Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

HAK YARATTI ÂLEMİ AŞKINA MUHAMMEDİ’N

Muharrem Günay 21 Nisan 2010 Çarşamba 03:00:00
  Sevgili Peygamberimiz Kameri aylara göre, Rebiü’l-evvel ayının 12. gününe rastlayan Miladi takvime göre 20 Nisan 571 günü dünyaya geldi.
Tarihçilere göre O’nun doğduğu gece dünyada bir takım olağanüstü olaylar gerçekleşmiştir. O’nun doğduğu gece, İran Kisrası’nın sarayındaki 14 sütun yıkılmış, Mecusilerin binlerce yıldır sönmeyen ateşleri sönmüş, Büyük Sava Gölü kurumuş, Kabe’nin içinde bulunan 360 put yerlere yuvarlanmıştır.
Ancak gerçek şudur ki, yıkılan Kisra’nın sarayı değil, küfrün binasıydı. Sönen Mecusilerin ateşi değil tüm dünyadaki küfrün ateşi idi. Kuruyan Sava gölü değil putperestliğin tahakkümü, Zerdüştlüğün kuvveti, Hıristiyanlığın üstünlüğü idi.
Peygamberimizin dünyaya teşrif ettiği 6. yüzyılda dünya, en huzursuz ve çalkantılı çağlarından birisini yaşıyordu. Hiçbir yerde huzur ve sükûn kalmamış, tüm dünyada kan ve gözyaşı akmaktaydı. İnsanlık bunalmıştı. Kendisini kurtaracak yeni bir önder bekliyordu. İşte Sevgili Peygamberimiz böyle bir ortamda doğmuş ve bütün beklentilere cevap vermek üzere dünyaya teşrif etmişti.
İnsanlar; asiller, köylüler, köleler diye sınıflara ayrılmış, kız çocukları diri diri toprağa gömülüyor, kadınlar bir eşya gibi alınıp satılıyordu. Her yerde güçlüler zayıfları eziyor, hak ve hukuka riayet edilmi-yordu.
O devirde, insanlık din ve ahlak bakımından pe-rişan bir durumda olup, insanların bir kısmı ateşe, bir kısmı ise güneşe yıldızlara tapıyor, bir kısmı da kendi elleriyle yaptıkları ağaçtan, Taştan putlara tapıyordu. Allah’ın gönderdiği Semavi-Hak dinlerin ve kitapların asılları insanlar tarafından bozulmuştu. İşte böyle bir zamanda Cenâb-ı Hak Sevgili Peygamberimizi bütün bu olumsuzluklara son vermek üzere alemlere rahmet ve bereket olarak gönderdi.
O SEBEB-İ MEVCUDATTIR
Cenâb-ı Allah bütün mevcudâtı, âlemleri, felekleri O’nun yüzü suyu hürmetine yaratmıştır. Bu gerçeği bir hadis-i kutside Yüce Allah şöyle ifâde eder:
“ LEVLÂKE LEVLÂK LEMÂ HALEGTÜL EFLÂK “ (Sen olmasaydın felekleri yaratmazdım)
O bütün mevcudatın özü, çekirdeği ve mayasıdır. Bu sebeple Sebeb-i Mevcudattır. Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) ”Allah’ım! Sen’den sevgini, Seni sevenlerin sevgisini ve Senin sevgine ulaştıracak ameli istiyorum. Allah’ım! sevgini bana nefsimden, ailemden, malımdan ve soğuk sudan daha hayırlı kıl.” (Tirmizi, Davat,72) diye dua etmiştir.
Allah’ı sevmenin yolu peygamberi sevmekten ve Onun yolunu takip etmekten geçmektedir. (Al-i İmran,3/31)
Bütün bunlar gösteriyor ki, evrende her şey sevgiden var olmuş, sevgiyle varlığını sürdürmektedir. Sevginin kaynağı ise Hz. Muhammed’dir.
Bir beyit vardır, işitildiğinde nefesleri kesecek bir beyit:

“Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl
Muhammedsiz muhabbetten ne hâsıl”.
(Bezmi Alem Valide Sultan)
Hazret-i Âdem’in ismi ve cismi yokken, dünya ve ahiretin adı ve şanı anılmazken, Peygamber (s.a.s.)’in pak nuru yaratılmış, iki cihanın yaratılmasına O sebep olmuştur.
Ibn-i Asâkîr’ in tahrîc ettiği bir hadis-i kutsi’de, “Habibim dünya ve ehlini Senin şerefini ve yanımdaki yüksek yerini bildirmek, Seni tanıtmak için yarattım. Eğer Sen olmasaydın, cihanı yaratmazdım.” (Keşf’ül Hafa, 2/214)) denilmektedir.
Yunus Emre kutsî hadiste dile getirilen bu gerçeği ne güzel ifade etmiştir:
“Hak yarattı alemi aşkına Muhammed’in,
Ay ve günü yarattı şevkine Muhammed ‘in,
Yeşerir dağ ve taşlar! Yemiş verir ağaçlar,
Aşkına Muhammed’in.
Şair Muhammed İkbal ise;
“Ey zuhuru ile hayata gençlik getiren “Hazreti Muhammed”, Senin tecellin: hayat rüyasının tabiridir. (Âlemlerin yaratılmasına Sen sebepsin.”
“Yeryüzü Senin barıgahına (sığınağına) saha olduğu için kıymet kazanmıştır. Semalar Senin karargâhının damını öpebildiği için ulvidir.”
“Ben Seni gördüm, anamdan babamdan daha çok sevindim”. diyor.
Yüce Rabbimiz, Ahzab suresinin 56. ayet-i ke-rimesinde; Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) den sevgi ve övgü ile bahsetmiş, biz müminlere de; O’nu sevgi ve övgü ile yâd etmemizi emrederek; şöyle buyurmuşlardır. “Allah ve melekleri Peygambere çok salâvat getirirler. Ey müminler! Siz de O’ na salâvat getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin”
“Allahümme Salli alâ Muhammed” demek, salat; “Esselâmü aleyke eyyühe’n-nebiyyü” demek selâmdır. Bunları okumak, mümkün olduğu kadar çok salât ve selam getirmek, Peygamberin sevgisini celbeder, şefaatına sebep olur. Böylece mümin; sevgisinin karşılığını bulur. Nitekim Allah-ü Zülcelâl, Ahzab suresinin 6. ayet-i kerimesinde; “Allah Resûlü müminlere kendi canlarından daha yakındır.” (Azizdir)
Tövbe Suresinin 128. ayet-i kerimesinde ise; “Legad câeküm rasûlün min enfisukün azizün. Aleyhi mâ anittüm harîsun aleyküm bil mü’minîne raûfün rahim(un) Andolsun size içinizden öyle bir peygamber geldi ki, gayet izzetli ve şereflidir. Sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir üstünüze titrer. O müminlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir. ” buyurmakta;
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) de bu gerçeği “Ben müminlere kendilerinden daha yakınım”(Riyas-üs Salihin C:1 S:210 H:No:169) sözleriyle teyit etmektedir.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER