Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

İ‘LÂ-YI KELİMETULLAH NE DEMEKTİR?

İ‘lâ ifadesi sözlükte, yüceltmek ve yükseltmek gibi anlamlara gelir. “Kelimetullâh” terkibi ise “Allâh’ın kelimesi” demektir. Bir dâvâ olarak bu ifade, Allah Te‘âlâ’nın adını, tevhid akîdesini ve ilâhî ahkâmı yüceltip hâkim kılmak şeklinde tanımlanır. Allah (C.C.) yolunda bu niyetle gerçekleştirilen gayret ve faaliyetlerin tamamı bu dâvânın kapsamına girer.
Türk Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi’nde İ’lâ-yı kelimetullah şöyle açıklanmıştır:
“Sözlükte “yükseltmek, yüceltmek” anlamındaki i‘lâ masdarıyla “Allah’ın sözü” mânasındaki kelimetullāhtan oluşan bu terkipte yer alan kelimetullahın, tevhid inancının esasını teşkil eden “lâ ilâhe illallah” (Allah’tan başka tanrı yoktur) sözünü ve daha genel olarak Allah’ın insanlığa gönderdiği son dini ifade ettiği kabul edilmektedir. Bu durumda i‘lâ-yi kelimetullah tabiri, Allah’ın dininin ve tevhid inancının yüceltilip yaygınlaştırılması yolunda gösterilen gayret ve faaliyetleri kapsamakta, cihad ve savaş kelimeleriyle birlikte Kur’ân-ı Kerîm’de sıkça zikredilen “fî-sebîlillâh” (Allah yolunda) kavramıyla yakından ilgili bulunmaktadır. Müslümanları düşmanlara karşı Allah yolunda savaşa teşvik eden bir âyette Allah’ın, Peygamber’ine yardım ederek kâfirlerin kelimesini (küfür, şirk) alçalttığı, Allah’ın kelimesini de (tevhid) yücelttiği ifade edilir (et-Tevbe 9/40). Bazı insanların ganimet, bazılarının şöhret, bazılarının gösteriş için savaştığı, hangisinin Allah yolunda olduğu Resûl-i Ekrem’e sorulunca yalnız Allah’ın kelimesinin yüceltilmesi için savaşanın Allah yolunda olduğunu belirtmiştir… (Buhârî, “Cihâd”, 15; “Tevḥîd”, 28; Müslim, “İmâre”, 149-151) (Türk Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi, İ‘lâ-yi Kelimetullah Maddesi.)”
Ayrıca yüce kitabımızda evlerinde oturanlarla Allah yolunda cihada çıkan ve Allah’ın adı Yücelsin diye yani “İ’lâ-yı kelimetullah” için mucadele edenlerin bir olmadığına dikkat çekilerek şöye buyrulur:
“Mü’minlerden özürsüz olarak (izin alarak cihada çıkmayıp evlerinde) oturanlarla, malları ve canlarıyla Allah yolunda (İlâyi kelimetullah için Allah adı yücelsin diye) savaşanlar bir değildir. Allah mallarıyla ve canlarıyla savaşanları, derece bakımından oturan (savaştan geri kalan)lardan (kat kat) üstün kıldı. Bununla birlikte Allah, her birine de (sâlih kullar olmaları dolayısıyla) en güzel (şey olan cennet)i vaadetmiştir. Allah savaşanları, oturan (savaşmayan)lardan büyük bir mükâfat ile üstün kıldı. (Onlara) kendi katından hem dereceler, hem de bağışlanma ve rahmet vardır. Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir” (Nisa 4/ 95-96).
Yine yüce kitabımızda Allah’ın adını i’lâ etmek yani yüceltmek ve üstün kılmak için mücadele ederken ölenlere “Ölüler” demeyiniz, aksine onlar ölmez, şehidler ölmez denilerek şöyle buyrulmaktadır:
“Allah yolunda öldürülen kimseler hakkında “ölüler” demeyin. Hayır, aksine onlar diridir, fakat siz (bunu) anlayamazsınız (Bakara 2/154).
