Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

HARAM AYLAR (1): ZİLKADE AYI

“Haram Aylar biz müslümanların yeterince dikkatini çekiyor mu acaba?” diye hep merak etmişimdir. Çünkü haram ayların cahiliye yani örtücülük/müşriklik dönemine ait bir yasaklama içerdiği bu sebeple İslam ile birlikte gündemden düştüğü gibi bir algı dikkatimi çekiyor.
Kameri ayların on birincisi Zilkade ayı haram aylardandır, bu sebeple Araplar arasında “zü’l-ka‘deti’l-harâm” şeklinde de anılır. Zilkade ayı 31 Mayıs Salı gününden itibaren zaman dilimi olarak bize arkadaşlık etmeye ve şahitlik etmeye başladı…
Biz müslümanların “Haram Aylar” farkındalığı nasıl dedik ya, bakın Tevbe Suresi 36. Ayetinde Rabbimiz biz inananlara nasıl sesleniyor:
“Doğrusu Allah indinde ayların sayısı on ikidir, Allah’ın semavat ve arzı yarattığı günkü yazısında (böyledir). Bunlardan dördü haram aylardır. İşte Diyn-i Kayyim (doğru din, hak sistem) budur. O aylarda nefsinize zulmetmeyin. Onların sizinle savaştıkları gibi siz de müşriklerle topyekûn savaşın. Bilin ki Allah müttakilerle (Allah’ı hakkıyla tanıma gayretinde olup bu tanımanın verdiği Edeb haliyle O’ndan utanan ve haşyet duyanlarla) beraberdir.”
Efendimiz (sav)’in “haram aylar” hakkındaki hadislerini de hayra vesile olur umuduyla paylaşayım istiyorum: Ebû Bekre Nüfey İbni Haris (ra)’den rivayetle Efendimiz (sav) şöyle buyurmaktadır: “Zaman, Allah’ın semaları ve arzı yarattığı günkü şekliyle dönmektedir. Sene on iki aydır, bunlardan dördü haram olan aylardır. (Bunların) üçü birbiri ardınca gelen Zilkade, Zilhicce ve Muharrem, diğeri ise Cemaziyelâhir ile Şâbân arasındaki Receb ayıdır.”
Bakın yine biz müslümanlar bir farkındalığa davet ediliyoruz. Yani Efendimiz bu aylar cahiliye döneminde önemsenir ve bazı şeylerden uzak durmaya çalışılırdı, şimdi bu ayların önemi bitti demiyor. Yine Veda Hutbesinin sonlarında şöyle bilgilendiriyor, aslında vasiyet ediyor ve uyarıyor. Ashabına (ra) soruyor: “Bu hangi aydır?” Onlar “Allah ve Rasûlü bilir” deyince Efendimiz bir müddet susuyor ve sahabeler bu susuş üzerine “Öyle sustu ki biz aya başka bir isim verilecek zannettik” diyorlar. Sonra Efendimiz “Bu ay Zilhicce değil mi?” buyuruyor. Onlar “Evet” dedikten sonra “Bu hangi beldedir?” diye soruyor, sahabeler “Allah ve Rasulü bilir” dediklerinde yine öyle susuyor ki bu şehre başka bir isim verileceğini sanıyorlar. Akabinde “Burası Belde-i Haram (Mekke) değil mi?” diyor ve onlar “Evet” dediklerinde “Bu hangi gün?” diye soruyor. Sahabeler yine “Allah ve Rasûlü bilir” dedikten sonra yine bir müddet susuyor ve yine o güne başka bir ad verileceğini düşünüyorlar. Akabinde Efendimiz (sav) “Bugün kurban günü değil mi?” buyuruyor ve onlar “Evet” dediklerinde şöyle devam ediyor: “Şüphesiz ki, sizin kanlarınız, mallarınız, ırz ve namusunuz, şeref ve haysiyetiniz, şu gününüzün, şu beldenizin ve şu ayınızın haram olduğu gibi birbirinize haram kılınmıştır. Rabbinize kavuşacaksınız ve O size amellerinizi (idrakınızı ve hayat tarzınızı) soracak (gösterecek). Sakın benden sonra birbirinizin boynunu vurarak küfre dönmeyin. Dikkat ediniz! Burada bulunanlar bulunmayanlara sözlerimi ulaştırsın. Umulur ki, sözlerim kendilerine ulaştırılan bazı kimseler (mesela bugün inananlar) sözümü işiten bazı kimselerden daha iyi anlayıp koruyabilirler.” (Buhari/Hac 132, Müslim/Kasâme 29)
Gördük ki “haram ay” vurgusu Efendimiz (sav)’in veda ve vasiyet niteliğindeki son sözlerinde de var ve bu “farkında olun” uyarısı bize!
Zilkade ile başlayan haram ayların Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep ayları olduğu bize sahih bir hadisle öğretildi. Ayrıca İslam alimleri “Söz konusu dört ayın bu şekilde adlandırılması bu ayların yılın bazı aylarından farklı bir önemde olmaları sebebiyledir (Cessâs, II, 110-11).” şeklinde görüşler bildirerek de bizleri bu farkındalığa davet etmişlerdir.
Cahiliye yani örtücülük dönemini o günkü Mekke ahalisinin yaşadığı dönemle sınırlamazsak görürüz ki örtücülük yani duniHİ algı her müslümanın idrakını temizlemesi, tezkiye etmesi ve kurtulması gereken gizli hastalığıdır ve bunun adı gizli şirktir. Efendimiz (sav)’in Bedir Savaşı başta olmak üzere on kadar gazve ve seriyyesinin “haram aylar”da gerçekleştiği düşünüldüğünde, İslam öncesi Arap toplumunun örf haline getirdiği “bu aylarda savaşmama” uygulamasının, diğer cahiliye/örtücülük adetleri gibi hükmünün kalmadığı görülmektedir. Tevbe Suresi 36 ayetimiz tüm Kur’an-ı Kerim ayetleri gibi biz Müslümanlara hitap etmekte ve tüm zamanlarda yaşayan inananlar için bir öğüt ve o ana ait bir öğretmeyi, uygulamayı kapsayacak bir mana içermektedir. Peki bu durumda, bu ayette ve hadislerde bahsedilen haram ayları bize bakan yönüyle nasıl anlayabilir, nasıl tefekkür edebiliriz?
Önceki yazılarımızda paylaştığımız gibi “üç aylar” nasıl bizim için bir Nefs Terbiyesi özel iklimiyse “haram” yani “mahrem” yani “özel” aylar da aynı şekildedir ve Rabbimiz Allah’ın bir ikramı, bir teşvikidir. Biz inananlar, gevşemeyelim, idrakımızı akıntıya kaptırmayalım, hayat tarzımızı duniHi algı ve zannlarının rutinleştirmesine müsaade etmeyelim, örtücülük dosyalarının aktifleşmesine fırsat vermeyelim, ilahlık hissiyatından sürdürülebilir şekilde uzak duralım ve korunalım diye günün içinde beş vakit salât ve özel diğer vakitler, haftanın içinde Pazartesi, perşembe günleri ve Cuma günü, gecesi ve Cuma salâtı, ay içerisinde onüç, ondört ve onbeşinden oluşan orta günler (eyyamı biyz günleri), yıl içerisinde özel gün ve geceler, bayram günleri ve geceleri, “üç aylar, haram aylar” gibi zaman dilimleri ikram edilmiştir. Allah’ın biz Billahi imanlı kullarına yüksek sevgisini, selamını, merhametini, okşayışını, koruyuculuğunu, iltifatını görün lütfen.
Ayetimiz bize ”O aylarda nefsinize zulmetmeyin” buyuruyor. Elbette hem o aylarda hem de diğer aylarda “nefse zulüm” etmemeliyiz ancak öncelikle zulüm ve nefse zulüm nedir, bunu bir müslüman olarak net ve somut bilmeli ve bu hali yaşadığımızı fark etmeli ve bundan mutlaka kurtulma telaşına girmeliyiz.
Zulüm bir şeyin hakkını vermemektir. İslamiyet’te en büyük zulüm, en öncelikle fark edilmesi gereken zulüm nefse yapılan zulümdür. Yani nefsin hakkını vermemektir. Çünkü “nefsini tanıyan Rabbini bilir” diye öğretildik. Muhyiddin ibn Arabî bunun hadis olduğunu ve keşfen sahih olduğunu söylemiş; Edebu’d-din ve’d-dünya kitabı da benzer bir hadise yer vermiştir (Aclunî, 2/262). İnsan işte kendisinin zannettiği ve ona emanet edilmiş olan nefse yani kendisindeki Rab gücüne sahip çıkarak “benim de müstakil gücüm, mülküm ve hükmüm var” diyerek, nefse zulmetmekte ve bunu fiilen yaşamaktadır. İşte ayetimizle bizden istenen bu zulümden kurtulmaktır; yani nefsimize behemehâl zulmetmememiz gerektiğidir.
Ahseni takvim veri tabanında yaratılan ama dünyaya gelmesiyle birlikte esfele safilin veri tabanıyla da tanışan insan nefse yaptığı bu zulmün kahır ekseriyetle farkında değil; bu sebeple bu zulmü rutini gibi yaşamaktadır; ayetin bize önerdiği “kurtulmamız gereken hal” bu veri tabanıdır.
Önceki yazılarımızda da sıkça bahsettiğimiz bu veri tabanını kısaca hatırlayalım. İnsanın nefsin şerri üzerinden 7/24yaşadığı didişmeler, kırgınlıklar, yarışlar işte hep bu veri tabanının görünür halleridir, çıktılarıdır. “Bunu bana nasıl yapar? Bana böyle davranmaya hakkı yok!” gibi cümlelerle kendimizi ifade ettiğimizi düşündüğümüz hallerimiz esfele safilin veri tabanının hâkimiyetindeki cümlelerdir, fark edelim. Bu cümleler ağzımızdan çıkmıyor olsa bile düşünceler de bizim için beynin kurduğu cümlelerdir ve sakıncalıdır… Bu veri tabanında olan her halimiz bizi Rabbimizden ayrı düşürür, korkunç olan yanı da budur. Bu sebeple, tüm bu hallerimizi tek tek yakalayıp kurtulma çabasında olmak bizi Rabbimize yakınlaştırır, çünkü O’nun indinde bu gayretler çok sevimli ve makbuldür. İşte haram aylarda ama her an içerisinde olmamız gereken gayret budur. Esfele safilin veri tabanından kurtulma gayreti! Bu gayreti hayatımızın her anına yaymalı, haram ayları, üç ayları, Cuma günleri gibi özel gün ve geceleri bunun için bir yeniden gayret fırsatı olarak yaşamalıyız. Oruçluyken bize nefsin şerriyle yaklaşan birine karşı “Ben oruçluyum didişemem, dedikodu yapamam” dememiz gibi “haram aylardayım, nefsime zulmedemem, Rabbim Allah’tan ayrı düşemem” deyip kendimizdeki nefse zulüm halini yani ilahlık hissiyatını fark ederek ondan kurtulma ve korunma gayretini yükseltmemiz gerekiyor. Bu idrakle ayetimize tekrar bakarsak görürüz ki, ayetimiz Cahiliye devrinde yapılan savaşları konu almıyor, Rabbimizden ayrı kaldığımız her anın bizim için bir cahiliye yani örtücülük hali olduğunu, o örtücü veri tabanının bizimle topyekûn savaştığı gibi bizim de onunla savaşarak nefse zulümden kurtulmamız gerektiğini öğretiyor. Bunu Efendimiz (sav) uygulamalarıyla yani haram aylardaki savaş, gazve ve seriyyeleriyle bize gösteriyor, açıklıyor, canlı yazı olarak okutuyor.
Gayretimiz elbette her daim olmalıdır. Haram aylar, üç aylar gibi özel teşvik paketleri bize bir an bile olsa “Rabbim Allah” hakikatinden ayrı kalmadan, ilahlık hissiyatından uzak yaşamamız gerektiğini anlatıyor. Bu vesileyle de sığınıyoruz:
“Allâhumme ahricniy min zulûmatil vehmi ve ekrimniy binûril fehmi.”
Allahım, nefsimizin şerri sebebiyle düştüğümüz vehmin zulmeti halinden bizi çıkar ve kurtar. Nefse zulüm halinden kurtulmak ve korunmak için sana sığınıyoruz Allahım. Hakikate Nuruna erdirmen için merhametinle yardımını dileriz, ikram ediver Allahım (âmin).

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER