmesi dâhilinde
tarafların her biri aşağıdaki şartları uygulamakla yükümlü tutulmuşlardır. Savaş
sürerken ve savaş bitiminde taraf devletlerin nelere dikkat etmeleri gerektiği üzerinde
durulmuştur.
Savaşın asker ve siviller üzerindeki etkisini hafifletmek için ilk Cenevre
Sözleşmesi 22 Ağustos 1864 yılında imzalanmıştır. 27 Temmuz 1929 tarihli Cenevre
Sözleşmesin de ise savaşan devletlerin esirlere insanca davranması, haklarında bilgi
vermesi ve tarafsız ülke temsilcilerinin esir kamplarını ziyaret etmelerine imkân
tanınması üzerinde durulmuştur55
.
Sözleşme gereği, silahlarını terk eden silahlı kuvvetler mensuplarıyla, hastalık
ve yaralanma nedeniyle harp dışı edilmiş kişilerin, din, dil, ırk, cinsiyet ayrımı
gözetmeksizin can ve mal güvenlikleri sağlanıp insanca muamele edilecektir.
Sözleşmede, yaralılar ve hastalar toplanacak ve tedavi altına alınacaktır,
denilmiştir. Milletlerarası Kızılhaç Komitesi gibi tarafsız insani bir teşkilat,
anlaşmazlık halinde taraflara hizmet edebilecektir. Bu kişilerin hayatlarına zarar
verilmeyeceği gibi, herhangi bir yaralama, sakatlama, işkence, tecavüz, haysiyet
kırıcı hakaret ve davranışta bulunulması yasaklanmıştır. Bu sözleşmenin düşman
eline düşen kimselere iadelerine kadar, uygulanmasına karar verilmiştir.
Düşmanın eline düşen korunan kişiler bakımından bu sözleşme, kesin şekilde
ülkelerine gönderilmelerine kadar uygulanacaktır, denilmiştir.
Anlaşmazlıktaki taraflardan biri veya diğeri tarafından kendileri için daha

55Genelkurmay Başkanlığı, “1949 Tarihli Silahlı Çatışmaların Mağdurlarının Korunmasına İlişkin Cenevre
Sözleşmeleri”, Silahlı Çatışma Hukuku İle İlgili Uluslararası Hukuk Metinleri Cilt-I, Genelkurmay Basımevi,
2010 Ankara, s.165.
21
müsait tedbirler alınmadığı sürece hastalar ve yaralılar ile Sağlık ve Dini Teşkilat
üyelerinin sözleşmeden faydalanabileceği ifade edilmiştir56
.
Sözleşmeye göre, muharipler, ellerine düşen hasta, yaralı ve ölülerin
hüviyetlerini tayine yarayan bütün malumatı mümkün olan en kısa zamanda tespit
edeceklerdir. Bu malumatta mümkün ise aşağıdaki hususlara yer verilecektir:
a) Tabi oldukları devletin adı,
b) Mürettepleri veya sicil numaraları,
c) Soyadları,
d) İlk isim veya isimler,
e) Doğum tarihleri,
f) Kimlik kartında veya künyede yazılı bulunan diğer bilgiler,
g) Esir düşme veya ölüm tarih ve yeri,
h) Yara veya hastalıkla veya ölüm sebeplerine dair malûmat.
1929 yılına ait Cenevre Sözleşmesi ile alınan kararlar, harp esirlerine
yapılacak muamelenin, 22 Ağustos 1949 tarihli Cenevre Sözleşmesi ile daha da
detaylandırılmıştır.
İhtilaf halindeki taraflar, ölümü tespit etmek için cesetlerin gömülmesinden
evvel dikkatli bir tıbbi muayeneden geçmelerine özen gösterecekti. Ölüler mensubu
bulunduğu dinin icabı üzerine defin edileceği dile getirilmiştir57
.
Harp esirleri düşman devletin hükmünde olmalarına rağmen, kendilerini esir
eden fertlerin veya askerî birliklerin hükmünde değillerdi. Harp esirlerine her zaman
insanca muamele edilmesi şarttır. Bunları elinde tutan devletin, hükmünde bulunan
harp esirlerinin sağlıklarını önemli derecede tehlikeye düşürecek her fiil ve ihmal ile
onların ölümüne sebep olacak her türlü şeye önem vermemek söz konusu olamazdı,

56 Genelkurmay Başkanlığı, “1949 Tarihli Silahlı Çatışmaların Mağdurlarının Korunmasına İlişkin Cenevre
Sözleşmeleri”, a.g.e., s.167,168.
57
a.g.e., s.178.
22
denilmiştir58
.
Sözleşmeye göre, harp esirleri, esir alındıklarından sonra mümkün olan en
kısa zamanda tehlikeden uzak olacak kadar muharebe bölgesinden uzak kamplara
tahliye olunacaklardır. Harp esirlerini elinde tutan devlet, tahliye olunan esirlere kâfi
miktarda içecek su, yiyecek, giyecek ve sıhhi bakımlarını temin edecektir; adı geçen
devlet, bunların tahliyesi sırasında emniyetlerini temin için lüzumlu bütün tedbirleri
alacak ve tahliye edilen esirlerin bir an evvel listesini tanzim edecektir, denilmiştir.
Esirleri elinde tutan devletler, harp esiri kamplarının coğrafi mevkileri
hakkında lüzumlu her türlü malumatı birbirlerine bildireceklerdir59
. Harp esirleri,
yemeklerinin hazırlanmasına mümkün olduğunca katılabilecekler; bu maksatla
mutfakları kullanabileceklerdir. Yemekhane olarak münasip yerler ayrılacağı
söylenmiştir.
Esirleri elinde tutan devlet tarafından esirlerin bulunduğu iklim şartları göz
önünde bulundurularak kâfi miktarda giyecek, çamaşır ve ayakkabı temin edilecektir.
Esir kamplarında fiyatları mahalli piyasasını geçmemek koşuluyla esirlerin günlük
gıda, eşya, sabun ve tütün eşyalarını karşılamak adına kantinler kurulacaktır.
Kantinlerden hâsıl olacak karlar harp esirleri menfaatine kullanılacaktır,
denilmiştir60
.
Harp esirleri, tabi bulundukları devlete ve mümkünse kendileriyle aynı
millete mensup bir tıbbi personel tarafından tedavi olunacaklardır. Harp esirleri,
mezheplerinin ayinlerinde bulunmaları da dâhil olmak üzere dini vecibelerini yerine
getirmekte serbest olacaklardır. Dini ayinler için münasip mahaller tahsis olunacağı
bildirilmiştir.
Harp esirlerine, sporlar ve oyunlar da dâhil olmak üzere, bedeni hareketlerde
bulunmak ve açık havadan istifade etmek imkânı verilecektir. Bu maksatla bilumum
kamplarda kâfi miktarda açık sahalar tahsis edileceği ifade edilmiştir.

58 12 Ağustos 1949 Tarihli Cenevre Sözleşmesi ve Ek Protokolleri, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Yayınları, Yay. Haz. Melike Batur Yamaner, Emre Öktem, Bleda Kurtdarcan ve Mehmet C. Uzun, İstanbul, s.55.
59
a.g.e., s.58,59.
60
a.g.e., s.61.
23
Harp esirlerine ve bilhassa bunlardan firar eden veya firar teşebbüsünde
bulunanlara karşı silah kullanma, gerekli görülürse ihtarlar yapılmasının ardından en
son olarak müracaat edilecek bir tedbir olacaktır. Esirleri elinde tutan devlet, harp
esirlerinin mazhar olacakları ve tabi bulundukları devletçe kendisine usulen tebliğ
edilecek olan rütbe terfilerini tanıyacaktır. Harp esiri olan subaylara, rütbe ve
yaşlarına göre gösterilmesi gereken hürmetle muamele edilecektir, denilmiştir
61
.
Başka yere nakil halinde harp esirlerine hareket edecekleri ve yeni posta
adresleri resmen tebliğ olunacaktır; bu tebliğ, ağırlıklarını hazırlamalarına ve
ailelerine haber vermelerine imkân bırakacak kadar erken yapılacaktır. Esirlerin eski
kampları adresine gönderilmiş bulunan mektuplar ve paketler kendilerine
geciktirilmeden yollanacaktır. Nakil masrafları esirleri elinde tutan Devlete ait
olacağı dile getirilmiştir.
Harp esirleri, kamplarının idaresi, tanzimi ve bakımı haricinde ancak
aşağıdaki işlerde çalışmakla mükellef tutulabileceklerdi:
a) Ziraat,
b) Maden, makine ve kimya sanayinden, imal sanayi,
c) Askeri mahiyette nakliye ve levazım işleri,
d) Ticaret ve sanat faaliyetleri,
e) Ev hizmetleri,
f) Askerî mahiyette kamu hizmetleri.
Hiçbir harp esiri gönüllü olmadıkça gayrisıhhî veya tehlikeli işlerde
kullanılamayacaktır. Esirleri elinde tutan devlet harp esirlerine aşağıda yazılı
meblağları uygun miktarda aylık bir maaş avansı ödeyecektir:62
Çavuştan aşağı rütbede esirler: 8 İsviçre Frangı,
Çavuşlarla sair erbaş esirler: 12 İsviçre Frangı,
Yüzbaşı rütbesine kadar subaylar: 50 İsviçre Frangı,

61 12 Ağustos 1949 Tarihli Cenevre Sözleşmesi ve Ek Protokolleri, a.g.e., s.65,66.
62 a.g.e., s.71.
24
Binbaşılar, yarbaylar, albaylar: 60 İsviçre Frangı,
Generaller: 75 İsviçre Frangı,
Harp esirleri, esirleri elinde tutan devletin silahlı kuvvetlerinde cari bulunan
kanun, nizamname ve umumi emirlere tabi olacaktır. Bir harp esiri aynı fiil veya suç
maddesinden dolayı ancak bir kere cezalandırılabilir, denilmiştir63
.
Harp esirlerine tatbiki caiz cezalar şunlar olacaktır:
1. Otuz günlük bir devreyi geçmemek üzere maaş avansının ve çalışma
ücretinin yüzde ellisine kadar para cezası,
2. İzinlerin kaldırılması,
3. Günde iki saati geçmemek üzere angaryalar, (subaylara tatbik
olunmayacaktır)
4. Tutukluluk, alıkonulma.
Harp esirleri etkin düşmanlıkları son bulmasıyla vakit geçirilmeden tahliye ve
memleketlerine iade olunacaklardır. Harp esirlerinin memleketlerine iade masrafları
her halde esirleri elinde tutan devletle esirlerin tabi oldukları devlet arasında pay
edileceği söylenmiştir64
.
Osmanlı Hükümeti tarafından 1915 yılında yayımlanan Üsera
Talimatnamesi’nde geçen maddeler benzer şekilde Cenevre Sözleşmesi’nde de
geçmiştir. Esirler adına düzenlenen her iki belgede de hemen hemen benzer konulara
değinilmiş olması devletlerde esir olarak tutulanların ortak sorunlar yaşamalarından
ileri gelmektedir. Bununla birlikte Osmanlı Devleti’nin böyle bir talimatname
yayınlaması ile esirler meselesini alelade bir konu gibi görmediğini de
anlaşılmaktadır. Zira savaşın başlarında böyle bir talimatnamenin hazırlanması
Osmanlı Hükümeti’nin muhafaza altında tuttuğu esirlere ne kadar önem verdiğinin
de kanıtıdır. Esirler konusunda şartlar el verdikçe yukarıda sıralamış olduğumuz
hususlara dikkat edildiği ve esirlere ona göre muamele etmeye çalışıldığı konunun
ilerleyen bölümlerinde belgeler eşliğinde örneklendirmeye çalışılacaktır.

63 12 Ağustos 1949 Tarihli Cenevre Sözleşmesi ve Ek Protokolleri, a.g.e., s.83.
64 a.g.e., s.94.
25
İKİNCİ BÖLÜM
AFYONKARAHİSAR ESİR KAMPI
1. AFYONKARAHİSAR ESİR KAMPI
Yapılan mücadeleler neticesinde ele geçirilen esirler, esir garnizonlarına
gönderilmeden evvel İstanbul Askeri Hastaneleri’nde tedavi görmüşler ve daha sonra
tutuklu kalacakları esir garnizonlarına sevk edilmişlerdir.
Esirler Anadolu’daki esir kamplarına doğru kafileler halinde deniz, karayolu
ve demiryolu vasıtasıyla gönderilmiştir. Kesin sayı bilinmemekle birlikte esirlerin
birçoğu özellikle o dönemde ordularda sıklıkla karşılanan dizanteri, çiçek, tifüs ve
tifo gibi hastalıklar neticesinde yollarda hayatını kaybetmiştir. Geri kalanlar ise daha
sonra tedavileri görülmek üzere çeşitli esir garnizonlarına dağıtılmıştır65
. Bunların
içinde Afyonkarahisar Esir Kampı’da bulunmaktadır. Hintli ve İngiliz esirler buraya
gönderilmiştir.
Başkomutanlık Vekâleti’nden 18 Mart 1917 tarihinde Osmanlı İçişleri
Bakanlığı’na gönderilen listeye göre Osmanlı topraklarında;
Büyükada Genaral Townshend Karargâhı,
Samatya,
İzmit,
Bursa,
Eskişehir,
Ankara,

65 Özçelik, a.g.e., s. 61.
26
Konya,
Kastamonu,
Kütahya-Tavşanlı,
Yozgat,
Manisa,
Afyonkarahisar,
Bor(Niğde),
Denizli,
Gedos,
Kırşehir gibi yerlerde esir garnizonu bulunmaktaydı66
.
Anadolu’da bulunan bu kamplar, Alman ‘Stalag’ ları veya İngiliz ‘Maadi
Kampı’ gibi yerlerle kıyaslanınca daha insanî olduğu görülmüştür67
.
Anadolu’da Birinci Dünya Savaşı sırasında esir kamplarının sayısı 80
kadardır. Belli başlıları yukarıda belirtildiği gibidir. Afyonkarahisar Esir Kampı,
Anadolu’da o dönemde oluşturulmuş ilk esir kamplarından biriydi68
. Afyonkarahisar
Esir Kampı 1915 yılında açılmış olup Asım Bey ilk komutanıdır. 1916 yılında bazı
esirlerin kaçma girişimlerinin sıklaşması sebebi ile görevinden alınmış kendisinden
sonra kampın komutanı Binbaşı Mazlum Bey olmuştur. Mazlum Bey’in ise görevi
sırasında esirlere karşı kötü davranışları sebebi ile 1918 yılında görevden alınmış
kamp komutanlığına Yarbay Ziya Bey getirilmiştir69
. Kamp, 1918 yılının sonunda
Mondros Mütarekesi hükümleri çerçevesinde kapatılmıştır70
. Afyonkarahisar’da
savaşın başından beri esir kampı bulunmakta olup 1915 ilkbaharında ABD

66 BOA. DH. EUM.5. Şb. 34/30.
67 Haşim Söylemez, Sedat Gülmez, “Emanet Düşmanlar”, Aksiyon Dergisi, C.11, S.851, 2011, s.15.
68 John Still, A Prisoner in Turkey, Jhon Lane Company, London 1920, s.18.
69 Still, a.g.e., s.145,202.
70 Jennifer Lawless, The Fate of the Australian Gallipoli POW’s, University of New England, (Doktora Tezi),
Haziran 2010, s.148.
27
Büyükelçilik Müsteşarı M. Philip tarafından ziyaret edildiği sırada, kampta yaklaşık
2.300 harp esirinin mevcut olduğunu belirtmiştir71
.
Afyonkarahisar Esir Kampı’nda çeşitli milletlere mensup esirler muhafaza
altında tutulmuştur. Kampta, Kafkas Cephesi’nde Karadeniz’de ve İran üzerinden
Kut’ul-âmare’ye yardıma giderken ele geçirilen Rus askerleri, Irak’ta ele geçirilen
İngiliz ve Hintli esirler, Çanakkale Deniz Savaşları sonucunda ele geçirilen
Anzaklar72 ve Fransızlar ile yine Filistin’de ele geçirilen Yeni Zelandalı askerler
bulunmaktaydı73
.
Çanakkale Muharebeleri sonunda, Çanakkale Boğazına girmeyi başaran
Avustralya denizaltısı AE2, 30 Nisan 1915 tarihinde Sultanhisar gambotunun
yakınlarında yüzeye çıkmak zorunda kalınca vurulmuş ve 34 kişilik mürettebatın
hepsi esir alınmıştır. Mürettebatın tamamı kısa bir süre İstanbul Samatya’da bir
Ermeni okulunda tutulduktan sonra Afyonkarahisar Esir Kampı’na gönderilmiştir74
.
Afyonkarahisar, Avustralyalı esirlerin temel toplanma noktalarından biri olmuştur75
.
Fransız Turquoise76 denizaltısı, 1915 Ekim ayında Çanakkale Boğazını geçip
Marmara’ya ulaşan ilk Fransız denizaltısıdır. Bu denizaltı 30 Ekim tarihinde karaya

71 Alfred Boissier-Adolphe Vischer, Comité International De La Croix-Rouge, Documents Publiés à L’occasion
De La Guerre Europeenne 1914-1917, Rapport, sur leur inspection des camps de prisonniers en Turquie, October
1916 a Janvier 1917, Douzième Serié, (Mars 1917), s. 25. (Mesela Bkz. BOA. HR. SYS.2225/21).
72 Anzak(Anzac) kelimesinin geniş açılımı “Australian and New Zealand Army Corps” dur. Birinci Dünya
Savaşında Çanakkale’de savaşmak üzere İngilizler tarafından getirilen Avustralya ve Yeni Zelanda ordusuna
verilen isimdir. Bkz. Abdullah Tok, Hakan Ayaz, Çanakkale Kara Muharebelerinin İngiliz “TheTımes”
Gazetesine yansımaları, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, XVI/32, Bahar, 2016.
73 H.Tahsin Günek, “ I.Dünya Savaşı Yıllarında Afyonkarahisar Esir Kampı”, Taşpınar, S.8, 2012, s.33.
74 Doğan Şahin, Türklere Esir Olmak-Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Savaş Yıllarında Yabancı Esirler, Ozan Yayın.
İstanbul 2015, s.51,59.
75 https://www.awm.gov.au/blog/2010.10.20/experiences-of-a-prisoner-of-war-in-turkey-the-captain-white-story/
(2016,Mart).
76 Fransız Turquoise denizaltısı “Müstecib Onbaşı” adı ile adlandırılmıştır. Bu denizaltıya bu ismin verilmesinin
sebebi, Müstecib Onbaşı isimli asker tarafından ilk olarak fark edilip ve onun tarafından atılan mermilerin sefine
kulesine isabet etmesi sebebiyle İstanbul’a getirilen Turquoise denizaltısı Osmanlı donanmasına eklenmesi ve
isim değişikliği için 10 Kasım tarihinde Bahriye Nezaretinde, Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın katılımıyla
gerçekleşmiştir. Bkz. Donanma Mecmuası, Fransız Bahriyesinin Osmanlı Filosuna Kıymetli Bir Hediyesi, 18
Kasım 1915, no: 116/67.
28
oturmuştur77. İki zabitle yirmi dört neferden ibaret olan mürettebatı esir edilmiştir.
Bu esirlerden bir kısmı Afyonkarahisar Esir Kampı’na gönderilmiştir78
.
Fransız denizaltısı Turquoise’ın batırılması ile denizaltında bulunan tüm gizli
belgeler Türklerin eline geçmiştir. Bu belgelerde İngiliz denizaltısı HMAS E-20
denizaltısıyla planlanan buluşmanın detayları da bulunmaktaydı79
. E-20 İngiliz
denizaltısı 22 Ekim’de Çanakkale’de batırılmıştır. Denizaltı otuz kişilik
mürettebattan oluşmaktaydı. Bu denizaltıdan 2 subay, 24 er esir alınmıştır. Daha
sonra bu esirler Afyonkarahisar Esir Kampı’na gönderilmiştir80
.
Afyonkarahisar Kampı’nın ilk esirleri, 1915 başlarında subaylar ve Fransız
donanması Sapir’in subay ve erleri ve Ruslardan oluşmuştur81. Sapir’in 23 kişilik
mürettebatının tamamı esir edilmiş ve Osmanlı Hükümeti elinden gelen nezaketi
göstermiştir82
.
Afyonkarahisar, Nisan ayının sonlarından itibaren ise, Gelibolu savaşları
sırasında yakalanan denizci ve askerlerin muhafaza altında tutulduğu bir kamp
olmuştur83
.
Çanakkale Cephesinde esir edilen Fransız ve İngiliz askerlerinden ilk kafile
İstanbul Taş kışlaya sevk olunmuş daha sonra bunlardan bir kısmı Afyonkarahisar
Esir Kampı’na gönderilmiştir84
.

77 Şahin, a.g.e., s.52.
78 BOA. HR. MA.1155/60.
79 Şahin, a.g.e., s.65.
80 BOA. HR. MA.1155/5.1.
81 Söylemez, a.g.m., s.16.
82 BOA. HR. MA.1118/4.
83 http://wiki.fibis.org/index.php/Prisoners_of_the_Turks_(First_World_War), (2016,Mart).
84 Tasvir-i Efkâr Gazetesi, İstanbul’a Nihayet Gelmeye Başladılar, 1 Mayıs 1915, no: 1427.
29
Söz konusu esirlerle ilgili olarak; Dışişleri İstihbarat kaleminden 26 Haziran
1915 tarihinde gönderilen belgede, İngiliz donanmasına ait E-1585
, 2-AE86
denizaltıları ile 16. Piyade Alayı subaylarının esir alınarak Afyonkarahisar Esir
Kampı’na getirildikleri bildirilmiş esir olan İngiliz subayların rütbeleri verilmiştir;
E-15 denizaltında ikinci Kaptan Edward John Price, üçüncü Kaptan Philerim
Palmer, Harp memuru Jefri Fits Gerald,
2-AE denizaltında birinci Kaptan Stocker87, ikinci Kaptan Hegard, üçüncü
Kaptan John Kerry,
16.Piyade Alayında Ronald Mac Ronald ve William Eliton bulunmaktadır88
.
27 Temmuz 1915 tarihinde Çanakkale’de 21 kişilik mürettebata sahip Fransız
bandıralı Mariotte denizaltısı batırılmıştır. Bu denizaltı Çanakkale’de batırılan ikinci
Fransız denizaltısı aynı zamanda Fransa’nın en iyi denizaltılarından birisidir89
.
Başkomutanlıktan, Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na 10 Kasım 1915 tarihinde
gönderilen yazıda, Mariotte denizaltısı mürettebatından bulunan Morris Wery ile
dördüncü Wolister Alayına mensup T.Walsh isimli İngiliz neferinin Afyonkarahisar
Esir Kampı’nda bulunduğu bildirilmiştir90
.

85 İngiliz gemisi 15 Martta bir kruvazör tarafından batırılmıştır. Çanakkale’de Osmanlı Devleti tarafından alınan
ilk İngiliz esirlerini teşkil etmektedir. Denize düşen mürettebat halk tarafından denizden çıkarılıp üzerlerine kuru
giyecekler verilmiştir. Esir alınan mürettebat durumlarından oldukça memnun olduklarını belirtmiştir. Aralarında
İngiliz Konsolosunun da bulunduğu mürettebat 3 zabit ve 22 neferden oluşmaktaydı. Esirler deniz yoluyla
İstanbul’a getirildikten sonra kılık ve kıyafetleri yenilenip tedavilerine başlanmıştır. Ayrıca halk esirlere hiçbir
kötü söz ve harekette bulunmamıştır. Detaylı bilgi için bkz. Tasvir-i Efkar Gazetesi, Mağruki Tahtül-Bahrin
Sergedeşti, 18 Nisan 1915, no: 1414; a.g.g., Üsera gördükleri Hüsnü Muameleden Minnettar, 21 Nisan 1915, no:
1417 ; a.g.g., Tahtül-bahir Mürettebatı İstanbul’a Geliyor, 22 Nisan 1915, no:1418 ; a.g.g., İngiliz Esirler, 23
Nisan 1915, no:1419 ; a.g.g., (15-E) Tahtül-Bahrinden Alınan Esirler, 25 Nisan 1915, no: 1421.
86 AE2 denizaltısı Marmara denizine girme teşebbüsünde iken Osmanlı donanması tarafından batırılarak 3 zabit
ile 29 neferden oluşan mürettebatı esir alınmıştır. Detaylı bilgi için bkz. Tasvir-i Efkâr Gazetesi, Tebli-i Resmi, 2
Mayıs 1915, no:1427.
87 Londra’nın önemli gazetelerinden Times’ın 29 Temmuz 1915 tarihli haberinde; “Çanakkale’de 30 Nisan 1915
tarihinde Türkler tarafından batırılan AE-2 denizaltısının süvarisi olup hükümet-i Osmaniye nezdinde esir
bulunan Bahriye Kıdemli Yüzbaşı Stocker tarafından Malta’da bulunan bir dostuna gönderilen mektubun
tercümesidir. “ Rahatım pek yerinde, ummadığımız derecede iyilik görüyoruz. Arkadaşlarımız ile birlikte idman
yapmaya müsaade olunması büyük bir lütuftur. Burada 6 Rus, 2 Fransız, 2 Avustralyalı ve 6 da İngiliz birlikte
bulunmaktayız.” , BOA. HR. MA.1139/27.
88 BOA. HR. SYS.2216/62-1, ayrıca bkz. Tasvir-i Efkâr Gazetesi, Esir Edilen Zabitlerin İsimleri, 2 Mayıs 1915,
no: 1428.
89 Tasvir-i Efkâr Gazetesi, Bir Tahtül-bahri Daha Batırdık, 27 Temmuz 1915, no:1514.
90 BOA. HR. SYS.2219/12.
30
Ele geçirilen esirler sadece deniz savaşları sonucunda ele geçirilen esirlerden
oluşmuyordu. Süveyş Cephesinde Kut’ul-âmare’de girişilen mücadele sonucunda
İngiliz komutan General Townsend başta olmak üzere beş general ve 481 subay ve
13.300 kadar er, Türk ordusu tarafından esir alınmıştır91. Bunların 2.869’u İngiliz ve
10.440’ı Hintlilerden oluşmaktaydı92
.
Afyonkarahisar Esir Kampı’nda, 1916 yılının ikinci yarısından itibaren
çoğunlukla subaylar muhafaza altında tutulmuştur. Rütbesizlerin büyük bir kısmı,
harp öncesi başlayan ve yokluklara rağmen devam ettirilen Bağdat Demiryolu Hattı
inşası için Toros tünelleri kazısında çalışmaya veya başka kamplara gönderilmiştir.
Kalanların birçoğunu ise emir erleri ya da çalışamayacak derecede zayıflar ve
hastalar oluşturmaktaydı93
.
Genelkurmay Başkanlığı’ndan Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na 2 Mart 1916
tarihinde gönderilen yazıda, tayyare gözlemcisi Yüzbaşı Baron de Sezyö esir olarak
Afyonkarahisar Esir Kampı’nda bulunduğu, belirtilmiştir. Fransız Yüzbaşılarından
Henry Astolfi ile nefer Mariuse Ferdinand Dumas’ın esir edildiklerine dair bir
malumat henüz bulunmadığı ifade edilmiştir94
.
Nisan ayından itibaren ise az olmakla birlikte sürekli bir esir akışı olmuştur.
Afyonkarahisar Esir Kampı’na çoğunlukla Çanakkale cephesinden gelen esirler
olmuştur95
.
Uluslararası Kızılhaç komitesinden, M. M. Alfred Boissier ve Dr.Adolphe
Vischer Ekim 1914-1917 tarihleri arasında Osmanlı Devleti’ndeki esir kamplarını
ziyaret ederek rapor yazmışlardır. Yazdıkları bu raporu Uluslararası Kızılhaç
Komitesi’ne sunmuşlardır96
.

91 Özçelik, a.g.e., s. 18.
92 Mesut Çapa, “Birinci Dünya Savaşında Türkiye’de İtilaf Devletleri Esirleri”, Toplumsal Tarih Dergisi, C.II.,
S.12, Haziran 1999, s.49.
93 Söylemez, a.g.m., s.16.
94 BOA. HR. SYS.2221/15.
95 Still, a.g.e., s.196.
96 Boissier-Vischer, a.g.e., s.25.
31
Heyet sırasıyla şu kamplara gitmiştir: Afyonkarahisar, Bursa, Eskişehir,
Kütahya, Kırşehir, Konya, İstanbul, İzmit, Konya97
.
Heyetin Afyonkarahisar Esir Kampı’nı ziyareti sonucunda hazırlamış
oldukları raporda şu bilgiler yer almıştır;
Şehrin ovadan 200 metre yüksekliğinde bir kaya dibinde ve deniz
seviyesinden 1008 metre yükseklikte yer aldığı belirtilmiştir98
.
Afyonkarahisar’da esir bulunan İngiliz subay John Still ise bölgenin bir
kavşak noktası olduğunu, binlerce leyleğin gelip geçtiğini ve özellikle Türkiye’deki
dervişlerin en iyi camiye (Mevlevi dergâhı) sahip olduğunu, belirtmiştir99
.
Raporda, esir bulunanların İngiliz ve Fransız subayları, İngiliz askerleri,
Fransız, Hindu ve Rus askerleri olduğu ifade edilerek kamp komutanının Binbaşı
Mazlum Bey olduğu dile getirilmiştir100
.
Afyonkarahisar Esir Kampı’nda, Ekim 1914-1917 tarihleri arasında, 67
İngiliz subayının bulunduğu bunlardan ikisinin askeri Doktor olduğu, Hint
Ordusunda görevli iki yardımcı cerrah ve 9 Fransız subayının bulunduğu
belirtilmiştir. 29 İngiliz subayı, iki Hint askeri ve bir Fransız askeri kendileri için
ayrılmış yedi özel evde barınmışlardır101
.
1.1. KAMPIN FİZİKİ DURUMU
Afyonkarahisar Esir Kampı’nda; 482 İngiliz askeri, 223 Hint askeri, 26 Rus
askeri ve 6 Fransız askerinin bulunduğu, askerlerin Ermeni Kilisesi’nde ve eklerinde
ve birde Medrese’de (Taş Medrese) muhafaza altında tutuldukları ifade edilmiştir102
.

97 Ahmet Tetik, “Kızılhaç Raporlarından; Osmanlı’ya Tutsak Düşenler, Anadolu’daki Esir Kampları”, Atlas
Tarih Dergisi, S.19, Nisan-Mayıs 2013, s.84; ayrıca bkz. Jennifer Lawless, Kismet, s. 196.
98 Boissier, Vischer, a.g.e., s. 25.
99 Still, a.g.e., s.129.
100 Boissier,Vischer, a.g.e., s. 25.
101 Boissier,Vischer, a.g.e., s. 26.
102 Boissier,Vischer, a.g.e., s. 26.
32
1915 yılında Suvla körfezi mücadelesinde esir edilen İngiliz subay John Still,
ziyaret ettiği evin Karahisar kalesinin karşısında bir ev olduğunu, içerisinde 9 Fransız
subayı, 9 veya 10 İngiliz subayı, çoğunluğu deniz subayı ve denizde servis elamanı
olan Rus esirlerinin bulunduğunu, yazmıştır. Taş Medresede ise, daha fazla Rus
denizci subayı ve mühendisinin bulunduğunu belirtmiştir103
.
1.1.1. Kilise
Kilise ve eklerinde neredeyse hepsi İngiliz ve Fransız çalışamayan, zayıf,
sakat ve iyileşmeye başlamış esirler bulunmaktaydı ve binalar Afyonkarahisar
Kalesinin kuzeydoğu yamacında, gölgelik bir alanda yer almaktaydı. Kilise, taş
duvarlar ve ahşap zeminden oluşmaktaydı104
.
Kilise, 15x28x15 metre ölçülerinde, 120 askeri içinde barındırıp; okulun bir
salonu 11x13x4½ metre ölçülerinde ve 60 askeri içinde muhafaza etmekteydi.
Kilisenin 4x9x5 metre ölçülerinde hiç penceresi olmayan koyu karanlık odasında 10
asker ikâmet etmekte olup, Kilise ve eklerinin iyi şekilde havalandırılmakta olduğu
ancak temizliklerinin yeterli olmamasından kaynaklı haşaratlarla ilgili şikâyetler de
bulunmaktaydı.
Esirlerin ısınma ihtiyaçları için Kilisenin ek binasında sadece sobalar
bulunmaktaydı, askerler yerlerdeki hasır üzerinde bulunan şilteler üzerinde uyumakta
olup yeterli sayıda battaniyeleri de yoktu.
Kampta; Kilise’de dört, ek binasında dokuz alaturka tuvalet var olup, bunlar
ise kirli ve etrafa kötü bir koku yaymaktaydı, çeşme suları ise iyi denebilecek
düzeydeydi.
Esirler, mevcut iki avluda gezmekteydi, avluların ölçüleri 15×26 ve 11×20
metreydi, esirler bütün günlerini bu avlularda geçirmekteydi, esirlerin kampın dışına
çıkışları düzenli değildi105
.

103 Still, a.g.e., s.130.
104 Boissier,Vischer, a.g.e., s. 26.
105 Boissier,Vischer, a.g.e., s. 27.
33
1.1.2. Taş Medrese
Medresede ikamet edenlerin sağlıklı esirler olup, onların arasından
çalıştırılmak üzere işçiler seçilmekteydi. Burada 95 İngiliz, 105 Hintli ve 26 Rus
askeri bulunmaktaydı.
Medrese odaları karanlıktı, pencereleri bozuk ve karoları eski olduğundan,
odalarda soba bacaları olup, iki avlusunun bulunduğu, bunların ebatları ise 46×62 ve
15×26 metre ölçülerindeydi.
Medresenin duvarları kireç sıvalıydı ve yerleri ahşap zeminden
oluşmaktaydı106
.
Boissier ve Vischer Taş Medresedeki esirlerin Ermeni Kilisesi’ndekilerle aynı
şekilde tedavi edildiğini, esirlerin büyük bir kısmını Ermeni Kilisesi’nde bulunan
hasta ve güçsüzlerin oluşturduğunu belirtmiştir107
.
1.1.3. Alt Kamp
Dört bloktan oluşan ve ortak bir avluya bakan bu binaların şehrin biraz
dışında bulunduğu, diğer üçünün şehrin ortasında ve aynı sokakta olduklarını ve bu
dört evin avlusunun 33×50 metre ölçülerinde olduğu dile getirilmiştir.
Şehrin ortasındaki evlerin diğerlerine göre daha az güneş gördüğü,
Eskişehir’de olduğu gibi binalardan dolayı hiç bir şikâyetin bulunmadığı
belirtilmiştir. Ayrıca evlerin yeteri miktarda temiz sayılabileceği gibi burada bulunan
subayların sağlıklarının yerinde olup hiç ölümün olmadığı belirtilmiştir108
.
İngiliz subay John Still, 1918 baharında Afyonkarahisar’da 120 Rus, 100
İngiliz subayı olduğunu ve bu esirlerin kasaba ile istasyon arasında yer alan iki mil
uzaklıktaki boş evlerde kaldığını yazmıştır. Still, evlerin sıcak havalarda yaşanabilir
olacağından bahsederken kış ayları için cam ve kapı olarak oldukça savunmasız
yerler olduğunu ve soğuk olduğunu dile getirmiştir109
.

106 Boissier,Vischer, a.g.e., s. 26.
107 Boissier,Vischer, a.g.e., s. 28.
108 Boissier, Vischer, a.g.e., s.26.
109 Still, a.g.e., s.18.
34
2. AFYONKARAHİSAR’DAKİ ESİRLERİN SAĞLIK ŞARTLARI
Savaş sonrası Osmanlı Devleti, değişik milletlerden birçok esir almış ve bu
esirler ülkenin farklı bölgelerinde kurulan esir garnizonlarına gönderilmiştir. Hasta
ve yaralı bir şekilde esir edilenler öncelikle bir saha hastanesinde tedavi altına
alınırken; yaralı olmayan esirler ise gönderildikleri garnizonda dönemin imkânları
ölçüsünde sağlık kontrolünden geçirilmiştir110. Gerekli görülenler tedavileri için
askeri hastanelere sevk edilmiştir. Ayrıca esirlerin sağlık durumları hakkında
ailelerine bilgi vermeleri için gerekli imkânlar da sağlanmıştır111
.
Esir olarak getirilen şahıslara öncelikle tifo, tifüs ve kolera gibi hastalıklara
karşı bağışıklık sağlayan aşılar yapılmıştır.
Afyonkarahisar Esir Kampı’nda bulunan Avustralyalı esir Çavuş Arch, 17
Eylül 1916 tarihinde Kut Garnizonu’ndan 250 kadar kişinin Afyonkarahisar Esir
Kampı’na getirildiğini ve birçoğunun hasta olup yaklaşık 120 kişinin hastanede
tedavi görmesinden sonra kamplara yerleştirildiğini belirtmiştir112
.
Çavuş Arch, ayrıca sık sık karantinaya alınıp hastalıklara karşı aşılandıklarını
ve kampta daha hijyen bir ortamın sağlanması adına kendileri için başka bir banyo
yapıldığını, giysilerinin dezenfekte edildiğini bununla birlikte kaldıkları kilise ve
okulun tütsü ile temizlendiğini bunun kısa süreliğine kargaşa yarattığını ve yeniden
aynı yerlerine yerleştirildiklerini yazmıştır Çavuş Arch, 30 Kasım 1916 tarihinde, iki
Kızılhaç Temsilcisinin kampa geldiğini, esirlerin tedavi durumlarının ne olduğunu

110 Peter Stanley, Prisoners Of War (Australia)1914-1918, İnternational Encyclopedia of the First World War
(Dijital Koleksiyon), 2015, s.4.
111 Fransız Denizaltısı Saphir’den esir olarak alınan mürettebattan birkaç tanesi ailelerine durumları hakkında
bilgi vermek için mektup yazmışlardır. Bunlardan bir tanesini örnek vermek gerekirse, Saphir Denizaltısı’nın
Elektrik Çavuşu Logal tarafından ailesine yazılan mektupta: “Tahliye sandalı gelinceye kadar yarım saat suda
kaldık. Lakin bereket versin, Türk zabitler bizi çok iyi karşıladı. Sandal içinde zabitin biri ceketini bile verdi. Bizi
hemen ısıttılar. Bizi bir kışlaya götürdüler. Orada bize elbise verdiler. Bizi İstanbul’ a getirdiler ve arada sırada
Türk zabitler gelirler. Bize sigara paketleri ikram ediyorlar. Hemen ekserisi Fransızca biliyor. Hâlbuki biz başka
türlü muamele göreceğimizi zannediyorduk.” demiştir. Bkz. BOA. HR. MA.1118/11.
112 Jonathan Arch, Diaries of a World War One Prisoner of War in Turkey, (Basılmamış Kitap), s.32.
35
kontrol etmek için görevlendirildiklerini ve ayrıca kampları, hastaneleri, mezarlıkları
kapsamlı bir şekilde incelediklerini belirtmiştir113
.
Yine bir başka İngiliz esir John Still, Afyonkarahisar’a getirilirken, şehir
içinden bir mil kadar uzakta olan bir eve (Ermeni evi olduğunu belirtmiş) getirilmiş
ve burada birkaç gün kaldıktan sonra çok iyi durumda olmayan bir hastaneye
getirildiğini burada kontrolden geçtiğini ifade etmiştir114
.
Uluslararası Kızılhaç Komitesi tarafından görevlendirilen, M.M. Alfred
Boissier ve Dr. Adolphe Vischer 1914-1917 tarihleri arasında Afyonkarahisar Esir
Kampı’na yaptıkları ziyaret sonucunda hastaların dört pavyondan oluşan askeri
hastanede tedavi edildiklerini, ahşaptan yapılmış karyolalar üzerine serilmiş yataklar
üzerinde uyuduklarını ve ayrıca Hastane temizliğinin tatmin edici olmasına rağmen
salonlardaki ısınmanın yeterli olmadığını belirtmişlerdir.
Hastanedeki Başhekimin titiz çalışmalarından sonra esirlerde, dizanteri (ağrılı
kanlı bağırsak hastalığı), malarya (sıtma), pernisiyöz (kandaki B12 eksikliği), kronik
enterit (bağırsak bozukluğu), cachexie (beden zayıflığı), ateşli sıtma, interstisyel
nefrit (böbrek zayıflığı), zayıflık gibi rahatsızlıkların tespit edildiğini de ifade
etmişlerdir115
.
Her üsera taburu için bir revir açılmıştır. Buralarda daha ziyade esirler
arasındaki sağlık elamanlarından faydalanmaya çalışılmış, olmadığında ise bölgede
bulunan sağlık kuruluşlarına başvurulmuştur. Esirlerin tedavi masraflarını devlet
tarafından karşılanmıştır. Esir subaylar bazen hastalıkları sebebiyle daha iyi şekilde
tedavi görmek istediklerinde tedavi masraflarını kendileri de karşıladığı olmuştur.
Bulaşıcı hastalık belirtisi gösteren esir garnizonları karantinaya alınmış ve bu
dönemlerde esir sevk ve iadesi daha dikkatli bir şekilde yapılmaya çalışılmıştır116
.
1916 senesi esirler açısından oldukça zor bir dönem olmuştur. Neredeyse tüm
esir kamplarında salgın boyutunda sıtma hastalığı baş göstermiştir. Belemedik Esir

113 Arch, a.g.e., s.34,35.
114 Still, a.g.e., s.129.
115 Boissier, Vischer, a.g.e., s. 28.
116 Ahmet Özdemir, “Milli Mücadelede Üsera Taburları”, Atatürk Yolu Dergisi, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp
Tarihi Enstitüsü Dergisi, C:2, S:5, Mayıs 1990, s.141.
36
Kampı’nda bulunan H.Foxcroft isimli esir, tedavi için Afyonkarahisar’a getirilmiştir.
Burada bu hastaların tedavisi ile Hint asıllı Doktor Pearson elindeki imkânlar
dâhilinde ilgilenmeye çalışmıştır117
. Afyonkarahisar’da esir olarak bulunmuş
H.Foxcroft adlı esir, esaret günlerini anlatırken bu durumu şu şekilde dile getirmiştir:
“Havanın çok soğuk olduğu bir 12 Aralık günü Afyonkarahisar’a geldik. Temizlenip
dezenfekte olmamız için sıcak banyo yaptırıldık. 12 kişi küçük bir odaya
yerleştirildik.14 gün boyunca karantina amacıyla burada tutulduk. Sıtma hastası çok
kişi vardı. Sıtma hastalığı nedeniyle kamp hastanesinde çok ölen vardı”
118
.
Afyonkarahisar’daki esirlerin sağlık durumları oldukça iyi sayılırdı.
Afyonkarahisar Esir Kampı’nda bulunan esirler burada bulundukları süre boyunca
herhangi bir rahatsızlık durumunda tedavi edilmişlerdir.
Afyonkarahisar’daki esirler içinde ara sıra rahatsız olanlar daha önce beş
kuruş ücretle Belediye hastanesinde tedavi edilmekteyken, Garnizon
Komutanlığı’nın teşebbüsüyle tedavileri askeri hastanede ücretsiz yapılmaya
başlanmıştır. Merkez tabipliğince 14 Haziran 1915 tarihinden itibaren 329 asker ve
subaya üç defa tifo ve bir defada çiçek aşısı yapılmıştır
119
.
Hilal-i Ahmer Cemiyetince görevlendirilen memur Kemal Bey, 27 Ocak
1916 tarihinde, Garnizon kumandanı Asım Bey ile birlikte esir karargâhlarını ziyaret
etmiştir. Kemal Bey, esirlerin sağlık şartlarının iyi olduğunu, ara sıra rahatsız
olanların beş kuruş karşılığında Belediye Hastanesinde tedavi edildiklerini
belirtmiştir. Garnizon Komutanlığı’na başvuranların tedavileri de Askeri Hastane’de
yapılmıştır.
Memur Kemal Bey’in yapmış oldukları ziyarette esirlerde bit olmadığı,
şimdiye kadar Afyonkarahisar’a gelen esirlerin Garnizon Komutanlığı tarafından
Hilal-i Ahmer’e bildirildiği dile getirilmiştir. Bu bilgilere göre; esirlerden biri
“sellüler” (hücrelerdeki hastalık) dan biri “iltihabi-ı ma-i derun un” (iltihaplı deri
hastalığı) dan biri de “zat-ül raa” (zatüre) dan olmak üzere üç vefatın gerçekleştiğini
ve bununla birlikte 27 Haziran 1915 tarihinde 329 subaya Afyonkarahisar merkez

117 Lawless, a.g.t., s.268.
118 Günek, a.g.m., s.32.
119 Çapa, a.g.m., s.52.
37
doktorunca üç defa tifo ve bir defada çiçek aşısı yapılmış olduğu belirtilmiştir120
.
Daha öncede belirttiğimiz gibi garnizonlara esir olarak getirilenlere hastalıklardan
korunmaları için aşılar yapılmıştır.
Bölgede bulunan esirler hastalıklarında daha çabuk tedavileri için yerel
doktorlar tarafından kimi zamanda esirler arasında bulunan doktorlarca tedavileri
gerçekleştirilmiştir.
Kızılhaç tarafından görevlendirilen Boissier ve Vischer Ekim 1914-1917
tarihlerini kapsayan raporlarında, Hint ordusundan bir asistan cerrahın her gün
hastaları ziyaret ettiğini fakat bu doktorun tıbbi diploması olmadığından ve iki İngiliz
askeri Doktorun Afyonkarahisar’da esir olarak bulunup onların esirleri tedavi etme
yetkisine sahip olmadıklarını belirtmişlerdir. Bu konuda şikâyet dilekçesi
yazdıklarını ifade etmişlerdir121
. Daha sonraki dönemlerde bu şikâyetler dikkate
alınmıştır. Kampta esir olarak bulunan Doktorların esirlerin tedavileriyle
ilgilenmelerine izin verilmiştir.
Konuyla ilgili, Başkomutan Vekili’nin, Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na, 11
Şubat 1916 tarihinde yazmış olduğu yazıda, Afyonkarahisar Esir Kampı’nda bulunan
tüm esirlerin yerel belediye doktorlarınca ve Rus esirlerinden doktor albay tarafından
muayene ve tedavi edildikleri bildirilmiştir. Belgede ayrıca Afyonkarahisar Esir
Kampı’nda sivil İngiliz esirinin mevcut olmadığı bilgisi de verilmiştir122
.
Esirler arasında en sık karşılaşılan hastalıkların başında diş hastalıkları
gelmektedir. Afyonkarahisar’da bulunan ve sonra Gediz’e gidecek olan İngiliz tıp
görevlisi Yüzbaşı Dr. Coxon’ a yardım etmesi için bir kişinin gönderilmesi
istenmiştir. Çünkü esirlerin %90’a yakını diş rahatsızlığından muzdariptir. Bu
sebeple garnizon komutanı ve başkomutanlık arasında uzun süreli bilgi alış verişi
olmuştur123
. Kut’tan getirilen İngiliz tıp görevlisi Yüzbaşı Dr. Coxon’tan hasta olan
esirler oldukça memnundu. O geldikten sonra sağlık koşullarının daha iyi olduğunu

120 K.A.196/159.
121 Boissier, Vischer, a.g.e., s. 28.
122 BOA. HR. SYS.2221/3-1.
123 Lawless, a.g.t., s. 271.
38
ve yüksek bir öz veriyle görevini gerçekleştirdiği esirler tarafından dile
getirilmiştir124
.
Aynı konuyla ilgili bir başka belge, İstanbul Amerikan Elçiliği’nden, Osmanlı
Dışişleri Bakanlığı’na, 24 Şubat 1916 tarihinde gönderilen notada, Alman Diş
Hekimi J.Bamberger’in Afyonkarahisar ve Pozantı’daki savaş esirlerini ziyaret
etmesi talep edilmiştir125
.
Başkomutan Vekili’nden, Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na, 1, 2, 5, 9 Mart
1916 tarihli ve 3076, 3092, 3114, 3116 numaralı tezkereye cevap olarak Pozantı’da
bulunan harp esirlerinin askeri ve mülki doktorlarca tedavi ve muayene edildiklerinin
Doktor J.Bamberger’in Pozantı’ya gönderilmesine gerek kalmadığı ifade edilmiştir.
Wolfred Post 23 Mart 1916 tarih ve 228 numaralı yazısında, Afyonkarahisar’a
gideceği bildirilmiş ise de bu garnizonda üç İngiliz subayın firar etmesi sebebi ile adı
geçen Doktorun buraya gelmesi pek uygun görülmemiştir126
. Ayrıca bu durum 5
Nisan 1916 tarihli ve 317 numaralı yazı ile de Amerikan Büyükelçiliği’ne de ayrıca
bildirilmiştir127
.
Esirlerin bulundukları ve çalıştıkları yerlerde bulunan esir doktorlar kendi
bölgelerinde yevmiye karşılığında çalışan esirlerin sağlık durumları ile ilgilendiği
gibi kimi zamanda başka bölgelere çalıştırılmak üzere gönderilen esirlerin sağlık
problemleriyle ilgilenmişlerdir.
Konuyla ilgili, Bağdat İstasyonun’dan Afyonkarahisar Esir Kampı’na 23
Nisan 1916 tarihinde gönderilen belgede, Pozantı civarındaki Toros inşaatı nezdinde
bulunan bir zabit bir doktor ve bir seyir memurunun alınıp sağlıkları yerinde ise
Resül-ayn inşaatında kullanılmak üzere gönderilmesi istenmiştir128
.
Esirler arasında sıklıkla karşılaşılan hastalıkların başında diş sorunlarının
gelmekte olduğu dile getirilmişti. Bu hastaların tedavileri bulundukları

124 Lawless, a.g.t., s.272.
125 BOA. HR. SYS.2213/4.
126 BOA. HR. SYS.2196/34-8.
127 BOA. HR. SYS.2196/34-5.
128 K.A. 771/191.
39
garnizonlardaki diş tabipleri tarafından yapıldığı gibi kimi zamanda ihtiyaç halinde
hastaların durumu müsaitse İstanbul’a sevkleri de gerçekleştirilebiliyordu.
Başkomutanlık Vekâleti’nden, Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na 15 Kasım 1916
tarihinde gönderilen belgede, Osmanlı topraklarında bulunan esirlerden dişlerini
tedavi ettirmek isteyenlerin tedavilerinin diş tabibi vasıtasıyla Osmanlı Devleti’nin
gerçekleştirilmekte olduğu ve bu zamana kadar esirlerin şiddetle bir dişçiye ihtiyaç
duyduklarına dair esir garnizon kumandanlıkları tarafından bir bilgi gelmediği
bildirilmiştir.
Yalnızca tedavisi için Gülhane Hastanesi’ne getirilen İngiliz esirlerinden
Yeats Brown ile İstanbul Merkez Komutanlığı’ndan Binbaşı Stoker dişlerini ancak
ulaşım ve tedavi masrafları esirler veya Amerikan Büyükelçiliği tarafından ödenirse
Müftizade Akif Bey’in Afyonkarahisar, Yozgat ve Kastamonu esir garnizonlarında
bulunan esirlerin de dişlerini tedavi etmek üzere gönderilmesine müsaade
edileceğinden bahsedilmiştir129
. Belgeden de anlaşılacağı gibi esirler sorunlu diş
hastalığı yaşadıklarında İstanbul’daki hastanelerde tedavi ediliyordu. Ancak savaş
dönemi olması sebebiyle yaşanan maddi imkânsızlıklar subay esirlerin kimi zaman
kendi tedavi masraflarını karşılamalarına ya da bu konuda elçiliklerin tedavi
masraflarını karşılamaları mümkün olmuştur
8 Haziran 1918 tarihinde Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’ndan, Genelkurmay
Başkanlığı’na gönderilen yazıda, Afyonkarahisar’da ikamet ettirilen Yeni Zelandalı
“Otogo” alayına mensup Anzak harp esiri John Faraster ‘in bütün dişleri birkaç ay
içinde çıkarılmış, denilmiştir. Esire günlük kullanımı için bir önlem alınmamış
olduğu ve belli bir süre bu durumu çekme mecburiyetinde kaldığı belirtilmiştir.
Bundan dolayı sağlığı ihmal edildiği için Hollanda Elçiliği’nden alınan belgeyle
durum beyan edilmiş ve gereğinin yapılması istenmiştir130. 6 Kasım 1918 tarihli
yazıda, Hollanda Elçiliği’nden esirin dişinin tedavi isteği bildirilmiş ise de
kendilerine bu konuda henüz cevap verilmediği ve gerekenin yapılması
istenmiştir131
. Esirlerin yaşamış oldukları sıkıntılar sürekli olmayıp, dönemsel

129 BOA. HR. SYS.2223/8.
130 BOA. HR. SYS.2230/43-9.
131 BOA. HR. SYS.2230/43-7.
40
yaşanan gelişmeler sebebi ile de bir takım zorlular yaşamışlardır. Ancak Osmanlı
Devleti, her konuda olduğu gibi bu konuda da elinden geleni yapıp, esirlerin
isteklerine hemen cevap vermiştir.
Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na, 17 Ekim 1918 tarihinde gönderilen yazıda,
Afyonkarahisar Esir Kampı’nda bulunan İngiliz harp esirlerinin dişlerinin tedavisi
için İzmir’deki Hollanda vatandaşı 29 yaşındaki Richerd Emeric de Jongh ismindeki
diş tabibinin buraya gelmek istediği ama nezaretin buna izin veremeyeceği için
bunun mümkün olmadığı Garnizon Komutanı Ziya Bey tarafından bildirilmiştir.
Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na cevaben yazılan yazıda ise, Afyonkarahisar’da
mahkûm esirlerin dişlerini tedavi etmek üzere adı geçen doktorun Afyonkarahisar’a
geçmesi için izin verildiği Hollanda Elçiliği’ne bildirilmiştir132
.
Osmanlı Devleti’nde esirleri bulunan devletler, esirlerinin durumu hakkında
bilgi sahibi olmak için, tam künyesini belirterek onların sağlık durumları hakkında
bilgi sahibi olmaya çalışmışlardır.
Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’ndan, Başkomutanlık Vekâletine, 15 Nisan 1917
tarihinde bir belge gönderilmiştir. İngiltere Dışişleri Bakanlığı’ndan, Londra’daki
Amerikan Büyükelçiliği’ne 15 Kasım 1916 tarihinde gönderilen yazı ile İngiliz
esirlerden Afyonkarahisar’da ikâmet ettikleri anlaşılan “Royal Field Artillery”
kıtasının 63. bataryasına mensup 91154 numaralı Alfred Thomas Champ ve 1912
senesi Eylül ayında Tarsus Hastanesi’nde tedavi gördüğü halde kendisinden haber
alınamayan adı geçen kıtanın 22.’nci bataryasına mensup 61086 numaralı bombacı
J.J.Bryant isimlerindeki İngiliz esirlerin ikametgâh durumları hakkında haber
alabilmek için Amerikan Büyükelçiliği’nden esirler hakkında bir an önce bilgi
gönderilmesi istenmiştir133
.
Başta da belirtildiği gibi değişik garnizonlarda bulunan esir askerler ve sivil
esirler tedavileri bulundukları mahalde yapılamıyorsa önemli vilayet merkezlerine ve
özellikle en donanımlı hastanelerin bulunduğu İstanbul’a gönderiliyordu.

132 BOA. HR. SYS.2231/75.
133 BOA. HR. SYS.2224/41.
41
Bu uygulamalara örnek olarak da; Genelkurmay Başkanı Bronzart tarafından
Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na 13 Aralık 1917 tarihinde gönderilen bir belgede,
Kastamonu Esir Garnizonu’nda bulunan İngiliz harp esirlerinden Yüzbaşı J.White
hakkında adı geçen garnizonda bulunan Doktor Martin tarafından verilen rapor
incelenmiştir. Bunun neticesinde esirin sağlığı için Afyonkarahisar Esir Kampı’na
nakledilmesi ve orada tedavisine bir kat daha ihtimam gösterilmesi ve gerekli
görülenlere bu konuda bilgi verilmesi istenmiştir134
. Bu belgede de, Kastamonu’da
bulunan İngiliz esirin tedavisinin daha iyi yapılması amacıyla Afyonkarahisar Esir
Kampı’na gönderildiği anlaşılmaktadır.
Esirlerin sağlık durumu ve mümkünse tedavileri ve tedavilerinin nerelerde
yapılmakta olduğu konusu hakkında, belgeler incelendiğinde Bakanlıklar ve
Elçiliklerin birbirleriyle sürekli bilgi alışverişinde olduğu görülmektedir.
Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’ndan, Genelkurmay Başkanlığı’na 19 Ağustos
1918 tarihinde gönderilen yazıda da Afyonkarahisar’da bulunan İngiliz harp
esirlerinden tayyareci C.H.Maitland Heriot’un hastalığı sebebiyle İstanbul’a nakli
için Hollanda Elçiliği’nden talepte bulunulmuş olduğu bildirilmiştir135
.
Üsera Muamelat Şubesi’nden, Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na 26 Ağustos
1918 tarihinde gönderilen yazıda; Afyonkarahisar Esir Kampı’nda bulunup bir aydır
Haydarpaşa Hastanesi’ne gönderildikleri Hollanda Elçiliği’nden bildirilen İngiliz
harp esirlerinden mülazım E.J.Fulton ve J.L.Ston’un İstanbul’a gönderilerek
Haydarpaşa Hastanesi’nde tedavi gördükleri yazılmıştır. J.L.Ston’un iyileşmesi
üzerine yeniden Afyonkarahisar Esir Kampı’na iade edileceği ve diğerlerinin
İstanbul’da kalıp tedavilerinin sürdüğü Hollanda Elçiliği’ne bildirilmiştir136
.
İstanbul Hollanda Elçiliği memurlarından Bommel’in, Afyonkarahisar Esir
Kampı ile ilgili 1 Haziran 1917,12 Haziran 1918,17 Ağustos 1918 tarihli üç raporu
bulunmaktadır. Bommel’in raporuna göre, H.Rıfkı Bey, esirlerin sadece Türk
doktorlar tarafından değil kendi içlerinde bulunan esir doktorlar tarafından da tedavi
edilmeleri gerektiğini, esirlerin daha serbest olmalarını, kalacakları yerin arttırılması,

134 BOA. HR. SYS.2228/5.
135 BOA. HR. SYS.2231/1.
136 BOA. HR. SYS.2231/28.
42
üç yıldan fazla aynı yerde kalan esirlerin yerlerinin değiştirilmesi ve bunun esirlere
iyi geleceğini İstanbul’a göndermiş olduğu mektupta belirtmiştir137
. Bommel’in
üçüncü raporunda, esirlerin iç ve dış kıyafetlerinin karşılandığı, esirlerin jilet bıçağı
ihtiyaçlarının olduğu, esirlerin ilaç ihtiyaçlarının olduğu ve bunun bir an önce tedarik
edilmesi gerektiği üzerinde durulmuştur. Bommel’in raporu İngiliz makamlarca
değerlendirilmiş ve teşekkürlerini iletmişlerdir138. Raporda dikkat çeken esirlerin
sadece Türk doktorlar tarafından değil kendi içlerinde bulunan esir doktorlar
tarafından da tedavi edilmesi istediğidir. Bu konuyla ilgili sadece Türk doktorların
değil aynı zamanda esirler arasındaki doktorlara da görev verildiğine dair önceki
tarihlere ait belgeleri konu içerisinde örneklendirdik. Bu tarihli bir raporda böyle bir
sıkıntının dile getirilmesinin nedeni o sırada konuyla ilgili bir sıkıntının yaşanmış
olmasından kaynaklı olabileceği düşünülebilir.
O dönemde sıklıkla karşılaşılan bir diğer durum ise bit ve pire sorunu idi.
Avustralya AE-2 denizaltısından esir edilen Er Charles George Suckling,
Afyonkarahisar’da bulunduğu sürede dikkatini çeken bir olayı şöyle anlatır;
“yaşadığımız bina ahşaptı ve bit, pire kaynıyordu. Yıkanmak için gerekli sistem
yoktu. Monotonluğu kırmak için kendi aramızda kim daha fazla bit toplayacak
derdik”
139
. Esirin söylediğinden anlaşılacağı üzere esirler arasında bit ve pire sorunun
yaşandığı ve bundan kurtulmak için aralarında bit toplamayı oyunu haline getirerek
kurtulmaya çalıştıkları anlaşılmaktadır.
2.1. ÖLÜMLERDE YAPILAN İŞLEMLER
Esir edilen askerler, esir edildikleri andan itibaren Osmanlı hâkimiyeti altında
ve sorumluluğunda olması sebebiyle, esirliklerinin ilk gününden son gününe kadar
hastalık ve ölüm işlemleri hususunda gereken özen gösterilmiştir.
Anadolu’daki esirlerin birçoğu özellikle 1916-1918 yıllarında ortaya çıkan
bulaşıcı hastalıklar sebebi ile yaşamını yitirmiştir.

137Feyza Kurnaz Şahin, “I.Dünya Savaşı Yıllarında İki Flemenk Temsilcisinin Afyonkarahisar Üsera Garnizonu
Hakkındaki İzlenimleri: Dirk Johannes Van Bommel ve Dr. Emile Ernest Menten Raporları”, Çanakkale
Araştırmaları Türk Yıllığı, S.20, Bahar 2016, s.44.
138 Şahin, a.g.m., s.46.
139 Şahin, a.g.e., s.93.
43
Esirlerin hayatlarına son veren ve sık rastlanan hastalıkların başında; tifüs,
sıtma, dizanteri140
, enterit141
, pneumonia142 ve Spanish influenzası143 gelmekteydi144
.
Kızılhaç Komitisi’nden, M.M. Alfred Boissier ve Dr. Adolphe Vischer Ekim
1914-1917 tarihleri arasında Afyonkarahisar Esir Kampı’na yaptıkları ziyaret sonrası
hazırladıkları raporda, 29 Kasım 1916 ‘dan ziyaretlerine kadar geçen sürede, 151
kişinin hayatını kaybettiğini; ölümlerin dizanteri, tehlikeli malarya, kronik anterit
(bağırsak enfeksiyonu), tifüs (üç vaka) gibi hastalıklardan dolayı gerçekleştiğini
ifade etmişlerdir.
Ziyaretleri sırasında, ölen esirlerin Hıristiyan mezarlığına gömüldüğünü, dört
esirin de definlere katıldıklarını, mezarlıkta yalnız 56 mezara haç konulduğunu
bunların teker teker isimlerinin yazılmış olduğunu dile getirmişlerdir. Raporda, 19
Aralık 1916 tarihli bilgilerde ise 1179 kişinin kampa giriş yaptığı, 891 kişinin çıkış
yaptığı, şu an ki mevcut sayının 120 olup, ölü sayısının ise 168 olduğunu
belirtmişlerdir.145
.
Afyonkarahisar Esir Kampı’nda esir olarak bulunan Avustralyalı Yeats
Brown, kilisede kaldığı süre içerisinde iki kişinin tifüsten hayatını kaybettiğini
belirtmiştir146
. Bir başka Avustralyalı esir Çavuş Arch ise, hastanede tifüs ve
koleradan birkaç ölümün gerçekleştiğini ifade etmiştir. Ölen kişileri ise 20 kişilik bir
grupla tören eşliğinde Ermeni Mezarlığına gömmüşlerdir147
.
Çeşitli hastalıklar neticesinde özellikle zatürree, deri iltihaplanması, tifüs gibi
hastalıklardan dolayı birçok ölüm gerçekleşmiştir. Afyonkarahisar’da ölen esir sayısı

140 Dizanteri, ağrılı ve kanlı ishal olarak gerçekleşen hastalıktır. https://tr.wikipedia.org/wiki/Dizanteri. (2017,
Mart).
141Enterit, ince bağırsağın iltihaplanması sonucu gerçekleşen rahatsızlıktır. http://tr.healthline.com/health/enterit.
(2017, Mart).
142 Pneumonia, akciğerin iltihaplanması sonucu ortaya çıkar. http://www.healthline.com/health/pneumonia.
(2017, Mart).
143Spanish influenza, İspanyol nezlesi ya da gribidir. 1918-1920 yılları arasında sık rastlanan ve ölümcül olan
grip o yıllarda 50 ile 100 milyon arası insanın ölümüne sebebiyet veren insanlık tarihinin en büyük salgınıdır.
https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0spanyol_gribi (2017, Mart).
144 Lawless, a.g.t., s. 279.
145 Boissier,Vischer, a.g.e., s. 28, 29.
146 Francis Yeats-Brown, Caught By The Turks, The Macmillan Company, Newyork 1920, s. 70.
147 Arch, a.g.e., s.31.
44
tam olarak bilinmemekle birlikte, ölen esirler Ermeni mezarlığına gömülmüş, savaş
sonrasında ise bulunan İngiliz mezarları Bağdat’a taşınmıştır148
. Raporlardan ve
esirlerin tutmuş olduğu günlüklerden esirlerin daha çok tifüs, sıtma gibi bulaşıcı
hastalıklar sebebi ile vefat ettikleri, ölen esirlerin ise Hıristiyan Mezarlığına
gömüldüğü, savaş sonrası bulunan İngiliz mezarlarının Bağdat’a taşındığı
anlaşılmaktadır.
Esirler arasında ölümü gerçekleşenler, bunların kim olduğu, ölüm sebebinin
ne olduğu, tam ölüm tarihi gibi bilgiler esirlerin bağlı oldukları elçiliklere bir
doküman şeklinde gönderilmiştir. Ölen esirlere ait bilgiler ise Osmanlı Hilal-i Ahmer
Cemiyeti tarafından hazırlanan esirlere ait ölüm varakaları ile esirlere ait özel
eşyaları yine cemiyet tarafından Salib-i Ahmer ve Elçilikler yoluyla ailelerine
ulaştırılmıştır.
Konuyla ilgili belgelere baktığımızda; Çanakkale Savaşları sırasında esir
edilen Avustralyalı asker John Sharlock hakkında Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’ndan,
Genelkurmay Başkanlığı’na 13 Temmuz 1915 senesinde gönderilen yazıda, adı
geçen esirin Beylerbeyi Hastanesi’nde tedavi görürken vefat ettiği; bunun üzerine bu
zatın eşyalarının ailesine gönderilmek üzere Amerikan Büyükelçiliği vasıtasıyla bazı
fotoğraf ve eşyaları genel karargâha gönderilmiştir, denilmiştir149. Hastanede tedavi
esnasında vefat eden esir için gerekli işlemler yapılıp, esirin ölümü hakkında ailesi
bilgilendirip, eşyaları ailesine iletilmiştir.
26 Şubat 1916 tarihinde Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’ndan, Genelkurmay
Başkanlığı’na gönderilen belgede, Amerikan Büyükelçiliği’nden alınan bilgiye göre;
14241 numaralı Albert Berry adındaki harp esirlerinden İngiliz askerin Ankara
Hastanesi’nde; Mariotte denizaltısından 2699 numaralı Ventrillon isimli esirin de
Afyonkarahisar’da vefat ettiği haberi alındığını ve esirlerin vefatları hakkında detaylı
bilgi verilmesi istenmiştir150
.

148 Arch, a.g.e., s.197.
149 Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü; Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri l, Osmanlı
Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları, Ankara 2005, s.158.
150 BOA. HR. SYS.2221/12-3.
45
Menzil Müfettişi Tuğgeneral Kazım tarafından Osmanlı Dışişleri
Bakanlığı’na 16 Mart 1916 tarihinde gönderilen yazıda, isimleri verilen esirlerin ne
sebeple vefat ettiklerinin sorulması üzerine cevaben gönderilen belgede, Albert Berry
isimli İngiliz esirin Ankara Hastanesi’nde zaatüre hastalığından vefat etmiş olduğu
ve Ankara’da mezarlığa defnedildiği, bildirilmiştir. Fransız Mariotte denizaltısı
askerlerinden Henri Ventrillon ise iltihaplı deri hastalığından Afyonkarahisar Merkez
Hastanesi’nde 2 Aralık 1915 tarihinde vefat etmiş ve şehirdeki Hıristiyan
Mezarlığına uygun merasim ile defnedilmiş olduğu bildirilmiş. Hilal-i Ahmer
Cemiyeti tarafından her iki esirin vefat tarihi, defin edildiği yer ve bunların vefatları
Salib-i Ahmer vasıtasıyla ailelerine bildirildiği, ifade edilmiştir151
.
Osmanlı Genelkurmay Başkanlığı tarafından Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na
6 Kasım 1916 tarihinde gönderilen yazıda, Afyonkarahisar Esir Kampı’nda vefat
eden 102. Gramadiers Alayına mensup Peder Subodor Hazari Singh hakkında
gönderilen vefatı haber eden varakanın Hilal-i Ahmer Cemiyetine gönderildiği,
kayıttan anlaşılmış ve esirin yakınlarına bu konu hakkında bilgi verilmesi
istenmiştir152
. Belgelerde görüldüğü gibi, hangi esirlerin, nerede, hangi hastalık
sebebi ile hangi tarihte vefat ettiği gibi bilgiler gerekli kurumlara bildirilmiş, esirlere
ait bilgi ve eşyalar ailelerine ulaştırılmıştır.
Kimi zamanlarda, kimlik bilgilerinin karıştığı durumlar söz konusu olmuş ve
yanlışlıklar düzeltilerek esirle ilgili doğru bilgiler ilgili elçiliklere bildirilmiştir.
Konuyla ilgili, Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’ndan, Başkomutanlık Vekâleti’ne
21 Mart 1917 tarihinde gönderilen yazıda, Norfolk alayının 6.taburuna mensup 2766
numaralı James Diamond’un 30 Eylül 1916 tarihinde Afyonkarahisar’da harp esiri
iken vefat etmiş olduğu Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti vasıtasıyla vefat ihbarı
gönderilmiştir. Ancak bu malumatlar adı geçen alayın 2’nci taburunda bulunan
“Droke of Cornwall’ın hafif piyadesinin 2/4. taburuna mensup 2766 numaralı
W.James Dymon’ a ait olduğu bu kişinin de hayatta olup Hindistan’da bulunduğu ve

151 BOA. HR. SYS.2221/18.
152 BOA. HR. SYS.2258/6-4.
46
Afyonkarahisar’da vefat ettiği söylenen kişinin evraklarının bu esire ait olabileceği
belirtilerek gerekli düzenlemelerin yapılması istenmiştir153
.
Konuyla ilgili bir başka belgede, Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’ndan,
Başkomutanlık Vekâleti’ne 13 Mayıs 1917 tarihinde gönderilen yazıda, Aralık 1915
tarihinde Selman-ı Pak’ta esir edilen ve 29 Şubat 1916 tarihinde Afyonkarahisar’da
vefat ettiği düşünülen 2.Worcenter alayından 23 yaşındaki İngiliz James Parker’ın
cetvelde yer alan “James Parker” olmadığı, alayda böyle bir kimsenin bulunmadığı,
yazılmıştır. Dorcestar alayının 2. taburuna mensup ve vefatı bildirilen James Parker
isimli esirin olduğu Kızılhaç tarafından bildirilmiştir. İngiltere Dışişleri
Bakanlığı’ndan alınan beyan ile İstanbul’daki Amerikan Büyükelçiliği’nden, 28 Mart
1917 tarihinde alınan ifadeyle, vefat eden ecnebinin ölümünün doğru olup olmadığı
eğer sahih ise gerçek ölüm tarihinin ve yerinin bildirilmesi istenmiştir154
.
3 Mayıs 1917 tarih ve 96781 numaralı yazıya cevaben, Menzil
Müfettişliği’nden, Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na 3 Haziran 1917 tarihinde belge
gönderilmiştir. Hakkında bilgi alınmak istenen 1/5 – bataryasına mensup Wilyem’ın
hayatta olup olmadığına dair bir bilginin bulunmadığı; bilgi almak için
Afyonkarahisar’da esir bulunan asker G.F. Verkins’e sorulduğu ve adı geçen kişinin
Samara’da vefat ettiğini söylediği böylece esirin ölmüş olduğu anlaşılmıştır,
denilmiştir155
.
Bazı esirler, Afyonkarahisar Kamp Komutanı Mazlum Bey hakkında
kendilerine kötü muamelede bulunduğunu, bundan dolayı kimisinin rahatsızlanıp
kimisinin de ölümüne sebebiyet verdiği söylenerek şikâyette bulunmuşlardır. Ancak
esirlere yapılan muayene neticesinde esirlerin ölüm sebeplerinin görmüş oldukları
kötü muameleden kaynaklanmadığı anlaşılmış olsa da Mazlum Bey hakkındaki
şikâyetlerin çokluğu sebebiyle zorunlu emekliliğe sevki istenmiştir.
Genelkurmay Başkanlığı’ndan Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na 21 Ocak 1919
tarihinde gönderilen belgede, İngiliz esirlerine sert muamelede bulunarak birçoğunun
vefatına sebep olmasından dolayı Afyonkarahisar Esir Kamp Komutanı Binbaşı

153 BOA. HR. SYS.2260/30-7.
154 BOA. HR. SYS.2224/27.
155 BOA. HR. SYS.2260/52-3.
47
Mazlum Bey ve arkadaşı hakkındaki iddia üzerine divan-ı harbe gönderilmişlerdir.
Yapılan görüşmeler neticesinde Mazlum Bey için söylenen eylem, Rus ve Fransız iki
esir subay ile esir bir neferi gerek bizzat gerek çavuşlar vasıtasıyla darp ve hapis
ettirdiği baskı ve dayak attırdığı; esirler tarafından memurluk vazifesini suiistimal
ettiği üzerine bir takım iddialar ortaya atılmıştır.
Adı geçen İngiliz esirlerinden; Tak, Bell, Fisher, Beriker kötü eylemlerin
gerçekleştiğini söylemişlerdir. Ama Hintli sağlık heyetinden Binbaşı Hotok ve
İngiliz doktorlardan Yüzbaşı Starten tarafından muayene sonucunda verilen raporda
esirlere kötü muamele edildiğine dair bir delil olmadığı belirtilmiş ve sadece
şahitlerin ifadesi dikkate alınarak söz konusu kararın alınmış olduğu belirtilmiştir. Bu
raporun İngilizce örnekleriyle tercümeleri Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na
gönderilmiştir. Kötü muamele yüzünden vefat konusuna baktığımızda ise, hastanede
vefat eden İngiliz esirlerinden Alfred, Wilyem, Şarmen isimli askerlerin cilt
iltihabından, Frederick, Jhon, Hobsend isimli askerlerin ise hummadan vefat ettikleri
ve darp neticesinde ölüm gerçekleşen hiçbir askerin kaydına ulaşılmadığı Osmanlı
Dışişleri Bakanlığı’na bildirildiği ifade edilmiştir156
.
Afyonkarahisar Şube Reisi’nden Genelkurmay Başkanlığı’na 29 Mart 1919
tarihinde gönderilen belgede, Afyonkarahisar Esir Kampı’nda bulunan esir askerlerin
vefat ettiği ve bunların Ermeni mezarlığına gömülmüş olduğu belirtilmiştir157
.
İncelenen belgeler sonucunda, çeşitli hastalık sebebiyle kamplarda vefatların
gerçekleştiğini, vefatı gerçekleşen esirlerin, ölüm varakalarının Hilal-i Ahmer
Cemiyeti tarafından hazırlanıp Elçilikler aracılığı ile ailelerine ulaştırıldığı ve din ve
mezheplerine uygun olarak defin işlemlerinin gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
Esirlerin sağlık durumları iyi olduğu takdirde, istekleri dâhilinde çeşitli işlerde
istihdam edilmişlerdir.

156 BOA. BEO.4554/341518-02/01.
157 ATASE, İSH. D:93,F:25-10.
48
3. AFYONKARAHİSAR’DAKİ ESİRLERİN İSTİHDAM VE TERFİ
DURUMU
Esirler bulundukları garnizonlarda kimi zamanda yakın garnizonlarda günlük
yevmiye karşılığında çalıştırılmışlardır. Çalıştıkları işler onları bedenen çok
zorlamayacak işler olduğu gibi kimi zamanda meslekleri üzerine işlerde istihdam
edilmişlerdir. Genellikle tarla, bağ-bahçe işleri, yol, köprü, inşaat yapımı, tren yolu
döşemesi gibi işlerde günlük yevmiye karşılığında çalışarak gün sonunda diğer Türk
çalışanlarla aynı miktarda yevmiye alarak mesailerini tamamlamışlardır. Esirlerin
almış oldukları yevmiyeler, yapmış oldukları işe ve işin zorluğuna göre değişmiştir.
Tüm konularda olduğu gibi bu konuda da Osmanlı Devleti elinden gelen imkânları
sağlamış, İtilaf Devletleri ellerindeki Osmanlı esirlerine bu konuda nasıl yaklaşıyorsa
aynı şekilde Osmanlı Devleti de davranmıştır.
Çanakkale ve Orta Doğu’da yakalanan esirler öncelikle İstanbul’a daha sonra
Anadolu’da Afyonkarahisar’ın demiryolu kavşağındaki Berlin-Bağdat Demiryolunun
inşasında çalıştırılmışlardır. Birçok Avustralyalı esir Toros ve Amanos dağlarına
gönderilerek günde on iki saat kadar taş ocağı, tünel açma, Karadeniz yakınlarındaki
ormanlarda kereste kesme158, yol döşeme ve demircilik işlerinde çalıştırılmıştır.
Tünel çalışmalarının 1917 tarihinde tamamlanmasından sonra esirlerin birçoğu
Musul’a taşınmışken; bir kısmı da Ankara üzerinden Afyonkarahisar’a geri
dönmüştür 159
.
Esirler sabah saat 6 akşam saat 6 olmak üzere, iki saat dinlenmek üzere
çalıştırılmışlardır. Esirler çalışma sırasında yedikleri yiyecekler için cüzi miktarda
ücret ödemişlerdir. Esirlerin yapılan işe ve işin zorluğuna göre yüksek ücret alma
şansları mevcuttur
160. Hasta esirler çalıştırılmazken, kış ayları geldiğinde ise günlük
çalışma saati 6-8 saat arasında düzenlenmiştir. Bazen esirler vardiyalı olarak

158 Still, a.g.e., s.184.
159 Peter Stanley, Prisoners Of War (Australia)1914-1918, İnternational Encyclopedia of the First World War
(Dijital Koleksiyon), 2015, s.5; ayrıca bkz. Jennifer Lawless, Kismet, s.172.
160 Lawless, a.g.t., s.173.
49
çalıştırılmıştır. Anadolu’da istihdam yetersizliği sebebiyle bazı esirler motor
sürücüsü, itfaiyeci ve bazen de ofis sorumlusu gibi görevleri üstlenmiştir161
.
Kızılhaç tarafından görevlendirilen Boissier ve Vischer’in Ekim 1914-1917
tarihlerini kapsayan raporlarında, kampta, 75 kişinin yol yapımında ve 30 kişinin bir
okul binasının yapılması için seçilmiş olduğunu, şantiyelerin kampa 1,5 saat
mesafede olup, esirlerin yaptıkları işlerin çok ağır olmadığı fakat çalışma sürelerinin
çok uzun olduğu dile getirilmiştir. Çalışmaların sabah saat 5’ten akşam saat 5’e kadar
sürdüğü ve esirlere sadece bir iki saat dinlenme izninin verildiği, çalışan esirlere
günlük 1 kuruş ödendiği ifade edilmiştir. O dönemde esirlerin yedi günden beri
ücretlerinin ödenmediğinden şikâyetçi oldukları, son olarak da, onların
yevmiyelerinden kullandıkları araç-gereçlerin hasarlarını onarmak için bir miktar
para kesilmiş olduğu ifade edilmiştir162
. Osmanlı Devleti’nin savaş sebebi ile içinde
bulunduğu ekonomik durum göz önünde bulundurulduğunda bu tür sıkıntıları
yaşaması muhtemeldir.
Garnizonlarda esir olan yabancı devlet askerleri terfi zamanları geldiğinde
terfileri bulundukları garnizonlarda gerçekleşmiş ve ona göre maaşları verilmiştir.
Esir subaylara her ayın sonunda, Osmanlı Ordusu’nun eşit rütbedeki subayına verilen
miktarda maaş ödenmiştir. Küçük rütbeli subay ve erlere, tıpkı Osmanlı Ordusu’nda
olduğu gibi, maaş ödenmeyip sadece yiyecek ve erzak verilmiştir163
. Muhafaza
altında tutulan esirler, bizim esirlerle eşit imkânlara sahip olmuşlardır.
Osmanlı İçişleri Bakanlığı’ndan, 17 Temmuz 1915 tarihinde Osmanlı
Dışişleri Bakanlığı’na gönderilen yazıda, Afyonkarahisar’ın kadastrolarının
tanziminde çalıştırılmak için burada bulunan Fransız ve İngiliz esir subaylardan beş
altı kişinin bu işte çalıştırılmasının istenmiş olduğu belirtilmiştir164
.

161 Lawless, a.g.t., s.176.
162 Boissier, Vischer, a.g.e., s. 28.
163 Çapa, a.g.m., s.49.
164 BOA. DH. İ.UM.89-2/1-21/1.1.
50
Bu yazıya cevaben 22 Temmuz 1915 tarihinde Osmanlı Dışişleri
Bakanlığı’na gönderilen yazıda, Afyonkarahisar’da bulunan esir yabancı subayların
söylenen işte istihdamlarının mümkün görülmediği bildirilmiştir165
.
Esir edilen subaylar, her zaman için rütbelerine uygun olarak kendilerine
muamele edilmesini ve esir de olsalar kendilerine rütbelerinden dolayı saygı
duyulmasını istemiştir. Konuyla ilgili, Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’ndan 21 Ağustos
1915 tarihinde gönderilen belgede, Afyonkarahisar’da esir bulunan İngiliz
donanmasına mensup E-15’de Teğmen E.I. Price, C.E.S. Palmer, Teğmen Geoffry
Fitzgerald; A.E.2’de Üsteğmen H.G.D. Stoker, Teğmen Haggard, Teğmen Cary; 16.
Piyade Alayı’ndan Teğmen R.T.A. Mc Donald, W.E. Elston gibi mertebeleri
hakkında bilgi verilen bu kişilere, rütbelerine uygun hareket edilmesi istenmiş
olduğu, söylenmiştir166
. Afyonkarahisar Esir Kampı’ndaki esir subaylara gereken
nezaket ve saygı duyulmuş, kampta bir esirden çok misafir gibi davranılmıştır.
Hilal-i Ahmer Cemiyeti tarafından görevlendirilen memur Kemal Bey, 27
Ocak 1916 tarihinde hazırladığı raporunda, esirlerin birkaç defa Afyonkarahisar’da
dört kuruş yevmiye ile çalıştırıldıklarını, Pozantı’ya giden askerlerin tren atölyesinde
amelilik ettiklerine değinmiştir. Kemal Bey yazısında; aralarında elektrik ve
makinecilikte bilgi sahibi olanlardan bir kısmının Sivas’a gönderildiği ve orada
çalışmakta olduklarını; ziraatla ilgili olanlardan bir kişinin ise Adapazarı’na
gönderildiğini görevleri bittikten sonra esirlerin Afyonkarahisar’a tekrar döndüğünü
belirtmiştir167
. Kemal Bey, Afyonkarahisar Esir Kampı’nı ziyareti sırasında esirlerin
isteklerini de dikkate alarak raporunda yer vermiştir. Bu bilgilerden anlaşıldığı üzere
esirler günlük dört kuruş yevmiye ile çalıştırılmışlar ve ehli oldukları işlerde
görevlendirilmek üzere çeşitli şehirlere gönderilmişlerdir.
Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na 26 Haziran 1917 tarihinde Hollanda
Elçiliği’nden gönderilen belgenin tercümesinde, Fransız ve Osmanlı harp esirlerinin
terfileri hususundaki akdi Fransa Hükümeti Aralık 1916 senesinde, Amerikan
Büyükelçiliği vasıtası ile Bab-ı Aliye teklif etmiştir. Buna göre;

165 BOA. DH. İ.UM.89-2/1-21/2.1.
166 BOA. HR. SYS.2217/15-5,9.
167 K.A.196/159.
51
1. Terfi eden askerin esir edildiğinden beri aradan ne kadar müddet
geçmiş olursa olsun kıdem dolayısıyla terfiler her iki tarafında hakkıdır.
2. Terfinin tarihinden itibaren iki ayı doldurmuş ve hükümet tarafından bir
resmi tutanak ve yazıda belirtilmiş ve terfînin durumu hakkındaki adı
geçen resmi tutanağın numarası tarihi ve sayfası bildirilmesi şartlarıyla
oluşacak terfiler hakkıdır.
Fransa Hükümeti’nin bu teklifi, 1 Temmuz 1915 tarihinden itibaren kıdemden
dolayı zabit vekâletine terfi eden ve Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’nın 22 Ekim 1916
tarihli ve 326 numaralı yazısına bahis olan İlhami Efendi isminde bir Osmanlı esiri
istifade eyleyecektir denilmiştir168
. Belgeden de anlaşılacağı üzere Fransa Hükümeti
karşılıklılık ilkesini dikkate alarak Osmanlı Hükümeti’ne terfiler hususunda söz
konusu teklifte bulunmuştur. Bu teklifle, ellerinde esir bulunduran devletler,
ellerindeki esirlerin terfilerini zamanı geldiğinde gerçekleştirme konusunda
anlaşmıştır.
Başta da değinildiği gibi esir subayların esir bulundukları süre içerisinde
rütbe olarak yükselmeleri söz konusu olduğunda, kendilerine terfi verilir ve
terfilerine uygun olarak maaş bağlanırdı.
Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’ndan, Başkomutanlık Vekâleti’ne 15 Temmuz
1917 tarihinde gönderilen ve Hollanda Elçiliği vasıtasıyla Osmanlı Hükümeti’ne
bildirilen yazıda, Afyonkarahisar’da ikamet eden Fransız harp esirlerinden Bahriye
Yüzbaşılarından Guerin ve Bossy’in 1916 Temmuzunun 14. gününde ve diğeri
Kasımın 24. gününde bahriye binbaşılığı rütbelerine yükselmiştir. Rütbelerine göre
kendilerine muamele yapılması ve ona göre maaş ödenmesi Fransa Hükümetince
istendiği beyan edilmiştir169
.
Esir garnizonlarında esirlere dini ayinlerini yerine getirebilmeleri için
görevlendirilen rahiplerin yine rütbelerine uygun olarak maaş aldıklarını ve bir
yanlışlık söz konusu olduğu zaman gerekli düzeltmelerin yapılmasının istendiği de
yine belgelerden anlaşılmaktadır.

168 BOA. HR. SYS.2202/25-6.
169 BOA. HR. SYS.2202/25-1.
52
Konuyla ilgili, Başkomutanlık Vekâleti’nden, Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na
20 Eylül 1917 tarihinde gönderilen yazıda, Kastamonu’da bulunan üç rahipten
Wright ve Mullan, Afyonkarahisar’da bulunan İngiliz esirlere ayin yaptırmak üzere
gönderilmiştir. Yüzbaşı rütbesinde bulunan rahip Pooner ile rahip Wright’e maaş
olarak yedişer lira Onbaşı rütbesinde bulunan rahip Mullan’a sekiz lira maaş
verilmekte olduğunun bildirilmesi istenmiştir170
. Yüzbaşı rütbesinde bulunan iki
rahibe yedişer lira verilirken, Onbaşı rütbesindeki rahibe sekiz lira verilmesi üzerine
yapılan yanlışın düzeltilmesi istenmiştir.
Başka bir belge 31 Ocak 1918 tarihinde Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’ndan
Genelkurmay Başkanlığı’na gönderilmiştir. Gönderilen belgede, Afyonkarahisar’da
ikamet eden Fransız esirlerden Yüzbaşı Falme, Osmanlı ordusunda yalnız yüzbaşı
maaşı aldığı halde burada bulunan iki kişinin kıdemli yüzbaşı maaşı almakta
olduklarını ve bu suretle Hilal-i Ahmer Cemiyetine 21 Ocak 1918 tarihinde bu
konuyla ilgili gönderdiği mektubunda gereğinin yapılmasını istediği, ifade
edilmiştir171
.
Terfi eden esirler terfi tarihinden itibaren rütbelerine uygun olarak maaş
alıyorlardı bu durum esirlerin bağlı oldukları elçiliklere bildirilmiştir.
Konuyla ilgili, Genelkurmay Başkanlığı’ndan Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na
28 Eylül 1918 tarihinde gönderilen yazıda, Afyonkarahisar Esir Kampı’nda bulunan
İngiliz esir üsteğmen T.E.Grenge’nin artık terfi ettiği ve terfi tarihi olan Aralık 1916
tarihinden itibaren kendisine rütbesine uygun olarak maaş ödeneceği Hollanda
Elçiliği’ne bildirilmiş olduğu ifade edilmiştir172
.
17 Ağustos 1918 tarihli, Bommel’in raporunda ayrıca, esir subaylara verilen
maaşın az olduğu 7 Türk Lirası’ndan, 15 Türk Lirası’na yükseltilmesi, giyecek
ihtiyaçlarının yeterli olduğu ama yeni gelen esirlere yatak alınması gerektiği üzerinde

170 BOA. HR. SYS.2226/50-1.
171 BOA. HR. SYS.2228/62.
172 BOA. HR. SYS.2231/65.
53
durulmuştur. Rapora göre, Afyonkarahisar’da diğer kamplarla karşılaştırıldığında
daha sıkı kuralların uygulanmakta olduğu dile getirilmiştir173
.
Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’ndan, Genelkurmay Başkanlığı’na 24 Ağustos
1918 tarihinde gönderilen yazıda, İngiliz esirlerinden Royal Naval Josef W.Robert
“J.W.Roberts” Afyonkarahisar’da ikamet ettirilmektedir, denilmiştir. Bu subaya
verilmekte olan yüzbaşı tahsisatının, geçen Ocak ayından itibaren yüzbaşılık yerine
teğmenlik tahsisatı verilmiş olduğu ve bu durumun düzeltilmesi için Hollanda
Elçiliği vasıtasıyla Osmanlı Hükümeti’nden gereğinin yapılması istenmiştir174
. Bu
belgede Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’ndan, Afyonkarahisar Esir Kampı’nda yüzbaşı
rütbesindeki esire teğmenlik maaşı ödendiği ve bu yanlışlığın düzeltilmesi için
gerekli düzenlemenin yapılması istenmiştir. Konuyla ilgili düzenlemeler yapılarak
esir subaylara rütbelerine uygun maaş ödemesi yapılmıştır.
4. AFYONKARAHİSAR’DAKİ ESİRLERİN YAŞAM ŞARTLARI
Osmanlı Devleti, esirlerin muhafazası için genel olarak dikenli tellerle çevrili
kamplar kurmamıştır. Esirleri evlere, okul binalarına, otellere ve diğer binalara
yerleştirmeye çalışmış ve memurlara özellikle önemli miktarda hareket özgürlüğü
sağlamıştır. Tabi ki bu durum kamptan kampa farklılık göstermektedir175
.
Afyonkarahisar Esir Kampı da, özel olarak inşa edilmiş barakalardan oluşan, etrafı
dikenli tel ve çitlerle çevrili değildi. Esirler, şehir içerisinde bulunan ahşap binalar,
okul, kilise binaları içerisinde barındırılmıştır176
.
Afyonkarahisar’a savaş esnasında esir olarak getirilenlerin ne koşulda nasıl
yaşadığını öğrenmek için gerek İtilaf Devletleri, Salib-i Ahmer Cemiyeti tarafından
gerekse Osmanlı Hükümeti, Hilal-i Ahmer Cemiyeti tarafından bölgeye gönderilen
görevliler aracılığı ile esirlerin durumu hakkında bilgi almaya çalışmıştır.

173 Şahin, a.g.m., s.44.
174 BOA. HR. SYS.2231/12.
175Yücel Yanıkdağ, Prisoners of War (Ottoman Empire/Middle East), International Encyclopedia of the First
World War 1914-1918, (Dijital Koleksiyon) (2016, Mart).
176 Lawless, a.g.t., s.149.
54
Heyetlerin farklı tarihlerde gönderdikleri görevlilerin tuttukları raporlar
sayesinde esir garnizonları hakkında bilgi sahibi olunmuştur.
Konuyla ilgili belgelerde; Hilal-i Ahmer Cemiyetince görevlendirilen memur
Kemal Ömer Bey, 27 Ocak 1916 tarihinde Afyonkarahisar Esir Kampı Kumandanı
Asım Bey ile birlikte esir karargâhını ziyaret etmiştir.
Kemal Ömer Bey, ziyareti neticesinde kaleme aldığı raporda; Esir yerleşim
mekânlarının Afyonkarahisar hükümet konağının önünden geçen İzmir tren hattı
üzerindeki Belediye binası karşısındaki hayratta iki ev ile şehir içerisinde bulunan
medreseden oluştuğunu, bu evlerin şehrin oldukça iyi evlerinden olup oldukça
havadar binalardan meydana geldiğini belirtmiştir177
. Esirler, Afyonkarahisar’a ilk
getirildiklerinde hemen asıl kamplarına yerleştirilmeleri mümkün olmamıştır. Bu
yüzden geçici süreliğine şehirdeki boşaltılan evlere yerleştirilmişlerdir. Daha sonra
esirler, asıl ikamet yerleri olan kamplara yerleştirilmişlerdir.
Esirler, evlerin etrafındaki bahçelerde gezip her türlü oyunu oynamaktaydı,
esirler belirli günlerde futbol, kriket oynayıp; ayda bir £ 5 liraya piyano kiralayıp
konserler verip dans etmekteydiler178ve kendi istekleri dâhilinde bahçe işleriyle
meşgul olmaktaydılar. Evlerin abdesthaneleri her ne kadar dışarıda bir çukurdan
ibaret olsa da buraların her gün bol su dökülerek temizlendiğinden bahsedilmiştir.
Medresede esir bulunanların ise, bu tarihte Pozantı’ya sevk edilmeleri
sebebiyle burada kimsenin kalmadığı ve bu yüzden gezmeye lüzum görmediğini
söylemiştir.
Hanelerin birinde İngiliz ve Rus esir subayı diğerinde de Fransız esir subayı
bulunduğunu ve bunların başında onlara hademelik etmesi için bir kişinin
görevlendirildiğini belirtmiştir179
.
Kemal Ömer Bey raporunda, şehirde bulunan suların sağlıklı olmasa da
kaynatılıp içildiğinde iyi bir tada sahip olabileceği, çoğu zaman bundan dolayı suyun

177 K.A.196/159.
178Report On The Treatment Of British Prisoners Of War in Turkey, Published By His Majesty’s Stationery
Office, London 1918, s.12.
179 K.A.196/159.
55
içilemediği ve bazen ise şehre bir saat mesafede bulunan bir mezradan suyun
getirildiğinden bahsetmiştir. Görevli memur, esirlerin hiçbir ihtiyaçlarının
bulunmadığını, kaldıkları kamptan memnun olduklarını söylemiştir.
Esirlerin oldukça temiz yataklarda yattıklarını, üzerlerine örttükleri örtülerin o
günün havasına uygun yeteri kadar sıcak tutan bir örtü olduğunu, şehirde normalde
karyola bulunmadığını kerevetler üzerine bazen minder ve şilte bazen de sadece şilte
konarak yatak yapılmaya çalışıldığından bahsetmiştir180
.
Görevli memur Kemal Ömer Bey, gezdiği iki evden İngiliz ve Rusların sakin
olduğu ve Fransızlardan bu iki milletin daha temiz olduklarını, dikkatini çekmesi
sebebiyle ayrıca belirtmiştir. Esirlerin yatak ve örtü ihtiyaçlarının bulunmadığını
söylemiştir.
Esirler, çamaşır ve kıyafetle ilgili bazı kontrollerinin cemiyetçe yapıldığını ve
çamaşır gibi malzemelerin Amerikan Büyükelçiliği aracılığıyla gönderildiğini, Hilali Ahmer Cemiyeti’ne yaptıkları müracaatlarda ise hiçbir ihtiyaçlarının bulunmadığını
söylemişlerdir.
Afyonkarahisar’daki esirlerin durumu hakkında bilgi veren Kemal Bey o
dönemde esirlerin istekleri üzerinde de durmuştur;
İlk olarak, esirler, subay maaşları konuşunda şikâyette bulunmuşlar ve
maaşların tam ve düzenli olarak verilmesini rica etmişler çünkü maaşların kimi
zaman yarım kimi zaman da çok az verildiğinden yakınmışlardır.
İkinci olarak, İngiltere’deki Osmanlı esirlerine yevmiye olarak dört şilin
verildiğini buna karşılık kendilerinin az yevmiye almakla birlikte en azından mesken
ve iaşe paralarının verdikleri yevmiyeden hariç tutulmasını istemişlerdir.
Üçüncü olarak, Fransız ve İngiliz esirlere ait koli postalardan yüzde yirmi beş
kadarının kayıp olduğunu bunun düzeltilmesi için Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin
organizasyon yapmasını rica etmişlerdir.
Dördüncü olarak, esirlerin gönderdikleri bazı mektup ve kartların tesliminin
bazen geciktiğini buna meydan verilmemesi istenmiştir. İlaveten Hilal-i Ahmer’in

180 K.A.196/159.
56
esirler arasındaki haberleşmelere (bu sayede esirlerin birbirleri ile haberleşip esir
kamplarından firar girişimlerinin önüne geçilmeye çalışılmıştır.) engel olduğundan
gerek cemiyet tarafından gönderilen gerek doğrudan postadan gelen paketler bazen
açık olarak ulaştıklarını belirtmişler ve önleminin alınmasını istemişlerdir.
Beşinci olarak, AE2 İngiliz Tahdül-bahri kumandanı Mösyö Stoker’in
İstanbul Merkez Kumandanlığı’nda bir kutu içinde mektuplarını bıraktığını ve
bunların ailesine ait olduğu ve yadigâr olduğundan bu mektupların iadesi için
cemiyetten ricada bulunduğu bildirilmiştir.
Altıncı olarak, Rus esirlerin şimdiye kadar hiçbir mektup ve paket
almadıklarından Hilal-i Ahmer Cemiyeti tarafından bu konuda Rus Salib-i Ahmerine
yazılmasını rica etmişlerdir.
Yedinci olarak, Fransız esirlerin 11 Ağustos 1915’den 28 Ağustos 1915
tarihine kadar gönderilmiş paketlerden hiçbirisini almadıklarını ve Hilal-i Ahmer
Cemiyetinin gerekli önlemi almasını istemişlerdir. Memur Kemal Bey’in o dönemde
esirlerin isteklerini dinleyerek belirttikleri konuları rapora eklemesi Osmanlı
Devleti’nin esirler konusuna ne kadar önem verdiğinin de bir kanıtıdır. Ziyaret tarihi
bakımından ise rapordaki şikâyet ve isteklerin bu şekilde olması, savaşın devam
etmesi sebebiyle Osmanlı Devleti’nin maddi ve manevi durum göz önünde
bulundurulduğunda normal karşılanmalıdır.
Görevli memur Kemal Bey, Afyonkarahisar’daki esirlerin mevcudunun 23
subay, 36 sivil kaptan ve yardımcısı, 27 fert ve sivillerden olmak üzere 86 kişi
olduğunu belirtmiştir. Bunlara ek olarak Ankara’dan yirmi bir subay
gönderileceğinden ve Afyonkarahisar’da bulunan 305 esirin karargâh ziyaretinden
evvel Pozantı’ya sevk olduklarını belirtmiştir181
.
Savaş esirlerinin bulundukları yerlerde daha iyi şartlarda yaşamalarını
sağlamak adına Amerikan vatandaşı E.O. Jacop ,“Amerikan Genç Erkekler
Hıristiyan Birliği” adında bir birlik oluşturarak, esirler için bir takım çalışmalar
yürütmüştür.

181 K.A.196/159.
57
Amerikan Büyükelçiliği’nden, Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na 3 Mart 1916
tarihinde gönderilen belgede, elçilik, Osmanlı topraklarında bulunan savaş esirleriyle
ilgili olarak Dışişleri Bakanlığı’nın dikkatini çekmiş, bir yıl önce İstanbul’da sosyal
çalışmaları sürdürmek için “Amerikan Genç Erkekler Hıristiyan Birliği” nin
kurulmuş olduğunu bildirmiştir. Avrupa’nın farklı ülkelerindeki savaş esirlerinin
yaşam şartlarını hafifletmeyi üstlendiklerini ve bu yöndeki çalışmalarının başarılı
olduğunu belirtmiştir. Her ülkede hem askeri hem de sivil yetkililer tarafından takdir
edilen çalışmanın başlıca özellikleri aşağıda sunulmuştur:
1. Mahkûmların toplanabilmesi için tek bir bina, çadır ya da inşa edilmiş
özel bir kulübe oluşturulmalı,
2. Çeşitli sosyal aktiviteler, konser, fonografik müzik, oyunlar düzenlenmeli,
3. Eğitim çalışmaları, bilim ve kültür dersleri, dil sınıfları, orkestralar temin
edilmeli, uygun okuma sınıfları oluşturulmalı,
4. Atletizm ve jimnastik aletleri, zararsız içecekler bulundurulmalı
denilmiştir.
Osmanlı topraklarında bulunan esirler için de bu türden faaliyetlerin
yapılmasını şiddetle arzu ettiklerini belirtmişlerdir182
.
Amerikan vatandaşı E.O. Jacop, İstanbul’daki “Amerikan Genç Erkekler
Hıristiyan Birliği” temsilcisi, en büyük esir kamplarından (muhtemelen
Afyonkarahisar ve Pozantı) her birine gitmek için Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’ndan
izin istemiş ve buralarda çalışmaları organize etmek için ikamet yerinin ayarlanması
gerektiğini belirtmiştir. Çalışmalar için bir ya da iki ay gerekeceğini ve kendisinin
giderlerinin adı geçen birlik tarafından karşılandığını söylemiştir.
Bu faaliyetler Alman ve Avusturya-Macaristan yönetimlerinin vermiş
oldukları izin sayesinde savaş mahkûmlarına uygulanmıştır. Osmanlı Hükümeti’nden
de bu konuda tam izin istenmiştir. Benzer izni Rus, İngiliz ve Fransız Hükümetleri
vermiş ve çalışmalar başarılı bir şekilde buradaki mahkûmlara uygulanmıştır.
Osmanlı Hükümeti’ne, Amerikalı teşebbüse en kısa sürede izin verilmesini

182 BOA. HR. SYS.2213/4-18.
58
istemişlerdir183
. Amerikan Genç Erkekler Hıristiyan Birliği, Avrupa’daki birçok esir
garnizonundaki çalışmaların olumlu sonuç vermiş olması sebebiyle aynı şekilde
Osmanlı topraklarında bulunan ve muhtemelen en büyük kamp olduğu düşünülen
Afyonkarahisar ve Pozantı Kamplarını ziyaret etmeyi teklif etmişlerdir. Birlik
tarafından önerilen çalışmalar kamplarda daha yaşanabilir bir ortam sunması
açısından oldukça önemlidir.
Başkomutanlık Vekili’nden, Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na 21 Mart 1916
tarihinde gönderilen belgede, Afyonkarahisar’daki harp esirlerini ziyareti için Doktor
Wolfred Post’un görevlendirilmiş olduğu belirtilmiş. Bu konuda Fransa ve İngiltere
Hükümetlerine bilgi verilerek bu ilin ziyaretinin raporları gönderilince adı geçen
doktorun, elçilik tarafından görevlendirilecek başka biriyle hangi garnizona
gideceğinin karargâhça tayin edilip uygun görüldüğü söylenmiştir. Bu durumun
Amerikan Büyükelçiliği’ne bildirilmesi istenmiş ve adı geçen doktora
Afyonkarahisar’da tahsilât olması sebebiyle gerekli yerlere emir verileceği ve
cevabın gelmesi beklenecektir, denilmiştir184
.
Harp esirlerinin karargâhlarını ziyaretine dair tebligatın İngiltere ve Fransa
Hükümetlerine telgrafla bildirildiği ve adı geçen Wolfred Post’un arkadaşının
rahatsızlanması sebebiyle birkaç haftadır Konya’da kaldığı bildirilmiştir. Bundan
dolayı şimdilik harp esirlerini ziyaret ve teftiş için İstanbul’da bulunmakta olup
Afyonkarahisar’a geçecek olan Beyrut’taki Amerika konsolundan ve Amerika
tebaasından Doktor Edwin Ward’ın bu yerdeki esir karargâhlarını ziyaret etmesine
izin istenmiştir185
.
Osmanlı Devleti, kampları ziyarete gelen Kızılhaç temsilcilerine karşı iyi
muamelede bulunulması konusunda vilayet ve kazaları bilgilendirerek, temsilcilere
iyi davranılmasını istemiştir. Başkomutanlık vekili tarafından İçişleri Bakanlığı’na
15 Kasım 1916 tarihinde gönderilen yazıda, İstanbul’da Tokatlıyan Hoteli’nde kalan
temsilcilerin daha önce bildirdikleri garnizonları gezmelerine müsaade edilmiş

183 BOA. HR. SYS.2213/4-19.
184 BOA. HR. SYS.2196/26.
185 BOA. HR. SYS.2196/34-6.
59
olduğu ve yakın zamanda hareket edecek işbu heyet hakkında gerekli hazırlıkların
yapılması istenmiştir 186
.
24 Kasım 1916 tarihli belge Emniyet Genel Müdürlüğü’nden, Bursa,
Kastamonu, Konya, Ankara, Afyonkarahisar, Kütahya ve Eskişehir
Mutasarrıflıklarına gönderilmiştir. Kızılhaç Cemiyeti tarafından davetiye
gönderilerek bir polis memuru eşliğinde harp esirlerinin başka kimseyle iletişime
geçmemek koşuluyla söz konusu garnizonları ziyaret etmeleri uygun görülerek
gerekli muamelenin yapılması istenmiştir187
.
Kızılhaç Heyetinin nasıl ve ne durumda garnizonları ziyaret etmiş olduğunu,
26 Kasım 1916 tarihinde gönderilen yazıdan anlaşılmaktadır. Belgede; heyetin
garnizonları bir polis refakatinde, üsera garnizonları kumandanı ile birlikte ziyaret
ettiklerini, ziyaret sırasında esirlerden hiç kimseyle temasta bulunmadıklarını ve bu
konuda ziyaretten evvel vilayetlere telgrafla malumat verildiği belirtilmiştir188
. 7
Aralık 1916 tarihli telgrafnamede, esir karargâhına götürülmek üzere Kızılhaç
Cemiyetinde görevli bir kişinin geldiği kendisine eşlik edildiği ve burada bir otelde
misafir edildiğinden bahsedilmiştir. Burada iki gün kaldıktan sonra ziyaret için
Konya’ya geçtiği belirtilmiştir. Temsilcilere esir kamplarını ziyaretleri boyunca
oldukça iyi davranıldığı gibi onların çevreyle ve esirlerle zararlı bir konuşması
gerçekleşmemesi adına bir takım önlemler alınmış olduğu söylenmiştir. Yukarıdaki
belgede de görüldüğü üzere temsilciler polis refakati altında kampları
gezebilmişlerdir.
Garnizonları ziyaret eden temsilcilerin nerede misafir edilecekleri konusunda
da özen gösterilmeye çalışılmıştır. Afyonkarahisar Mutasarrıflığı’ndan 7 Aralık 1916
tarihinde İçişleri Bakanlığı’na gönderilen yazıda, “5 Aralık 1916 tarihinde üsera
karargâhımızı gezmek üzere gelen Kızılhaç Cemiyeti burada otel bulunmaması
sebebiyle kumandanlık içerisinde misafir edilmiş ve her türlü nezaket ve tevazu
hususunda kusur edilmemiştir” denilmiştir189. Anadolu’nun çeşitli il ve kazalarına

186 BOA. DH. EUM.5.ŞB.31/48-10.
187 BOA. DH. ŞFR.70/97.
188 BOA. DH. EUM.5.ŞB.31/48-20.
189 BOA. DH. EUM.5.ŞB.31/48-22.
60
ziyarette bulunan Kızılhaç heyeti, dönemin imkânları doğrultusunda, şartlar
zorlanarak misafir edilmiştir.
Bir Katolik Heyeti, Afyonkarahisar Esir Kampı’nı 1916 Noel’inde ziyaret
etmiştir. Noel gününün oldukça soğuk olması sebebiyle görevlilerin kendilerine
ikram edilen yemeğin daha sıcak kalması için yatağa taşıdıklarını belirtmiştir. Ziyaret
sırasında Katoliklere Noel hediyesi verilmiştir. Ayrıca mahkûmların Noel için
eğlence düzenlemelerine imkân sağlanmıştır. Hazırlanan raporda, komutanın büyük
nezaket gösterdiği ve Noel sebebi ile iki günü tatil ilan ettiğini ve bu konuda ayrım
gözetmedikleri belirtilmiştir190
.
Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’ndan Başkomutanlık Vekâleti’ne 11 Eylül 1917
tarihinde gönderilen belgede, Osmanlı topraklarında bulunan İngiliz savaş esirlerinin
durumunu incelemek amacı ile Cenevre Kızılhaç Cemiyeti tarafından İsviçreli
vekiller görevlendirilmiştir. Vekillerin Garnizon ziyaretlerini üç ay içinde
gerçekleştirmelerine izin verilmiş olduğu ve İsviçreli Vekiller tarafından hazırlanan
raporun İngiltere Hükümeti’nin isteği üzerine İstanbul’da bulunan Hollanda Elçiliği
aracılığı ile Osmanlı Hükümeti’nin bu konudaki dikkatinin çekilmesi rica
edilmiştir191
.
Hazırlanan rapor yedi maddeden oluşmaktadır;
Birinci madde, her ay esirlerin istedikleri kadar uzun ikişer mektup
yazmalarına müsaade edildiği beyan edilmiş olsa da İsviçreli vekillerin rapor ettiğine
göre, Osmanlı kurallarına göre mektupların uzunluğunun iki sayfayı geçemeyeceği
ve sınırlamaların olduğu bildirilmiştir192
.
İkinci madde, posta ve paketlerle ilgili şikâyetler genel olmakla birlikte,
İngiltere Hükümeti, Osmanlı posta memurlarının gerekli görülen işlemleri
yapmadığını belirtmiştir. Posta ve paket işlemlerinin büyük bir titizlikle yürütülmeye
çalışılması sebebi ile bazen karşılıklılık ilkesi gereği bazen de sansür uygulamaları

190 Lawless, a.g.t, s. 195.
191 BOA. HR. SYS.2203/6-7.
192 BOA. HR. SYS.2203/6-3.
61
sebebi ile bu işlemlerin uygulanmasında bazı gecikmelerin yaşanması muhtemel
olarak değerlendirilmiştir193
.
Üçüncü madde, Afyonkarahisar’da harp esirlerinin darp edildiği konusu
İsviçreli vekillerin dikkatini çekmiş ve saldırgan, bu konuda zan altında olan subayın
gerekli teftişin yapılarak cezalandırılması istenmiştir194
.
Dördüncü madde, Afyonkarahisar’daki harp esirlerinin çalışma saatlerine
dikkat çeken İsviçreli vekiller, esirlerin sabah saat beşten akşam saat beşe kadar
çalıştıklarını ve bunun uzun bir süre olduğunu belirtmişlerdir. Vekillerin söylediğine
göre, hükümet bunu ret etmiş ve bu konuda delil göstermelerine rağmen bu konuda
ikna olmadıklarını dile getirmişlerdir.
Beşinci madde, Afyonkarahisar’da tıp hizmetinin fiyatı 151 liradan aşağı
olmayan bu mahalde bulunan İngiliz tıbbî askeriyesine kendileriyle beraber esir
bulundukları diğer harp esirlerinin sahip oldukları sanatları icra etmelerine müsaade
edilmediğini söylemişlerdir. Tedavi masraflarının yüksek olması sebebi ile ellerinde
mesleği olan esirlerin hem kendi mesleklerini icra etmeleri hem de diğer esirlerin
tedavilerini yapmaları üzerinde önemle durulan bir konu olmuştur.
Örnek olarak da Doktor “Barones” in Osmanlı Hükümeti’nden bu konuda
izin aldığı belirtilmiştir. İngiltere Hükümeti, gerek Afyonkarahisar’da ve gerek diğer
bölgelerde bulunan İngiliz doktorlarına mani olunduğunu düşünmekte olduklarını
dile getirmiştir. Bu rapor ile Osmanlı Hükümeti’nin, İngiliz esirlerin durumlarına
dikkat çekerek gerekli işlemlerin yapılması için ricada bulunulmuş ve tercümesinin
de yapıldığı bildirilmiştir195
. Bu raporda diğer heyetlerin hazırlamış oldukları
raporların bir benzeri olarak esirlerin sürekli olarak şikâyet ettikleri mektup, posta
gönderimi, çalışma saatlerinin fazlalığı ve esirlerin tedavisi gibi konuları
kapsamaktadır.
Afyonkarahisar Esir Kampı’nda görev yaparken ortaya çıkan bir takım
olumsuz durumlardan dolayı Mazlum Bey görevden alındıktan sonra 1917 yılının

193Bu konu ile ilgili detaylı bilgi için bkz. Esirlerin Posta, Paket, Mektup İşlemleri.
194Bu konuyla ilgili belgeyi önceki bölümlerde görebilmek için bkz. Afyonkarahisar’daki Esirlerin Sağlık Şartları.
195 BOA. HR. SYS.2203/6-4.
62
başında göreve Albay Ziya Bey getirilmiştir. Onun gelmesi ile birlikte,
Afyonkarahisar Esir Kampı iyileştirilmeye başlanmıştır. Esirlerin tedavileri ve gıda
ihtiyaçları iyi bir şekilde karşılanmaya çalışılmış ve hatta esirlerin eğlence
zamanlarında kullanmaları için onlara bir de piyano sağlanmıştır. Esirler yavaşta olsa
düzelen hayat şartları içerisinde, haftada üç ya da dört gün olmak üzere çarşıya çıkıp
kendi alışverişlerini kendileri yapabiliyor ve Hollanda Elçiliği’nin her ay gönderdiği
kıyafet ve paketler ellerine kısa sürede ulaşıyordu196
.
Harp esirlerinin ziyareti meselesi, her zaman önemli olmuştur. Bundan dolayı
yabancı devlet heyetleri gerekli çalışmalar için izin istemişler ve izinler neticesinde
kendi tebaasındaki esirlerin yaşam şartları üzerine detaylı raporlar hazırlamışlardır.
Daha öncede belirtildiği üzere savaşın devam etmesi sebebi ile esir
garnizonları tarafsız devlet temsilcileri tarafından ziyaret edilmekteydi. Esirler
üzerine detaylı bir rapor hazırlayan bir diğer devlet ise Hollanda olmuştur.
İstanbul’daki Hollanda Elçiliği temsilcileri, Doktor Emile Ernest Menten ve Dirk
Johannes Van Bommel’in Fransız ve İngiliz savaş esirleriyle ilgili farklı tarihlerde
raporlar hazırlamışlardır.
Bommel’in Afyonkarahisar Esir Kampı ile ilgili 1 Haziran 1917,12 Haziran
1918, 17 Ağustos 1918 tarihli üç raporu bulunmaktadır. Bommel, 1 Haziran 1917
tarihli raporu Bommel, Afyonkarahisar Esir Kampı’na mensup olup İstanbul’da
St.Stephan197 yakınlarındaki demiryollarında çalışan 45 İngiliz esirin ifadelerine
göre kaleme almıştır. Rapora göre, 1917 Şubat ayında kampta, Kilisede 320,
Medresede 80 İngiliz ve 500 Hintli bulunmaktadır. Bu tarihte İngiliz ve Hintli
esirlerin toplam sayısının 900 olduğu görülmektedir198
.
Hollandalı memur Dr.Emile Ernest Menten, 1918 yılında İstanbul’a gelmiş,
içinde Afyonkarahisar Esir Kampı’nında bulunduğu birçok şehri bir memur eşliğinde
ziyaret etmiştir. Gezmiş olduğu yerlerle ilgili raporunu Lahey’deki İngiliz
Temsilciliği’ne göndermiştir. Menten, 21 Ağustos 1918 tarihinde ilk olarak

196 Lawless, a.g.t., s.152.
197 St. Stephan, İstanbul Fener Bulgar Kilisesi.
http://www.ibb.gov.tr/sites/ks/tr-TR/1-Gezi-Ulasim/sinagog_kiliseler/Pages/staphan-kilisesi.aspx.(2017,Haziran).
198 Şahin, a.g.m., s.42.
63
Afyonkarahisar Esir Kampı’nı ziyaret ettiğini beş gün burada kaldığını
bildirmiştir199. Raporda özellikle, konaklama, para, yakıt, su, dini hizmetler, yiyecek,
iletişim olanakları, giyecek, dişçi ve doktor durumu üzerinde durmuştur.
Menten’in kampı ziyareti sırasında esir İngilizlerin sayısı 125 subay, 14
denizci subayı, 191 er ve 77 emir eridir. Bu tarihte İngiliz esirlerin toplam sayısı 407
civarındadır. Ziyaret sırasında esirlerden 7 tanesi hastanede tedavi görürken 11’i ise
yeni hastaneye sevk edilmiştir. Rapora göre, subaylar uzun süre üst kamp denilen
önceden Ermenilerin yaşadığı evlerde kalıyorlardı. Birçok evin tamiratsız olması
sebebi ile garnizon kumandanı Albay Yusuf Ziya Bey, evlerin tamir edilip, yeni
evlere yeni subayların yerleştirileceğini belirtmiştir200
.
Menten, alt kamp olarak adlandırılan (İstanbul İstasyonuna yakın mevki)
bölgede su kullanımının sıkıntılı olduğu, su tedarikinin oldukça zor olduğu üzerinde
durmuştur.
Menten raporunda, Nisan 1918’ de yapılan teftiş sonrasında geçici
düzenlemelerin yapılmasıyla esirlerin yaşantılarının daha iyi bir noktaya ulaştığını
belirtmiştir. Menten, geçici düzenlemelerin, Albay Yusuf Ziya Bey tarafından
yapıldığını İngiliz makamlarına iletmiştir.
Geçici düzenlemeler daha çok esirlerin gündelik yaşamları içindeki durumları
kapsamaktadır. Tanzim edilen maddeler sırasıyla; esirlerin düzenli saatlerde dışarı
çıkabileceği, her milletten esirin belirli saatler içerisinde kamp bahçesinde
yürüyebileceği, subay ve emir erlerinin Pazar ve pazartesi günleri pazara
çıkabileceği, esir subayların kaldıkları evin tamiratından sorumlu olmayacakları ve
çöplerin toplanması ile ilgiliydi201
.
Menten raporunda, kampın genel işleyişi ile ilgili geçici maddelere de yer
vermiştir. Kampta, genel emirlerin sözlü olarak verilmekte olduğu, bu emirlerin
resmi tercümanlar aracılığıyla garnizonda duyurulduğu belirtilmiştir. Akşam güneş
batımında yoklama alındığı, yoklama sırasında subayların diğer evlerde

199 Şahin, a.g.m., s.47.
200 Şahin, a.g.m., s.49.
201 Şahin, a.g.m., s.51.
64
bulunmalarının yasak olduğu, kaçmaya yeltenen esirlerin ise bireysel
cezalandırılacakları üzerinde durulmuştur. Menten, bu hususta kamp komutanından
söz almıştır202. Tıpkı diğer raporlarda olduğu gibi bu raporda da üzerinde durulan
belli başlı konular bulunmakta, esirlerin yaşam şartlarının iyileştirilmesi hem esir
oldukları ülkenin o günkü ekonomik yeterliliği hem de karşı devletlerin kendi
esirlerine sunmuş olduğu imkânlar çerçevesinde sınırlı olmuştur.
İngiltere ‘de bulunan Osmanlı esirlerinin mesken ücreti İngiltere Hükümeti
tarafından karşılandığı için Türkiye’de bulunan esir İngiliz subayların mesken ücreti
de Osmanlı Hükümeti tarafından ödenmekteydi.
Konya’da ikamet ettirilen esir İngiliz komutanlarının kaldığı otellerin
konaklama ücretleri otel sahipleri tarafından arttırılmak istenmişti. Bundan dolayı
Osmanlı Dışişleri Bakanlığı Üsera Muamelat Şubesi 14 Şubat 1918 tarihinde İçişleri
Bakanlığı’na yazdığı yazıyla Konya Üsera Garnizonu’nun kapatılarak
Afyonkarahisar’da bulunan diğer İngiliz esir subaylar gibi kiraları daha ucuz
hanelerde ikametleri münasip görülmüş olduğundan 200 esir İngiliz komutanın hane
kirası daha ucuz olan Afyonkarahisar’a nakline karar verildiğini bildirmiştir.
Bu karardan sonra İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü aracılığıyla
Afyonkarahisar Mutasarrıflığı’na yazdığı yazı ile Afyonkarahisar’da mevcut
garnizona ilaveten iki yüz esir zabitin kalabileceği hanelerin hazırlanarak Garnizon
Komutanlığı emrine verilmesini istemiştir. Afyonkarahisar Mutasarrıflığı da İçişleri
Bakanlığı’na gönderdiği 31 Mart 1918 tarihli telgrafla, Afyonkarahisar Esir
Kampı’na Konya’dan gelecek iki yüz esir subayın ikametleri için yeterli miktarda
hanenin hazırlanarak Garnizon Komutanlığı’na teslim edildiğini bildirmiştir203
.
Yabancı devletlerin, esirlerinin nasıl bir ortamda kaldığını görmek istedikleri
gönderdikleri yazılardan anlaşılmaktadır. 7 Mart 1918 tarihli belge İngiltere’deki
Türk esirlerin bulundukları yerlerle ilgili resimlerin olduğunu ama Osmanlı
topraklarında yaşayan esirlerin bulundukları yeri gösteren bir fotoğraf olmadığı

202 Şahin, a.g.m., s.52.
203 BOA. DH. EUM.5.ŞB. 58/28.
65
gerekçesiyle yazılmıştır204. İlgili ülkelerin, Osmanlı topraklarında bulunan esirlerinin
yaşadıkları yeri merak ettiklerini ve kendi ülkelerinde yaşayan Osmanlı esirlerinin
muhafaza edildikleri yerlere ait resimler olmasına rağmen, kendi esirlerinin
yaşadıkları yere ait resimler olmadığı üzerine şikâyetlerini belirttikleri belgedir.
Osmanlı ve Kızılay arşivlerinden yapılan araştırmalar neticesinde hem resimlere hem
de yabancı heyetlerin ziyaretlerinde de esir garnizonlarından detaylı bilgilere
ulaşılmaktadır.
4.1. ESİRLERİN GÜNLÜK HAYATI
Esirlerin günlük yaşamının nasıl olduğu hususunda diğer tüm konularda
olduğu gibi arşiv kaynakları, kamplara yapılan ziyaret sonrası tutulan raporlar ve
esirlerin tutmuş oldukları günlükler sayesinde bilgi sahibi olunmuştur.
Genelkurmay Başkanı’ndan, 11 Haziran 1916 tarihinde Osmanlı Dışişleri
Bakanlığı’na oradan da Amerikan Büyükelçiliği’ne gönderilen belgede,
Afyonkarahisar’da bulunan esir subayların kasabanın en güzel ve havadar bir yerinde
bulundukları her iki katta birer balkon bulunan, odalarının havadar caddeye bakan üç
kattan oluşan büyük bir evde ikamet ettikleri belirtilmiştir. Esirlerin hava almak
üzere haftada dört gün çarşı ve pazara çıkarılmakta oldukları ve arzu ettikleri zaman
kasaba kenarında futbol oynamalarına müsaade edilmekte olduğu bildirilmiştir
205
.
Şartların ilk zamanlarda çok iyi olmaması sebebiyle, esaretin başlarında
esirler, kuru ekmek, kırık buğdaydan oluşan bir lapa ve yoğurt yiyorlardı. Zamanla
kamplarda yapılan değişikliklerle birlikte hem dışarıdan kendilerine gönderilen
malzemeler ile hem de bulundukları yerlerden yapmış oldukları alışveriş sayesinde
istedikleri malzemelere ulaşmışlardır. Başlangıçta Afyonkarahisar’daki Rus esirler
tüm esirlere yemek hazırlıyordu. Ancak bu her esir tarafından benimsenmediği için
sonrasında esirler kendi yemeklerini kendileri hazırlamaya başlamıştır206. Özellikle

204 K.A.196/107-1.
205 BOA. HR. SYS.2221/60-1.
206 Lawless, a.g.t., s.210.
66
1917 yılında yaşanan sert kış sebebi ile Anadolu’nun geneli bu durumdan etkilenmiş
ve haliyle esir kamplarında da yiyecek sıkıntısı oldukça fazla olmuştur207
.
Kızılhaç Komitesinden Boissier ve Vischer’in Ekim 1914-1917 tarihlerini
kapsayan raporunda, esirlerin yemeklerini kendilerinin pişirdiğini, başlıca gıdalarının
bulgur (kırılmış, ezilmiş buğday), sebze çorbası ve et olduğu, yemeklerin kalitesinin
normal düzeyde bulunduğu fakat miktarlarının çok az olup özellikle etli yemeklerin
çok az verildiği belirtilmiştir. Günlük et miktarının 110-150 gram olup, İngilizlerin
sığır eti, Hintlilerin koyun etini tercih ettiği, ekmeğin günde 900 gram verildiğini ve
bunun iyi bir miktar olduğu dile getirilmiştir208
.
Raporda, yemeklerin şehirden alınan malzemeler ile yönetmeliğe uygun
olarak hazırlandığı ve subayların haftada iki grup halinde dışarı çıkabildiklerini fakat
esirlerin bu yürüyüşlerin düzensizliğinden şikâyetçi oldukları dile getirilmiştir.
Esirler arasından iki askeri doktorun hastanede çalışmak istedikleri ve buna rağmen
hastanede çalışma izinlerinin çıkmadığı ve bu sorunun Savaş Bakanlığı’na (Harbiye
Nezareti) şikâyet edildiği belirtilmiştir209
.
Kampta, esirler arasında üniforma giyenlerin sayısının nadir olduğu, sürekli
olarak genellikle sivil kıyafetler giydikleri belirtilmiştir210
.
Esirlerin günlük yaşamlarının nasıl olduğu hususunda Afyonkarahisar’ da esir
olarak bulunan er ya da subayların kaleme aldıkları günlükler sayesinde de bilgi
sahibi olunmuştur. Bu bilgiler, esirlerin esir hayatını bir de kendi ağızlarından
anlamamıza yardımcı olmuştur. Afyonkarahisar Esir Kampı’nda bulunan esirlerin
düşünceleri hemen hemen aynı olmakla birlikte bazı esirlerin kanaatlerinde
farklılıklar da bulunmaktadır. Aynı yer ve zamanda esir olmalarına rağmen
birbirlerinden farklı görüşler ileri sürenler olmuştur.
Avustralyalı subaylar, durumlarının diğer esir garnizonlarına nazaran
Afyonkarahisar Esir Kampı’nda daha iyi olduğunu ve çok iyi davranıldığını ancak

207 Lawless, a.g.t., s.213.
208 Boissier,Vischer, a.g.e., s.27.
209 Boissier,Vischer, a.g.e., s.26.
210 Boissier,Vischer, a.g.e., s.27.
67
ekonomik şartların kötü olması sebebiyle gıda sıkıntısı ve hayal kırıklığı
yaşadıklarını belirtmişlerdir211
.
Avustralyalı J.Halpin adlı esir, Afyonkarahisar Esir Kampı’nda kaldığında
kendi ülkesinden esirlerle bir araya konulmadığını iddia etmiştir. Ancak böyle bir
şeyin söz konusu olmadığı resmi kayıtlar incelendiğinde ortaya çıkmıştır.
“My Experiences as a Prisoner” adlı kitabın yazarı ve Avustralya hava
kuvvetlerinde bir pilot iken uçağı düşünce yakalanan R.A. Austin adlı subay, esir
edildikten sonra İstanbul’a getirilirken kendisine hem yolda hem de
Afyonkarahisar’da iyi davranıldığını belirtmiştir. Esir kolayca içki bulabildiklerini,
kendilerine bu konuda baskı olmadığını, diğer esirlerle birbirlerini desteklediklerini
ancak İngiliz esirlerin Avustralyalı esirler arasındaki dostluğu anlayamadığını ifade
etmiştir. Yine yüzlerce kitaptan oluşan bir kütüphane oluşturduklarını, tiyatro
oyunları sergilediklerini ve Türklerin kendi personeline nasıl davranıyorsa esirlere de
aynı şekilde davrandığından bahsetmiştir.
“The Story of Harold Earl-Australian” adlı kitabın yazarı Avustralyalı subay
L.H. Luscombe Ankara ve Afyonkarahisar’da esir tutulmuştur. Luscombe, esirlerin
çoğunun İngilizlerden oluştuğunu, kendilerinin yaşamaları için teraslı evlerde
tutulduklarını, rahatlıkla çarşıda gezebildiklerini, çeşitli hayvan besleyebildiklerini,
tiyatro oynadıkları ve içki içebildiklerini ifade etmiştir212
.
İngiliz pilot Yüzbaşı Alan Bott, Pozantı’dan Ulukışla’ya buradan da
muhafızlar eşliğinde Afyonkarahisar’a getirilmiştir. Sabahın erken saatlerinde
beraberindeki esirlerle muhafızlar eşliğinde ilk olarak Medrese camine
götürüldüklerini, sabah olduğun da ise kendilerinin Türk subayı tarafından esirlerin
tutulduğu evlerin bulunduğu sokağa getirildiklerini belirtmiştir213
.
Bott, Kut’ul-âmare’de garnizonundan kurtulan diğer esirlerin kıyafetlerinin
İstanbul’daki Hollanda Büyükelçiliği’nden sağlandığını ve kendileri için kıyafet

211 Peter Stanley, Prisoners of War (Australia) 1914-1918, İnternational Encyclopedia of the First World War,
(Dijital Koleksiyon), 2015, s.5.
212 Şahin, a.g.e., s.119-121.
213Alan Bott, Eastern Nights-And Flights A Record of Oriental Adventure, Doubleday, Page and Newyork
Company,1919, s.125.
68
temininin ise Afyonkarahisar’daki terziler tarafından yapıldığını söylemiştir.
Yozgat, Bursa ve Gediz ile karşılaştırdığında “Afyonkarahisar en büyük esir
kampıdır” demiştir. Çanakkale ve Mezopotamya’dan getirilen İngiliz subayların ilk
toplandığı yer olduğunu ve Türk ve Ermeni ailelerin evleri boşaltılarak esirlerin
buralara yerleştirildiğinden bahsetmiştir214
.
Yaşadıklarını kaleme alan bir başka Avustralyalı esir Yeats Brown,
Mersin’den Kıbrıs’a kaçmaya çalışırken yakalanmıştır. Trenle Afyonkarahisar’a
nakledilmiştir. Afyonkarahisar’a geldiklerinde boş bir eve getirildiklerini ve evin
pencerelerinin tel örgüyle çevrildiğinden bahsetmiştir215
.
Yazar, bir araya toplanan esirlerin yürüyerek Afyonkarahisar Kalesinin
dibinde bulunan Ermeni kilisesine getirildiklerini ve bu sırada hep bir ağızdan marş
söylediklerini ve kasaba halkının kendilerini şaşkınlıkla izlediklerinden söz etmiştir.
Yeats Brown, getirildikleri kilise hakkında da bilgi vermiştir; “Üç kişi kaçtı
ve bu kaçışlar devam edecektir, sağlıklı biri olarak burada kalmak değişik bir
tecrübe. Oldukça kasvetli kilise, düz mermer, kumtaşı ve meşeden inşa edilmiş, doğu
tarafında mermerden bir mihrap olan kilise düşünün. Sunağa açılan iki oda ve batı
tarafında da yüksek bir galeri vardı. Ana binada İngilizler kalıyordu. Bir küçük oda
Fransızlara ayrılmış, bir oda da şapel için ayrılmış. Rus esirler mihrapla koro yerinin
arasında duruyorlardı ama birçok milletten insan bir aradaydı. Bizim asker
hizmetkârlarımız galeri kısmına yerleştirildi. Herkes yerleştirildikten sonra ortadaki
boş alan dışında hareket edecek boş alan kalmıyordu. Egzersiz için, çamaşır yıkamak
için ve yemek pişirmek için bir düzenleme yoktu.”
216
.
Yazar kaldıkları kamp hakkından da şöyle bahsetmiş: “ Biz ortak bir bahçeye
bağlı dört evde kaldık. Evler oldukça yeniydi ve bu yüzden pencere vb. donanımları
yoktu. Biz çerçeve ve kapıları yaptık, banyo ve mutfak inşa ederek kalaslardan ve
boş levhalardan masalar yaptık. Gerçek bir evin dışında biz aslında her şeyi yaptık.

214 Bott, a.g.e., s.126.
215 Francis Yeats -Brown, Caught By The Turks, The Macmillan Company, Newyork 1920, s.68.
216 Yeats-Brown, a.g.e, s.69,70.
69
Erkekler olarak Almanya’da tutulan subaylarımızdan iyi olduğumuzu
belirtmeliyim”
217 demiştir.
Yeats-Brown, Afyonkarahisar’daki iki gününü şöyle anlatmıştır: “Pazartesi,
saat 6’da uyandım, 200 kez ip atladım. Kahvaltıda 2 yumurta ve yeni pekmezimden
yedim. ‘Hilal’ gazetesini okudum. Gizli haritamın üstündeki yerleri inceledim.
Modern savaşlarda süvari kullanımı hakkında uzun bir tartışma yaptık. Bahçede
yürüdüm. Öğlen, kuzu pirzola yedim. Yeni hamağımı tamamladım. Serbest ticaret
konusunda tartıştık. Bahçede badminton*
oynadık. Felsefe okudum. Saat 7.30’da
parti vardı. Afyon toplayanları seyrettim. Akşam 8’de akşam yemeği: çorba,
yumurta, don yağı tatmin ediciydi. Briç oynayıp yattım.”
“Salı, saat 6.15’de uyandım. 250 kez ip atladım. Ağrılı bir boks yaptım.
Kahvaltıda 2 yumurta yedim ama güzel değildi. Bu sabah “Hilal” gelmedi. Dünkü
süvarili asker konusunda konuştuk. Bahçede yürüdüm. Öğle yemeği için et vardı.
Hamakta sivrisinekler ısırdı kendimi korumaya çalıştım. Akşam yemeği 8’de koyun
eti pirzola. Satranç oynadıktan sonra uyudum.”218
.
Buckingham Üniversitesi fahri profesörü Dr. Jonathan Arch, dedesi Çavuş
Austin Sanders Arch’in Afyonkarahisar Esir Kampı’nda geçirmiş olduğu iki yıllık
sürede günü gününe tutmuş olduğu günlükleri derleyip kitap haline getirmiştir.
Çavuş Arch, Katia Muharebeleri neticesinde yakalanıp esir edilmiştir. Ele almış
olduğu günlükler Katia’dan Afyonkarahisar Esir Kampı’na getirilmesini, burada
geçirdiği süreyi ve Temmuz 1918 tarihinde çalışmak üzere gönderildiği İstanbul’daki
dönemini kapsamaktadır. Çalışmada, Afyonkarahisar Esir Kampı’nda geçirmiş
olduğu süreyi ve bunun üzerine tutmuş olduğu günlükler üzerinde durulacaktır.
Çavuş Arch, yakalandıktan kısa bir süre sonra Tarsus’a buradan Pozantı’ya getirilmiş
burada biraz konakladıktan sonra 21 Mayıs gecesi trenle Konya’ya ulaşmıştır. Daha
sonra buradan ayrılıp 22 Mayıs 1916 tarihinde Afyonkarahisar’a gelmiştir. Gelir
gelmez karantina kampına götürülmüştür. Karantina sırasında 26 erkek patiskadan
küçük bir bez parçası (yazar karantina çadırından bahsediyor olmalı) ile ayrı

217 Yeats-Brown, a.g.e., s.78.
* Raket ve bir tür tüylü topla oynanan tenis tarzı bir oyundur.
218 Yeats-Brown, a.g.e., s.81,82.
70
tutulmuşlardır. Arch, “Kayalık bir tepenin altında hoş bir yer”
219 olarak adlandırdığı
asıl kalacakları yer olan Ermeni Kilisesine getirilmiştir. Kalıcı dinlenme yeri olarak
burayı yazmıştır.
Çavuş Arch, tuttuğu günlüğünde gün içinde neler yaptıklarını
detaylandırmıştır. Günde iki öğün yemek yediklerini, kahvaltıda küçük bir somun
ekmek, mercimek veya buğday, geceleyin ise fasulye soğan ve küçük kemik
iliklerinden oluşan yiyeceklerini tatmin edici bulmamıştır. Bazı İngiliz subayların
kendilerini görmeye getirildiğini, yazmıştır. Lavabo düzenlemelerinin kötü ve
kasabanın su sıkıntısı yaşadığı ve farklı yerlerden su temin edildiğini söylemiştir.
Sabah 6’da kahvaltı yaptıktan sonra çalışmak için taş kırmaya sabah 7’den akşam
saat 18’e kadar çalıştığını dile getirmiştir. Üç dört gün üst üste bir binanın inşaatında
çalıştığını sonrasında bir marangozun yanında çalışmaya başladığını yazmıştır220
.
Çavuş Arch, aralıklarla çalışmaya devam ettiklerini ve yine karantina altına
alındıklarını belirtmiştir. Üç posta kartı gönderdiğini bunların gönderilmediğini,
ellerinde sadece çok az çay olduğunu ifade etmiştir. Marangozun yanında çalışmaya
devam ettiğini bazı Ermeni evlerinde tahtaları sökerek kendilerine oturup
yatabilecekleri yataklar yapmaya çalıştıklarını yazmıştır. Her üç kişi bir yatakta ve
bir battaniye örtüklerini ve yaklaşık 200 kişi olması sebebiyle sıkıntı yaşadıklarını,
20 kişiden oluşan Rusların ise iki küçük galeriyi kapladıklarını ve bundan dolayı spor
yapacakları alanın kısıtlandığını dile getirmiştir. Taş kırma işlerinde günlük 1 D221
almışlar ve ara sıra ise garnizon komutanının kendisine kötü tütün paketi sunduğunu
belirtmiştir. Yıkanma alanlarını kendilerinin yaptığını ifade etmiştir. Bunun dışında
diş fırçasına sahip olduklarını ve bunun harika bir lüks olduğunu yine yıkanmak için
sabunun oldukça pahalı olduğunu söylemiştir.
Arch, esir oldukları kampın mutfağında küçük bir masa üzerinde şunların
olduğunu belirtmiştir: 30 tereyağı, 12 portakal, 3½ karaciğer, 8 üzüm, 8 kayısı, 2½

219 Arch, a.g.e., s.26.
220 Arch, a.g.e., s.28.
221 Yazar 1D diye düştüğü dipnotta “İngiliz peni mi? Bir piastre bunların yaklaşık iki değerindedir” demiştir. Bkz.
Jonathan Arch, Diaries of a World War One Prisoner of War in Turkey, s. 30.
71
un, bir koyun 30 ile 40 Ibs222 26 P.T.223 6 kanatlı, 10’ar kaz. Her birimden bir erkek
yerli aşçıya yemek hususunda yardım etmiştir.
Çavuş Arch, mektuplarının gelmeye başladığını bununla birlikte Amerika
sefareti aracılığıyla kendilerine bazı giysilerin gönderildiğini belirtmiştir224
. Yeni yılı
kampta karşılayan esirler, Türk ve İngiliz doktor tarafından muayene edilmişlerdir.
Medrese inşaatında çalışmaya başlayan esir, burada bir büfenin olduğunu ancak
oradan bir şeyler alacak paranın olmadığını belirtmiştir. Arch, sık sık yağan karın
çalışmalarını üç dört gün arayla durdurduğunu ama hava biraz düzelince çalışmaya
devam ettiklerini belirtmiştir. 31 Mart’ta havaların iyi olduğunu ve diğer
mahkûmlarla birlikte ağaç dikmek için toprağı kazdıklarını söylemiştir. Çok çalışıp
yorulduğunu ve çalışmaları neticesinde 50 P.T. aldıklarını medrese çalışması için ise
her birinin 10 P.T. aldığını söylemiştir.
13 Temmuz 1917 tarihinde 60 kişiden oluşan esir kafilesinin
Afyonkarahisar’dan, Adapazarı’ndaki Esir Kampı’na sevk edildiğini, değişim
umuduyla İstanbul’a giden 5 sakatın geri döndüğünü ve onların iyi vakit geçirdiğini
dile getirmiştir225
.
Arch, 30 Temmuz’da Türk temsilcilerden kampı denetlemek üzere Yusuf
Ziya Bey’in geldiğini, sağlığının şimdi çok daha iyi olduğunu ve gece verilen
konsere onun da eşlik ettiğini, kendilerine teşekkür edip daha iyi zamanlar dileğini
belirtmiştir.
Haftada iki gün Pazartesi ve Çarşamba olmak üzere yürüyüş günü olduğunu,
havaların oldukça iyi olduğunu, yiyecek fiyatlarında artış olduğunu belirtmiştir226
.
Arch, 20 Mayıs’ta erkeklerin gün boyu dışarıda spor için bulunduklarını,
diğer kamplarda bulunan hasta esirlerden oluşan küçük grupların gelmeye devam
ettiğini, şortla giyebilmek için ayaksız çoraplar yaptığını belirtmiştir. Arch, 3 kişinin

222Bir ağırlık ölçüsü birimidir. 1 pound (Ibs) 0.45 kg; 1 kg 2.20 pound (Ibs) dur.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Libre_(Kütle_birimi) (2017, Haziran).
223İngiliz ve Amerika ölçü sisteminde katı ve sıvı maddeler için yaklaşık yarım litrelik hacim birimidir.
https://www.turkcebilgi.com/pint (2017, Haziran).
224 Arch, a.g.e., s.30,34.
225 Arch, a.g.e., s.40,44.
226 Arch, a.g.e., s.46.
72
Mühendis olarak İstanbul’a gittiğini, 10 Haziran’da 100 Rus ve 6 Fransız esirin
çiftlikte çalışması için Konya’ya gönderildiklerini, kendisinin de artık buradan
gitmek istediğini ve bu isteğini iletmesi için Emin Efendi’den yardım istediğini, dile
getirmiştir. 28 Haziran 1918 tarihinde İstanbul’a götürülmek üzere hazır olması
gerektiğinin söylendiği ama aksilik olduğu için hemen yola çıkamadıklarını, 1
Temmuz’da sabah 5’te trenle yola çıktıklarını, daha sonra Eskişehir’e ulaştıklarını
buradan da Marmara denizi olduğunu düşündüğü yere geldiklerini ve teknelerle
nakillerinin gerçekleştiğini yazmıştır227. Başta da söylediğimiz gibi esirin bundan
sonraki tuttuğu notlar İstanbul ve eve dönüşünü kapsamaktadır.
İngiliz Pilot Yüzbaşı Alan Bott’un söylediğine göre, esirler haftada bir ya da
iki kez Afyon’un dar sokaklarında yürüyüş yapmışlar kimi zamanda kendi aralarında
futbol ve kriket oymamışlardır228
. John Still ise, beş ya da altı hafta boyunca işlerin
sorunsuz gittiğine kendilerine gönderilen koli ve paketlerin tam ve eksiz olduğunu,
mektuplarda da fazla sorun yaşamadıklarını evlerinden gelen mektuplarını
alabildiklerini ve bu sayede esaretin biraz daha “tolere” edilebilir bir hal aldığını
söylemiştir229
.
Kaldıkları yerden firar olaylarının yaşanması sebebiyle tüm mahkûmların
dışarı çıkartılarak sıraya dizildiklerini ve kendilerinin kalması için düşünülen ve
Hisar’ın hemen dibinde kaldığını söylediği avlusu küçük, büyük bir kilise ve kilise
avlusunun içindeki Ermeni okulu olduğunu, kendilerinin medrese dışında kaldıkları
ikinci mahkûm yerleri olarak kiliseyi adlandırmıştır230
.
Yazar, Afyonkarahisar’ın bir “dinlenme kampı” olarak kullanıldığını,
Medrese ve Kilisenin ise daha çok hasta, yıpranmış mahkûmlar için kullanıldığını
söylemiştir. Burada iyileştirilen esirlerin bazılarının Karadeniz yakınlarındaki

227 Arch, a.g.e., s.64,65.
228 Bott, a.g.e., s.130.
229 Still, a.g.e., s.131.
230 Bott, a.g.e., s.143.
73
ormanlarda kereste kesmeye bazılarının da Toros dağlarında inşa edilen demiryolu
hattında çalıştırılmaya gönderildiğini dile getirmiştir231
.
Yazar, İngiltere ve Osmanlı Devleti arasında imzalanan Bern Anlaşması’nın
bir kopyasının Afyonkarahisar’a gönderildiğini, 1500 Türk esire karşılık 300 İngiliz
ve 700 Hintli esirin serbest bırakılmasının söz konusu olduğunu ifade etmiştir. Yazar,
ilk yönetim kurulunun 8 Ağustos 1918 tarihinde Afyon’a gelmiş olduğunu ve
görüşmelere başlandığını dile getirmiştir232
.
Afyonkarahisar Esir Kampı’nda farklı dönemlerde kalmış esirlerin kaleme
almış oldukları kitapları incelemem neticesinde, Afyonkarahisar Esir Kampı
hakkında arşiv belgelerinin yanı sıra kitaplarla da önemli bilgilere ulaşmış olduk.
Esirlerin, esir olmalarından itibaren bulundukları kampla ilgili, nasıl ikame
edildikleri, kamp yaşantıları, sahip oldukları haklar hakkında genel bir bilgi sahibi
olunmuştur. Esirler tarafından yazılmış kitaplar arasında taraflı tutumlar sergilense
de genel olarak olumlu fikirler sunulması, garnizonda farklı dönemlerde kalan
esirlerin ortak noktalarda bilgi vermesi verdikleri bilginin doğruluğunu da kanıtlar
niteliktedir.
4 Ağustos 1916 tarihinde Romani Kanal mevkinde esir edilip
Afyonkarahisar’a getirilen sinyalci asker Duncan Leslie Richardson 17 Temmuz
1918 tarihli mektubunda şunları söylemiştir: “Sağlığım yerinde, iyiyim. Sağlam bir
tane daha paketim geldi. Her şey çok değişti. Şu an da daha evvel bulunduğum
kamptan çok daha iyi bir kamptayım. Paramız ve paketlerimiz sağlam ve eksiksiz
geliyor.”
233 Jordan isimli bir başka esir de “Ben küçük Asya’da bir kamptayım.
Yaralarım neredeyse daha iyi ve oldukça iyiyim. Gerçekten iyi yaşıyorum. Türk
yetkililere bir şey demeyin son derece nazik ve saygılılar. İlk önce kötüydü.
Kasabaya girmemiz yasaktı. Ama şimdi çok iyi”
234. Bu esirler yaşamından oldukça
memnundur. Bazı esirler bulundukları kamplarda her ne kadar yaşam şartları ve
konforundan şikâyetçi de olsalar dönemin şartları düşünüldüğünde olabildiğince iyi

231 Bott, a.g.e., s.184.
232 Bott, a.g.e., s.221,222.
233 Şahin, a.g.e., s.152.
234 Lawless, a.g.t., s.153.
74
şartlarda ikamet edilmiştir. Hatta kimi zamanda esirlere verilen imkânlar yer yer
Türk askerine sunulan imkânlardan daha iyi olmuştur.
4.2. ESİRLERİN YAPMIŞ OLDUĞU ETKİNLİKLER
Kamplarda esirler, boş vakitlerini daha iyi geçinmek amacıyla çeşitli
etkinlikler düzenlemişlerdir. Dil öğrenimi, tartışmalar, tiyatro yapımları, resim vb.
gibi etkinliklere zaman ayırmışlardır. Bazı faaliyetler bireysel gerçekleştirilirken
esirler bazı faaliyetleri ise grup halinde yapmışlar ve bu sayede esirler arasında
etkileşim de olmuştur.
Esirlerin ilk zamanlar birbirleriyle iletişim halinde olması yasaktı. Zaman
ilerledikçe diğer konularda olduğu gibi bu konuda da esirlere müsamaha
gösterilmiştir. Afyonkarahisar’da esir olarak bulunan John Kerr, esirler arasında
iletişimin arttığını, bazen birbirlerine çay ve yemek ikram ettiklerini, yeni gelen ve
hasta esirlere kısa süreli ziyaretler gerçekleştirdiklerini dile getirmiştir235
.
R.A. Austin adlı Avustralyalı subay esir ise, diğer esirlerle birbirlerini sürekli
olarak desteklediklerini, birlikte bir kütüphane oluşturduklarını, tiyatro oyunları
sergilediklerini belirtmiştir236
.
İngiliz pilot Yüzbaşı Alan Bott ise unutkanlıktan ve depresyondan kurtulmak
adına kampta ellerine ulaşabilen kitapları okuduklarını, kendilerince kitap, şiir
yazdıklarını, resimler yapıp kendilerince şarkılar bestelediklerini yazmıştır237
.
Kampta fiziksel aktiviteler özellikle spor oldukça popülerdi. Esirler bireysel
sporların yanı sıra grup halinde oynan maçlar da yapabiliyorlardı. Yetkililerden
alınan izin sonrasında esirler futbol maçları da yapmaya başlamıştı. Ocak 1916’da
esirler hem kartopu savaşı hem de futbol maçı yapmış ama oldukça hasar

235 Greg Kerr, Lost Anzacs- The Story of Two Brothers, Oxford University Press, Melbourne 1998, s.125,128.
236 Şahin, a.g.e., s.120.
237 Bott, a.g.e., s.133.
75
görmüşlerdi. Ayrıca esirler bir futbol topu için 100 piastres ödemiş ve oyun sırasında
çok sayıda cam ve lambaya da zarar vermişlerdi238
.
Afyonkarahisar Esir Kampı’nda bulunan esirler, dışarıda siyasi olarak ne gibi
gelişmelerin olduğunu da merak ediyorlardı. Bu meraklarına gidermek adına ara sıra
ellerine ulaşan ve Fransızca olarak basılan The Hilal isimli gazeteden bilgi
alıyorlardı. Ancak bu haberlerin çoğu Alman yanlısı yazılmaktaydı. Bazen esirlere
Türk memurlar tarafından bir Türk gazetesi de veriliyordu239
.
Ayrıca esirler günlük yaşantıları hakkında yazdıkları mektuplardan meydana
gelen Afion Kara Hissar Gazette adlı gazete yayımlamışlardır. Adı geçen gazetenin
20 Haziran, 22 Temmuz ve 20 Ağustos 1918 tarihli üç nüshası bulunmaktadır240
.
Esirlerin yemeklerini ilk zamanlar Rus esirler yapıyordu. Ancak yapılan
yemeklerin diğer esirler tarafından beğenilmemesi üzerine esirler kendi yemek
gruplarını oluşturarak kendi yemeklerini zevklerine göre yapmışlardır. Kimi zaman
esirler çarşıdan kendi yiyecek içecek alışverişlerini yapıp garnizon aşçısına yemek
yapımı konusunda yardımcı olmuşlardır
241
.
Kamptaki Avustralyalı esir Çavuş Arch, Noel günü için hazırlıklar
yaptıklarını, kendilerine akşam yemeği hazırlayıp ve sınırlı miktarda bira ve viski
almak isteyenlere imkân tanındığını söylemiştir. Bira 10, Rakı 18, Viski 100 şişe
olacak, “kendi pudingimizi hazırlıyoruz ve et fırında kavrulacak” demiştir. Ayrıca
esir birkaç günlüğüne harmoni hazırladıklarını ve ertesi gün konser vereceklerini
yazmıştır. Kısa bir süre çalıştıktan sonra yürüyüşe çıkan esirler, akşam yemeği için
koyun kızartması, kahve, patates, lahana, şalgam ve tatlılardan oluşan bir yemek
hazırlamışlar, geceleri ise sırayla konser vermişlerdir. Esir bu durumu “Şimdi pratik
olarak özgürüz ancak pirelerden rahatsızız” diyerek tanımlamıştır. 30 Aralık’ta
Amerikan Elçiliğinden Noel için kendilerine, pudingler ve kekler gönderilmiştir242
.

238 Kerr, a.g.e., s.142,147.
239 Lawless, a.g.t., s.203.
240Feyza Kurnaz Şahin, “İngiliz Arşiv Belgelerine Göre I. Dünya Savaşı Yıllarında Afyonkarahisar Üsera
Garnizonu’ndaki İngiliz Esirler”, A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S.56, Erzurum, 2016, s.1268.
241 Arch, a.g.e., s. 30.
242 Arch, a.g.e., s. 36.
76
Esirler kendi aralarında Noel kutlamaları için etkinlik kartı oluşturmuşlardır.
O gece yapılacak her türlü etkinlik müzik, drama vb. ve bunları kimlerin yapacağı
üzerine oluşturulmuş bir etkinlik kartıdır243
.
Arch, esirlerin gün boyunca dışarıda olduklarını, futbol maçları
düzenlediklerini, ailesine iki sayfalık mektup yazdığını ve günün gecesinde ise
konser verdiklerini yazmıştır244
.
Arch, haftada iki gün Pazartesi ve Çarşamba olmak üzere yürüyüş günü
olduğunu, memurlardan kendilerinin yeni müzikal komedi “Kinotera” ı yapmalarına
müsaade aldıklarını ve bunu ayetler eşliğinde iyi bilinen müziklere uydurarak
Kilise’de seslendireceklerini yazmış ve “bu çok eğlenceliydi” demiştir. Eski
piyanolarının tamirde olduğunu ve o gelene kadar Ermeni bir kadının kendilerine
piyano hediye ettiğini yine, kadının kendisine bir İncil vermek istediğini ve iki şiir
kitabı da hediye ettiğini belirtmiştir245
.
Çavuş Arch, 25 Aralık tarihini Xmas Günü (kurmuş oldukları koronun adı),
olarak düşmüş ve bugün, arkadaşlarıyla kiliseye gidip şarkılar söylediklerini, sabah
kahvaltısını 8.30 ‘da çay, yumurta ve pastırma ile yaptıklarını belirtmiş. 9.30’da
İngiliz Papaz tarafından yönetilen kilise ayinini gerçekleştirdiklerini, akşam
yemeğini de birlikte yediklerini menüde, koyun, patates, erik pudingi, bisküvi ve
puro eşliğinde çay olduğunu, dile getirmiştir246
.
Esirler bulundukları kamplarda her ne kadar kendilerini eğlendirecek
faaliyetlerde bulunuyor olsalar da esir oldukları garnizonlardan biran önce
kurtulmanın yolunu aramışlardır. Onlar için ilk kurtuluş yolu ise firar etmekten
geçiyordu.

243 Etkinlik kartı bkz. EK- 2.
244 Arch, a.g.e., s. 42.
245 Arch, a.g.e., s. 46.
246 Arch, a.g.e., s. 49.
77
5. AFYONKARAHİSAR’DAKİ ESİRLERİN FİRAR TEŞEBBÜSLERİ
VE ALINAN ÖNLEMLER
Afyonkarahisar’da esirler başka ülkelerde olduğu gibi tel örgüler ve duvarlar
arasında değil, halkın içinde evlerde, kiliselerde ya da kamu binalarında tutulmuştur.
Buna rağmen esirlerin firar etme girişimlerine sıklıkla başvurmuş oldukları dikkati
çekmektedir.
Kamplarda esirlere birtakım imkân ve kolaylıkların tanınmasının yanı sıra
doğal olarak onlara bir dizi yasak ve kısıtlamalar da getirilmiştir. Getirilen yasak ve
kısıtlamaların temelinde ise güvenlik ve firar girişimi kaygısı bulunmaktadır. Çünkü
savaş esnasında esir edilenler, esaretten daha çabuk kurtulmanın yolu olarak pek çok
firar teşebbüsünde bulunmuştur. Harp esirleri ellerine geçen en küçük fırsatları
değerlendirmekten geri durmamıştır.
Esirler arasında yapılan kısıtlamalardan sonra oluşan şikâyetlerin başında
belirli saatlerden sonra sokağa çıkma yasağı gelmektedir. Esirlere getirilen bu
kısıtlamalardan sonra araya yabancı devlet elçilikleri girmiştir. İstanbul’daki
Amerikan Büyükelçiliği 25 Ekim 1915 tarihinde Osmanlı Hükümeti’ne göndermiş
olduğu yazıda, akşam 9’dan sonra sokağa çıkma yasağının uygun olmadığını, en
azından bu kısıtlamaların esnetilmesini talep etmiştir. Elçilik, söz konusu
kısıtlamaların diğer ülkelerde bulunan Osmanlı esirleri düşünülerek karar verilmesi
gerektiğini belirtmiştir247
.
Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’ndan İçişleri Bakanlığı’na 10 Mayıs 1916
tarihinde saat kısıtlamasıyla ilgili gönderilen yazıda, yabancı devlet esirlerinin gece
saat 9’da sokağa çıkmasına müsaade olunmadığı, günlerin uzaması sebebiyle sürenin
bir saat daha uzatılmasının Amerika Elçiliği’nden talep edildiği ifade edilmiştir248
.
Bu belgeden de anlaşılacağı üzere dışarı çıkış saatinin, mevsimin yaz olması
sebebiyle bir saat daha uzatılarak bu konuda yabancı devlet esirlerine esneklik
gösterilmesi istenmiştir.

247 BOA. HR. SYS.2129/31.
248 BOA. HR. SYS.2131/3-3.
78
Anadolu’da bulunan esir garnizonlarında olduğu gibi Afyonkarahisar Esir
Kampı’nda bulunan esirler de firar girişiminde bulunmuştur. Konuyla ilgili arşiv
belgeleri bize detaylı bilgi vermektedir.
Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’ndan, Başkomutanlık Vekâleti’ne 2 Temmuz
1916 tarihinde bir belge gönderilmiştir. Bu belgede, Amerikan Büyükelçiliği’nden
alınan bilgi ile Afyonkarahisar Esir Kampı’nda ikamet ettikleri halde buradan kaçma
girişiminde bulunan ve bir ara derdest edilen Binbaşı Stoker, Cohrane ve Teğmen
Price isimli üç İngiliz subayın bulundukları yerlerin bildirilmiş olduğu; bunlardan
birinin mertebesi sebebiyle hiç bir ceza almayacağı İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na
bildirildiği, ifade edilmiştir. Ayrıca esirlerin kaçmaları için para gönderildiği ve
kendilerine yapılacak muamele ile ilgili daha sonra bilgi verileceği yazılmıştır249
.
Yüksek rütbedeki esirlerin kaçma girişiminde bulunmaları ayrıca bu firarilere
kaçmaları için para gönderilip, yardım edilmesi oldukça dikkat çekicidir.
3 Temmuz 1916 tarihli ve 84290/975 numaralı tezkereye cevap olarak;
Başkomutanlık Vekâleti’nden, Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na 9 Temmuz 1916
tarihinde gönderilen belgede Afyonkarahisar Esir Kampı’ndan firar ederek
tutuklanan Binbaşı Stoker, Cohrane, Teğmen Price isimli subayların kaçtıkları gün
İstanbul’da Merkez Komutanlığı’na gönderilmiş oldukları belirtilmiştir. Kendilerine
daha ziyade bir şey vermek maksadıyla – ki bu bir belge olabilir- adı geçen
kumandanlığa namusları üzerine firar etmeyeceklerine dair söz vermiş olmalarına
rağmen firar ettiklerini sırayla itiraf ettikleri dile getirilmiştir. Esirler, her gün tutuklu
bulundukları dairenin içerisini gezerek hava almakta oldukları ve dışarıda da gezmek
istediklerini bildirmişlerdir. Adlarına gelen akçelerin de kendilerine verilerek
makbuzlarının Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ne gönderildiği Amerikan Büyükelçiliği’ne
haber edilmiştir250
. Firar etme girişiminde bulunan bu esirlerin kaçmayacaklarına
dair söz vermiş oldukları ve firar etmeden önce de uyarılmışlardır. Esirler, kaçma
sebebi olarak küçük bir daire içerinde havalandırmanın kendilerine yetmediğini ve
açık alanda havalandırmaya çıkmak istediklerini bahane ederek bildirmişlerdir.
Ayrıca esirlere başkaları tarafından gönderildi diye söylenen paranın ise kendilerine

249 BOA. HR. SYS.2221/64.
250 BOA. HR. SYS.2221/74-7.
79
ait para olduğunu ve makbuz karşılığı aldıklarını makbuzlarının ise Hilal-i Ahmer
Cemiyetine gönderildiğini iddia etmişlerdir. Esirlerin kaçma teşebbüslerini kabul
edilebilir bahanelerle savunmaya kalkmaları alacakları cezayı birazda olsa
hafifletmeye çalıştıklarını göstermektedir.
Bazı esirlerin bulundukları garnizonlarda başka milletler için casusluk
girişimlerinde bulunduğu ve bunun için gerekenin yapılmasının istendiğini gösteren
belgeler vardır. Bu türden bir belge; Osmanlı İçişleri Bakanlığı’ndan, Karahisar
Mutasarrıflığı’na 25 Mayıs 1916 tarihinde gönderilmiştir. Afyonkarahisar’da iskân
eden bazı esirlerin Rus casusu olduğu, bununla birlikte bu duruma Bulgar subay ve
bir Avusturyalının da katıldığı, esirlerin durumunun teftişi için memur Hamilton Bey
tarafından durumun yazı ile bildirilmiş olduğu belirtilmiştir. Ortaya çıkan vaziyetin
ve esirlerden harp esirleriyle temasta bulunanlar ile ilgili gerekli tedbirin alınması
mühim olduğu ifade edilmiştir251
.
Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’ndan, Başkomutanlık Vekâleti’ne 13 Eylül 1916
tarihinde gönderilen belgede; Afyonkarahisar’da bulunan esir subaylardan firar
etmeyeceklerine dair namusları üzerine söz verdikleri halde, kendilerine her türlü
serbesti ve müsaade edilmiş olmasına rağmen müsaadeyi suiistimal eden ve
namusları üzerine verdikleri sözden dönen üç İngiliz subay, garnizondan firar
etmiştir. Bunun üzerine garnizon dâhilinde tamirat ki büyük ihtimalle esirlerin
kaçmalarını engelleyecek tel örgü vb. mecburi olmuş ve bununla birlikte adı geçen
esirler birkaç gün için başka yerlere gönderilmiş ve daha sonra eski ikametgâhlarına
sevk edilmiş oldukları bildirilmiştir252
.
Esirlerin bulundukları yerlerden firar etmeyecekleri konusunda yemin
etmeleri ve yemin metni imzalamaları sürekli olarak başvurdukları yöntemin bu
olduğunu göstermektedir. Esirlerin kaçma girişimleri sebebi ile garnizon etrafının tel
örgüyle kapatılmak zorunda kalınmıştır. Daha öncede söylendiği gibi esirler kaçmak
için en küçük fırsatı değerlendirmekten kaçınmamışlardır. Yukarıdaki belgede de
geçtiği üzere esirlerin kısa süreliğine tadilat sebebiyle başka bir yere gönderildikleri
ve bu fırsatı değerlendirerek buradan da kaçmaya çalıştıkları anlaşılmaktadır.

251 BOA. DH. ŞFR.64/125.
252 BOA. HR. SY.2222/28.
80
Bazı durumlarda esirlerin söz vermelerine rağmen yine de kaçma girişimde
bulunmalarından ötürü, onlara verilen bu serbestliğin çok fazla olması ve firar
olaylarının önüne geçilmesinde zorluklara sebep olması nedeniyle durum Osmanlı
Dışişleri Bakanlığı vasıtasıyla yabancı devlet elçiliklerine bildirilmiştir.
Başkomutanlık Vekâleti tarafından Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na 3 Ekim
1916 tarihinde gönderilen ve Amerikan Büyükelçiliği’ne bildirilen belgede,
Afyonkarahisar Esir Kampı’nda bulunan İngiliz, Rus ve Fransız subaylara firar
etmeyeceklerine dair garnizon kumandanlığına söz vermelerinden dolayı haddinden
fazla serbestlik verildiği, bazılarının eve bile gönderilmesine müsaade edildiği
belirtilmiştir. Ancak esirlerin verilen sözlerinde durmamaları sebebiyle bu aşırı
serbestliğinde uygun görülmediği bildirilmiştir253
.
Esirlerin firar etmelerini önlemek için birçok önlem alınmıştır. Osmanlı
İçişleri Bakanlığı tarafından 1917 tarihinde yazılan belgede, esirlerin oluşturabileceği
muhtemel olumsuz durumları ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. İtilaf Devleti
askerlerinin sabah güneş doğmadan, akşam ise saat dokuzdan sonra sokağa
çıkmasının yasaklandığı, yabancı esirlerin dışarı çıkmak istediklerinde polis
eşliğinde, ikametgâhlarını değiştirmek isteyenler ile ikametgâhının haricine gitmek
isteyenlerin ise polise haber verip müsaade almaları gerektiği dile getirilmiştir. Bu
karar dışında hareket eden şahısların, karara karşı gelme suçundan
cezalandırılacakları belirtilmiştir254
.
Başkomutanlık Vekâleti’nden, Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na 23 Ocak 1917
tarihinde gönderilen bir başka belge gönderilmiştir. Belgede, Afyonkarahisar’da
bulunan esir subaylara her türlü serbestlik ve müsaade verilmiş olduğu; fakat
kendilerine verilen bu hakkı suiistimal eden ve namusları üzerine verdikleri sözden
dönen üç İngiliz subayın garnizondan firar etmesi üzerine garnizon içerisinde bazı
tedbirlerin alınıp gerekli tadilatın yapılmış olduğu, belirtilmiştir. Daha önce de
belirttiğimiz gibi garnizonda esirlerin kaçmalarını önleyecek birtakım çalışmaların
yapıldığı aşikârdır. Bu sırada başka bir yer olmadığından kaçan esirler birkaç gün
için kilisedeki kampa aktarılmışlar ve gerekli tedbirler alındıktan sonra tekrar eski

253 BOA. HR. SYS.2222/46.
254 BOA. EUM.5.ŞB.80/57.
81
kamplarına gönderilmişlerdir. Ayrıca Afyonkarahisar’da bulunan esir subayların
sağlık durumları kontrol edilmiş olduğundan hasta birinin bulunmadığı ve
Afyonkarahisar’da zatüre hastalığı bulunan iki Rus esiri hakkında da ayrıca cevap
verileceği Osmanlı Dışişleri Başkanlığı’na yazılmıştır255
.
Firar olaylarını önlemek için esirler sahil, tren hatlarından ve yerleşim
yerlerinden uzak adalara yerleştirilmeye çalışılmıştır.
Konuyla ilgili, Yozgat Mutasarrıflığı’ndan Başkomutanlık Vekâleti’ne 29
Ocak 1917 tarihinde gönderilen yazıda, Afyonkarahisar’da esir bulunan üç subayın
firar etmesi üzerine esirlerin sahil ve şimendifer hattından uzak bir yerde
oturtulmaları ve eğer münasip bir yer yok ise uygun bir yerin olup olmadığı
araştırılarak haber vermesi konusunda vilayetler uyarılmıştır, denilmiştir256
.
Başkomutanlık Vekaleti’nin Afyonkarahisar’da bulunan esir subayların
firarını önlemeye yönelik almayı düşündüğü tedbirlerden birisi de Eğirdir Gölü’ndeki
meskun adaya esir zabitlerin yerleştirilmesinin düşünülmesi olmuştur257
.
Firar eden esirlerin daha kolay yakalanması için esir bulundukları garnizona
yakın vilayetlere esirlerin yakalanması için yazılar gönderildiği gibi esirleri
yakalayacak olanlara ise mükâfat verileceği söylenerek yakalama işlemi
hızlandırılmaya çalışılmıştır.
Genelkurmay Başkanlığı’ndan, Manisa, Aydın, Denizli, Kütahya, Muğla,
Antalya, Mersin, Nevşehir, Isparta Mutasarrıflıklarına 31 Ocak 1917 tarihinde
gönderilen bir yazıda, Afyonkarahisar Kampı’ndan üç İngiliz subayın firar ettiğini,
bu firarilerin İzmir’de görüldükleri haberinin alındığı ve görüp yakalayanlara
mükâfat verileceğini, yakalayanların esirleri ilgili makamlara teslim etmesi gerektiği
bilgisi verilmiştir258
.
Çeşitli esir garnizonunda bulunan esirlerin firar etmeleri sonrasında
yakalanmalarının ardından diğer esir garnizonlarına yakın olması sebebiyle

255 BOA. HR. SYS.2221/65-1.
256 BOA. DH. ŞFR.62/156.
257 BOA. DH. ŞFR.63/64.
258 BOA. DH. ŞFR.62/183.
82
Afyonkarahisar Esir Kampı’na götürülüp burada tutulup daha sonra asıl kamplarına
gönderilmelerinin istendiği anlaşılmaktadır.
Konuyla ilgili, Başkomutanlık Vekâleti’nden Osmanlı İçişleri Bakanlığı’na
18 Eylül 1917 tarihinde gönderilen yazıda, esir garnizonlarına ve diğer mahallere
gönderilmiş esirlerden firar edip tutuklanacak olanların askeri ceza hükümlerinin
tatbik edileceği bildirilmiştir. Ayrıca söz konusu esirlere uygulanacak işlemlere
kadar Afyonkarahisar Esir Kampı’na gönderilmeleri ve bina içinde hapsedilmeleri
istenmiştir. Ayrıca kendilerine esir arkadaşlarına tanınmış serbesti ve müsaadeden
mahrum bırakılmaları da uygun görülmüştür. Bu durumun gerekli makamlara
bildirilmesinin uygun olduğu bilgisi verilmiştir259
.
Firar eden esirlerin yakalanmasını kolaylaştırmak için firarilerin fotoğrafları
da istenmiştir. Bu sayede firarilerin ele geçirilme süresinin kısaltılmaya çalışıldığı
görülmektedir.
Osmanlı İçişleri Bakanı Talat Paşa’dan, Afyonkarahisar Mutasarrıflığı’na 7
Mart 1917 tarihinde gönderilen yazıda, çalışmaları için evlere gönderilen ve
buralardan kaçma girişiminde bulunan esirlerin bu durumunun sakıncalı bulunduğu
ve bu yüzden uyarıda bulunulduğu belirtilmiştir. Ancak bazı şehirlerden esir
garnizonları hakkında gelen malumatlar nezaretçe çok sağlıklı bulunmadığından
kampların nerelerde tesis edileceği hakkında da malumat alınmak istenmiştir.
Esirlerin firarına mani olacak tedbirlerin alınması ve bunun için önlem amaçlı
esirlerin birer fotoğraflarının bulundurulması istenmiştir260
.
Benzer konuyla ilgili, Emniyet Genel Müdürlüğü’nden Osmanlı İçişleri
Bakanlığı’na 12 Mart 1917 tarihinde gönderilen yazıda, mevsimin iyileşmesi ile
birlikte bazı esirlerin firar teşebbüsünde bulunabileceği ve bunu önlemek için gerekli
tedbirlerin alınması için Başkomutanlık Vekâletine bildirildiği ayrıca esirlerin birer
fotoğraflarının da alınması istendiği bildirilmiştir261
.

259 BOA. DH. EUM.6.ŞB.21/35.
260 BOA. DH. EUM.5.ŞB.34/25-5.
261 BOA. DH. EUM.5.ŞB.34/25.
83
Firar eden esirler kimi zaman da fiziksel özellikleri belirtilerek diğer
garnizonlara haber edilmiş ve yakalanmaları bu şekilde kolaylaştırılmaya
çalışılmıştır. Bu bağlamda firar eden kişilerin yakalanması için boy uzunluğundan
göz ve kaş rengine kadar her türlü ayrıntılı eşkâl ilgili makamlara bildirilmiştir.
Konuyla ilgili, 22 Ekim 1917 tarihli Menzil Müfettişliği’nden Emniyet Genel
Müdürlüğü’ne gönderilen yazıda, firar eden esirin uzun boylu, ela gözlü, 23
yaşlarında olduğu Afyonkarahisar Esir Kampı’na sevk edildiği sırada Vezirhan
İstasyonu’ndan firar ettiği fiziksel özellikleri verilen esir için gerekli makamlara bilgi
verilmesi yakalanması için gerekli tedbirlerin alınması istendiği yazılmıştır262
.
Emniyet Genel Müdürlüğü’nden, Ankara, Sivas, Konya vilayetlerine ve
Niğde, Eskişehir, İzmit Mutasarrıflıklarına 24 Kasım 1917 tarihinde gönderilen bir
başka yazıda, orta boylu, sarı tenli, çakır gözlü iki esirin Afyonkarahisar Esir
Kampı’ndan firar ettikleri gerekli yerlere haber verilerek esirlerin yakalanması için
önlem alınması gerektiği bilgisi verilmiştir263
.
Firar olaylarının yaşanmasında etkili olan ve bu durumu kolaylaştıran
durumların belki de en önemlisi esirlerin bulundukları yerlerdeki halkla temasa
geçmeleri ve onlardan yardım alarak firar etmeleridir. Esirlerin temasta bulunduğu
halk sadece esnaf ile sınırlı idi. Bunun dışında esirler özellikle İstanbul ve İzmir gibi
yerlere firar etmek için ise Rum ev sahipleri ve tren memurlarından yardım
alabiliyorlardı. Esirlerin halkla temasa geçmesi garnizonlar için sorun teşkil
etmesinin yanı sıra genel çerçevede Osmanlı Hükümeti içinde büyük bir problemdi.
Birbiri ile temasta bulunan kişiler Osmanlı Hükümeti aleyhinde propaganda yapıyor
ve sonrasında düzeltilmesi zor gelişmelere neden olabiliyorlardı. Bu konuyla ilgili
aşağıdaki belgelere baktığımızda esirlerin halkla olan irtibatı kesilmeye ve gerekli
önlemler alınmaya çalışılmıştır.
27 Ekim 1917 tarih ve 42 numaralı yazıya cevaben, Başkomutanlık
Vekâleti’nden Osmanlı İçişleri Bakanlığı’na 1 Kasım 1917 tarihinde gönderilen
belgede, Afyonkarahisar Esir Kampı’nda bulunan üç İngiliz subayın eskimiş bir eve

262 BOA. DH. EUM. SSM.55/80.
263 BOA. DH. EUM.6.ŞB.22/8-6.
84
gönderildikleri ve buradan firar ettikleri anlaşılmıştır. Bunun üzerine garnizonun
önceki komutanı Yarbay Asım Bey bu durumu divan-ı harbe bildirmiştir. Tüm esir
garnizonlarında bulunan harp esirlerinin, garnizon haricindeki halk ile teması ve
görüşmeleri yasak olup esir talimatnamesi dikkate alınarak hareket etmeleri gerektiği
bildirilmiştir. Firarların önlenmesi tedbirlerinin, garnizon komutanlarının görevi
olduğu Afyonkarahisar Esir Kamp Komutanlığı’nın konuyla ilgili hassas olduğu
vurgulanmıştır264
.
Emniyet Genel Müdürlüğü’nden, Osmanlı İçişleri Bakanlığı’na 11 Ekim
1917 tarihinde gönderilen yazıda, önceden beri hükümet karşıtı olan ve hükümet
aleyhinde hareket etmekten çekinmeyen, Afyonkarahisar ahalisiyle ciddi bir kontrol
altında tutulamayan İtilaf Devletleri esirlerinin aracısız halk ile daima temasta
bulundukları belirtilmiştir. Hatta aralarında bazılarının Türkçe konuşarak Osmanlı
Hükümeti aleyhinde propaganda yaptıklarını buradaki bir kişinin dikkatini çekmesi
üzerine anlaşıldığı, ifade edilmiştir. Konu ile ilgili, esirlerin halk ile teması kesilmez
ise bu propaganda daha büyük olayların yaşanmasına sebep olacağından gereğinin
yapılması istenmiştir265
.
Bu meselenin devamı olarak, Emniyet Genel Müdürlüğü’nden, Osmanlı
Dışişleri Bakanlığı’na 27 Ekim 1917 tarihinde gönderilen tezkerede, İngiltere ve
emsalindeki diğer devletlerde bulunan sivil veya askeri esirlerin oldukça uzak ve
çiftlik gibi mahallerde tutuldukları halde bizdeki harp esirlerinin belirli hat dâhilinde
çıkmalarına müsamaha gösterildiği belirtilmiştir. Afyonkarahisar Esir Kampı’nda
bulunan harp esirlerinin şu sırada halk ile samimi temasları ve hatta bunlardan
bazılarının Türkçe öğrenerek etraftakileri hükümet aleyhine tahrik edecek derecede
hareket ettikleri dile getirilmiştir. Propaganda olaylarının çoğalması durumunda bir
karışıklığın mümkün olabileceği ilaveten bildirilmiş olduğu, esirler hakkında yapılan
bu durumu sonlandırmak için gerekli görülenlere tebliğ ile beraber İngiltere ve
emsali devletlerde uygulanan usulün bizde de tatbik edilip edilemeyeceğinin haber
verilmesi istenmiştir266
.

264 BOA. DH. EUM.6.ŞB.31/49-9.
265 BOA. DH. EUM.6.ŞB.31/49-7.
266 BOA. DH. EUM.6.ŞB.31/49-3.
85
Afyonkarahisar Mutasarrıflığı’ndan, Osmanlı İçişleri Bakanlığı’na 25 Kasım
1917 tarihinde gönderilen belgede, Afyonkarahisar’da İtilaf Fırkası’na mensup beş
on tüccar ile esnafın hükümet karşıtı propaganda ettiğinin anlaşılmış olduğu
belirtilmiştir. Esirlerin burada ikamet etmeleri sebebiyle Türkçeye bir dereceye vakıf,
sayıları sınırlı beş on tanesinin dâhil olduğu, Afyonkarahisar Esir Kampı’nda subay
ve asker olarak mevcut 2 bine yakın İtilaf Devleti esir askeri mevcutken bu zamana
kadar hiçbirinin Osmanlı aleyhinde kötü fikirler beslememiş olduğu ifade edilmiştir.
Belgede, asker ve subayların bir iki askerin muhafaza ve nezareti altında her gün
çarşı ve pazarda aralıklarla çayırlığa çıkarılmakta oldukları, alış veriş ettikleri dükkân
ve mağaza sahiplerinden başka kimse ile münasebette bulunmadıkları belirtilmiştir.
Belgede, esirlerin hal ve hareketleri hükümetçe kontrol altında tutulmaya
çalışılsa da kıt araç-gereç sebebiyle askeriyece ciddi bir kontrol ve korumaya tabi
tutulamadıkları için aralarında firar eden subay ve askerlerin bulunduğu
bildirilmiştir. Bununla birlikte Rum ev sahipleri ve tren memurlarının durumları da
şüphe uyandırmaktadır, denilmiştir. Belgede, firariler arasında İstanbul ve İzmir’e
kaçmalarına yardımcı olanların bulunduğu ve daha büyük olayların yaşanmaması
için esirlerin daha sıkı ve ciddi bir kontrole tabi tutularak hal ve hareketlerinin
hükümetçe de kontrol altında tutulmasının önemine değinilmiştir. Belgede;
“Garnizonda güvenlik ve subay sayısının arttırılması ve burada merkez memurluğu
henüz teşkil olamayacağından merkez memurlarından iyi bir memurun buraya hemen
tayini Erzurum polis memurlarından ciddi bir fayda görülmediğinden Trabzon’dan
üç komiser yardımcısı ile on beş polis memurunun acilen burada görevlendirilmesi
gereklidir” denilmiştir267
. Belgeden de anlaşıldığı üzere, Afyonkarahisar Esir
Kampı’nda esirlerin hükümet karşıtı propagandalara karışmadığı ama bunun yanı sıra
firar olaylarının yaşandığını, bunun önüne geçmek için bir takım güvenlik önlemlerin
arttırılacağı ve bunun için Trabzon’dan üç komiser yardımcısı ve on beş polis
memurunun acilen gönderilmesi istenmiştir.
Firar olaylarının önüne geçmek için ve firarilerin daha kolay yakalanmasını
sağlamak adına farklı uygulamalar üzerinde durulduğu incelenen belgelerden
anlaşılmaktadır. Osmanlı İçişleri Bakanlığı’ndan, Genelkurmay Başkanlığı’na 2 Mart

267 BOA. DH. EUM.6.ŞB 31/49-13.
86
1918 tarihinde gönderilen yazıda, garnizonlardan ara sıra firar eden esirlerin hızlı bir
şekilde bulunması için birer fotoğrafları istenmiş ve imzaları alınarak fotoğrafları
gönderilmiştir. Ancak bu uygulamanın yetersiz olabileceği düşüncesi sebebiyle
esirlerin fotoğraflarıyla birlikte parmak izlerinin aldırılması daha uygun görülmüş ve
kararın uygulanması istenmiştir268
.
Esirler hastalıklarını bahane ederek kimi zaman da hasta numarası yaparak
İstanbul’daki hastanede tedavi görmek için gönderildiklerinde buradaki imkânları
kullanarak firar etmişlerdir. Bu duruma en iyi örnek ise Kaptan White ve Alan
Bott’tur.
Avustralyalı esirlerin başlıca toplanma yeri olan Afyonkarahisar’da Kaptan
White ve Alan Bott, iki yıl üç ay hapsedilmişlerdir. 26 Temmuz 1918 tarihinde,
Kaptan White’ın sağlık sorunu hakkında bir soruşturma nedeniyle, İstanbul’daki bir
hastaneye nakledilmiştir. Taburcu olduktan sonra Kraliyet Hava Kuvvetleri, Kaptan
Alan Bott ile kaçma planı yapmıştır. Kaçmayı planladıkları günü Kaptan White şöyle
anlatmıştır: “İstanbul Kumkapı’daki bir viyadükte demiryolu çarpışması sırasında
bekçinin başka yöne gitmesinden faydalanarak koşmaya başladım. Uzunca bir
kovalamanın ardından kiracılarının Yunan olduğunu anladığım eve girdim.
Onlardan Türk fes ve ceketi alıp giydim. Beni saklayacağına dair söz veren Rus’u
aramak için tramvayla Galata’ya gittim. Burada bir gün oyalandıktan sonra
kaçmamı sağlayacak adam onu bulmam için kulağının arkasına sigara koymuştu.
Onu Galata’daki bir arka sokakta bulunan ıssız bir marangoz mağazasına kadar
izledim. Saklanmam için bir odaya götürdü. Bulunduğum odanın diğer tarafında bir
Türk memur vardı bu yüzden bir fareden bile az ses çıkarmalıydım. Bu sebeple
ayağımdaki botları çıkardım. Kaptan Bott, ikinci gün bana katıldı ve bir tekne ile
ayrıldık.”269
. Avustralyalı iki esir hastalığı bahane ederek İstanbul’a sevk
edilmişlerdir. Esirler burada da boş durmayıp kaçmalarında kendilerine yardımcı
olacak ekibi ayarlayarak firar etmişlerdir.

268 BOA. DH. EUM.6.ŞB.32/81.
269Amanda Rebbeck, Experiences of a Prisoner of War in Turkey: the Captain White story,
https://www.awm.gov.au/blog/2010/10/20/experiences-of-a-prisoner-of-war-in-turkey-the-captain-white-story/
(2016,Mart).
87
6. AFYONKARAHİSAR’DAKİ ESİRLERİN İBADET ÖZGÜRLÜĞÜ
Osmanlı Devleti’ndeki esirler, farklı inanç ve mezheplere mensup kişilerden
oluşmaktaydı. Esirlerin dini inançlarına saygı duyulmuştur. Esirlere tanınan ibadet
özgürlüğü ibadethanelerle sınırlı değildi, ayrıca dini vazifelerini yerine
getirebilmeleri için her esir kampına bir de rahip atanmıştır.
Afyonkarahisar Esir Kampı’nda esir olan Avustralyalı Yeats-Brown, Pazar
günleri kendilerine dini hizmet verildiğini ve her Pazar kendisinin bu dini ayine
katıldığını, duaları hep bir ağızdan tekrarladıklarını bunların kendileri için umut ve
teselli olduğunu söylemiştir270
.
Konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayacak belgeler incelendiğinde;
Esir rahiplerin yanı sıra Osmanlı ülkesinde bulunan bazı rahipler de esir
garnizonlarında gönüllü olarak çalışmak istiyordu. Bunlardan biri olan Anglikan
rahiplerinden Doktor Wigram’in İngiliz harp esirlerine dini hizmette bulunmak üzere
Afyonkarahisar’a yahut Çankırı’ya gitme arzusunda olduğu belirtilmiştir. Harbin
sonuna kadar söz konusu rahibin esirlerle beraber kalmak istediği dile getirilmiştir.
Osmanlı Dışişleri Bakanlığı tarafından 27 Kasım 1915 tarihinde Başkomutanlık
Vekâleti’ne gönderilen belgede, Başkomutan Vekili Enver Paşa imzalı gönderilen bir
yazıyla bahsi geçen yerlerdeki esir garnizonlarında gerekli papaz ve din adamlarının
bulunduğu belirtilmiştir271
.
Amerikan Büyükelçiliği, Rahip Wigram’ın Afyonkarahisar Esir Kampı’na
gönderilmesini istemiştir. Başkomutanlık Vekâleti, Afyonkarahisar Esir Kampı’nda
Musullu Jan ve Yusuf Naim adında iki rahibin görevlendirildiğini belirterek bu isteği
önce reddetmiştir
272
. Burada bulunan esirler içinde Katolik olanlar için iki papazın
gönderilerek ayinlerini icra etmeleri sağlanmış ise de buradaki Protestanlar için bir
şey yapılmadığı belirtilmiştir273
. Fakat daha sonra 9 Ekim 1916 tarihinde bizzat

270 Yeats-Brown, a.g.e., s.76.
271 BOA. HR. SYS. 2215/4.
272 BOA. HR. SYS.2215/4.
273 K.A.196/159.
88
Başkomutan Vekili Enver Paşa imzalı bir yazı gönderilmiştir. Esirler arasındaki
mezhep farklılıklarını da dikkate alarak Doktor Wigram’ın Afyonkarahisar Esir
Kampı’nda bulunan Protestan harp esirlerine ayin yaptırmak ve nasihat etmek üzere
harp esiri sıfatı ile adı geçen garnizona gönderilmesine izni verildiği, Osmanlı
Dışişleri Bakanlığı’na bildirilmiştir, denilmiştir274
.
Başkomutan Vekili Enver’den, Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na 3 Kasım 1916
tarihinde bir belge gönderilmiştir. Afyonkarahisar Esir Kampı’nda bulunan savaş
esirlerine ayin ve vaaz yaptırmak üzere görevlendirilen ve Papalık makamının
Dersaadet vekili Monsenyör Dolci’nin ricası üzerine burada tutulan Katolik
rahiplerden, Musullu Jan ve Yusuf Naim Efendinin üzerinden bir mektup çıkmış
olduğu anlamına da bakılmış olduğu, belirtilmiştir. Mektubun incelenmesinin
ardından, gösterilen iyi niyete rağmen rahibin vazifesi dışında işlerle uğraştığının
anlaşılmış olduğu ve bu tarzda görevine devam etmesine imkân kalmadığı, ifade
edilmiştir.
Bunun üzerine Başkomutanlık Vekâleti’nden Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na
4 Kasım 1916 tarihinde gönderilen belgede, Afyonkarahisar’da bulunan iki rahibin
garnizon rahipliğinden azledilmesiyle esirlere ayin icra etmek üzere iki rahibin
gönderilmesi uygun görülmüş ve ilgili yerlere yazılmıştır. Durum görüşülmüş ve
Monsenyör Dolci’ye tebliğ olunması istenmiştir275
.
Esirlerin görevleri dışında işlerle uğraşmaları Osmanlı Hükümeti’nin bu
konuyla ilgili gerekli tedbirleri almasına neden olmuştur. Görevlerini tam olarak
yerine getirmeyen rahipler, görevlerinden alınarak yerlerine görevi hakkıyla icra
edecek rahipler görevlendirilmiştir.
Yaşanan gelişmeler üzerine, 5 Kasım 1916 tarihinde Başkomutanlık
Vekâleti’nden, Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na bir belge gönderilmiştir. Gönderilen
belge de Afyonkarahisar Esir Kampı’nda bulunan Katolik ve Protestan esirlere ayin,
vaaz ve nasihat etmek üzere önceden gönderilen iki rahibin, esir subaylarla ilişki
kurarak görevleri dışında işlerle uğraştıklarının anlaşılmış olduğu belirtilmiştir.

274 BOA. HR. SYS.2215/4.
275 BOA. HR. SYS.2417/13.
89
Bunların yerine Almanya’dan Protestan ve Katolik mezhebinden dini görevlilerin
görevlendirilmesi uygun görülmüş tahminen biri Fransızca dilini bilen Katolik, diğeri
İngilizce dilini bilen Protestan olmak üzere iki rahibin gönderilmesi, istenmiştir276
.
Daha sonra ilgili kurumlarla yapılan yazışmalar sonucu biri Fransızca diline
aşina Katolik, diğeri İngilizce diline vakıf olmak üzere iki rahibin görevlendirilmesi
uygun görülmüştür277
.
Dini ayinleri yerine getirmek için görevlendirilen rahipler aynı zamanda
Protestan ve Katolik olarak ayrılmasının yanı sıra mezhepler kendi içinde farklı
kollara bölünmüş olduğundan görev alacak rahibin bu mezheplerden hangisine
mensup olduğu da araştırılmış ona göre görev verilmiştir. Osmanlı Hükümeti,
esirlerin dinlerine saygı duyarak Hıristiyan olmalarının dışında farklı mezheplere
sahip esirlerin dini vecibelerine yerine getirebilmeleri için gerekli çalışmaları
yürütmüştür.
10 Aralık 1916 tarihinde, konuyla ilgili Berlin Büyükelçiliği’nden gelen
telgrafta cevap olarak; “Protestan mezhebi “Luteryum, Prebiteryan, Kalvinist” gibi
birbirine benzemeyen kollara bölündüğünden görevlendirilecek Protestan
rahiplerinin isimleri belirtilen hangi koldan olmasının istendiği bilinmemektedir”
denilmiştir278
.
Konuyla ilgili olarak, 9 Şubat 1917 tarihinde Başkomutanlık Vekâleti’nden
gönderilen cevapta, Protestan mezhebinin çeşitli kollara bölünmüş olsa da
Afyonkarahisar Esir Kampı’na gönderilecek olan Protestan rahibin hangi koldan
olacağı hususunda serbest bırakıldığı bilgisi verilmiştir279
. Bu belgeden de
anlaşılacağı üzere çeşitli kollara ayrılan Protestan mezhebinde, Afyonkarahisar Esir
Kampı’nda görev alacak rahibin bu konuda belirli bir kolda olup olmaması
hususunda serbest bırakıldığı anlaşılmaktadır.

276 BOA. HR. SYS.2223/5.
277 BOA. HR. SYS.2223/5.
278 BOA. HR. SYS.2223/24-3.
279 BOA. HR. SYS.2223/24-1.
90
Muhtelif milletlere mensup savaş esirlerinin bulunduğu diğer üsera
garnizonlarında da esir rahip yoksa esirlere haftada bir defa olmak üzere dini ayin
yapmaları için rahip gönderilmiştir280
.
Konuyla ilgili, Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’ndan, 25 Nisan 1918 tarihinde
gönderilen yazıda, 23 Martta bir Alman rahibin Afyonkarahisar karargâhına geldiği
Paskalya için kalamayacağından yortudan bir hafta evvelki Pazar günü dini ayini
gerçekleştirmesi istenmiştir. Ayinin erken gerçekleştirilmesi sebebiyle esirler maddi
ve manevi her türlü dini muameleden mahrum kaldıklarını dile getirmişlerdir281
.
Esirlerin dini vazifelerini yerine getirebilmeleri için onlara her türlü kolaylık
sağlanmaya çalışılmıştır. Belgeden de anlaşılacağı üzere esirlerin Paskalya için dini
törenlerini yapmalarına imkânlar ölçüsünde müsaade edildiği Alman rahibin başka
yerde de görevi olması sebebiyle Paskalya ayinini bir hafta öncesinde yaptığı ve
bundan dolayı esir ayinin vaktinde olmamasından dolayı duydukları üzüntü dile
getirilmiştir.
6.1. VEFAT EDEN ESİRLER
Çeşitli hastalıklar sebebi ile vefat eden esirlerin, bulundukları garnizonlarda
dini inanışları dikkate alınarak defin işlemleri gerçekleştirilmiştir.
Ölen esirler için kendi din ve mezheplerine uygun dini tören yapılmasına izin
verilmiştir. Cenaze törenleri ise garnizonda bulunan subay ve askerlerin bir kısmının
katılımıyla gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Ölümler kişilerin künyeleriyle birlikte
ilgili makamlara bildirilmiştir282
.
Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’ndan, Başkomutanlık Vekâleti’ne 10 Ekim 1915
tarihinde gönderilen yazıda, yabancı harp esirlerinin defin merasimlerinin nasıl
yapıldığı hususunda bilgi verilmiştir. Lahey Nizamnamesi’nin harp esirlerinin defin
merasimi hakkındaki 19. maddesinin Almanya ve Avusturya’da uygulanmakta
olduğu genel karargâhtan sorulması üzerine Berlin ve Viyana Elçiliklerinden bu
konuda bilgi istenmiştir. Osmanlı Dışişleri Bakanlığı tarafından adı geçen elçiliklere

280 BOA. HR. SYS.2225/61.
281 BOA. HR. SYS.2229/91-3.
282 Ahmet Özdemir, “Milli Mücadelede Üsera Taburları”, Atatürk Yolu Dergisi, Ankara Üniversitesi Türk
İnkılâp Tarihi Enstitüsü Dergisi, C:2, S:5, Mayıs 1990, s.142.
91
bildirildiği üzere, merasimde harp esirlerinden seçilmek şartıyla küçük bir subayın
kumandasında onbaşı takımından ve bir trampetçi veya bir baritondan oluştuğu
bilgisi alınmıştır. Rütbelerine göre sıralanmak suretiyle subayın vefat ettiği muhafız
bölüğünde bir heyet bulunduğu, gerek subayın gerek halkın merasim sırasında iki
tarafta saf tutabilecekleri ve tabutu nakil edenler ile kilise içinde müziğin
bulundurulabileceği bildirilmiştir. Bulaşıcı hastalığın olduğu zamanlarda ise harp
esirlerinin cenaze merasimi askerler olmadan yerine getirildiği fakat başlarında
daima bir papaz bulunduğu, bu şekildeki askerlerin merasimlerinin ise hastanelerde
ayinlerinin yapıldığı ifade edilmiştir.
283
. Belgeden de anlaşılacağı gibi, bir esirin
vefatında gerek subayların gerekse halkın merasim esnasında saf tuttukları, merasim
sırasında ayin müzikleri çalındığı, eğer vefat bulaşıcı bir hastalıktan dolayı ölmüşse
merasim sırasında sadece papaz bulundurulduğu belirtilmiştir. Vefat eden esirler dini
inanışları gereği Hıristiyan Mezarlıklarına defin edilmiştir.
7. AFYONKARAHİSAR’DAKİ ESİRLERİN TEMASLARI
Esirler için diğer önemli bir husus ise savaş esirlerinin posta işlemleri
olmuştur. Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’ndan 12 Kasım 1912 tarihinde Hilal-i Ahmer
Cemiyeti’ne gönderilen yazıda, Salib-i Ahmer konferansında kabul edilen kararlar
gereği harp esirlerinin aileleriyle haberleşmelerini kolaylaştırmak ve gönderilecek
hediyeleri esirlere ulaştırma ile mükellef bir Beynelminel Salib-i Ahmer Acentesinin
kurulmuş olduğu belirtilmiştir. Lahey Konferansı gereği esirlerin haberleşmelerini
kolaylaştırmak için benzer görevin Hilal-i Ahmer Cemiyetince üstlenilmesi
istenmiştir. Bu konuya önem veren Hilal-i Ahmer Cemiyeti, esirlerin
haberleşmelerinin kolaylaştırılması gerektiğini Genelkurmay Başkanlığı’na bildirmiş
ve bu konuda çalışma yapılmasını istemiştir. Bunun sonucunda İstanbul’da bulunan
Hilal-i Ahmer Cemiyeti merkezi, esirlerin haberleşmelerini sağlama ve gönderilerin
ulaşması hususunda aracılık görevini üstlenmiştir284
.

283 BOA. HR. SYS.2215/02-11.
284 K.A. 94/15.
92
Esirlerin haberleşme şartları ve Hilal-i Ahmer’in üzerine düşen görevleri
belirtmek için, Genel Menzil Müfettişliği tarafından Hilal-i Ahmer aracılığı ile
Afyonkarahisar, Sivas ve Bursa Garnizonlarına gönderilmek üzere Eylül 1916
tarihinde bir genelge yayınlanmıştır. Bu genelgede:
1. Garnizon kumandanları yalnız üseraya ait mektup, paket ve para gibi
hususlarda doğrudan doğruya Hilal-i Ahmer Genel Merkez ile irtibata
geçebilirler.
2. Üsera namına gönderilen akçe bir maaştan fazla ise fazlası daha sonra
verilmek üzere kasada muhafaza edilecek ve aynı zamanda kendilerine de
malumat verilecektir.
3. Sansür edilmemiş mektupların üseraya verilmesi kesinlikle yasaktır.
4. Şayet yabancı memleketlerde bulunan bazı kişiler tarafından doğrudan
doğruya garnizon kumandanlığına mektup gönderilirse iş bu mektuplar
üzerine cevap vermekle kalınmayıp asıl mektuba cevap verilecek
garnizonlar tarafından Genel Menzil Müfettişliği’ne gönderilecektir.
5. Genel Menzil Müfettişliği bu gibi mektuplara cevap verilmesini münasip
görüldüğü takdirde Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ne takdim eder285
.
Genel Menzil Müfettişliği tarafından adı geçen garnizonlara gönderilen
genelgede, kamp komutanlarının üzerine düşen görevleri ile esirlerin para ve mektup
gibi gönderimlerinde ne gibi hususlara dikkat edilmesi gerektiği üzerinde durularak,
kamplar bu konuda bilgilendirilmiştir.
Üsera Talimatnamesi’nin haberleşmeyle ilgili olan 7. maddesinde: “Harp
esirlerine mahsus olan veya onlar tarafından gönderilen mektuplar, havalenameler,
posta paketleri her türlü posta ücretinden muaftır. Ayrıca Harp esirlerinin nakil
masrafları da Osmanlı Hükümeti’nce karşılanacaktır” denilmiştir286
.
Esirler adına oluşturulan Üsera Talimatnamesi’ne benzer olarak Lahey
Sözleşmesi’nin 16.maddesi de savaş esirlerinin haberleşme hakkını güvenceye
alırken “savaş esirlerinin göndereceği ve alacağı mektup, havale, koli gibi posta

285 K.A.690/8.
286 Detaylı bilgi için bkz. Üsera Hakkında Talimatname,1331, BOA. HR. SYS.2216/7.
93
araçlarının gönderilen ülkelerde olduğu gibi gönderilme işine aracı olan ülkelerde de
her türlü posta masrafından muaf olduğu” belirtilmiştir287
.
Savaş esirlerinin aileleriyle haberleşmesi, aile ve elçilikler tarafından
gönderilen para, paket, malzeme yardımı ile her türlü posta işlemleri bunların
gönderim ve alımı büyük bir titizlikle yürütülmeye çalışılmıştır.
7.1. ESİRLERE YAPILAN PARA VE MALZEME YARDIMI
Afyonkarahisar’a getirilen sivil ve askerî esirlerin ihtiyaçları o dönemin
şartları el verdiği sürece karşılanmaya çalışılmıştır. Osmanlı Hükümeti o dönemde
elindeki esirlere kendi askerlerine verdiği kadarını esirlere vermiş daha fazlasını
sağlaması mümkün olmamıştır. Esirlere yapılan yardımlar, elçilikler vasıtasıyla
aileleri, İtilaf Devleti Hükümetleri, Salib-i Ahmer ve Hilal-i Ahmer tarafından
yapılmıştır. Esirlere yapılan malzeme yardımları ve bunlar için ne kadar masraf
yapıldığı ile ilgili belgeler bulunmaktadır.
Esirlerin iaşe ihtiyaçlarını gidermek için, ya para ya da bizzat ihtiyaç
duydukları malzemeler Hilal-i Ahmer Cemiyeti Emval-i Metruke Komisyonu
tarafından gönderildiği gibi bu komisyonla birlikte yabancı devlet elçiliklerin
aracılığıyla esirlerin aileleri tarafından da gönderilmeye çalışılmıştır. Dönemin savaş
koşulları sebebiyle, ülke ekonomik olarak oldukça zor bir dönemden geçmekteydi.
Bu sebeple garnizonlara gönderilen para ve iaşe yardımları garnizon komutanlarının
denetiminde yapılmış, ihtiyaç olanı kadarı verilmiştir.
Boissier ve Vischer tarafından hazırlanan raporda, esirlere Amerikan
Büyükelçiliği’nin, para, elbise, nevresim v.b gibi ihtiyaç malzemelerini gönderdiğini,
bunların dağıtımının ise esir bir subay tarafından organize edildiği ve bu kişinin de
kamp komutanının emriyle görevlendirilen Teğmen Warren olduğu belirtilmiştir288
.
Kamptaki esirlerin ihtiyacı olan malzemelerin alınması için garnizonlara para
gönderimi yapılmaktaydı. Konuyla ilgili,17 Nisan 1915 tarihli belge, Afyonkarahisar
Emval-i Metruke Tasfiye Komisyonu’ndan Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ne

287 Arslan, a.g.e., s.176.
288 Boissier, Vischer, a.g.e., s. 27.
94
gönderilmiştir. Afyonkarahisar Esir Kampı’nda esir ve yabancılardan ihtiyacı
olanlara çamaşır, yorgan, yatak ve kaput gibi eşya tedarik edilmesi için
Afyonkarahisar’a para gönderildiği belirtilmiştir. Belgede, iki yüz Osmanlı lirası
meblağında alınan kundura vesaireye ait her biri yedi bin altı yüz altmış ve diğeri
dokuz yüz otuz bir kuruşluk olmak üzere toplam otuz beş liralık iki adet masraf
senedinin, Garnizon Komutanı Asım Bey tarafından ödendiği belirtilmiş. Durumun
28 Aralık 1915 tarihinde tasfiye komisyonu reisine gönderildiği bilgisi verilmiştir.
Kaput vs. imali için sarf edilmiş iki bin dört yüz yetmiş kuruş komisyon
tarafından alınan 31 Ocak 1916 tarihli diğer bir adet belgede masrafların
detaylandırıldığını paranın fazlasının iade edildiği bildirilmiştir289
. Belgeye göre,
esirlerin kıyafet vb. ihtiyaçlarının Hilal-i Ahmer tarafından karşılandığı, gelen
malzemelerin fiyatlarının ne olduğu, hem para hem malzeme yardımlarının senetle
birlikte o zamanki Garnizon Komutanı Asım Bey tarafından alındığı ve ihtiyaç
fazlası paranın iade edildiği anlaşılmaktadır.
Esirler kimi zaman ihtiyaç duydukları malzemeleri elçilikler vasıtasıyla
ailelilerine bildirmiş ve esirlere aileleri tarafından gönderilen çamaşır ve kişisel
ihtiyaçların kamptaki esirlere gönderilmesinde bir kişinin görevlendirildiği
görülmektedir. Malzeme gönderimlerinde böyle bir şeye başvurulmasının nedeni,
gönderimi yapılan malzemelerin eksilmeden sahiplerine ulaştırılması amaçlanmıştır.
Konuyla ilgili belge, Afyonkarahisar Mutasarrıflığı’ndan, 29 Mayıs 1915 tarihinde
Amerikan Büyükelçiliği’ne gönderilen yazıda, Osmanlı Dışişleri Bakanlığı
tarafından Amerikan Büyükelçiliği’ne tayin olunan Karavelioğlu Ahmet Hüseyin’in
Afyonkarahisar’da bulunan İngiliz ve Fransız esirlere gerekli malzemeleri getirmekle
görevlendirilmiş olduğu bilgisi verilmiştir. Söz konusu esirlerin çamaşır ve diğer
kişisel eşyalara ihtiyaç duydukları ve esirlerin ailelerinin bunları göndermek
istedikleri anlaşılmış olduğu için söz konusu malzemelerin Elçilik vasıtasıyla
gönderilmesi istenmiştir290
.
Savaş esirlerine gönderilen eşya, yiyecek ve paralar, çoğu kez Amerika ve
Hollanda Elçiliklerince Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ne teslim edildikten sonra

289 K.A.69/11-3.
290 BOA. HR. SYS.2213/2-58.
95
garnizonlarına ulaştırılmıştır. Esirlere gönderilen paraların tamamı esirlere
verilmeyerek ihtiyaçları kadarı makbuz karşılığında imza alınarak ilgili esirlere
teslim edilmiştir. Kalan paraları ise daha sonra esirlere verilmek üzere emanet
sandıklarında saklanmıştır.
Konuyla ilgili, Başkomutanlık Vekâleti’nden Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na
23 Ağustos 1915 tarihinde gönderilen yazıda, Afyonkarahisar’daki İngiliz esirlere
verilmek üzere Amerikan Büyükelçiliği tarafından iki çekin Afyonkarahisar Esir
Kampı’na gönderilmiş olduğu bilgisi verilmiştir. Burada bulunan Deniz bölüğü (?)ne
gönderilen meblağın tamamını esirlerin istediği ama bunun tamamını dağıtmanın
kabul edilemeyeceği belirtilmiştir. Osmanlı Hükümeti tarafından esirlere istedikleri
kadar paranın verilmesine müsaade edilmediğinden kendilerine yeteceği kadarının
verilmesi kabul edilmiştir. Esirlere gönderilen paralar Garnizon Komutanlığı
nezdinde emanet sandıklarında toplanılacak, esirlere lazım olanı azar azar
kendilerine verilecektir, denilmiştir291
.
İstanbul Amerikan Büyükelçiliği’nden, Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na, 27
Ağustos 1915 tarihinde gönderilen yazıda, dış ülkelerde buluna Osmanlı esirlerine
Amerikan Büyükelçiliği vasıtasıyla para gönderiminin yapılmış olduğu, aynı şekilde
Anadolu’da bulunan İngiliz ve Fransız esirlere de elçilik vasıtasıyla para gönderildiği
yazılmıştır. Elçilik vasıtasıyla yapılan ödemeler yeterince hızlı olmasa da şimdilik bu
gönderim yolunun kullanılmakta olduğu ifade edilmiştir. “Afyonkarahisar ve Ankara
Kamplarında bulunan esirler içinde aynı yöntemin uygulandığı, bu para ve postaları
göndermek için başka bir yöntem varsa önerilerinizi iletebilirsiniz” denilmiştir292
.
Dönem şartları sebebiyle para ve posta gönderimlerinde bir takım aksaklıklar
yaşanmaktaydı. Bu yüzden esirlere gönderilen bu para ve postaların daha çabuk
ulaştırılma imkânının olup olmadığı varsa bu konudaki önerilerin belirtilmesi
istenmiştir.
Dönem şartları sebebiyle para ve posta gönderiminde bazı aksaklıklar
yaşanmıştır. Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin 1915 Kasım ayından itibaren posta ve
havale dağıtımını üstlenmesi ile bu konudaki aksaklıklar zamanla düzelmeye

291 BOA. HR. SYS.2213/2-28.
292 BOA. HR. SYS.2213/2-22.
96
başlamıştır. Bununla birlikte esirlere gönderilen para havaleleri önce Hilal-i Ahmer
Cemiyeti tarafından Osmanlı Bankası’na havale ediliyordu. Esir kampı komutanı,
bunun Esir Komisyonu tarafından alınarak dağıtılmasını istiyordu. Esir kampı
komutanı daha sonra tüm bu işlemlerin yapıldığını Hilal-i Ahmer Genel Merkezi’ne
bildiriyordu. Yaklaşık bir hafta süren bu yazışmalar neticesinde bir hafta sonra
esirlerin eline paraları ulaşıyordu293
. Bu durumda ister istemez esirlere paralarının
geç ulaşmasına sebebiyet veriyordu.
Konuyla ilgili, Aralık 1915 tarihinde İstanbul’dan Afyonkarahisar’a
gönderilen para havalelerinden biri de şöyledir: Hilal-i Ahmer Cemiyeti Genel
Başkan Vekili Dr. Besim Ömer Paşa, İstanbul’dan 4 Aralık 1915 tarihinde
Afyonkarahisar Esir Kampı’na gönderdiği yazıda, isimlerini belirttiği esirler adına 19
lira 8 kuruşun, Osmanlı Bankası’na havale edildiğini bildirmiştir. Bu havalenin; “E15 denizaltı subayı Piraspi’ye ait 10,5 lira, Mariotte denizaltısından, garnizonda 453
numarada kayıtlı Emil Victor adına altın akçe 440 kuruş, garnizonda 455 numarada
kayıtlı Antuan Mişel adına altın akçe 220 kuruş, garnizonda 414 numarayla kayıtlı
Hektor Havadek adına altın akçe 88 kuruş, garnizonda 441 numarayla kayıtlı Kiper
adına altın akçe 110 kuruştan ibaret olduğu” bildirilmiştir.
Garnizon Komutanının, 8 Aralık 1915’te esirler komisyonuna havale ettiği
yazıda, paranın bankadan alınıp sahiplerine dağıtılarak makbuzlarının
imzalattırılmasını istemiştir. Esirler komisyonu başkanı kıdemli Yüzbaşı Mehmet
Lütfi Bey, 10 Aralıkta Garnizon Komutanlığı’na, “ İş bu tahriratta zikredilen meblağ
bankadan alınıp eshabına teslim edilmiş ve her biri üçer nüshadan ibaret olan beş
kıta makbuz imza ettirilerek leffen iade ve takdim kılınmıştır” denilmiştir. Esirlere
makbuz karşılığı paraları verildikten sonra, makbuzların birer âdeti Hilal-i Ahmer’e
gönderilmiştir. Bu makbuzların ikişer nüshasının da 16 Aralık’ta Amerikan
Büyükelçiliği’ne gönderildiği anlaşılmaktadır294
. Daha öncede belirtildiği gibi
esirlere gönderilen paralar kendilerine, imzaları alınarak makbuz karşılığında
verilmiştir. Ayrıca bu makbuzlar çoğaltılıp birer âdeti sahiplerine diğer nüshaları ise

293 Arslan, a.g.e., s.192.
294 Çapa, a.g.m., s.55.
97
Hilal-i Ahmer ile Elçiliklere gönderilmiştir. Böylece gönderilen havalelerin doğru
kişiye ulaşıp ulaşmadığı teyit ediliyordu.
Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’ndan, 31 Ağustos 1915 tarihinde Amerikan
Büyükelçiliği’ne cevaben gönderilen yazıda, Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na bağlı
savaş bölümü bilgi bürosuna savaş esirlerine ait paraların havale ile
gönderilebileceği, bu amaç için özel olarak atanmış yetkililerin bulunduğu bilgisi
verilmiştir. Havalelerin garnizon komutanlarına gönderilmesi için Said’in bürosu
ayarlanacaktır, denilmiştir295
.
Başta da değinildiği gibi esirlere ailelerinden ve diğer cemiyetlerden yardım
yapıldığı gibi bulundukları esir garnizonları çevresindeki çeşitli esnaftan da esirlerin
ihtiyacı olan malzemeler tedarik edilmiştir.
Konuyla ilgili, 23 Ekim 1915 tarihli belgede, Afyonkarahisar kavalyeci
(nalbur) esnafından esirler adına 14 kalem eşyanın;
4 paket ağaç çivi,
10 adet siyah iplik,
2 adet bükülü iplik,
1 adet bıçak,
7 pençe mıhı,
60 ökçe,
1 adet eğe,
3 adet eğri tığ,
2 adet kalıp,
4 adet ?,
1 adet dişli,
4 adet elvan mum, tutarı 931 kuruş Osmanlı lirası tutmuş ve Afyonkarahisar
Esir Komisyonu’na verilmiştir. “Esirler için gönderilen eşyanın tutarı Osmanlı Hilal-

295 BOA. HR. SYS.2213/2-17,18.
98
i Ahmer Cemiyeti adına Afyonkarahisar Emval-i Metruke Reisi Agâh Bey tarafından
teslim edilmiş ve bedeli ödenmiştir” denilmiştir296
.
Konuyla ilgili, 7 Aralık 1915 tarihli belgede, Afyonkarahisar yemenici
esnafından Terzioğlu Ali ve Ahmet, Afyonkarahisar Emval-i Metruke Komisyonu
Reisi Agâh Bey aracılığıyla burada bulunan esirler için yüz adet bezden yemeni
vermiştir. Agâh Bey’de yemenilerin fiyatı olan iki bin altı yüz altmış kuruşu Hilal-i
Ahmer Cemiyeti adına ödemiş ve yemenileri esirlere teslim ettiği bildirilmiştir297
.
28 Aralık 1915 tarihli bir başka belge de, Emval-i Metruke Komisyonu
reisinden, Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ne gönderilmiştir. Afyonkarahisar Esir Kampı’nda
bulunan yabancı esirlerden ihtiyacı olanlara çamaşır, yorgan, yatak ve eşya tedarik
edilmiş ve bunların teslimi için komisyon reisi ile birlikte cemiyetçe görevlendirilen
Afyonkarahisar Kamp Komutanı ve başka bir kişi bu malzemeleri teslim etmişlerdir.
Ayrıca iki yüz lirayı bankaya yatırmışlardır. Esirlerin o sırada ayakkabıya ihtiyaç
duydukları görülünce yüz çift yemeni sipariş edilmiş ve esirler arasında
ayakkabıcılıktan anlayan bir kişi bulunmuştur.
Belgede, komisyonca bir miktar kösele ile kunduracı takımının verilmesi
gerekli görülmüş ve bunların masrafına karşılık 30 Kasım 1915 tarihinde iki bin elli
iki Osmanlı lirası ve 4 Aralık 1915 tarihinde üç bin yetmiş sekiz kuruş, üretilecek
olan yemeniler için ise dokuz yüz otuz bir kuruş daha verilmiş olduğu bildirilmiştir.
Kösele ve kunduracı temini için Garnizon Komutanı’nın beraberindekiler ile seneti
esir komisyonuna bırakacağı bilgisi verilmiştir.
Paranın fazla kalanı ise üretilecek kaputların dikiş masrafı için kullanılmıştır.
Esir subayların eksikliklerinin Hilal-i Ahmer Cemiyeti tarafından karşılandığı ve
Amerikan Büyükelçiliği’nden gelen memura da esirlerin ihtiyaçlarının tedarik
edildiği ve bir şeye muhtaç olmadıkları cevabı verilmiştir298
.
Bir başka belgede ise, “31 Aralık 1915 tarihinde Afyonkarahisar’da bulunan
esir ile görevliler adına bez ve elbise üretimi için iki bin dört yüz yetmiş kuruş

296 K.A.69/10.
297 K.A.69/11.
298 K.A.69/11-2.
99
Osmanlı lirası yüz iki kuruş yirmi dört para da Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti
Karahisar şubesine gönderilmiştir” denilmiştir299
.
Esirler adına kimi zaman arkadaşları tarafından koli gönderimi yapılmış ve bu
gönderimlerde İstanbul Galata Paket Postanesi aracılık etmiştir.
Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti Üsera Komisyonu tarafından,
Afyonkarahisar Garnizon Komutanlığı’na 26 Ekim 1916 tarihinde bir yazıda
gönderilmiştir. Yazıda, Ekonomik Kooperatif Osmanlı Anonim Şirketi tarafından
yüz beş jeli bon ve Teğmen Dave adına harp esirlerine gönderilmiş iki adet sandığın
Galata Paket Posta hanesinden gönderilmiş olduğu, gönderilen paketlerin imza ile
sahiplerine verilmesinin istendiği belirtilmiştir300
.
Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti Üsera Komisyonu tarafından
Afyonkarahisar Esir Kampı’na 20 Kasım 1916 tarihinde gönderilen yazıda, “Fransız
esirler için Baron de Sezyö ve Fransız subay Yani de Silsi tarafından dört adet sandık
5 Kasım 1916 tarihinde Galata Postanesi vasıtasıyla gönderilmiştir” denilmiştir301
.
Fransız esirler için adı geçen isimler dört adet sandık içerisinde çeşitli markalarda
sigara ve içki göndermişlerdir. Havale ettikleri malzemenin birebir gönderdikleri
kişilere iletilmesini de ayrıca istemişlerdir302
.
Afyonkarahisar Esir Kampı’na 24 Kasım 1916 tarihinde gönderilen yazıda,
Galata Postanesi vasıtasıyla erzak ve on yedi adet sandığın 25 Kasım tarihinde sevk
edildiği bildirilmiştir303. Galata postanesi vasıtasıyla gönderilen paketlerden birinin
Afyonkarahisar Esir Kampı’nda bulunan G.Haggard, C.Warren ve J.Stone isimli
esirlere gönderildiği belirtilmiştir304
. Gönderilen paketlerde yine çeşitli alkollü
içeceklerin bulunuyor olması dikkat çekmektedir. Esirlerin arkadaşları tarafından
gönderilen paketlerde özellikle isim belirttikleri ve gönderilen malzemeler arasında
çeşitli markalarda içki ve sigaranın bulunması hem garnizonlarda denildiği kadar

299 K.A.69/12.
300 K.A.692/116.
301 K.A.692/90.
302 K.A.692/90.1,2,3.
303 K.A.692/77.
304 K.A.692/77-1,2,3.
100
sıkı-yasaklı bir ortamın olmadığı hem de paketlerin gönderim tarihleri dikkate
alındığında yeni yıl için yapılan hazırlıklardan biri olduğu anlaşılmaktadır.
Esirler ihtiyaç duydukları malzemeleri imkânlar dâhilinde sipariş
edebiliyorlardı. Sipariş etmiş oldukları bu malzemelerin kendilerine çok geç ulaşması
ve bazı ihtiyaçlarının eksik geliyor olması şikâyet konusu olmuştur. Bu durum
üzerine Amerikan Büyükelçiliği, eşyaları götüren vagon sayısının arttırılması
konusunda bir istekte bulunmuştur.
Konuyla ilgili, 23 Kasım 1916 tarihli, Amerikan Büyükelçiliği’nden
Başkomutanlık Vekâleti’ne gönderilen belgede; Afyonkarahisar’da bulunan esirler
tarafından İstanbul’a sipariş olunan erzakın sevkinde Haydarpaşa’dan hareket eden
trenlerin her birinde eşyaların sadece bir vagon ile götürüldüğü bunun yerine iki
vagonun daha tahsis edilmesi istenmiştir305
. Böylece esirlere gönderilen erzakın
eksik ve geç gelmesi engellenmeye çalışılmıştır.
Hilal-i Ahmer Cemiyeti farklı tarihlerde Anadolu’daki esir kamplarına
esirlerin ihtiyaç malzemelerini göndermiştir. Bu gönderimlerde hangi esir
garnizonuna ne kadar bırakılacağı bilgisi detaylı bir şekilde belirtilmiştir. Konuyla
ilgili bu belgede de, Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti tarafından 18 Aralık 1916
tarihinde Afyonkarahisar, Bilemedik ve Sivas Esir Kamplarına 32 parça eşya
gönderilmiştir. Afyonkarahisar Esir Kampı’na 2 adet mendil,1 adet gömlek, 3 çift
çorap, 1 adet şal toplamda 7 parça eşyanın sevk edildiği belirtilmiştir306
.
Hilal-i Ahmer Cemiyeti tarafından Afyonkarahisar Esir Kampı’na 20 Aralık
1916 tarihinde gönderilen yazıda, Amerikan Büyükelçiliği tarafından burada bulunan
esirlere dört paket kolinin Galata Paket Postanesi vasıtasıyla gönderildiği dile
getirilmiştir. Paketler esir garnizonuna ulaştıktan sonra Garnizon Komutanı Mazlum
Bey, “bu paketler imza karşılığında sahiplerine verildi” diye tekrar dönüş bilgisi
vermiştir307
. Bu belge göre, esirler adına elçilik tarafından esirler adına dört paket
koli gönderimi yapılmış, paketler garnizona ulaştıktan sonra Kamp Komutanı
Mazlum Bey tarafından imza karşılığında sahiplerine verilmiş ve esirlere imza

305 BOA. HR. SYS.2223/10.
306 K.A.692/155.
307 K.A.692/141.
101
karşılığı teslim edilmiştir diye gerek Hilal-i Ahmer Cemiyetine gerekse Amerikan
Elçiliği’ne bilgi verilmiştir. Bu sayede esirlere gönderilen her türlü malzemenin
doğru kişilere teslimi gerçekleştirildiği gibi bu işlemin doğru şekilde gerçekleşmesi
de sağlanmıştır.
Mayıs 1917’den Ağustos 1917’yi tarihine kadar aralıklarla Elçilikler
vasıtasıyla Anadolu’daki çeşitli esir garnizonlarındaki (Afyonkarahisar Esir Kampı
da dâhil olmak üzere) İngiliz, Fransız, Rus ve Hintli esirlere gönderilen çeşitli
miktardaki paralar için yapılan çok sayıda yazışma bulunmaktadır. Bu yazışmalar
İstanbul’daki Hilal-i Ahmer Cemiyeti ile yapılmıştır. Elçilikler tarafından yapılan
ödemeler Osmanlı Bankası’na yapılıp makbuzu308 ile paraların dağıtılacağı
garnizonlar ve kimlere ne kadar para ödeneceğini içeren detaylı listeler
oluşturulmuştur. Ödemelerin dikkatli bir şekilde yapılması özellikle istenmiştir309
.
Çünkü gönderilen paraların bazen sahiplerine ulaşmadığı şikâyet konusu olmuştur.
Bu yüzden elçilikler esirlere paralar verildiğine dair makbuz istemiş ancak bazı esir
kamplarından esirlere ödendiğine dair makbuz gelmemesi üzerine uyarı mahiyetinde
yazılar yazılmıştır. Yazıda, ödeme makbuzlarının kendilerine gönderilmesini, eğer
ödemeler kendilerine yapılmadıysa iade edilmesi gerektiği ve hatta bazı kamplarda
yapılan ödemelerin sahiplerine ulaşmadan geri geldiği bilgisi verilmiştir310
.
Konuyla ilgili bir başka belge; 25 Haziran 1918 tarihinde Üsera Muamelat
Şubesi’nden, Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na gönderilmiştir. 15 Haziran 1918 tarihi
6529/1485 numaralı tezkerenin diğer devletlere cevabı niteliğindedir. Osmanlı
topraklarında bulunan esirlerin iyi bir şekilde bakıldığına, esirlere mevcuttan daha
fazla erzak verilmesine imkân olmadığına ve Hollanda Elçiliği tarafından esirlere
gönderilecek yiyeceğin esirlere verileceğinden bahsedilmiştir311
. Başta da değinildiği
gibi esirler için Osmanlı Devleti, elindeki tüm imkânları değerlendirmiştir. Bu
belgeden de anlaşıldığı gibi elindeki mevcuttan daha fazlasını verebilmesi de
mümkün değildir.

308 K.A. 802/65.5. Osmanlı Bankası Makbuz örneği bkz. EK- 3.
309 K.A. 802/60.
310 K.A. 802/7.
311 BOA. HR. SYS.2230/71.
102
İstanbul’daki Hollanda Elçiliği temsilcilerinden Dirk Johannes Van Bommel
kaleme aldığı raporunda, Amerikan ve Hollanda Büyükelçilikleri tarafından resmi
kanallarla Afyonkarahisar’a giysi, battaniye vb. eşyalar gönderilmiş olduğu bu
eşyaların Afyonkarahisar’a ulaştığında kıdemli Astsubaylar Lewis ve Leech
tarafından kontrol edilerek teslim alındığı bildirilmiştir. Bu malzemelerin çoğunun
kiliseye dağıtıldığı ve yenilerin yerine eskilerin alındığı, eskilerin ise satılmak için
kabul edildiği ve geri kalan yenilerin ise medreseye gönderildiğini bildirmiştir312
.
Bommel’in ikinci raporu, Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti Temsilcisi
Hüseyin Rıfkı Bey’in Anadolu’da bulunan esir kamplarına gerçekleştirdiği 3,5 aylık
ziyaretinden elde etmiş olduğu izlenimlere dayanmaktadır. Ziyaret sırasında özellikle
esirlerin durumları, İngiliz ve Fransız temsilcilikler tarafından esirlere gönderilen
malzemelerin gönderilip gönderilmediği üzerinde durulmuştur. Rapora göre, İngiliz
esirler için gönderilen ilaçların kendilerine değil hastanelerdeki Türk doktorlara
verildiği iddia edilmiştir313
. Rapora göre, savaş döneminde, ekonomik zorlukların
yaşandığı bir ortamda yine esirlerin tedavileri için kullanılacak ilaçların birebir
esirlere değil; onların tedavileri ile ilgilenen doktorlara verildiği düşünülmektedir.
Memleketlerine iade edilecek olan esirlerle ilgili, 6 Ekim 1920 tarihli
Mülkiye Müfettişi’nden Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ne gönderilen belgede; İngiliz,
Fransız, Rus, Rumen gazi esirlerin memleketlerine dönmeleri sırasında askeriye
tarafından Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ne gönderilmiş ve yola çıkmışlardır, denilmiştir.
Adı geçen esirlerin, o sırada Hollanda Elçiliği’ne sevk edilmiş olmalarından dolayı
yetmiş bir takım sivil elbise ile aynı miktarda palto ve yetmiş bir çift kundura yine o
kadar yemeni cemiyetin malzeme odasında bir müddet saklandıktan sonra dağıtılmış
olduğu belirtilmiştir. Eşyaların tesliminde sözleşme mazbatası ve miktarının tayin ve
teslimi gerekirken bu gibi hususlarda özen gösterilmemesi sebebiyle cemiyete teslim
edilmiş olduğu, dağıtılan eşyanın gerçek miktarı olmadığından cemiyete ait olmayan
ve esirlere iadesi mümkün olamadığı takdirde, askerlere iadesi gereken eşyanın,
memurlara ve istihdam eden cemiyete iade edilmemesi sebebi anlaşılamamış

312 Şahin, a.g.m., s.42.
313 Şahin, a.g.m., s.43.
103
olduğundan, bahsedilmiştir314
. Bu belgede de memleketlerine iadeleri gelen esirlere;
iadelerinden evvel gönderilen kıyafet ve ayakkabıların ancak onlar memleketlerine
gitmek üzere yola çıktıktan sonra ulaştığı ve bu kıyafetlerin esirlere
verilemeyeceğinden ve eşyaların cemiyette de saklanamayacağından, eşyaların
memurlara ve cemiyete verilmeyişinin sebebinin anlaşılmadığı üzerinde durulmuştur.
7.2. ESİRLERE KOLİ, POSTA PAKETLERİNİN GÖNDERİLMESİ
Afyonkarahisar’da bulunan esirlere gönderilen paket ve koliler sahiplerine
Afyonkarahisar Kamp Komutanlığı tarafından verilmiştir. Daha önce
Afyonkarahisar’da esir olup da sonrasında hastalık sebebi veya başka bir yere
sevkleri söz konusu olan esirlerin paketleri Afyonkarahisar Esir Kamp
Komutanlığı’ndan gittikleri yere gönderilmiştir315
.
Konuyla ilgili, 28 Mayıs 1916 tarihinde Afyonkarahisar Esir Kampı’ndan
Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ne gönderilen yazıda, hastalanmaları sebebiyle Haydarpaşa
Hastanesi’ne sevk edilen esirlere ait olduğu anlaşılan bir çuval içindeki yedi adet
paketin posta yoluyla bulundukları yere gönderildiği bildirilmiştir316
.
Esirlerin farklı yerlere sevkleri gerçekleştirilmiş olsa bile adlarına gelen her
türlü posta, paket ve mektup esirin bulunduğu garnizona yeniden gönderilmiştir. 7
Mart 1918 tarihli bir başka belgede Bursa Esir Kamp Komutanı Albay Ahmet
tarafından Esir Komisyonuna gönderilen yazıda, yine Afyonkarahisar Esir
Kampı’ndan Bursa Kampı’na sevk olunan İngiliz savaş esirlerinden Kaymakam
Wilson adına gelecek paket, mektup ve eşyanın Bursa Kampı’na gönderilmesi
istenmiştir317
.
Esirlere gönderilen posta paketlerinin ne durumda olduğu, gönderilen posta
paketlerinin esirlere ulaşıp ulaşmadığı vb. konular hakkında yabancı devletler
konsolosluklar vasıtasıyla bilgi almaya çalışmışlardır. Konuyla ilgili bilgi almak

314 K.A.294/87.
315K.A.304/167. Hilal-i Ahmer Cemiyeti tarafından esirlere gönderilen posta paketlerine ait posta bildirimi örneği
bkz. Ek- 4.
316 K.A.820/205.
317 K.A.933/14.
104
istedikleri yerle ilgili isim karışıklığı durumu da söz konusu olmuştur. Bu durumla
ilgili belge, 12 Ağustos 1916 tarihinde İstanbul Amerikan Büyükelçiliği’nden,
Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na; 27 Ağustos 1916 tarihli belge ise, Osmanlı Dışişleri
Bakanlığı’ndan Başkomutanlık Vekâleti’ne gönderilmiştir. Gönderilen belgede,
Afyonkarahisar Esir Kampı’nda ikamet ettirilen Fransız harp esirlerinin durumu ve
esirlere ait posta muamelatı hakkında Fransa Dışişleri Bakanlığı tarafından,
Amerikan Büyükelçiliği’nden bu konuda bilgi verilmesi istenmiştir. Ancak bilgi
istenilen yer başta Kumkale olarak yazılmıştır. Kısa sürede yer ismi konusundaki
hata düzeltilerek bilgi alınmak istenilen yerin Kumkale yerine Afyonkarahisar
olduğu söylenerek gerekli düzenlemelerin yapılarak yeniden gönderilmesi
istenmiştir318
.
Paketlerle ilgili olarak, 2 Ekim 1916 tarihinde Hilal-i Ahmer Esir
Komisyonu’ndan Afyonkarahisar Esir Kampı’na bir belge gönderilmiştir. Belgede,
Afyonkarahisar’da bulunan esirler adına kırk dokuz paketin posta yoluyla
gönderildiği ve sahiplerine dağıtılması istenmiştir. Gönderilen bu yazıya cevaben
gönderilen 1320 numaralı belgede ise, gönderilen kırk dokuz adet paketin imza ile
sahiplerine teslim edildiği bildirilmiştir
319
.
Konuyla ilgili, 2 Ekim 1916 tarihli diğer bir belgede, Esir Komisyon Şubesi
tarafından Afyonkarahisar Kamp Komutanlığı’na gönderilmiştir. Harp esirleri için 6
adet kolinin bir çuval içinde İstanbul Paket Postanesi’nden Afyonkarahisar’a
gönderildiği bildirilmiştir. Bu yazıya cevaben 14 Ekim 1916 tarihli 1323 numaralı
belgede ise, altı kolide gönderilen beş yüz altmış altı paketin esirlere dağıtımının
yapıldığı bildirilmiştir320
.
Esirler adına gelen posta paketlerinin imza ve makbuz karşılığında sahiplerine
teslim edildiği anlaşılmaktadır. Bu sayede esirlere adına gelen paketlerin doğru
kişilere verilmesi sağlanmış, kendine ait paketi aldıktan sonra başka bir esirin
paketini alma girişimlerinin de önüne geçilmeye çalışılmıştır.

318 BOA. HR. SYS.2222/8-8-7.
319 K.A.304/249.
320 K.A.304/262.
105
Konuyla ilgili bir diğer belge; 14 Ekim 1916 tarihinde Esir komisyonundan
Afyonkarahisar Esir Kamp Komutanlığı’na gönderilmiştir. Belgede, esirler adına
postayla iki çuval teslim edildiği, çuvallardan birinin içeriği 64 parça yiyecek vs.
ikinci çuvalın içinde yine 64 parça yiyecek ve fazladan iki takım gömlek, 4 mendil, 3
havlu, 5 çift çorap,1 don,1 fanila,1 gömlek, 2 yün içlikten ibaret olduğu bildirilmiştir.
Gönderilen bu eşyanın en muhtaç İngiliz esirlerine ve en yaşlılara birer makbuz ve
imza ile teslim edilmesi istenmiştir. 24 Aralık 1916 tarihli 1347 numaralı cevap da
ise, “gönderilen eşyaların İngiliz esirlerden yaşlı ve en muhtaçlara imza karşılığında
teslim edileceği” söylenmiştir321
. Gönderilen eşya ve kıyafetlerin dağıtımında
önceliğin hasta ve yaşlılara verildiği ve yine imza karşılığında teslim edildiği dikkat
çekmektedir.
Konuyla ilgili 3 Kasım 1917 tarihli bir belge, Hilal-i Ahmer Cemiyet’inden
Afyonkarahisar Esir Kampı’na gönderilmiştir. Buradaki esirler için on dokuz adet
koli, bir çuval içinde posta ile gönderilmiştir. 1346 numaralı yazıya cevaben
Garnizon Komutanı Mazlum Bey, harp esirlerine her ay gönderilen kırk üç adet
koliden yirmi dokuz adedinin makbuz karşılığı sahiplerine verildiğini, geri kalanını
ise Ankara Esir Karargâhı’na gönderildiğini bildirmiştir322
. Afyonkarahisar Esir
Kampı, o dönemde esirlerin toplanıp diğer esir kamplarına dağıtıldığı bir yer
olmasının yanı sıra aynı şekilde esirlere gönderilen her türlü koli, posta paket
gönderiminde de aracı garnizonlardan biri olmuştur. Bu belgeden de anlaşılacağı
üzere Hilal-i Ahmer Cemiyeti tarafından gönderilen kırk üç adet koli öncelikle
Afyonkarahisar Esir Kampı’na gönderilmiştir. Garnizon Komutanı Mazlum Bey
kendilerine ait olan yirmi dokuz koliyi makbuz karşılığında aldıktan sonra geri kalan
ve Ankara kampı için hazırlanan kolileri Ankara Esir Kampı’na göndermiştir.
Afyonkarahisar Esir Kampı’nda esir olan Avustralyalı Çavuş Arch’ın tuttuğu
günlüğe göre kendisine paket geldiğini içinden yarım paket tütün ve 60 adet Gold
Flake sigarası çıktığını, belirtmiştir. Arch, 21 Aralık 1917 tarihinde, üç Kızılhaç
temsilcisinin geldiğini hem mal sevkiyatı yaptıklarını hem de bunların dağıtımının
nasıl yapıldığını denetlemek için beklediklerini yazmıştır. 23 Aralık’ta birçoğu

321 K.A.304/194.
322 K.A.304/196.
106
Economic Stores Stamboul ve bazıları evden olmak üzere kendilerine; “yazı kâğıdı,
daktilo, gitar vb. ile esirlere dağıtılmak üzere, kuru incir, süt, kakao, sabun,
dezenfektan içeren çok çeşitli ilaç ve sargı bezleri gönderildiğini ancak küçük bir
kısmının esirlerle paylaşıldığını, bir kısmının da memurlar tarafından alındığını”
söylemiştir323
.
Arch, daha öncede değinildiği gibi Garnizonda yaşanılan bir sorun üzerinde
de durarak, kimi zaman kendilerine gönderilen paketlerin yanlışlıkla başka yerlere
sevk edildiğini ve diğer kamplara “bu kimin eline geçti?” gibi yazılar yazıldığını da
dile getirmiştir324
.
7.3. ESİRLERE GÖNDERİLEN KİTAP VE MEKTUPLAR, SANSÜR
OLAYI
Savaş esirlerinin aileleriyle haberleşmeleri hususu oldukça önemli bir konu
olmasının yanında sürekli bir sorun haline de gelmiştir. Çünkü farklı devletlerde
farklı milletlere mensup birçok esir bulunmaktaydı ve esirler için haberleşme hayati
öneme sahipti.
Ellerinde esir bulunduran devletler diğer devletin bu konudaki tavrını dikkate
alarak kendi bünyesinde bulunan esirlere de aynı muameleyi gösteriyordu. İlgili
devletler diğer konularda olduğu gibi bu konuda da mukabele-i bil misil şartını
yürürlüğe koymaktaydı.
Osmanlı Devleti, İngiltere ve Fransa’nın bakış açısıyla ilgili; Posta, Telgraf
ve Telefon Nezareti’ne 26 Haziran 1915 tarihinde bir yazı gönderilmiştir. Gönderilen
yazıda, Amerikan Büyükelçiliği’ne cevaben, “Osmanlı Devletinde bulunan esirlere
ait mektuplarla postaların İsviçre, İtalya, Romanya gibi tarafsız devlet posta idaresi
vasıtasıyla gönderileceğini, adi mektup içinde para olmayan taahhütlü mektup ile
aynı şart dairesinde kıymet miktarlı mektuplar, posta paketleri kabul edilecektir”
denilmiştir. Haberleşmelerin Türkçe, İngilizce ve Rusça olabileceği ve posta
mektuplarının İstanbul Posta Genel İdaresi merkezine gönderilerek burada

323 Arch, a.g.e., s.48.
324 Arch, a.g.e., s.53.
107
kontrolden geçtikten sonra gereken yerlere gönderileceği bildirilmiştir. Osmanlı
Devleti’ndeki yabancı esirlerin haberleşmelerinin karşılıklılık esasına bağlı olduğu
ve Fransa Hükümeti’nin esirlerin haberleşmesi konusunda hiçbir teklifte
bulunmadığını, taahhütlü ve kıymet miktarlı mektup içinde akçe gönderilmesinin
dışındaki teklifleri Fransa Hükümeti’nin kabul ettiğini bildirmiştir325
.
Amerikan Büyükelçiliği’nden konuyla ilgili verilen cevapta, Fransa
hükümetinin bu hususla ilgili teklifi mukabele-i bil misil şartıyla nokta tayinli veya
kıymet miktarlı mektup ile para gönderilmesi müstesna olmak üzere diğerlerini kabul
ettiğini bildirmiştir. Osmanlı Devleti’nde bulunan Fransız esirler içinde aynı
muamele tatbik olunacaktır, denilmiştir.
Diğer taraftan Fransa Hükümeti, Amerikan Büyükelçiliği’ne 1 Temmuz 1915
tarihli yazısında, 7 Haziran 1915 tarihli notasına değinmiştir. Söz konusu notada
posta havalenameleriyle küçük paketler hakkında Osmanlı Devletiyle anlaşma
yapma arzusunda olduğunu belirtmiştir326. Gönderilenlerin İsviçre Posta İdaresi
vasıtasıyla kabul edileceği bildirilmiş Osmanlı Devleti de mukabele-i bil misil gereği
aynı şartların Osmanlı Devleti nezdinde bulunan İngiliz savaş esirleri için de geçerli
olduğunu ifade etmiştir. Osmanlı esir kamplarında bulunan İngiliz savaş esirlerinin,
adi ve taahhütlü veya sigortalı mektup ve posta paketleri içinde para gönderilmesi
kabul edilmiştir327
. İtilaf Devletleri ile Osmanlı Devleti’nin elindeki esirlerin aileleri
ile haberleşmelerinin temini için tarafsız devletlerin posta idarelerinin kullanılması
konusunda bu ülkelerin büyükelçilikleri aracılığıyla anlaşma sağlanmıştır.
İlk zamanlar tamamen orduya bırakılan posta ve havale dağıtımında, çoğu kez
Latin harflerini bilmeyen personelin sebep olduğu yanlışlıklarla karşılaşılmıştır. Bu
arada gelen mektupların sansürde uzun süre kalması da gecikmeye sebep olmuştur.
Kasım 1915 tarihinden itibaren, yabancı esirlere ait postaların garnizonlara dağıtım

325 BOA. HR. HMŞ. İŞO.67/57-1,1-2.
326 BOA. HR. HMŞ. İŞO.67/57-2-2.
327 BOA. HR. HMŞ. İŞO.67/57-2-3.
108
işlerinde Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin görevlendirilmesi ile birlikte, esirlerin
şikâyetleri azalmaya başlamıştır
328
.
Esirler, tutukluluk süresince bulundukları garnizonlarda kendilerine ait
zamanlarda birçok aktivitede bulunmuşlardır. Resim, müzik, esirler arasındaki
konuşmalar, dini ayinler, sportif faaliyetler, şiir dinletileri vb. bunların yanı sıra birde
kitap okumak esirlerin vazgeçilmez etkinliklerinde birini teşkil etmekteydi.
Esirler okumak istedikleri kitapları kimi zaman garnizon kumandanları
aracılığıyla kimi zamanda kendi istekleri ile ailelerine gönderdikleri mektuplar
aracılığıyla sağlamaya çalışmışlardır. Menzil Müfettişliği’nden Hilal-i Ahmer
Cemiyeti’ne 7 Eylül 1916 tarihinde gönderilen yazıda, İngiliz esirlerinden MC.
Donald isimli esirin kitap siparişi için Amerikan Büyükelçiliği’ne yazmış olduğu
mektup ve 1 lira teslim edilmiştir. Ayrıca not olarak, 1 liranın Amerikan
Büyükelçiliği’ne verildiği bildirilmiştir329
.
Yaşadıkları esaret hayatını daha iyi bir konuma getirmek için esirlere
gönderilen kitaplar Amerikan Büyükelçiliği vasıtasıyla önce sansür denetiminden
geçirilip, gerekli kontrol yapıldıktan sonra ise çeşitli garnizonlarda bulunan esirlere
gönderilmiştir. İstanbul’daki Askeri Sansür Teftiş Müfettişliği’ne gönderilen yazıda,
çeşitli garnizonlara gönderilmek üzere elçilik vasıtasıyla 6 paket kitap gönderildiği,
kitapların 1 ay süreyle tetkikinden sonra gerekli garnizonlara gönderilmesinin
istendiği belirtilmiştir330
.
Fransızca kaleme alınan bir başka belgede, Amerikan Büyükelçiliği’nden
Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ne yazılmıştır. İngiliz savaş mahkûmlarına verilmek üzere 5
paket kitabın gönderildiği, gönderilen kitapların özenlice sansürden geçmesinden
sonra sahiplerine ulaştırılması rica edilmiştir331
.
Kitap okumanın yanı sıra esirler, aileleri ile şartlar el verdiği sürece mektup
ve kart gönderiminde bulunmuşlardır. Savaş şartları gereği esirlerin aileleriyle ve

328 Çapa, a.g.m., s.54.
329 K.A.674/129.
330 K.A.664/47.
331 K.A.684/203.
109
memleketleriyle haberleşme imkânı da belirli kurallar ve kısıtlamalar dâhilinde
gerçekleşmiştir.
Kampta, esirlerin posta hizmetlerinin düzensizliği ile ilgili şikâyetleri
bulunmaktaydı, esirler ayda dört kart, her birisinde dört satırı geçmemek kaydıyla
mektup yazabiliyorlardı332
. Tüm konularda olduğu gibi bu konuda da gerekli
düzenlemelerin yapılması ile birlikte bu kısıtlamalar zamanla ortadan kalkmıştır.
Posta, Telgraf ve Telefon Nezareti tarafından, 7 Temmuz 1915 tarihinde
Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ne gönderilen yazıda, savaş esirlerinin aileleri ile
haberleşmelerinde çift mektuplaşma hakkına sahip oldukları ifade edilmiştir333
.
Menzil Genel Müfettişliği, 12 Haziran 1916’da, esir haberleşmesi konusunda
değişen şartlara uygun yaptığı yeni düzenlemeyi esir kamplarına, Sahra Sıhhiye
Müfettişliğine ve 2’nci Şubeye şu ifadelerle bildirmiştir: “Yabancı esirlerin ayda
dört kartpostal ile ikişer sayfalık iki tane mektup yazmalarına müsaade edildiği daha
önce bildirilmiştir. İngiltere nezdinde bulunan Osmanlı esirlerinin dört satırdan
ibaret kart yazmalarına izin verilmiştir. Bazı esir mektupları kabul edilmemiştir.
Bunun için aynı uygulamanın Türkiye’deki İngiliz esirlerine yapılması
uygundur.”denilmiştir334
.
Afyonkarahisar’da esir olarak bulunan İngiliz subay John Still, buradaki
esareti sırasında ilk zamanlar haberleşme konusunda sıkıntı yaşamalarına rağmen,
beş ya da altı hafta boyunca işlerin sorunsuz gittiğini kendilerine gönderilen koli ve
paketlerin tam ve eksiksiz olduğunu belirtmiştir. Mektuplarda da fazla sorun
yaşamadıklarını evlerinden gelen mektuplarını alabildiklerini ve bu sayede esaretin
biraz daha “tolere” edilebilir, bir hal aldığını dile getirmiştir335
.
Güvenlik sebebi ile esirler sadece beyaz kâğıt ve kart üzerine mektup
yazabilirlerdi. Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin, esirlerin ailelerine gönderebilecekleri
kartların renkli olması için bastırmış olduğu kartlar, 28 Aralık 1915’te Menzil Genel

332 Boissier,Vischer, a.g.e., s.27.
333 K.A.592/10.
334 Arslan, a.g.e., s.181.
335 Still, a.g.e., s.131.
110
Müfettişliği tarafından sakıncalı görülmüş ve bunların beyaz olanlarının
kullanılmasına karar verilmiştir336
.
10 Aralık 1916 tarihinde, Posta ve Telgraf-Telefon Nezareti’nden gönderilen
yazıda, esirlerin ailelerine gönderecekleri mektupların adres yazımında nelere dikkat
edilmesi gerektiği konusu üzerinde durularak, savaş esirlerinin ailelerine
gönderdikleri mektuplarda adreslerin belirgin ve büyük harflerle yazılması gerektiği
ve İstanbul’daki sansür memurları tarafından kontrol edildikten sonra yerlerine
ulaştırıldığı ifade edilmiştir337
. Bu sayede esirlerin yazmış oldukları mektupların
yanlış adreslere gönderilmesinin de önüne geçilmiştir. Çünkü ufak, yamuk yazılan
adresler sebebi ile mektuplar ya sahiplerine ulaştırılamıyordu ya da geç ulaşıyordu.
Alınan önlemle bu sıkıntı giderilmiştir.
Esirlerin yapmış olduğu ilginç hareketlerden biri de, gizli bir şekilde kart ve
mektup göndermeleridir. Bu konuda esirler Menzil Genel Müfettişliği tarafından
uyarılmasına rağmen aynı yanlışları yapmaya devam etmişlerdir. Bu konunun bir
daha yaşanmaması için sansür ve sonrasında gerekli önlemlerin alınması
istenmiştir338. Ayrıca bu konuda La Haye Mukavelenamesi’nin maddeleri dikkate
alınıp uygulanmaya çalışılmıştır. “Harp Esirleri” olan ikinci fasılanın sekizinci
maddesine göre; “Harp esirleri hangi hükümet nezdinde bulunurlar ise o hükümetin
ordusunda olan nizama tabi tutulacakları ve her itaatsizlik durumunda haklarında
gerekli sert tedbirler alınacaktır ”. diye ifade edilmiştir. Bu maddenin harp esirlerine
ayrıca bildirilmesi, ayrıca esirler tarafından yazılan tüm mektup ve kartların
taraflarından teminat namında 35 nci maddeye göre doğrudan doğruya İstanbul’da
Genel Sansür Müfettişliği’ne gönderilerek üzerlerine yazı ile “üsera-ı ecnebiye
mektubudur” diye belirtilip yazılması uygun görülmüştür339
.

336 K.A.568/542.
337 K.A.592/35.
338 K.A.711/115.
339 K.A.711/114.
111
7.4. SANSÜR VE GECİKMELER İLE İLGİLİ SORUNLAR
Haberleşme sırasında bazı kurallara uyulması oldukça önemliydi. Her ülkenin
kendi hukuku çerçevesinde ülke menfaatlerinin olması nedeniyle bu konuda da bazı
önlemler alınmıştır. Esirlerin herhangi bir şekilde mektup, paket alması veya
göndermesi ve bunların onlara ulaşması sırasında uyulacak olan bu kurallar, esirlerin
lehine olan şeylerdi. Bu sebeplerden dolayı, Osmanlı Devleti tarafından esirlerin her
türlü posta, paket, mektup, kart ve kitap gönderimi işlemleri belirli kurallar
çerçevesinde yapılmış ve kontrolün sağlanması için 1914 senesinde Sansür
Talimatnamesi yayınlanmıştır340
.
Kaleme alınan bu talimatnamede, talimatnamenin ne amaçla hazırlandığı,
kimlerin bu görevde yer alacağı, memurların nasıl çalışacağı hakkında bilgi
verilmiştir341. Bununla birlikte Osmanlı Devleti ile yabancı devletlerarasında yapılan
posta ve telgraflaşmanın nasıl olacağı nelere dikkat edilmesi gerektiği üzerinde
durularak yazışmalara uymayanların üzerine ise “sansür mührü” basıldığı
belirtilmiştir342
.
Sansür talimatnamesinde, mektupların okunaklı olması, gizli ibarelerle
yazılmış, şifre ve manasız, mühim işaretleri içermemeleri gerektiği aksi takdirde
mahallerine gönderilmeyeceği bildirilmiştir. Gönderilen mektuplar hemen
sahiplerine gönderilemiyordu. Mektuplar 1 aya yakın incelemeden geçirilirdi. Sıkı
kontroller ve biriken mektuplar sebebi ile bu süre uzamaktaydı. Kontrolden geçen
mektuplar sansür merkezine gönderilir oradan da sahibine ulaştırılırdı. Osmanlı
topraklarından dışarıya giden asker, subay ve memur mektupları kimi zaman
bulundukları karargâhlardaki komutanlık tarafından kontrol edilebilirdi. Bu
kontrolden sonra “tetkik edilmiştir” kaydı düşülmesi gerekliydi343
.

340 K.A. 46/19.1.
341 K.A. 46/19.3.
342 K.A. 46/19.7.
343 K.A. 46/19.12.
112
Mektuplar için uygulanan talimat telgraf gönderiminde de geçerliydi.
İçerisinde kıymetli evraklar bulunan mektuplar ise, bulundukları yerdeki
postanelerde gişe sansür memurunca kontrol edildikten sonra sansür memurunca
yoksa posta müdürünce okunduktan sonra kapalı bir şekilde üzerine sansür pulu
yapıştırılarak gideceği yere gönderilirdi. Talimatnameye göre, posta paketleri, eşya
vb. paketler postanelerce sıkı bir kontrolden geçer, uygun bir durum olmadığı zaman
paket sahibi doğrudan divan-ı harbe sevk olunurdu. Diğer gönderimlerde dikkate
alınan hususlar kitap gönderiminde de geçerliydi. Gönderilecek kitaplar tıbbi
özellikte ise sansür memurlarınca tetkik edilmek üzere Maarif Nezareti izin belgesine
sahip olması gerekmekteydi. Aynı zamanda “bilumum gazetenin ise Sansür
Talimatnamesine uymaları mecburidir” denilmiştir344
.
Esirlere, mektup ve kartları ile kendilerine gönderilen kitaplar sansürden
geçirilmeden taraflarına verilmemiştir. Bu konu hakkında da Osmanlı Esir
Talimatnamesi’nin 8. maddesinde esirlere gelen mektupların, paketlerin, gazetelerin
mutlaka sansüre tabi tutulacağı açıklanmıştır345
.
Esir kamplarında sansür edilecek şeyler şöyle sıralanıyordu:
1. Yazılmamış boş kâğıt, elbisenin sarılı bulunduğu gazeteler veya yazılmış
ve yazılmamış evrak, esirlere verilmeyerek kime ait oldukları bilinmeyen
paketler İstanbul Sansür Müfettişliğine gönderilecektir.
2. Bir esir adına fazla ve çeşitli elbiseler gönderiliyorsa hepsi birden
verilmeyip esire, teker teker verilmelidir.
3. Esir asker, üzerinde bir mecidiyeden ve esir subay üzerinde bir maaş
miktarından fazla meblağ bulunmamak üzere esir adına gönderilen para
alınarak fazlası kasaya konulup esire resmi bir makbuz verilecektir.
4. Esir subaylara verilecek olan içilecek şeyler azar azar verilerek fazlası
esirlere verilmeyecektir.
5. Bu yapılan kontroller sırasında, esir kampı komutanı kurallara uymazsa
cezalandırılacaktır.

344 K.A. 46/19.17.
345 Detaylı olarak Bkz. Üsera Hakkında Talimatname,1331,bkz. BOA. HR. SYS.2216/7.
113
Esir kamplarına gelen mektupların Sansür Müfettişliği mührünü
taşımayanların sahibine verilmemesi de isteniyordu. Gelen mektup ve paranın
makbuzları ile ilgili, esir kampları ve Kızılay arasında haberleşme yürütülmüştür346
.
Esirlerin yazmış oldukları mektuplar, kimi zaman da esirin bulunduğu
garnizon tarafından sansüre tabi tutulurdu. Sansür edildiği ise, sonradan
bilgilendirilirdi. Afyonkarahisar Kamp Komutanlığı’ndan, Üsera Komisyonu’na
gönderilen yazıda, Fransız subay Baren de Sözyo tarafından yazılan mektubun
garnizon tarafından sansür edilmiş olduğu ve cemiyet aracılığı ile gönderilmesinin
rica edildiği belirtilmiştir347
.
Esirlerin şikâyet ettiği bir başka konu ise kendilerine gönderilen mektup ve
paketlerin ellerine çok geç ulaşması idi. Onlara göre bu durumu yaşamalarının tek
nedeni kendilerine gelen paket ve mektupların çok uzun süre sansürde kalmasıydı.
Zira esirler kendilerine gönderilen paketlerin ellerine ulaşması ve onları açmanın
kendileri için ayrı bir zevk olduğunu belirtmişlerdir348
. Ancak bazen yaşanan
gecikmelerin sebebi aracı ülkelerin yönetmeliğinden kaynaklanabiliyordu.
Amerikan Büyükelçisi Elkus, yaşanan posta gecikmelerinin sebebi olarak
Avusturya’yı göstermiştir. Çünkü çeşitli aralıklarla Avusturya Hükümeti, Türkiye’ye
gelen posta yollarını engellemiştir. Başlangıçta esirler, bu gecikmelerin tek
sorumlusu olarak Osmanlı Devleti ve onun hantal çalışanlarını göstermiştir. Bununla
birlikte İngiliz Dışişleri Bakanlığı’nın gizli belgesinde, Mart 1917 tarihinde
Anadolu’ya gidip gelen postaların askıya alınmış olunduğu söylenmiştir. Amerikan
Büyükelçiliği ise, yapılan bu kısıtlamadan dolayı büyük rahatsızlık duyduklarını
Avusturya-Macaristan Hükümeti’ne bildirmiştir349
.
Uluslararası Kızılhaç Komitesi ile 13 Şubat 1918 tarihinde yapılan
yazışmalarda, mahkûmlara mektup ve paketlerin ulaşmasında bildirilen gecikmelerin
sebebinin başlangıç noktasından kaynaklanmadığı bildirilmiştir. Yaşanan
gecikmelerin sebebi ara ülkelerdeki posta ve demiryolu idarelerinden kaynaklı

346 Arslan, a.g.e., s.185.
347 K.A.714/230.
348 Yeats-Brown, a.g.e., s.80.
349 Lawless, a.g.t., s.218.
114
olabileceği üzerinde durulmuştur. Bu konunun Avusturya ve Bulgaristan
Demiryollarına şikâyet edilmesi gerektiği ifade edilmiştir350
.
Osmanlı Devleti kimi kitapların gönderilmesine müsaade etmemiştir. Bunun
sebebi kitapların içeriğiyle ilgili olduğu gibi; bazen de yabancı ülkelerde esir bulunan
Osmanlı esirlerine de aynı tutumların sergilenmesi idi.
Kitapların sansürü konusu esirler için oldukça ciddi bir meseleydi ve bu
durumdan hiç memnun değillerdi. Bu konuyla ilgili belgeler ise;
Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’ndan, Başkomutanlık Vekâleti’ne 20 Mayıs 1917
tarihinde gönderilen yazıda, Osmanlı topraklarında bulunan harp esirlerine Kızılhaç
Cemiyeti aracılığı ile gönderilen kitapların, karargâhlardaki görevli memurlar
tarafından sansürlenip İstanbul’a yollandıkları belirtilmiştir351
.
Başkomutanlık Vekâleti’nden, Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na 19 Haziran
1917 tarihinde gönderilen ve Hollanda Büyükelçiliği’ne bildirilen yazıda ise,
Osmanlı topraklarında bulunan harp esirlerine Salib-i Ahmer Cemiyeti aracılığıyla
gönderilen kitapların kontrollerinin İstanbul askeri makamları tarafından yapılacağı,
başka türlü gönderilmesinin mümkün olmadığı bilgisi verilmiştir352
.
Konuyla ilgili bir başka belgede, 20 Haziran 1917 tarihinde Osmanlı Dışişleri
Bakanlığı’ndan, Başkomutanlık Vekâleti’ne gönderilmiştir. Osmanlı topraklarında
bulunan harp esirlerine Salib-i Ahmer vasıtasıyla gönderilen paketlerin
numunelerinin Anglinton’da bulunduğu anlaşılmış olduğu, bu kitapların İstanbul’da
sansür edilmek üzere alıkonmuş olabileceğinin mümkün olduğu belirtilmiştir. Bu
nedenle paketlerin karargâha gönderilip oradan iadesinden dolayı, ortaya çıkan bu
geciktirmeleri ve bazı ifadeleri içine alarak İngiltere Dışişleri Bakanlığı’ndan,
Londra’daki Amerikan Büyükelçiliği’ne 4 Nisan 1917 tarihinde gönderilen ve
İstanbul’daki Hollanda Büyükelçiliği’nden gönderilen notanın örneği mektupla

350 K.A.599/235.
351 BOA. HR. SYS.2224/65.
352 BOA. HR. SYS.2225/19.
115
birlikte verilmiştir. Bu notada yer alan talebin görevli memurlar tarafından
inceleneceği ve gerekli cevabın verileceği bildirilmiştir353
.
Esirlere gönderilen tüm kâğıt, baskı ve kitap çeşitleri İstanbul’da denetleme
yapıldıktan sonra esir garnizonlarına gönderilmiştir. Esir garnizonlarının bulunduğu
yerlerde yabancı dille yazılan yazıların denetlenmesi için bir düzenleme yapmak
imkânsız olduğundan, yabancı dillerde yazılan kitaplar yine denetlenmek üzere
İstanbul’a gönderiliyordu.

353 BOA. HR. SYS.2225/23.
116
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
AFYONKARAHİSAR’DAKİ ESİRLERİN MÜBADELESİ, SEVK
VE İADESİ
1. SEVK VE İADE EDİLEN ESİRLER
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra esir alınan diğer devlet vatandaşları savaş
sırasında yaralanmış ve esir kamplarında hastalananlar olmuştur. Bu şekildeki esirler
ya mübadele edilmiş ya da sevk ve iade edilmişlerdir. Yine esirler çalıştırılmak
amacıyla başka garnizonlara sevk edilirken, garnizonlar arasında da sürekli bir esir
sevki gerçekleşmiştir. Bu konuyla ilgili belgeler değerlendirildiğinde şu hususlar
dikkati çekmektedir;
Esirlerin bulundukları Afyonkarahisar Esir Kampı’ndan başka garnizonlara
sevklerin gerçekleştiği gibi, diğer garnizonlardan da bu garnizona sevkler olmuştur.
Konuyla ilgili, Osmanlı İçişleri Bakanlığı’ndan Afyonkarahisar Kamp
Komutanlığı’na 6 Ocak 1915 tarihinde gönderilen belgede, harp esirlerinin Bilecik
ve Yenişehir’de layıkıyla muhafazaları mümkün olamadığı Afyonkarahisar’da Taş
Medrese’nin bulunduğu ve kapıdan başka hiçbir tarafla ilişiği bulunmayan binada
esirlerin korunmasının daha uygun olduğu dile getirilmiştir. Bundan dolayı beş yüz
askerin ikametine uygun olacağının anlaşılmasıyla ikametlerinin burada olması için
gereğinin yapılmasının istendiği belirtilmiştir354
.
Esirler farklı yerlere sevk olunsa da onlara ait mektup, para ve malzeme
kendilerine gönderilmiştir.

354 BOA. DH. ŞFR.48/292.
117
Konuyla ilgili, Menzil Nokta Kumandanlığı’ndan, Hilal-i Ahmer’e 13 Ekim
1915 tarihinde gönderilen bir telgrafta; “On onbeş gündür Afyonkarahisar’dan
Bursa’ya sevk edilen Fransız esire ait paket ve evraklar Sivas’da Garnizon
Komutanlığı’nda olduğundan gelen evrak ve malzemeler buradan sahiplerine
ulaştırılmıştır” denilmiştir355
.
29 Kasım 1915 tarihli bir diğer belgede yine Afyonkarahisar’dan Sivas’a sevk
edilmiş Fransız esiri Henri Brent’e Osmanlı Bankası aracılığı ile iki bin on yedi
kuruş verilmiş olduğu bilgisi verilmiştir356
.
Esir sevkleri çeşitli sebeplerden dolayı gerçekleştirilmiştir. Bu gerekçeler
arasında; çeşitli yerlerde işçi olarak çalıştırılmak, esirlerin tedavilerini
gerçekleştirmek, doktor ve din görevlilerinin görevlerini yerine getirmeleri için kimi
zamanda esirlerin garnizon değişikliğini sağlamak için yapılmıştır.
Konuyla ilgili belge, 29 Kasım 1915 tarihinde Bilemedik Üsera Amele Tabur
Kumandanı Mehmet Lütfü Bey tarafından Hilal-i Ahmer’e gönderilmiştir. Yazıda,
Afyonkarahisar’da bulunan esirlerden üç yüz otuz beş esirin Bilemedik’e sevk
olunduğu haberi verilmiştir357
. Afyonkarahisar Esir Kampı’ndan esirler çalıştırılmak
üzere Bilemedik’e sevk olunmuştur.
Hilal-i Ahmer ikinci başkanı tarafından Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na 5
Eylül 1916 tarihinde gönderilen yazıda, Ankara, Afyon ve Resülayn’da bulunan
İngiliz esirlerin iade işlemleri için isimleriyle birlikte 56 sayfalık bir listenin
hükümetlerine verildiği bildirilmiştir358
. Bu belgede de adı geçen yerlerdeki İngiliz
esirlerin memleketlerine iade işlemleri ile ilgili belgelerin düzenlenip ilgili kurumlara
takdim edildiği bilgisi verilmiştir.
Başkomutan Vekili Enver Bey’den Osmanlı İçişleri Bakanlığı’na 21 Kasım
1916 tarihinde gönderilen belgede; “Kamran”da İngilizler tarafından tutulan Osmanlı
sağlıkçısının Atina’ya gönderilmesinden dolayı karşılık olarak Afyonkarahisar’da

355 K.A.693/1.
356 K.A.568/150.
357 K.A.282/92.
358 BOA. HR. SYS.2222/26.
118
bulunan sivil esirlerden beş İngiliz’in İstanbul’a sevk olunmasının istendiği ve buna
izin verildiği belirtilmiştir. Esirlerin durum ve halleri İstanbul’a gelmelerine uygun
olup olmadığının bilgisinin gerekli olduğu, esirlerle ilgili bilgilerin İngilizce olarak
verilmiş olduğu bildirilmiştir359
.
Belirli dönemlerde esirler, özellikle Pozantı ve Bilemedik’te çalıştırılmak
üzere gönderilmiştir. Konuyla ilgili, Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nden, Osmanlı Dışişleri
Bakanlığı’na 12 Aralık 1916 tarihinde gönderilen yazıda, Afyonkarahisar ve Çankırı
Esir Kamplarından Pozantı ve Bilemedik’e esir amele nakil edilmiş olduğu, Fransız
harp esirlerinin birer adet fotoğraflarıyla takdim kılınarak gereğinin yapılıp iznin
verilmesi istenmiştir, denilmiştir360
.
Başkomutanlık Vekâleti’nden Osmanlı İçişleri Bakanlığı’na 29 Ocak 1917
tarihinde gönderilen yazıda, İngiliz tebaasından olup önce Afyonkarahisar’dan
uzaklaştırılan ve bu defa İstanbul’a gelmesi için müsaade edileceğinden ahval ve
durumları araştırılmış İngiliz tebaasından Persliton’un geri dönmesinde bir mahzur
olmadığı, dile getirilmiştir. Yazıda, “Herald Şower” in geri dönmesinin mümkün
görülmediği devletlerine bildirilmiştir. “Henri Koln” un hakkında verilen bilgiler
gayri mühim görüldüğü gibi diğer “Heri Hor” hakkında hiçbir malumat verilmemiş
olduğundan bu son ikisi için verilen bilgiler dikkate alındığında İstanbul’a dönmeleri
uygun görülmemiş ve bunların yerine diğer İngilizlerden dört kişinin seçilip
durumlarının bildirilmesi istenmiştir361
.
Aynı konu üzerine Emniyet Genel Müdürlüğü’nden 26 Şubat 1917 tarihinde
Başkomutanlık Vekâleti’ne gönderilen yazıda, İngiliz tebaasından önceden
Afyonkarahisar’a uzaklaştırılmayıp bu defa mübadele için İstanbul’a gönderilmeleri
gereken beş İngiliz’den sakıncalı görülmüş üçünün yerine, durumlarında sakınca
olmayan diğer üç İngiliz için bir an evvel gereğinin yapılması istenmiştir362
.

359 BOA. DH. EUM.5.ŞB.84/14.
360 BOA. HR. SYS.2221/4-3.
361 BOA. DH. EUM.5.ŞB.84/58-8.
362 BOA. DH. EUM.5.ŞB.84/58-14.
119
Mübadele edilmek üzere İstanbul’a gönderilen üç İngiliz’le ilgili gerekli yazılar
gönderilmiştir363
.
18 Ağustos 1917 tarihinde Genel Menzil Müfettişliği’nden, Hilal-i Ahmer’e
gönderilen yazıda, müracaatları üzerine Afyonkarahisar Esir Kampı’nda ziraat
makinesini kullanmayı bilen 11 İngiliz esirin var olduğu anlaşılmıştır, denilmiştir.
Adı geçen esirlerin nereye sevk ve kime teslim edileceğinin acilen bildirilmesi
istenmiştir364
. 23 Ağustos 1917 tarihinde gönderilen cevapta, Afyonkarahisar Kamp
Komutanlığı’ndan Eskişehir’deki Hilal-i Ahmer’e, Genel Menzil Müfettişliğinin
esirlerin gönderilmesi isteğinde bulunup, ziraat makinesini kullanmayı bilen 11
askerin bir görevli eşliğinde sevk edilmelerinin istendiği belirtilmiştir. Ancak bu
esirlerin hasta olmaları sebebiyle hastanede tedavi edilmekte oldukları henüz
gönderilemeyecekleri kamp komutanı tarafından bildirilmiştir365
.
Bulundukları garnizonlardan kurtulmak için kimi esirler hasta numarası
yaparak tedavi bahanesiyle de olsa buradan kurtulmaya çalışmışlardır.
Afyonkarahisar Kampı’nda esir olarak bulunan İngiliz Pilot Alan Bott, esir olarak
bulunduğu sürede İngiltere ile Türkiye arasında yaralı ve malul esirlerin değişiminin
söz konusu olması üzerine esirlerin yaralarını azdırıp topal taklidi yaptıklarını, bazı
esirlerin akıl hastası, kimisinin de yaşlı taklidi yaparak memleketlerine iadelerini
hızlandırmaya çalıştıklarını belirtmiştir366
.
Buradaki diğer bir esir Avustralyalı Çavuş Arch ise, 60 kişiden oluşan esir
kafilesinin Afyonkarahisar’dan Adapazarı’ndaki esir garnizonuna sevk edildiğini,
değişim umuduyla İstanbul’a giden 5 sakat esirin geri döndüğünü ama yine de
onların iyi vakit geçirmiş olduğunu yazmıştır367
.
Esirler, hiçbir inceleme yapılmaksızın, hastalıkları bahanesiyle
garnizonlarından çıkma istekleri yerine getirilmemiştir. Tedavi amacıyla böyle

363 BOA. DH. EUM.5.ŞB.84/58-24.
364 K.A.539/22.
365 K.A.587/318.
366 Bott, a.g.e., s.135.
367 Arch, a.g.e., s.44.
120
istekte bulunanlar öncelikle sağlık kontrolünden geçirilmişler, gerçekten böyle bir
ihtiyaç hissediliyorsa üst sağlık kurumlarına gönderilmişlerdir.
Başkomutanlık Vekâleti’nden Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na 28 Şubat 1917
tarihinde gönderilen belge bu duruma çok iyi bir örnektir. Berlin’deki Fransa
Elçiliği’ne İsviçre’de bir ay oturma isteğinde bulunan ve Afyonkarahisar’daki Esir
Kampı’nda bulunan Fransız tayyareci Baron de Sözyo’nun kendini hasta göstererek
İsviçre’ye gitmek istediği, ancak muayene sonucu böyle bir şeye ihtiyacı olmadığı
görülmüş ve bu isteği kabul edilmemiştir368
.
Vilayet ve mutasarrıflıklar merkeze başvurarak esirlerin sevki için ek ödenek
talebinde bulunmuşlardır. Merkezler, bu yöndeki talepleri dikkate almış ve gerekli
gördüğü noktalarda ek sevk tahsisatı göndermiştir.
Afyonkarahisar Mutasarrıflığı’ndan, Osmanlı İçişleri Bakanlığı’na 7 Ağustos
1917 tarihinde gönderilen yazıda; Kastamonu’ya sevk edilmek üzere Aydın
Vilayetine gönderilen kırk bir İngiliz ve İtalyan’ın yol masrafının temin edildiği,
ancak düşman devlet tebaasının sevk havalenamesinin tükendiği ve bu yüzden on bin
kuruşluk havalenameye ihtiyaç duyulduğu ifade edilmiştir369
. Osmanlı İçişleri
Bakanlığı’ndan 15 Ağustos 1917 tarihinde gönderilen yazı ile İtilaf Devletleri
tebaasının sevk havalenamesi Afyonkarahisar Mutasarrıflığı’na gönderilmiş ve
havalenamenin bölgeye gönderilmesi telgrafla bildirilmiştir370
.
Emi Cooke adlı bir esirin Osmanlı İçişleri Bakanlığı’na 10 Eylül 1917
tarihinde gönderdiği yazıda; 15 Ekim 1915 tarihinde sivil esirlerden bir kişi, iki sene
boyunca Afyonkarahisar’da ikamet etmiş ve bu kişiyle birlikte bulunan İngiliz
halkından Mösyö Link’in serbest bırakılarak İstanbul’a dönmesine izin verilmiş
olduğu dile getirilmiştir371
.

368 BOA. HR. SYS.2224/4.
369 BOA. DH. EUM.5.ŞB.41/18.
370 BOA. DH. EUM.5.ŞB.41/52-2.
371 BOA. DH. EUM.5.ŞB.43/19.
121
2. ESİRLERİN MÜBADELESİ VE YAPILAN ANLAŞMALAR
Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile birlikte, devletler birbirlerinden esir
almıştır. Tarafların birbirinden almış oldukları esirler arasında, savaş sırasında
yaralanmış ve esir kamplarında hastalanmış esirler de bulunmaktaydı. Esir
mübadelesi ile ilgili resmi görüşmeler söz konusu olmadan önce sakat ve hasta
esirlerin mübadelesi gündeme gelmiştir. Malul esirlerin iadesi ve kimlerin malul
sayılabileceği hakkındaki şartların kabul edilmesiyle birlikte 24 Aralık 1915
tarihinden itibaren Osmanlı Devleti’nin elinde bulunan esirlerin maluliyet şartlarına
uyanların değiştirilebilmesi için bunların muayelerinin yapılıp, sayılarının tespit
edilmesine başlanmıştır. Osmanlı Devleti, bu konuya sıcak bakmış ve söz edilen
esirlerin tıbbi kontroller neticesinde ve belirli derecedeki esirlerin mübadelesinin
gerçekleştirilebileceği belirtilmiş, böylece hasta ve sakat esirlerin mübadelesinde bu
esirlerin tedavileri yapıldıktan sonra ülkelerine iadeleri gerçekleştirilmiştir.
Ülkelerine iade edilen esirlerin ortak noktası sağlık durumlarının iyi
olmayışıydı. Kampların çeşitli temsilcilikler tarafından ziyaretleri sırasında durumu
ağır olan esirler tespit edilmiştir. Bu konuya uygun olarak ilk girişim, Papalık
makamı tarafından yapılmıştır. Bu çağrıya olumlu yaklaşan Osmanlı Hükümeti, 6
Şubat 1915’te hasta ve malul esirlerin karşılıklı mübadele edilebileceğini kabul
etmiştir. Bunun üzerine Osmanlı Hükümeti, Afyonkarahisar’da esir tutulan denizci
Teğmen Geoffrey Fitz Gerald’ı Şubat 1916’da serbest bırakmıştır. İngiltere
Hükümeti, 1915 yılının sonuna doğru Almanya’ya teklif etmiş olduğu 13 maddelik
esir değişim anlaşmasının bir suretini de Osmanlı Hükümeti’ne iletmiştir372. İki
devletin de yapıcı girişimlerde bulunmasına rağmen savaş şartlarının zorluğu
nedeniyle olumlu bir sonuç elde edilememiştir. Esir değişimine dönük ilk ciddi
girişim başarısız olsa da gelecekteki muhtemel bir esir değişiminde sorun
yaşanmaması için 20 Ekim 1917’de Mübadele-i Üsera Komisyonu
oluşturulmuştur373
.

372 Akkor, a.g.m., s. 862.
373 Akkor, a.g.m., s. 863.
122
1917 yılına girilmesiyle birlikte, savaşan ülkeler esirlerin iade edilmesi ile
ilgili bir takın girişimlerde bulunmuşlardır. Osmanlı Devleti, gerek İtilaf
Devletleriyle gerekse Rusya ile bu konuda görüşmelere başlamıştır. Osmanlı Devleti,
İngiltere ve Fransa ile Bern Konferansı’nda, Rusya ile Kopenhag Konferansı’nda
esirlerin nasıl değiştirileceği konusundaki ilkeleri görüşmüştür.
Savaşın sonlanması ve 1918 tarihine girilmesiyle birlikte artık garnizonlarda
bulunan esirler İstanbul ve İzmir’de toplanmak üzere batıdaki garnizonlara sevk
ediliyordu. Belemedik Esir Garnizon kumandanı da esirleri Ekim 1918 tarihinden
itibaren Afyonkarahisar Esir Kampı’na gönderilmeleri için harekete geçmiştir.
Esirler toplu olarak değil gruplar halinde ve tren yolu ile ulaştırılmıştır374
.
Osmanlı İçişleri Bakanlığı’nın 28 Kasım 1918 tarihli yazısında, “İtilaf
Devletleri’ne mensup tüm esirlerin İstanbul’da toplanması ve İtilaf Hükümetlerine
teslimleri mütareke gereğidir” denilmiştir. “İtilaf Devletleri, Yunan ve Amerikan
tebaasından memleketlerine gitme arzusunda bulunanların İstanbul’a gelmeleri
gerekli görülmüş, mübadeleleri söylenmiş olan İngiliz, Fransız ve Belçikalılardan
çoğunun İzmir’de bulundukları ve tekrar İstanbul’da toplanıp buradan teslim
edilmelerinin hem kendileri hem de hükümet için daha uygun olacağı kararına
varılmıştır” denilmiştir. Esirlerin, İzmir’de teslim edilmek istediklerini belirtmeleri
takdirde İzmir’in ikinci bir teslim yeri olarak kararlaştırıldığı ve gönderileceklerin
miktarı istenmiştir375
. Belgeden de anlaşılacağı üzere esirlerin teslim yeri sadece
İstanbul değildir. Bir şekilde İzmir de bulunan esirler buradan teslim edilmek
istediklerini önceden belirtirlerse, buradan da esir teslimi yapılabileceği üzerinde
durulmuştur.
Devletlerarasında mukabele-i bil misil kurallarının uygulandığı daha önceki
bölümlerde de değinilmiştir. Benzer sıkıntılar mütareke döneminde de yaşanmıştır.
Afyonkarahisar’da bulunan Fransız esirlerin Korsika’da bulunan Osmanlı esirlerine
karşılıklılık olarak evlerden çıkmalarına müsaade edilmediği konusu iddia edilmiştir.
Bu durumun hem ruh sağlıklarını etkilediğini; hem de kendilerine ait paket ve
mektup konusunda serbestlik tanınması talebini dile getirmişlerdir. Konuyla ilgili

374 Lawless, a.g.t., s.295.
375 BOA. DH. ŞFR. 93/296.
123
olarak, Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’ndan 25 Nisan 1918 tarihinde gönderilen yazıda,
Afyonkarahisar karargâhında bulunan esirlerin uzun müddetten beri bulundukları
evlerden çıkmalarına müsaade edilmediği ve bunun Korsika’da bulunan Osmanlı
esirlerinin Bastia kalesinden çıkarılmamalarına bil misil olarak yapıldığı iddia
edilmiştir. Bu konunun dışında Fransız subay ve esirlerinin aylardan beri dışarı
çıkmamalarının kendilerinin sağlık durumlarını kötü etkilediği buna binaen
kendilerine ait paket ve mektupta biraz serbestlik tanınmasını rica ederek gereğinin
yapılmasını istemişlerdir376
.
Konuyla ilgili olarak Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na 15 Ağustos 1918
tarihinde gönderilen yazıda, Fransa’da bulunan Osmanlı esirlerine yapılan
muamelenin karşılığında Afyonkarahisar’da bulunan Fransız subayların geniş olan
garnizon havalisinde gezmelerine ve hareket etmelerine engel olunmayacağı
belirtilmiştir. Fransız subayların bu serbestîye sahip olabilmeleri Bastia kalesinde
bulunan esir subaylarımıza gösterilecek serbestlikle mümkün olduğu, Hollanda
Elçiliği’ne bildirilmiştir377
. Belgeden de anlaşıldığı gibi, Afyonkarhisar’da bulunan
Fransız esirlerin serbesti durumunun Bastia kalesinde bulunan Osmanlı esirlerine
uygulanan muamele ile eş değer olduğu, eğer onların durumu düzeltilirse aynı
şekilde Fransız esirlere de muamele edileceği bildirilmiştir.
Esirlerin mübadele işleriyle Genelkurmay Başkanlığı Muamelat şubesi
ilgilenmiştir. Mübadelesi gerçekleşecek esirlerin önceden künyeleri gönderilerek bu
işlem başlatılmaktadır.
Karahisar-ı Sahip Sancağı’ndan, Afyonkarahisar Kamp Komutanlığı’na 24
Temmuz 1918 tarihli tezkerede, Sivil Ukraynalıların serbest bırakıldıkları ve Fransız,
İngiliz esirlerinden mübadele isteğinde bulunanların mübadeleleri hakkında
kendilerinin gönderdikleri tezkere örnekleri çıkarılarak Genelkurmay Başkanlığı esir
muamelat şubesine gönderildiği belirtilmiştir. Gelecek cevap üzerine gerekenin
yapıldığı, halen garnizonda gemi kaptanı ve mertebesinden olan 28 esir bulunduğu

376 BOA. HR. SYS.2229/91-3.
377 BOA. HR. SYS.2207/15-8.
124
ve mübadele arzusunda bulunan İngiliz subayların künyelerinin iliştirilmiş olarak
takdim edildiği bildirilmiştir378
.
15 Ağustos 1918 tarihli bir diğer belge, Afyonkarahisar Mutasarrıflığı’ndan
Osmanlı İçişleri Bakanlığı’na gönderilmiştir. Harp esirleri hakkında Afyonkarahisar
Kampı’nda bulunan şifreli telgraf kendilerine arz edilen İngiliz tebaasından George
Bill Resisor adlı askerin geçenlerde Manisa Kampı’na sevk edilmiş olduğu, İngiliz
ve Fransız halkından başka sivil esirlerin bulunduğu, subay ve eşrafça kabul edildiği,
İstanbul’a gidecek olanların garnizon komutanlığına bildirildiği ifade edilmiştir.
Bunlardan başka anlaşma şartlarına uyacak beş İngiliz askerin isimlerinin
kaydedildiği ve bulundukları yerin baş komiserliğe bildirildiği dile getirilmiştir379
.
Belgeler incelendiğinde dikkat çeken bir husus ise, mübadele isteğinde
bulunan esirlerin, isteklerinin sebeplerini künyeleriyle birlikte ve bazen
fotoğraflarına da iliştirerek gönderdikleridir. Esirlerin mübadelesinin uygun olup
olmadığına bakılıp mübadele şartlarına uygunsa bu istekleri gerçekleştirilmiştir.
Mübadele için uygun şartları taşımayan esirlerin hali hazırda bu istekleri
reddedilmiştir.
Benzer konuyla ilgili, Afyonkarahisar Mutasarrıflığı’ndan 2 Eylül 1918
tarihinde Osmanlı İçişleri Bakanlığı’na konuyla ilgili belge gönderilmiştir. 15
Ağustos 1918 tarihli belgede, bahsi geçen harp esiri sıfatıyla Afyonkarahisar’da
ikamet etmek üzere takdim edilen beş İngiliz askerine ait takdim kılınmış pakette
isim, yer ve tarihi bilgileri verilen dört askerin müracaatında sözleşme şartlarına uyan
İngilizlerin mübadele için gösterdikleri sebeplerini birer fotoğraf ile takdim etmiş
oldukları ifade edilmiştir.
2 Eylül 1918 tarihli belgeye cevap olarak; 12 Eylül 1918 tarihinde Osmanlı
İçişleri Bakanlığı’ndan Afyonkarahisar Telgrafhanesine gönderilen yazıda,
memleketlerine dönmek isteyen dört İngiliz’in müracaatlarına bakılmış olduğu
bildirilmiştir. Memleketlerine gitmek için müracaat ettikleri anlaşılan İngiliz
esirlerden şimdilik 17-50 yaş aralığında bulunan esirlerin mübadele hakkının

378 BOA. DH. EUM.5.ŞB.85/84.
379 BOA. DH. EUM.5.ŞB.85/84.
125
bulunduğu dile getirilmiştir380
. Osmanlı Devleti’nin İngiltere ve Fransa ile 1917 ve
1918 tarihinde imzalamış olduğu Bern Anlaşması’nda esirlerin mübadelelerinin
gerçekleşebilmesi için aranan şartlar arasında, 17-50 yaş aralığındaki esirlere öncelik
tanındığı dikkat çekmektedir.
Başka bir belge, 26 Eylül 1918 tarihinde Emniyet Genel Müdürlüğü’nden,
Afyonkarahisar Mutasarrıflığı’na gönderilmiştir. Afyonkarahisar’da ikâmet eden
İngiliz harp esirlerinden rahip Y.Dright’in memleketine gitme arzusunda olduğu
İngiltere Hükümetinin isteği üzerine Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’nca bildirilmiştir.
Adı geçen rahibin durum ve kimliğinin ve orada ne amaçla esir edildiğinin
bildirilmesi istenmiştir381
. Konuyla ilgili olarak Afyonkarahisar Mutasarrıflığı’ndan,
Osmanlı İçişleri Bakanlığı’na 30 Ekim 1918 tarihinde gönderilen cevapta, İngiliz
esirlerinden rahip Dright hakkında araştırma yapıldığı bu isimdeki bir esirin şu an
garnizonda bulunmadığı ancak Yüzbaşı John Artan Wright ve Rayn isimli esirlerin
mevcut olduğu beyan edilmiştir. İsim karışıklığının muhtemel olduğu ve asıl kişinin
Yüzbaşı John Artan Wright olduğu tespit edilmiştir. Bu kişinin de garnizonda
bulunduğu zaten kendi isteği ile memleketine geri dönmek için başvuru yaptığı
bildirilmiştir382
.
Esir değişimi söz konusu olunca memleketlerine dönmek isteyen esirler,
bunun için gerekli evrakları hazırlayarak değişim talebinde bulunmuştur. Konuyla
ilgili belge çok fazla olmakla birlikte bir diğeri de şöyledir: Genelkurmay
Başkanlığı’ndan, Osmanlı İçişleri Bakanlığı’na 1 Ekim 1918 tarihinde gönderilen
belgede, Afyonkarahisar Esir Kampı’nda bulunan İngiliz harp esirlerinden Tayyareci
Yüzbaşı Ferdinad’ın memleketine dönmek için ikişer adet fotoğrafının gönderildiği
ve gereğinin yapılması istenmiştir383
.
Konuyla ilgili başka bir belge 28 Ekim 1918 tarihinde Afyonkarahisar
Mutasarrıflığı’ndan, Osmanlı İçişleri Bakanlığı’na gönderilmiştir. Afyonkarahisar’da
mukabele-i bil misil beş İngiliz harp esirinin gizlice İstanbul’a gönderildiği,

380 BOA. DH. EUM.5.ŞB.70/26.
381 BOA. DH. EUM.5.ŞB.86/69.
382 BOA. DH. EUM.5.ŞB.86/69.
383 BOA. DH. EUM.5.ŞB.63/43.
126
bunlardan ikisinin İstanbul’da kaldığı diğer ikisinin de İzmir’e gitmiş oldukları ve
burada kalan bir askerinde İzmir’e gitme arzusunda olduğu ama henüz gitmemesi
sebebiyle isim ve kimliğini belirten bir cetvel takdimi istendiği belirtilmiştir384
.
Esir olan oğlunun uygun şartlar içinde tarafsız bir ülkeye iadesi için de bir
anne Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na yazı göndermiştir. İstanbul Hollanda
Elçiliği’nden, Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na 18 Ocak 1918 tarihinde gönderilen
yazıda, Madam Ph. Bossy, Afyonkarahisar’da esir olan Fransız Mariotte denizaltında
Yüzbaşı olan oğlu Andre Bossy’nin mümkünse tarafsız bir ülkeye gönderilmesini
istemiştir. En kısa sürede bu konu hakkında Hollanda Elçiliği’nin cevap beklediği
bildirilmiştir385
.
Osmanlı Devleti, 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’ni imzalamak
zorunda kalmıştır. 24 maddeden oluşan mütarekenin doğrudan esirlerle alakalı iki
maddesi bulunmaktadır. 4. madde “İtilaf Devletleri’nin bütün esirleri ile Ermeni
esirleri kayıtsız şartsız İstanbul’da teslim olunacaktır” diyordu386. Maddeden de
anlaşılacağı üzere tek taraflı esir iadesi ortaya çıkmış, Türk esirlerinin ne zaman iade
edileceğine dair herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Daha sonra yapılan
görüşmeler neticesinde karşılıklı esir değişimi gerçekleştirilmeye çalışılmıştır.
Afyonkarahisar Esir Kampı’nda bulunan esirler yapılan anlaşmalar
neticesinde memleketlerine iade edilmişlerdir. Afyonkarahisar Esir Kampı’nda
bulunan Fransız esirlerin mübadelesinin 27 Aralık 1918 tarihinde sona erdiğini yine
bu tarihli belgeden anlaşılmaktadır. —- kıta müfettişi tarafından Genelkurmay
Bakanlığı’na gönderilen telgrafta Fransız esirlerin Afyonkarahisar’dan İzmir’e sevk
olundukları ve burada Fransız esiri kalmadığı bilgisi verilmiştir387
.
İngiliz esirlerinin içinde en önemlisi Yarbay Rawlinson’du. Ondan sonra
Yüzbaşı Campell ve Teğmen Bowring gelmekteydi. Bu üç esir İngiliz’in serbest
bırakılması için aileleri İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na baskı yapıyordu. Ancak
Malta’da bulunan Türk esirler sebebiyle bu istekleri hemen gerçekleştirilmemiştir.

384 BOA. DH. EUM.5.ŞB.74/7.
385 BOA. HR. SYS.2228/59.
386 Akkor, a.g.m., s.864.
387 ATASE, İSH, D:85,F:12-25.
127
Burada da mukabele-i bil misil uygulanmış ve Malta’da bulunan Türk esirler serbest
bırakılmadığı sürece Türkiye’de bulunan İngiliz esirlerin serbest bırakılmayacağı
söylenmiştir. Birazda bu sebepten dolayı, TBMM ile İngiltere arasında mübadele
anlaşmasının imzalanması gerçekleştirilmiştir. Bu esirlerin mübadelesi ile ilgili
diplomatik faaliyetlere 1921’de Londra Konferansı sırasında başlanmıştır.
TBMM’nin temsilcisi Bekir Sami Bey ile İngiltere Dışişleri Bakanlığı yetkilerinden
Robert Vansittart arasında 16 Mart 1921’de mübadele anlaşması imzalanmıştır.
Anlaşma neticesinde 24 Martta serbest bırakılanlarla birlikte, Nisan ve Mayıs ayında
37 kişi serbest bırakılmıştır. Ancak anlaşma istedikleri gibi uygulanmayan Türk
hükümeti, İngilizlerin, Türk esirlerinin tümünü serbest bırakacağını sanan ve Yarbay
Rawlinson’u serbest bırakmaya hazırlanan Ankara hükümeti, İngilizlerin sadece
“bazı savaş suçlularını” serbest bırakmayıp yargılayacaklarını öğrenince,
Anadolu’daki İngiliz esirlerini serbest bırakmamıştır388
.
Yapılan ikili görüşmelerin ardından anlaşmaya varılarak; 12 Ekimde Yüzbaşı
Campell; 14 Ekim’de de Yarbay Rawlinson mübadele için İnebolu’ya getirilmiştir.
Bunların dışında Anadolu’da bulunan her cinse mensup İngiliz esirlerinin Malta’daki
her kategoriye mensup Osmanlı esiriyle “tüme tüm” esasına göre İnebolu’da 30
Ekim 1921’de mübadeleleri yapılmıştır389
. Esirler teslim edilene kadar iskân, iaşe ve
nakliye masrafları Müdafaa-i Milliye Vekâleti tarafından üstlenmiştir390
.
Afyonkarahisar Esir Kampı’nda, 1922 yılına kadar esir bulunduğu bu
belgeden anlaşılmaktadır. Üsera Şube Müdürlüğü’nden Sevkiyat ve Neşriyat
Müdüriyeti’ne 3 Aralık 1922 tarihinde gönderilen belgede, Afyonkarahisar Esir
Kampı’nda bulunan esirlerden 120 askerin bir bölük halinde vakıflar idaresi emrine
verilmek üzere Isparta’ya sevklerinin istendiği ve bu konuda garnizona emir
verilerek, esirlerin Isparta’ya sevk edilmeleri ricasında bulunulduğu belirtilmiştir391
.

388 Mesut Çapa, “Sakarya Savaşından Sonra İmzalanan Türk-İngiliz Esir Mübadelesi Anlaşmasının Uygulanması
ve Belgeler”, Atatürk Yolu Dergisi, C.I, S.3, 1989, s.401.
389 Çapa, a.g.m., s.404.
390 Çapa, a.g.m., s.406.
391 ATASE, İSH, D:53, F:4.
128
Aralık 1922 tarihli belgede ise Afyonkarahisar’daki 120 esir neferin bir bölük
halinde Isparta’ya sevk olunacakları ve bunun için Afyon-Burdur hattının
kullanılacağı bilgisi verilmiştir392
.
Yapılan esir mübadelesi anlaşmaları neticesinde, taraflar ellerinde bulunan
esirleri demiryolu ve deniz yolu ile güvenli bir şekilde memleketlerine ulaştırmaya
çalışmıştır. Esirlerin memleketlerine iadelerinde yapılan anlaşma şartları dikkate
alınarak ve tarafların birbirlerine karşı tutumu doğrultusunda esir mübadeleleri
yapılmıştır.
2.1. İNGİLTERE VE FRANSA İLE YAPILAN BERN ANLAŞMASI
Esirlerin mübadelesi konusu ile ilgili; harp esirleri ile sivil esirlere dair
Osmanlı Hükümeti hem İngiltere hem de Fransa Hükümeti ile Bern Anlaşması
imzalamıştır. İngiltere ile 28 Aralık 1917 tarihinde; Fransa ile 23 Mart 1918 tarihinde
bu itilaf namelere imza atılmıştır.
Bu itilaf namenin taraflarca onaylanmasından sonra, tüm cenahlar kendi
dillerindeki itilaf name nüshalarını diğer devlete verecekler ve bu devletlerde bu
metinleri esir karargâhlarında bulundurmakla mükellef olacaklardı.
İngiltere ve Fransa ile yapılan Bern Anlaşması genel çerçevede
incelendiğinde393;
İngilizlerle yapılan Bern Anlaşmasının Birinci Faslı “Üseranın
Memleketlerine İadesi” ile ilgilidir. Bu fasıl sekiz maddeden oluşmaktadır. Her bir
madde kendi içinde bölünerek maddeler halinde verilmiştir. Esirlerin memleketlerine
iadesi, harp esirleri arasında sağlığı el veren tüm esirlerin memleketlerine iade
edilmesi gerektiği, esirlerin bulundukları karargâhta tıbbi komisyonlarca ki bu
komisyon iki Osmanlı tabibi ve harp esirlerinden İngiliz tabibinden oluşacağı,
esirlerin kontrolleri yapılarak karargâhların üç ayda bir ziyaret edileceği konusunda
bilgi verilmiştir.

392 ATASE, İSH, D:53, F:4-1.
393 İngiltere ve Fransa ile imzalanan Bern Anlaşmasının orijinal metni ektedir. Belgelerin bir kaçı paylaşılmıştır.
Bkz. EK-5.
129
Harp esirlerinin iadelerine derhal başlamak için her iki hükümette rütbelere
bakmaksızın mümkün olduğu kadar 300’ü beyaz ve 700’ü Hint olmak üzere İngiliz
harp esirlerinden 1000 esirin, Osmanlı harp esirlerinden 1500 esirin bir an evvel
memleketlerine iadesini kararlaştırmışlardır.
Sıhhi heyetler de en kısa süre içerisinde memleketlerine iade edilecek ve
İngiliz harp esirlerinden her 1000 kişi için 1 sıhhiye subayı ile 5 sıhhiye küçük
subayı ve sıhhiye askerini gönderme hakkına sahip olacaktır. Sıhhiye heyeti ile harp
esirleri mümkün mertebe aynı zamanda memleketlerine iade olunacaklardır,
denilmiştir.
Sivil esirler de kendi arzularına göre memleketlerine iade olunacaktır. 17
yaşından 50 yaşına kadar olanlara ise öncelik tanınacaktır. Sivil esirler
memleketlerine dönme hususunda önceden bilgilendirilecekler ve haber edilen
tarihten itibaren 20 gün içinde memleketlerine gitme veya kalma hususundaki
niyetlerini bildirecekleri belirtilmiştir.
Harp esirlerinin memleketlerine iadesi mümkün olduğu takdirde her iki
hükümet tarafından kararlaştırılan limanlar arasında sevkleri gerçekleştirilecektir.
Esirlerin nakliye masrafları ise esir eden devlet tarafından karşılanacaktır. Bahsedilen
nakliyat gerçekleşemezse İngiliz esirler kara yolu ile Bulgaristan, Avusturya,
Macaristan, İsviçre ve Fransa üzerine memleketlerine iade olunacakları
söylenmiştir394
.
İkinci Fasıl “Esirlere Yapılacak Muamele” ile ilgilidir. Taraflar delegeleriyle
karargâhları ziyaret edebilecek ve ziyaret eden delege ile esirler yanlarında başka
kimse olmaksızın görüşme hakkına sahip olacaktır, diye ifade edilmiştir.
Her karargâhta karargâhın ahval ve genel durumunun ıslahı için içinde harp
esirlerinin de bulunacağı komite oluşturulacaktır. Bu komite beş esirden oluşacak ve
komitede sıhhi tabipler, dini reisler bulunacaktır. En yüksek rütbedeki kişi de
komitenin reisliğini üstlenecektir. Komitenin görevleri arasında, kayıt ve tescil
işlemleri, vefat ve firar edenlere ait paketlerin dağıtımı, esir listelerinin Türkçe ve

394 BOA. HR. SYS.2238/7-92.
130
İngilizce nüshalarının hazırlanması, eğlence tertibi, kitap tedariki, şikâyetlerin tebliğ
bulunacağı, belirtilmiştir.
Tüm esirler münasip ve sağlıklı mahallerde iskân edileceklerdir. Gerek
karargâhlarda gerekse hariçte ihtiyaçları olan eşya İngiliz-Osmanlı esirlerine
verilecektir. Memleketlerine iade olanlar ellerindeki eşyaları götürebilecektir. Harp
esirlerine gelen paketler sansüre uğramadan hızlı bir şekilde sahiplerine
ulaştırılacaktır. Osmanlıda ise, İngiliz harp esirlerine ait paketler İstanbul’da sansür
edilebileceklerdir. Esirler, haftada iki mektup yazabileceklerdir ve 200 kelimeyi
geçmeyecektir, denilmiştir.
Harp esirleri bir subay refakatinde karargâh haricinde gezebilecektir. Esirlere
ayin yaptırmak için bir din görevlisi bulunacaktır. Esirlerin dinlerine uygun ayin
yapmasına izin verileceği belirtilmiştir.
Firar eden esirlerin firar süresi 14 günü geçmez ise kendilerine hapis cezası
verilecektir. Herhangi bir esir bir olaydan dolayı itham edilecek olursa hakkında
tahkikat yapılıp gereken ceza verilecektir. Esirlere karşı muamele-i mütekabile
tedbiri ancak bu tedbir diplomasi gereği tebliğ edildikten 8 hafta sonra kabul
edilecektir, denilmiştir395
.
Anlaşmanın üçüncü faslını “Muamelat” kısmı oluşturmaktadır. Bu kısımda
esirlere özel oluşturulan esir defterleri hakkında bilgi verilmiş defterlerin düzgün bir
şekilde tutulması gerektiği, Osmanlı esirler için Türkçe; İngiliz esirler için İngilizce
olarak kaleme alınması gerektiği ve asılları ilgili devletlere gönderilecektir. Esirlerin
vefat haberleri zamanında verilecektir, denilmiştir396
.
Fransa ile yapılan Bern Anlaşmasına genel çerçevede değerlendirildiğinde;
İlk kısımda, sivil esirlerin ülkelerine iadesi konusuna değinilmiştir. Sivil
esirler kendi memleketlerine iade olunabilecekler, mahkûm veya yaralı esirler bunun
dışında tutulacaklardır. 17 ve 50 yaş aralığındaki esirlere öncelik tanınacaktır.
Memleketlerine gönderileceği haberi önceden verilecek ve 20 gün içinde

395 BOA. HR. SYS.2238/7-95.
396 BOA. HR. SYS.2238/7-96.
131
memleketlerine gidip gitmeyecekleri hususunda haber vereceklerine değinilmiştir397
.
Bu kısmın İngilizlerle yapılan anlaşma ile aynı olduğunu görülmektedir.
İkinci kısmında, hasta ve yaralı esirlerin memleketlerine iadesi, her
memlekette harp esirleri refakatinde esir eden devlete mensup bir tabip bulunduğu
halde İsviçreli bir tabip tarafından da muayene edileceklerdir. Ve sonunda bu
İsviçreli tabibin kararının tercih edileceği, söylenmiştir398
.
İlk teftişten sonra Fransa’da bulunan Osmanlı esiri ile Osmanlı’da bulunan
Fransız esirlerin memleketlerine iade edilmek üzere mümkün olduğu takdirde bitaraf
bir tabip tarafından her üç ayda bir kere muayene olacaklardır. Tedavi masrafları ise
bulundukları devlet tarafından karşılanacaktır, denilmiştir.
Memleketlerine iade olunacak esirler hiçbir yerde hiçbir şekilde
çalıştırılmayacaklardır. Bu itilaf nameden faydalanacak harp ve sivil esirlerin
memleketlerine iadeleri tayin edilecek bir Fransız limanı ile Anadolu’da “Kuşadası”
arasında gerçekleşecektir. Esirlerin kara yolu ile memleketlerine iadeleri için ise,
Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan hükümetlerinden yardım alınacaktır. İade
sırasında masraf, kaldıkları ülkenin hududuna kadar o ülke tarafından; huduttan sonra
ise esirlerin sahibi ülke tarafından karşılanacak olacağı, söylenmiştir399
. Bu kısımda
İngilizlerle yapılan anlaşma maddeleriyle benzer özellikler göstermektedir.
Anlaşmanın üçüncü kısmını, üsera hakkında edilecek muamele
oluşturmaktadır. Esirlere karşı uygulanacak muameleye ve bilhassa esirlerin
çalıştırılmasına dair Fransa ile Almanya arasında 16 Mart 1918 tarihli itilaf name, her
iki taraftaki esirlere uygulanacaktır. Esirlerin durumunu öğrenmek adına delegeler
garnizonlara gönderilip ziyaret gerçekleştirebileceklerdir. Teftiş ve iaşe için giden
delegeler gittikleri mahallerde ikamet edecektir, denilmiştir400
.

397 BOA. HR. TO.547/84-9.
398 BOA. HR. TO.547/84-1.
399 BOA. HR. TO.547/84-3.
400 BOA. HR. TO.547/84-5.
132
İngiltere ve Fransa ile yapılan Bern Anlaşması’nda esir iadelerinde üzerinde
durulan ortak konular ise;
Sivil esirler kendi memleketlerine iade olunabilecekler, mahkûm veya yaralı
esirler bunun dışında (tedavileri gerçekleştirildikten sonra iade edilecekler)
tutulacaklardır.
17 ve 50 yaş aralığındaki esirlere öncelik tanınacaktır. Memleketlerine
gönderileceği haberi önceden verilecek ve 20 gün içinde memleketlerine gidip
gitmeyecekleri hususunda haber vereceklerdir.
Harp ve sivil esirlerin deniz yoluyla iadelerinde Anadolu’da Kuşadası,
karayolu ile iadelerinde ise Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan hükümetlerinden
yardım alınacaktır.
İade sırasında masraf, kaldıkları ülkenin hududuna kadar o ülke tarafından;
huduttan sonra ise esirlerin sahibi ülke tarafından karşılanacak olacağı, söylenmiştir.
Taraf devletler bu gibi belli başlı konulara değinmiş ve taraflar arasındaki mübadele
işlemlerinde bu hususlara dikkate alınmıştır.
2.2. RUSYA İLE YAPILAN BREST-LİTOVSK ANLAŞMASI
Almanya, Avusturya-Macaristan, Bulgaristan ve Türkiye ile Sovyet Rusya
arasında, Brest-Litovsk şehrinde, 2-15 Aralık 1917 tarihinde bütün cephelerde
uygulanmak üzere “mütareke” akdedildi ve “barış müzakerelerine başlanması”
kararlaştırılmıştır. Mütarekeyi Osmanlı Devleti adına Berlin’deki Türk Askeri
Ataşesi Zeki Paşa, Sovyet Rusya adına ise A.J. Joffe, L.Kamenev ve Bitsenko
imzalamıştır.
Bu mütareke 11 madde olmakla birlikte, Osmanlı Devleti ile Sovyet Rusya
arasında imzalanan ilk resmi vesikadır. Bu mütareke anlaşmasına ek olarak aynı
tarihte imzalanan bir protokole göre de: “Bir an evvel sivil esirler ve malullerin,
hemen cephe üzerinden, iadeleri ve bilhassa kadınlarla 14 yaşına kadar olan
133
çocukların geri gönderilmelerine gayret edileceği” kararlaştırılmıştır401
. Yapılan uzun
görüşmelerin ardından 3 Mart 1918 tarihinde Brest-Litovsk Anlaşması imzalanmıştır.
14 maddeden oluşan bu barış, Almanya, Avusturya-Macaristan, Türkiye, Bulgaristan
ile Sovyet Rusya arasında yapılmıştır. Bu barış anlaşması Osmanlı Meclis-i
Mebusan’ı tarafından 28 Mart 1918 tarihinde tasdik edilmiştir.
Brest-Litovsk Anlaşması’nın esirlerle ilgili olan 13. Maddesi: “Bütün harp
esirleri -maluller veya askeri hizmete yaramayanlar- hemen vatanlarına geri
gönderileceklerdir. Bütün diğer esirler veya askeri ve içtimai mülahazat dolayısıyla
alıkonmuş olanlar, en kısa bir zaman içinde mübadeleye tabidirler. Böyle bir
mübadele işbu anlaşmanın tasdikinden hemen sonra, her iki tarafça, sırf bu iş için
tayin edilen komiserler vasıtasıyla icra edilecektir. Esirlerin, gemiye bindirilecekleri
limana veya hududa kadar nakil masrafları, bunları esir alan memlekete aittir. Sivil
esirler hemen serbest bırakılacaklardır. Bu sivil esirleri tutan taraf, bunların,
bulundukları yerden, alındıkları yere kadar nakil masraflarını üzerlerine alır.”
Anlaşmanın 14. Maddesi ise: “ Akid taraflardan her biri kendi arazisinde bulunan
harp ve sivil esirlere ve keza karşı tarafın vatandaşlarına, Brest- Litovsk’ta 3 Mart
1918 tarihli Rus- Alman tamamlayıcı anlaşmasının, umumi affa ait 23. maddesindeki
esaslar tatbik edilir.” denilmiştir402
.
Brest- Litovsk Anlaşması’ndan sonra Moskova Büyükelçiliği’ne atanan Galip
Kemali Bey, kendisini bekleyen birçok mesele ile ilgilenmeye başlamıştır. Bunların
arasında en önemlisi ise Sovyet Rusya’daki 60-70 bin harp esiri Türk’ün yurda
gönderilmesi meselesi olmuştur403
. Türk heyeti Moskova’ya gittikten sonra başlayan
esir değişimi görüşmelerinde Alman heyeti esirlerin birebir serbest bırakılmasını,
kalan esir için ise tazminat ödenmesini teklif etmiştir. Anadolu’da 4624 Rus esiri
olmasına karşılık Rusya’da 47.685 Türk esiri bulunmaktaydı. Böyle bir durumda
Osmanlı Devleti’nin yüklü miktarda tazminat ödemesi gerekmekteydi. Bundan
dolayı Türk heyeti bu teklifi kabul etmemiş, Avusturya-Macaristan heyetinin de
savunduğu gibi tüm esirlerin tazminatsız olarak tahliye esilmesi fikrini

401 Akdes Nimet Kurat, “Brest- Litovsk Müzakereleri ve Barışı”, Belleten, C.XXXI, Sayı: 123, Ankara 1967,
s.378.
402 Kurat, a.g.m., s.412-413.
403 Kurat, a.g.m., s.403.
134
benimsemiştir. Brest-Litovsk Anlaşması’ndaki şartlar gereği, Anadolu’da bulunan
Rus esirler için esirlerin karşılıklı serbest bırakılmaları amacıyla umumi af ilan
edilmiştir. Anlaşmadan sonra, Rus esirler gemilerle Karadeniz üzerinden
memleketlerine gönderilmeye başlanmıştır404. Anlaşma şartlarına uyarak gerek
Sovyet Rusya gerekse Osmanlı Devleti, muhafaza altında tuttukları esirleri
memleketlerine iade etmişlerdir.
3. MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE ESİRLER
Milli Mücadelede Türk tarafının en fazla esir aldığı cephe “Batı Cephesi”
olmuştur. Yunanlılara karşı açılan bu cephe, Milli Mücadele içerisinde yapılan
savaşların merkezi olmuştur. Birinci İnönü Savaşı’na kadar bu cephede milli
kuvvetler tarafından zaman zaman Yunan kuvvetlerinden esirler alınmıştır. Birinci
İnönü Savaşı ile birlikte Türk ordusu, çok sayıda Yunan askerini esir olarak ele
geçirmiştir.
25-26 Ağustos 1922 Cumayı Cumartesi gününe bağlayan saatlerde ise
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi, Batı Cephesi
Komutanı İsmet ve 1. Ordu Komutanı Nurettin Paşalarla birlikte 26 Ağustos sabahı
savaşı yönetmek üzere Kocatepe’ye ulaşmıştır405. Yunan ordusu komutanı General
Trikopis’in ise aynı gece Afyonkarahisar’da balo vermesinden, Türk Taarruzunu
büyük bir ihtimal dahilinde görmediği anlaşılmaktadır406. 26-27’sine (1922) bağlayan
gece Afyonkarahisar’da Büyük Taarruz başlamıştır407
.
Türk birliklerinin ileri hareketi ile Yunan birlikleri, Tirkopis’in emri ile
bulundukları yerleri terk etmek zorunda kalmıştır. Yunan kuvvetleri, geriye doğru
çekilirken her türlü zulüm ve insanlık dışı davranışlar yapmaktan da geri
kalmamışlardır. Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde, gecikmeler ve taktik

404 Özçelik, a.g.e., s.174.
405Ahmet Altıntaş, Milli Mücadele’de Afyonkarahisar (1919-1922), Afyonkarahisar Valiliği Yayınları,
Afyonkarahisar 2011, s.322.
406 Altıntaş, a.g.e., s. 315.
407Osman Akandere, “1923 Yılı Ortalarında Uluslararası Kızılhaç Komitesince Görevlendirilen Heyetin
Anadolu’daki Teftiş Gezileri ve Hazırladıkları Rapor”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, S:53, C.XVIII,
Temmuz 2002, s.446.
135
hataları sebebi ile gündüz 5. Yunan Tümeninin bir kısmı ile 9’uncu Tümen komutanı
Albay Gordikos müfrezesi, gece de Trikopis komutasında 7-8 bin kişilik bir kuvvet
çekilmeyi başarmıştır. Trikopis ile çekilen kuvvetlerden bir kısmı 1 Eylül’de ve
Trikopis’in yanında kalan 5-6 bin kişilik kuvvet de 2 Eylül de ele geçirilmiştir408
. 2
Eylül de 1. Yunan Kolordusu Komutanı General Trikopis ile 2. Yunan Kolordusu
Komutanı General Diyenis ve bir kısım yüksek rütbeli subaylar esir alınmıştır409
.
Trikopis beraberindekilerle Uşak’ta teslim olacaktır410
.
Milli Mücadele boyunca Türkler tarafından esir alınan Yunan savaş
esirlerinin sayısı kesin olmamakla beraber, 3’ü general, 381’i subay, 14.385’i asker
ve 10.527’si sivilden oluşmaktadır411
.
Yunanlılardan alınan esirler arasında Osmanlı tabiiyyetini taşıyanların Divanı Harbe verilmesi uygun görülmüş, geriye kalanlar esir garnizonlarında
tutulmuştur412
.
3.1. MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE AFYONKARAHİSAR ESİR
KAMPI VE ESİRLERİN MÜBADELELERİ
Savaş sonrasında Türk tarafının eline onbeş binden fazla esir geçmiş
bunlardan onbini Lozan Barışı’ndan önce serbest bırakılmıştır. Mübadele edilmeyen
352’si subay olmak üzere 4629 Yunan savaş esiri savaştan sonra Anadolu’daki çeşitli
esir kamplarında tutulmuşlardır413
.
Esir Yunan subayları için 26 Eylül 1922 önce Balıklı nahiyesinde kamp
kurulması düşünülmüştür. Sonra sırasıyla Afyonkarahisar’a, oradan Kırşehir ve

408 Altıntaş, a.g.e., s. 365.
409 Burhan Sayılır, “30 Ağustos Zafer Bayramı Kanunu, İlk Zafer Kutlaması ve Büyük Taarruz İle İlgili Bazı
Bilgiler”, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, S.16, Bahar 2014, s.93.
410 İsmet Görgülü, Büyük Taarruz, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1992, s.38. ayrıca; Mustafa Kemal Atatürk ile
General Trikopis’in yakalandıktan sonra aralarında geçen konuşmaların detayları için bkz. A.Turan Oflazoğlu,
Mütarekeden Büyük Taarruza, İz Yay., İstanbul 2011.
411 Akandere, a.g.m., s.447.
412 Hikmet Öksüz, “Türk-Rum Nüfus Mübadelesinin Sebep ve Bazı İstisnaları”, Atatürk Araştırma Merkezi
Dergisi, C.XVI, S.48, 2000, s.757.
413 Öksüz, a.g.m., s. 757.
136
Kayseri’ye sevkleri gerçekleştirilmiştir. Diğer esirler (asker ve siviller) Anadolu’nun
değişik yerlerine gönderilmişlerdir414
. Bu kamplar arasında Ankara, Adana, Konya,
Talas, Uşak, İzmir gibi şehirlerde bulunmaktaydı415
.
Esirler Anadolu’daki çeşitli esir kamplarına sevk edilmiştir. Savaş esirleri
konusu, 1923’te mübadelenin uygulanmasına kadar, Türk ve Yunan tarafları arasında
önemli bir sorun olmuştur. Bu nedenle her iki ülkedeki esir garnizonları, 1922 ve
1923 yıllarında Uluslar arası Kızılhaç Komitesince teftiş edilmiştir.
Lozan’da barış görüşmelerinin yapıldıgı günlerde, Lozan’daki Yunan
delegeler ve Yunan Salib-i Ahmer Cemiyeti’nce ortaya atılan “Türkiye’deki Yunan
esirlerine kötü muamele edildigi” şeklindeki iddialar üzerine Uluslar arası Kızılhaç
Komitesi’nce bu iddiaların doğruluğunu tespit etmek üzere Türkiye’ye inceleme
heyeti gönderilmiştir.
Bu amaçla 1922 ve 1923 yıllarında değişik teftiş heyetleri, Yunan savaş
esirlerinin bulunduğu kampları denetlemek için Anadolu’ya gönderilmiştir416
.
Uluslararası Kızılhaç Komitesi tarafından görevlendirilen İstanbul delegesi
olarak görev yapan Georges Burnier ve Charles Burckhardt Yunan esirlerinin
durumlarını teftiş etmek üzere 1922-1923 tarihlerinde Ankara, Kırşehir, Kayseri,
Adana, Konya, Talas, Afyonkarahisar, Uşak, İzmir gibi karargâhların bulunduğu
şehirleri ziyaret etmişlerdir417
. Hazırlamış oldukları teftiş raporlarını ilgili yerlere
göndermiş ve gerekenin yapılması istemişlerdir.
3.1.1. Milli Mücadele Döneminde Afyonkarahisar Esir Kampı
Bu dönemde Uluslararası Kızılhaç Komitesinin görevlendirmiş olduğu
Georges Burnier ve Charles Burckhardt Yunan esirlerinin durumlarını teftiş etmek
üzere 1922-1923 tarihlerinde Anadolu’daki birçok şehir gibi Afyonkarahisar Esir
Kampı’na da gelmiştir.

414 Özdemir, Milli Mücadelede Üsera Taburları, s. 136.
415 Akandere, a.g.m., s. 454.
416 Akandere, a.g.m., s. 449.
417 Akandere, a.g.m., s. 454.
137
Milli Mücadele döneminde esir alınan Yunan askerlerinden Afyonkarahisar
Karargâhında da bulunmaktaydı. Burada, tıpkı diğer esir raporlarında olduğu gibi,
esirlerin şehir içinde gezmeleri serbestti. Halk esirlere iyi davranmakta ve kin
beslememekteydi. Esirler halkla direkt temasta olmamaları dışında ancak alışveriş ve
çalışma sırasında iletişim kurabiliyorlardı. Yunan esirlerin neredeyse tüm
çamaşırlarını Afyonkarahisar’daki halk tedarik etmiştir. Yöre halkı esirler için beş
yüz kat çamaşır vermiştir.
Heyetin Karargâh ziyareti sırasında, tren tamiratında çalıştırılmak üzere 56
esir, Afyonkarahisar’dan Azarı köyüne nakil edilmişler ve hiç birinden bir şikâyet
alınmamış olduğu belirtilmiştir. Kampta, 220 esir bulunmakta olduğu, sağlıklarının
yerinde, bulaşıcı hastalıklarının bulunmadığı ancak esirlerin çoğunda hazım sorunu
yaşamakta olduğu ifade edilmiştir.
Raporda, esirlerin daha çok mektupların geç gelmesinden veya hiç
alınamamasından başka şikâyetlerinin bulunmadığı, Türk askerlerinin de aynı zorluk
içinde bulunduğu da belirtilmiştir. Afyonkarahisar Askeri Hastanesi’nde muhtelif
karargâhlardan gönderilmiş 55 hastanın bulunduğu, Yunanlı bir teğmenin bir Türk
subayının yanında çalışmakta olduğu söylenmiştir418
.
Başkomutanlık Meydan Muharebesi sonucunda birçok Yunan askeri esir
alınmıştır. Bunların içinde en önemlisi hiç şüphesiz General Trikopis’dir. Aynı heyet,
1 Temmuz 1923’te Kayseri’ye de gitmiştir. Kayseri’nin Talas ilçesinde bulunan
garnizonda yalnız esir subaylar bulunmaktaydı. Generallere ayrı bir ev verilmişti. Bu
evlerin birinde Yunan esirlerinin en önemlisi General Trikopis’ de bulunmaktaydı.
General, gelen heyete gördükleri hüsnü niyetten oldukça memnun olduğunu, dile
getirmiştir419
. Heyetin Anadolu’da teftiş gezilerini yaptığı dönemde Yunan esirlerin
mübadelesi ile ilgili çalışmalar sürmekteydi.
Anadolu’daki 3 yılı aşan mücadele, Lozan Barış Antlaşması’yla son
bulmuştur. Lozan’dan önce Mudanya’da bir silah bırakışması sözleşmesi
imzalanmıştır. 3 Ekim 1922’ de toplanan Mudanya Konferansı’na Türkiye adına
İsmet Paşa, İngiltere adına General Harrington, Fransa adına General Charpy ve

418 Akandere, a.g.m., s. 462.
419 Erol Kaya, Milli Mücadele Döneminde Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin Anadolu ve Yunanistan’daki Türk ve
Yunan Esirlerine Yaptığı Yardımlar, Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and
History of Turkish or Turkic, Volume 3/2, Kış 2008, s. 480.
138
İtalya adına ise General Monbelli katılmış ve 11 Ekim’de sözleşmeyi imzalayan
taraflar olmuşlardır420
. Mudanya Ateşkesi, Osmanlı Devleti’nin imzalamak zorunda
kaldığı Mondros Mütarekesini de hükümsüz hale getirerek bunun yerini almıştır.
Mudanya Sözleşmesiyle, Türk- Yunan savaşı da son bulmuştur421
.
Heyetin Anadolu’daki kampları teftiş gezilerinin sürdürdüğü dönemde
Lozan’da sürmekte olan konferans görüşmelerinde Türkiye ile Yunanistan arasında
30 Ocak 1923’te “Sivil Rehinelerin Geri Verilmesine ve Savaş Tutsaklarının
Mübadelesine İlişkin Türk-Yunan Anlaşması” imzalanmış ve mübadele konusu
çözüme kavuşturulmuştur422
. Aynı gün “Türk ve Rum Nüfus Mübadelesine İlişkin
Sözleşme ve Protokol” de imzalanmıştır423
. Sözleşmenin 1. maddesi uyarınca,
Türkiye’de bulunan Ortodoks Rumlarla, Yunanistan’da bulunan Müslüman Yunan
uyrukları, 1 Mayıs 1923 tarihinden itibaren zorunlu göçe tabi tutulacaklar ve göç
edenler Türk ve Yunan makamlarının izni olmadıkça geldikleri ülkelere yerleşmek
amacıyla geri dönemeyeceklerdi424
.
Görüşmeler sonunda her iki tarafın temsilci heyeti savaş tutsaklarının
mübadelesi konusunda şu ilkeyi kabul etmişlerdir: iki devlette elinde tuttuğu
esirlerden eşit sayıda birbirine geri vericek, Türk savaş esirlerini İzmir’e taşıyacak
gemiler dönüşlerinde, aynı sayıda Yunan savaş esirini alıp götürecek ve mübadele
hemen hemen aynı zamanda yapılmış olacaktı. Mübadeleden arda kalan savaş
tutsakları ise barış yapılmasından sonra geri verilecektir, denilmiştir.
Lozan Antlaşmasına göre esirler en kısa sürede iade edilecekti. Nisan ayında
mübadele işlemlerine başlanmıştır425
. Esirlerin mübadelesiyle ilgili Lozan

420 Genelkurmay Başkanlığı, Türk İstiklal Harbi II’nci Cilt Batı Cephesi 6’ncı Kısım 4’ncü Kitap İstiklal
Harbi’nin Son Safhası, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1995, s. 100. ; ayrıca bkz. Baskın Oran, Türk Dış
Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar (Cilt I. 1919-1980), İletişim Yayınları, 2001
İstanbul, s.213.
421 Genelkurmay Başkanlığı, Türk İstiklal Harbi II’nci Cilt Batı Cephesi 6’ncı Kısım 4’ncü Kitap İstiklal
Harbi’nin Son Safhası, s.101.
422 Akandere, a.g.m., s.451.
423 Öksüz, a.g.m., s.758.
424 Yücel Bozdağlıoğlu, “Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi ve Sonuçları”, Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi,
S.180, C. 180, Ocak 2014, s.10.
425 Ahmet Özdemir, “Savaş Esirlerinin Milli Mücadeledeki Yeri”, Atatürk Yolu Dergisi, Üniversitesi Türk İnkılâp
Tarihi Enstitüsü Dergisi, C.2, S.6, 1990, s. 329.
139
Antlaşması’nın imzalanmasından sonra birliklere emir verilmiş ve çalıştırılmak üzere
dağıtılan esirler de geri çağırılmıştır. Esirlerin iadesine 1. Ordu emrindeki
taburlardan başlanmıştır. Garnizon ve taburlar boşaldıkça lağv edilmiştir. 1-15 Şubat
1923 tarihinde çeşitli garnizonlardaki asker ve sivil esir mevcutları verilmiş,
Afyonkarahisar’daki esir sayısı ise 1.116’dır426
. Yunan esirler belirlenen mübadele
şartları dâhilinde memleketlerine gönderilmiştir.

426 Özdemir, Milli Mücadelede Üsera Taburları, s. 143.
140
SONUÇ
Bu çalışmanın temel amacı, 1914 ve 1923 yılları arasında Afyonkarahisar
Esir Kampı’nda bulunan esirlerin durumlarını çeşitli arşiv kaynaklarına, gazete ve
esir günlüklerine göre çözümlemek olarak tanımlanmıştır. Bu amaca ulaşmak için
arşivde bulunan raporlar, elçilikler arasındaki yazışmalar ve esir mektupları ayrıntılı
bir şekilde irdelenmiştir. Esirlerin yaşam şartları araştırılırken, içinde bulundukları
esaret şartları nedeniyle kendi aile ve memleketlerinden uzak bir coğrafyada alışık
olmadıkları bir hayatı yaşamalarından kaynaklanabilecek olumsuz duygulara sahip
olma eğilimi göz önünde tutulmuştur.
Bu bakış açısı dikkate alınarak arşiv belgeleri ışığında Afyonkarahisar Esir
Kampı incelendiğinde iki zaman diliminin belirleyici olduğunu söylemek
mümkündür. Afyonkarahisar’a gelen esirler, Osmanlı Devleti’nin taraf devletlerle
savaşması neticesinde tutsak düşmüşlerdir. Bu durum dikkate alındığında, esaret
hayatının ilk yıllarında bu yenilgilerin ardından arşiv kayıtlarına yansıyan rapor ve
mektupların daha önyargılı olduğu görülür. Bu olumsuz algı esirlerle ilgili alınan
bilgilerin yetersizliğinden kaynaklı olabileceği gibi yenilginin yarattığı hayal
kırıklığına da bağlanabilir. Öyle ki Afyonkarahisar’da esir olan subay ve erler
yaşanan her türlü gecikme ve olumsuzluk hâlinde dahi şüpheye düşerek kasıt
aramışlardır. Bu durum 1917 yılından itibaren yavaş yavaş yerini daha objektif
değerlendirmelere bırakmıştır. 1918 ve sonraki yıllarda ise son derece ılımlı ve
olumlu bir havanın oluşmaya başladığını değerlendirmek mümkündür.
Esirlerin büyük bir kısmı 1918 ve sonrasında ailelerine yazdıkları
mektuplarda mutlu oldukları ve kendilerini iyi hissettiklerini dile getirmişler ve
Afyonkarahisar’ın güzel bir yer olduğuna vurgu yapmışlardır. Aynı olumlu hava,
elçilik raporlarında da kendini göstermiştir. ABD ve Hollanda Büyükelçilikleri
tarafından gerekli makamlara gönderilen rapor ve mektuplarda Afyonkarahisar Esir
Kampı’nda bulunan esirlerin ihtiyaçlarının giderildiği, kampın şartlarının son derece
iyi olduğu, esirlere iyi muamele gösterildiği vurgulanan hususlar arasındadır. Bu
olumlu havanın esirlerle ilgili imzalanan Bern Anlaşmasıyla ilgili olduğu da
141
düşünülebilir. Zira esirlerin takas edilmesi ve bu işlemlerin sistematik olarak
yapılması için 1917 yılının sonunda Bern Antlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşmanın
imzalanması ile esir kamplarında olumlu bir hava esmiş, esirlerin memleketlerine ve
ailelerine kavuşma ümitleri artmıştır.
Bu noktada üzerinde durulacak önemli hususlardan birisi de esirlerle ilgilenen
Amerikan ve Hollanda Büyükelçilikleridir. Anılan büyükelçilikler, Afyonkarahisar
Esir Kampı’na temsilci göndererek burada esirlerin durumunu ve ihtiyaçlarını tespit
etmişlerdir. Büyükelçiliklerin ilgili makamlara yazdıkları mektup ve raporların
mevcut şartlar altında objektif olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Anılan kurumların
gönderdikleri raporlarda esirlerin şartlarının günden güne iyileştirildiği, Türk
makamlarının bu konuda sürekli bir yenilik içinde olduğu değerlendirmesi
yapılmıştır.
Afyonkarahisar Esir Kampı’ndaki esirler, İtilaf Devletleri’nin elinde bulunan
Türk esirlerinin bulunduğu ortamdan farklı bir şekilde muhafaza edilmiştir. Bu
kampta esirler çit ve tel örgüyle çevrili bir kampta değil, yerel halkla iç içe
mekânlarda tutulmuşlardır. Halkla birebir temasları haricinde haftanın belli
günlerinde çarşıya çıkıp kendi ihtiyaçlarını karşılamalarına imkân verilmiştir. Hatta
yerel esnaf ve halk esirlerin bir takım ihtiyaçlarının giderilmesi konusunda yardımcı
olmuştur. Gerek belirli dönemlerde kampın görevli memurlar tarafından ziyaretleri
sonucunda oluşturdukları raporlarda gerekse kampta esir olan er ya da subayların
günü güne tutmuş oldukları günlükler sayesinde, kamp koşullarının nasıl olduğu,
günlük yaşantılarının nasıl geçtiği ve ne gibi etkinlikler yaptıkları gibi bilgilere
ulaşılmıştır.
Kamptaki esirler, zorunlu olmamak kaydıyla, hem kendi garnizonlarında hem
de ihtiyaç halinde Anadolu’daki garnizonlarda günlük yevmiye karşılığında
çalıştırılmıştır. Yaptıkları işler onları çok fazla yoracak işler olmamakla birlikte ehli
oldukları işleri yapmalarına da fırsat verilmiştir. O dönemde esirler, salgın
hastalıklara karşı sürekli kontrolden geçmiş, esirlere hastalıklara karşı aşılar
yapılmıştır. Özellikle 1916-1918 yıllarında Anadolu’nun genelinde görülen salgın
hastalıklar sebebi ile kamp, bu gibi durumlarda karantinaya alınmış, gerekli temizlik
ve bakım yapılarak esirlerin sağlığına özen gösterilmiştir. Tüm bu önlemlere rağmen
142
salgın hastalık sebebi ile vefat eden esirler olmuştur. Vefatı gerçekleşen esirlerin ne
sebeple, nerede, ne zaman vefat ettiği gibi bilgiler Hilal-i Ahmer Cemiyeti tarafından
hazırlanan ölüm varakaları ile esirlere ait özel eşyaları, elçilikler vasıtasıyla esirlerin
ailelerine ulaştırılmıştır. Afyonkarahisar Esir Kampı’nda bulunan esirler hangi din ve
mezhebe sahip olursa olsun dinî ayinlerini gerçekleştirmeleri için kendilerine bu
konuda saygı duyularak gerekli imkânlar sağlanmıştır. Esirlerin dini ayinlerini
gerçekleştirmeleri için bir de farklı mezheplere sahip rahipler garnizonlarda
görevlendirilmiştir. Vefat eden esirlerin cenaze törenlerinin yapılmasına özen
gösterilmiş ve inanışlarına uygun olarak defin işlemleri yapılmıştır.
Kamptaki esirler için hayati öneme sahip olan haberleşme konusu ise,
Osmanlı Devleti’nin bu konuda ortaya koymuş olduğu, Esir Talimatnamesi ve
Sansür Talimatnamesi ile belirli kurallar çerçevesinde gerçekleşmesi sağlanmıştır.
Savaşın ilk zamanlarında haberleşme işlerine konusunda uzman olmayan memurların
bakması sebebi ile bir takım sıkıntılar yaşanmış, ancak daha sonra bu görevi Hilal-i
Ahmer Cemiyeti’nin üstlenmesi ile bu konudaki sıkıntıların önüne geçilmiştir. Bu
vesileyle esirlerinde ilk dönemlerde konuyla ilgili yapmış oldukları şikâyetlerin de
önüne geçilmiştir.
Önemli konulardan biri de, arşiv kaynakları incelendiğinde kamp
komutanlarının yaşattığı birkaç münferit olay dışında Osmanlı Devleti’nin esirlere
kötü muamele ettiğini düşündürecek herhangi bir belgeye rastlanmamıştır. Esirlerin
yiyecek, giyecek ve yaşam koşullarında eksiklikler ve sıkıntılar elbette olmuştur,
ancak Osmanlı Devleti esirlerin yaşam koşullarını iyi bir noktaya taşımaya çalışmış,
bu husus arşiv belgelerine de yansımıştır. Aynı şekilde arşiv belgeleri ve diğer
kaynaklar incelendiğinde Afyonakarahisar Esir Kampı’nda bulunan esirlerin,
devletlerarası yapılan anlaşmalar sonucunda gerekli imkânlar sağlanarak
memleketlerine iade işlemleri de gerçekleştirilmiştir.
Bu konu esirlerle ilgili yapılacak diğer çalışmalar için örnek olabilecek ve
kullanılan belgeler bakımından kaynak niteliği taşıyabilecektir. Savaş halinin en
önemli unsurlarından birini oluşturan esirlerin hayatı, yaşam koşulları, sahip
oldukları haklar ve akıbetlerinin neler olduğu sorularını yanıtlamaya çalışılan
araştırmada konuyla ilgili incelemelerin devam ettirilmesi temenni edilmektedir.
143
Sonuç olarak, Osmanlı Devleti savaş döneminde yaşadığı ekonomik ve sosyal
olumsuzluklara rağmen savaş mağduru esirlere karşı insani bir tutum sergilemiştir.
Afyonkarahisar Esir Kampı bu insanî yaklaşıma güzel bir örnek teşkil etmektedir.
144
KAYNAKÇA
ARŞİV KAYNAKLARI
Atase Arşivi
ATASE, İSH, D:53,F:4.
ATASE, İSH, D:53,F:4-1.
ATASE, İSH. D:93,F:25-10.
ATASE, İSH. D:85,F:12-25.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi
BOA. BEO.4554/341518-02/01.
BOA. DH. EUM. SSM.55/80.
BOA. DH. EUM.5.ŞB.31/48-10.
BOA. DH. EUM.5.ŞB.31/48-20.
BOA. DH. EUM.5.ŞB.31/48-22.
BOA. DH. EUM.5.ŞB.34/25-5.
BOA. DH. EUM.5.ŞB.34/25.
BOA. DH. EUM.5. ŞB.34/30.
BOA. DH. EUM.5.ŞB.41/18.
BOA. DH. EUM.5.ŞB.41/52-2.
BOA. DH. EUM.5.ŞB.43/19.
BOA. DH. EUM.5.ŞB. 58/28.
BOA. DH. EUM.5.ŞB.63/43.
BOA. DH. EUM.5.ŞB.70/26.
BOA. DH. EUM.5.ŞB.74/7.
BOA. DH. EUM.5.ŞB.80/57.
BOA. DH. EUM.5.ŞB.84/14.
BOA. DH. EUM.5.ŞB.84/58-8.
BOA. DH. EUM.5.ŞB.84/58-14.
BOA. DH. EUM.5.ŞB.84/58-24.
145
BOA. DH. EUM.5.ŞB.85/84.
BOA. DH. EUM.5.ŞB.86/69.
BOA. DH. EUM.6.ŞB.21/35.
BOA. DH. EUM.6.ŞB.22/8-6.
BOA. DH. EUM.6.ŞB.31/49-3.
BOA. DH. EUM.6.ŞB.31/49-7.
BOA. DH. EUM.6.ŞB.31/49-9.
BOA. DH. EUM.6.ŞB 31/49-13.
BOA. DH. EUM.6.ŞB.32/81.
BOA. DH. İ.UM.89-2/1-21/1.1.
BOA. DH. İ.UM.89-2/1-21/2.1.
BOA. DH. ŞFR.48/292.
BOA. DH. ŞFR.62/156.
BOA. DH. ŞFR.62/183.
BOA. DH. ŞFR.63/64.
BOA. DH. ŞFR.64/125.
BOA. DH. ŞFR.70/97.
BOA. DH. ŞFR. 93/296.
BOA. HR. HMŞ. İŞO.67/57-1,1-2.
BOA. HR. HMŞ. İŞO.67/57-2-2.
BOA. HR. HMŞ. İŞO.67/57-2-3.
BOA. HR. SYS.2129/31.
BOA. HR. SYS.2131/3-3.
BOA. HR. SYS.2196/26.
BOA. HR. SYS.2196/34-5.
BOA. HR. SYS.2196/34-6.
BOA. HR. SYS.2196/34-8.
BOA. HR. SYS.2202/25-1.
BOA. HR. SYS.2202/25-6.
BOA. HR. SYS.2203/6-3.
BOA. HR. SYS.2203/6-4.
BOA. HR. SYS.2203/6-7.
BOA. HR. SYS.2207/15-8.
BOA. HR. SYS.2213/2-22.
146
BOA. HR. SYS.2213/2-17,18.
BOA. HR. SYS.2213/2-28.
BOA. HR. SYS.2213/2-58.
BOA. HR. SYS.2213/4.
BOA. HR. SYS.2213/4-18.
BOA. HR. SYS.2213/4-19.
BOA. HR. SYS. 2215/4.
BOA. HR. SYS.2215/02-11.
BOA. HR. SYS. 2216/7,5,6,7.
BOA. HR. SYS.2216/62-1.
BOA. HR. SYS.2417/13.
BOA. HR. SYS.2217/15-5,9.
BOA. HR. SYS.2219/12.
BOA. HR. SYS.2221/3-1.
BOA. HR. SYS.2221/4-3.
BOA. HR. SYS.2221/12-3.
BOA. HR. SYS.2221/15.
BOA. HR. SYS.2221/18.
BOA. HR. SYS.2221/60-1.
BOA. HR. SYS.2221/64.
BOA. HR. SYS.2221/65-1.
BOA. HR. SYS.2221/74-7.
BOA. HR. SYS.2222/8-8-7.
BOA. HR. SYS.2222/26.
BOA. HR. SY.2222/28.
BOA. HR. SYS.2222/46.
BOA. HR. SYS.2223/5.
BOA. HR. SYS.2223/8.
BOA. HR. SYS.2223/10.
BOA. HR. SYS.2223/24-1.
BOA. HR. SYS.2223/24-3.
BOA. HR. SYS.2224/4.
BOA. HR. SYS.2224/27.
BOA. HR. SYS.2224/41.
147
BOA. HR. SYS.2224/65.
BOA. HR. SYS.2225/19.
BOA. HR. SYS.2225/21.
BOA. HR. SYS.2225/23.
BOA. HR. SYS.2225/61.
BOA. HR. SYS.2226/50-1.
BOA. HR. SYS.2228/5.
BOA. HR. SYS.2228/59.
BOA. HR. SYS.2228/62.
BOA. HR. SYS.2228/65-7.
BOA. HR. SYS.2229/91-3.
BOA. HR. SYS.2230/43-7.
BOA. HR. SYS.2230/43-9.
BOA. HR. SYS.2230/71.
BOA. HR. SYS.2231/1.
BOA. HR. SYS.2231/12.
BOA. HR. SYS.2231/28.
BOA. HR. SYS.2231/65.
BOA. HR. SYS.2231/75.
BOA. HR. SYS.2238/7-92.
BOA. HR. SYS.2238/7-95.
BOA. HR. SYS.2238/7-96.
BOA. HR. SYS.2258/6-1.
BOA. HR. SYS.2258/6-4.
BOA. HR. SYS.2260/30-7.
BOA. HR. SYS.2260/52-3.
BOA. HR. TO.547/84-1.
BOA. HR. TO.547/84-3.
BOA. HR. TO.547/84-5.
BOA. HR. TO.547/84-9.
BOA. HR. MA.1118/4.
BOA. HR. MA.1118/11.
BOA. HR. MA.1139/27.
BOA. HR. MA.1155/5.1.
148
BOA. HR. MA.1155/60.
Kızılay Arşivi
K.A. 46/19.1.
K.A. 46/19.3.
K.A. 46/19.7.
K.A. 46/19.12.
K.A. 46/19.17.
K.A. 69/10.
K.A. 69/11.
K.A. 69/11-2.
K.A. 69/11-3.
K.A. 69/12.
K.A. 94/15.
K.A. 196/107-1.
K.A. 196/159.
K.A. 282/92.
K.A. 294/87.
K.A. 304/167.
K.A. 304/194.
K.A. 304/196.
K.A. 304/249.
K.A. 304/262.
K.A. 539/22.
K.A. 568/150.
K.A. 568/542.
K.A. 587/318.
K.A. 592/10.
K.A. 592/35.
K.A. 599/235.
K.A. 664/47.
K.A. 674/129.
K.A. 684/203.
K.A. 690/8.
149
K.A. 692/77.
K.A. 692/77-1,2,3.
K.A. 692/90.
K.A. 692/90.1,2,3.
K.A. 692/116.
K.A. 692/141.
K.A. 692/155.
K.A. 693/1.
K.A. 711/114.
K.A. 711/115.
K.A. 714/230.
K.A. 771/191.
K.A. 802/7.
K.A. 802/60.
K.A. 802/65.5.
K.A. 820/205.
K.A. 933/14.
KİTAPLAR
ARMAOĞLU, Fahir. 20.Yüzyıl Siyasi Tarihi 1914-1995, Alkım Yayınları, 2004.
AKBAY, Cemal. Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi 1.inci Cilt Osmanlı
İmparatorluğu’nun Siyasi ve Askeri Hazırlıkları ve Harbe Girişi,
Genelkurmay Basımevi, Ankara 1991.
ALTINTAŞ, Ahmet. Milli Mücadele’de Afyonkarahisar (1919-1922),
Afyonkarahisar Valiliği Yayınları, Afyonkarahisar 2011.
ARSLAN, Nebahat Oran. Birinci Dünya Savaşında Türkiye’deki Rus Savaş Esirleri,
IQ Kültür Sanat Yayınları, İstanbul 2008.
ARCH, Jonathan. Diaries of a World War One Prisoner of War in Turkey.
( Basılmamış Kitap).
150
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü; Osmanlı Belgelerinde Çanakkale
Muharebeleri l,Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları, Ankara 2005.
Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi 1.nci Cilt, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve
Askeri Hazırlıkları ve Harbe Girişi, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1970.
Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi V.inci Cilt, Çanakkale Cephesi Harekâtı 1.inci
Kitap (Haziran 1914-25 Nisan 1915), Genelkurmay Basımevi, Ankara 1993.
Birinci Dünya Savaşı Çanakkale Cephesi Harekâtı (Haziran 1914- Ocak 1916),
Genelkurmay Basımevi, Ankara 2014.
Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi Kafkas Cephesi 3 ncü Ordu Harekâtı,
Genelkurmay Basımevi, Ankara 1993.
Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi VI ncı Cilt, Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve
Libya Harekâtı 1914-1918, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1978.
Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi III. ncü Cilt, Irak-İran Cephesi 1914-1918 1.nci
Kısım, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1979.
BOTT, Alan. Eastern Nights-And Flights A Record of Oriental Adventure,
Doubleday, Page and Newyork Company,1919.
Genelkurmay Başkanlığı, “1949 Tarihli Silahlı Çatışmaların Mağdurlarının
Korunmasına İlişkin Cenevre Sözleşmeleri”, Silahlı Çatışma Hukuku İle İlgili
Uluslararası Hukuk Metinleri Cilt-I, Genelkurmay Basımevi, Ankara 2010.
Genelkurmay Başkanlığı, Türk İstiklal Harbi II’nci Cilt Batı Cephesi 6’ncı Kısım
4’ncü Kitap İstiklal Harbi’nin Son Safhası, Genelkurmay Basımevi, Ankara
1995.
GÖRGÜLÜ, İsmet. Büyük Taarruz, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1992.
KARPAT, Kemal H. Kısa Türkiye Tarihi 1800-2012, Timaş Yayınları, 2016.
KERR, Greg. Lost Anzacs- The Story of Two Brothers, Oxford University Press,
Melbourne 1998.
LAWLESS, Jennifer. Kismet-The Fate of the Australian Gallipoli POW’s,
University of New England,(Doktora Tezi), Haziran 2010.
151
OFLAZOĞLU, A.Turan. Mütarekeden Büyük Taarruza, İz Yayınları.,İstanbul 2011.
ORAN, Baskın. Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler,
Yorumlar (Cilt I. 1919-1980), İletişim Yayınları, İstanbul 2001.
ÖZÇELİK, Mücahit. Birinci Dünya Savaşında Türkiye’deki Esirler, TTK Yayınları,
Ankara 2013.
Report On The Treatment Of British Prisoners Of War in Turkey, Published By His
Majesty’s Stationery Office, London 1918.
STİLL, John. A Prisoner in Turkey, Jhon Lane Company, London 1920.
STANLEY, Peter. Prisoners Of War (Australia)1914-1918, İnternational
Encyclopedia of the First World War (Dijital Koleksiyon), 2015.
ŞAHİN, Doğan. Türklere Esir Olmak-Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Savaş Yıllarında
Yabancı Esirler, Ozan Yayınları, İstanbul 2015.
TETİK, Ahmet ve Mehmet Şükrü Güzel. Kızılay ve Kızılhaç Belgeleriyle
Osmanlılara Karşı İşlenen Savaş Suçları (1911-1921), İş Bankası Kültür
Yayınları, İstanbul 2013.
TAŞKIRAN, Cemalettin. Ana Ben Ölmedim, Birinci Dünya Savaşında Türk Esirleri,
İş bankası Kültür Yayınları, 2001.
UÇAROL, Rifat. Siyasi Tarih 1789-2010, Der Yayınları, İstanbul 2010.
YANIKDAĞ, Yücel. Bir Millete Deva Olmak Osmanlı Savaş Esirleri Tıp ve
Milliyetçilik 1914-1939, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2014.
YANIKDAĞ, Yücel. Prisoners of War (Ottoman Empire/Middle East), International
Encyclopedia of the First World War 1914-1918, (Dijital Koleksiyon).
YEATS-BROWN, Francis. Caught By The Turks, The Macmillan Company,
Newyork 1920.
12 Ağustos1949 Tarihli Cenevre Sözleşmesi ve Ek Protokolleri, Galatasaray
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, Yay. Haz. Melike Batur Yamaner,
Emre Öktem, Bleda Kurtdarcan ve Mehmet C. Uzun, İstanbul.
152
GAZETELER
Donanma Mecmuası, Fransız Bahriyesinin Osmanlı Filosuna Kıymetli Bir Hediyesi,
18 Kasım 1915, no: 116/67.
Tasvir-i Efkâr Gazetesi, Mağruki Tahtül-Bahrin Sergedeşti, 18 Nisan 1915, no:1414.
Tasvir-i Efkâr Gazetesi, Üsera Gördükleri Hüsnü Muameleden Minnettar, 21 Nisan
1915, no: 1417.
Tasvir-i Efkâr Gazetesi, Tahtül-bahir Mürettebatı İstanbul’a Geliyor, 22 Nisan 1915,
no:1418.
Tasvir-i Efkâr Gazetesi, İngiliz Esirler, 23 Nisan 1915, no:1419.
Tasvir-i Efkâr Gazetesi, (15-E) Tahtül-bahrinden Alınan Esirler, 25 Nisan 1915,
no:1421.
Tasvir-i Efkâr Gazetesi, İstanbul’a Nihayet Gelmeye Başladılar, 1 Mayıs 1915,
no:1427.
Tasvir-i Efkâr Gazetesi, Tebli-i Resmi, 2 Mayıs 1915, no:1427.
Tasvir-i Efkâr Gazetesi, Esir Edilen Zabitlerin İsimleri, 2 Mayıs 1915, no: 1428.
Tasvir-i Efkâr Gazetesi, Bir Tahtül-bahri Daha Batırdık, 27 Temmuz 1915, no:1514.
MAKALELER
AKANDERE, Osman. “1923 Yılı Ortalarında Uluslar arası Kızılhaç Komitesince
Görevlendirilen Heyetin Anadolu’daki Teftiş Gezileri ve Hazırladıkları
Rapor”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, S:53, C.XVIII, Temmuz 2002,
ss. 443-469.
AKKOR, Mahmut. “l. Dünya Savaşında Kocaeli’nde İngiliz Esirleri”, Ed: Haluk
Selvi ve M. Bilal Çelik, Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı Yayınları,
Uluslararası Gazi Akçakoca ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu, Kocaeli 2015,
ss. 849-867.
AKGÜNDÜZ, Ahmet. “Bir Aile ve Hizmet Müessesi Olarak Osmanlıda Harem”,
Türkler Ansiklopedisi, C.10, Ankara 2002, 315- 347.
153
ASLAN, M. Yasin. “Savaş Hukukunun Temel Prensipleri”, TBB Dergisi, S:79,
Ankara 2008, 235- 274.
BOZDAĞLIOĞLU, Yücel. “Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi ve Sonuçları”, Türkiye
Sosyal Araştırmalar Dergisi, S.180, C. 180, Ocak 2014, ss. 9-32.
ÇAPA, Mesut. “Sakarya Savaşından Sonra İmzalanan Türk-İngiliz Esir Mübadelesi
Anlaşmasının Uygulanması ve Belgeler”, Atatürk Yolu Dergisi, C.I, S.3,
1989, ss. 399-418.
ÇAPA, Mesut. “Birinci Dünya Savaşında Türkiye’de İtilaf Devletleri Esirleri”,
Toplumsal Tarih Dergisi, C.II. S.12, Haziran 1999, ss.49-56.
GÜNEK, H.Tahsin. “I.Dünya Savaşı Yıllarında Afyonkarahisar Esir Kampı”,
Taşpınar, S.8, 2012, ss. 30-38.
KAYA, Erol. Milli Mücadele Döneminde Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin Anadolu ve
Yunanistan’daki Türk ve Yunan Esirlerine Yaptığı Yardımlar, Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish
or Turkic, Volume 3/2, Kış 2008, ss. 465-486.
KURAT, Akdes Nimet. “Brest- Litovsk Müzakereleri ve Barışı”, Belleten, C.XXXI,
Sayı: 123, Ankara 1967, ss. 375-413.
ÖKSÜZ, Hikmet. “Türk-Rum Nüfus Mübadelesinin Sebep ve Bazı İstisnaları”,
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C.XVI, S.48, 2000, ss.753-768.
ÖZDEMİR, Ahmet. “Milli Mücadelede Üsera Taburları”, Ankara Üniversitesi Türk
İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, C:2, S:5, Mayıs 1990, ss. 129-
150.
ÖZDEMİR, Ahmet. “Savaş Esirlerinin Milli Mücadeledeki Yeri”, Ankara
Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, C.2, S.6,
1990, ss. 321-333.
ÖZDEMİR, Ahmet. “Hukuk Dilinde Harp Esirleri”, Ankara Üniversitesi Türk
İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, S:7, 1991, ss. 573-577.
ÖZEL, Ahmet. “Esir”, İslam Ansiklopedisi, C.11, Türk Diyanet Vakfı Yayınları,
İstanbul,1995, ss. 382-389.
154
SÖYLEMEZ, Haşim ve Sedat Gülmez. “Emanet Düşmanlar”, Aksiyon Dergisi, C.11,
S.851, 2011.
Şahin, Feyza Kurnaz. “İngiliz Arşiv Belgelerine Göre I. Dünya Savaşı Yıllarında
Afyonkarahisar Üsera Garnizonu’ndaki İngiliz Esirler”, A.Ü. Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S.56, Erzurum 2016, ss. 1255-1307.
TOK, Abdullah ve Hakan Ayaz. Çanakkale Kara Muharebelerinin İngiliz
“TheTımes” Gazetesine Yansımaları, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları
Dergisi, XVI/32, Bahar, ss. 189-204.
TETİK, Ahmet. “Kızılhaç Raporlarından; Osmanlı’ya Tutsak Düşenler,
Anadolu’daki Esir Kampları”, Atlas Tarih Dergisi, S.19, Nisan-Mayıs 2013,
ss. 84-89.
YILLIKLAR
SAYILIR, Burhan. “30 Ağustos Zafer Bayramı Kanunu, İlk Zafer Kutlaması ve
Büyük Taarruz İle İlgili Bazı Bilgiler”, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı,
S.16, Bahar 2014, ss. 89-114.
ŞAHİN, Feyza Kurnaz. “I.Dünya Savaşı Yıllarında İki Flemenk Temsilcisinin
Afyonkarahisar Üsera Garnizonu Hakkındaki İzlenimleri: Dirk Johannes Van
Bommel ve Dr. Emile Ernest Menten Raporları”, Çanakkale Araştırmaları
Türk Yıllığı, S.20, Bahar 2016, ss. 35-63.
ELEKTRONİK KAYNAKLAR
http://www.geliboluyuanlamak.com/335_1-Dunya-Savasinda-Turkiye-Disinda-veAnadoluda-Esir-Kamplari-Balikesir-Esir-Kampi-(Aydin-Ayhan). (2016, Mart)
http://wiki.fibis.org/index.php/Prisoners_of_the_Turks_(First_World_War).
(2016,Mart)
https://www.awm.gov.au/blog/2010.10.20/experiences-of-a-prisoner-of-war-inturkey-the-captain-white-story/. (2016, Mart)
https://tr.wikipedia.org/wiki/Dizanteri. (2017, Mart)
155
http://tr.healthline.com/health/enterit. (2017, Mart)
http://www.healthline.com/health/pneumonia. (2017, Mart)
https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0ispanyol_gribi. (2017, Mart)
http://www.ibb.gov.tr/sites/ks/tr-TR/1-Gezi-Ulasim/sinagog_kiliseler/Pages/staphankilisesi.aspx. (2017, Haziran)
https://tr.wikipedia.org/wiki/Libre_(Kütle_birimi). (2017, Haziran)
https://www.turkcebilgi.com/pint. (2017, Haziran)
https://www.awm.gov.au/blog/2010/10/20/experiences-of-a-prisoner-of-war-inturkey-the-captain-white-story/. (2016, Mart)
http://encyclopedia.1914-1918-online.net/article/prisoners_of_war_australia.
(2016, Mart)
156
EKLER
EK.1 ÜSERA HAKKINDA TALİMATNAME
157
158
159
EK.2 ETKİNLİK KARTI
Afyonkarahisar’da Çavuş Arch ve arkadaşlarının 1917 yılbaşında hazırlamış oldukları etkinlik kartı.
160
EK.3 OSMANLI BANKASI MAKBUZ ÖRNEĞİ
EK.4 HİLAL-İ AHMER CEMİYETİ TARAFINDAN ESİRLERE
GÖNDERİLEN POSTA PAKETLERİNE AİT POSTA BİLDİRİMİ ÖRNEĞİ
161
EK.5 İNGİLTERE VE FRANSA İLE YAPILAN BERN ANLAŞMASI
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
EK.6. GÖRSELLER
Müstecip Onbaşı’nın nişanıyla avlanan ‘Turkuvaz ‘ denizaltısının esir mürettebatı. Bu mürettebatının bir kısmı
Afyonkarahisar Esir Kampı’nda bulunmuştur. Bkz. Harp Mecmuası, Kanunisani 1331, Sayı:3, s:48.
Çanakkale’de batırılan ve sonrasında İstanbul’a getirilen Mariotte denizaltısının bir kısım mürettebatı. Bu
mürettebatın bir kısmı Afyonkarahisar Esir Kampı’nda bulunmuştur. Bkz. Tasvir-i Efkâr, 1 Ağustos 1915,
no:1519.
175
General Townshend ve asker arkadaşları Kut’ul-âmare’de esir alındıktan sonra topluca alınan bir resim.
Esirlerin bir kısmı Afyonkarahisar Esir Kampı’nda bulunmuştur. Bkz. Harp Mecmuası, Haziran 1332, S.10, s.153.
Afyonkarahisar,1915. Bkz. www. awm. gov.au.
176
Afyonkarahisar’da 1915 yılında İngiliz ve Avustralyalı esirler. Resimde Yüzbaşı MC. Donald, Teğmen
G.Haggard ve Kaptan White bulunmakta. Bkz. awm.gov.au.
Gelibolu’dan esir alınan Luscombe, Jordan ve Elston, Afyonkarahisar Esir Kampı’nda. Bkz. www.awm.gov.au.
177
Afyonkarahisar’da 1917 yılında esir olarak bulunan Lt. Vautin, Lt. Jordan, Cpt. White, Lt. Luscombe’nin kaldığı
evin önü. Bkz. www.awm.gov.au.
Afyonkarahisar Kampı’nda çeşitli milletlerden savaş esiri. Bu grupta olduğu düşünülen: Trooper, White,
Bamford, Lawrence ve Sapper Joe O’Raw Kraliyet Mühendisi. Bkz. www.awm.gov.au.
178
Afyonkarahisar’da günlük kıyafetleriyle esirler. (Doğan Şahin Koleksiyonu.)
Resimde bir İngiliz havacısı ve bir ordu subayı olan Anzak esir dâhil olmak üzere Afyonkarahisar’da esirler.
(Doğan Şahin koleksiyonu.)
179
1922 yılında Afyonkarahisar. Bkz. ert-archives.gr.
Esirlerin muhafaza altında tutulduğu Taş Medrese ve külliyesinin günümüzdeki durumu. Bkz.
https://tr.pinterest.com/pin/450711875184232951/
180
Taş medresenin giriş kapısı. Bkz. http://www.afyonkarahisar.gov.tr/tarihi-ve-turistik-yerler
Taş Medrese’nin restore edilmiş durumu. Bkz.
https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/afyonkarahisar/gezilecekyer/tas-medrese-gedik-ahmet-pasa-medresesi
181

İki görselde Afyonkarahisar’daki esirlerin kaldığı Ermeni Kilisesi’nin günümüze ulaşmış kalıntıları. Bkz.
https://tr.pinterest.com/search/pins/?q=afyonkarahisar&rs=typed&