“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü zannetme! Bilakis onlar Rableri katında diridirler ve rızıklanırlar. (Hem de) Allah’ın kendilerine lütfettiği (şehitlik rütbesi)ne kavuşmaları sebebiyle sevinç içerisindedirler. Arkalarından henüz kendilerine (şehit olarak) katılmamış olanlara da, hiçbir korku ve üzüntü olmayacağını müjdelemek isterler”(Ali İmran 3/169-170).
Yukarıdaki ayeti kerimeler ve hadisler Türklerin İ′la-yi kelimetullah’ı bir hayat tarzı haline getirmelerine vesile olmuştur. Oğuz Han zamanından beri süregelen “Yüce Tanrı’nın rızasını kazanmak” ve Osmanlı dönemindeki “İ’lâyi Kelimetullah-Allah’ın adını yüceltmek ve üstün kılmak” için savaşmak düşüncesi Türk insanının millî ve dîni ülküsü, devletin ise resmi ideolojisi olmuştur.
Oğuz Han cihadı nasıl ki Allah rızasını kazanmak ve O’na olan borcunu ödemek için yapıp “Oğullarım çok savaştım Tanrı’ya olan borcumu ödedim” demişse bu düşünce Oğuz neslinden gelen bütün hakanların ve Türk devletlerinin resmi ideolojisi olmuştur.
Osmanlı resmi ideolojisinin bel kemiğini İslam teşkil eder. Safevi devleti Şiilikten nasıl bir siyasal ideoloji çıkarmışsa, Osmanlı Devleti de ehl-i sünnet inançlarından mukabil bir siyaset ideolojisi oluşturmuş, İran’ın ideolojisini Rafizilik” olarak tavsif ve mahkûm etmiştir. Osmanlı resmi ideolojisinin İslam’la sıkı münasebetinin diplomatik belgelerde pek çok göstergesi vardır. Mesela Osmanlı sultanlarının kullandıkları “el-müeyyed min ındillah” (Allah tarafından desteklenmiş) unvanı en tipik göstergelerden sadece biridir. Bu göstergelerin en açıkta olanlarından biri de bilindiği gibi sultanların daima öne çıkarmaktan çok hoşlandıkları “Sultanu’l-guzât ve’l-mücahidin” (gâzilerin ve mücahidlerin sultanı) unvanı veya “İ’lây-ı Kelimetullah” veya “İ’lây-ı Kelimetullahi’l Ulyâ” (Allah’ın yüce adını yüceltmek) kavramında olduğu üzere, güçlü bir Allah yolunda cihad ve gazâ ideolojisi vurgusudur (Ocak, 2004, s. 78-79).
Osmanlının yayılışı, bağlı olduğu dünya görüşünün, bayraktarlığını yaptığı inancının gereğiydi. Osmanlının kuruluşu cihad ideali üzeredir ve bu devlet, bu idealin hakkını vermek için çalışmıştı. Osmanlı, sürekli olarak Allah adını yüceltmek, O’nun buyruklarını hâkim kılmak (îlâ-yı kelimetullah) için savaşmıştır (Maksudoğlu, 2003,s.18.).
Kızılelma’dan söz edildiğinde hemen aklımıza Kızılelma’nın yanında ondan ayrılmayan Nizam-ı âlem” ve “Î′lây-ı kelimetullah ülküleri gelir. Nizâm-ı âlem ve İ’lây-ı kelimetullah ülküleri bizim milli ve insani ülkülerimiz olduğu kadar aynı zamanda İslâmi ülkülerimizdir. Fakat her ne hikmetse bu ve buna benzer ülkülere diğer İslam milletlerinde rastlanmamıştır. Nizâm-ı âlem ülküsü İslam öncesindeki Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi’nin İslâmi dönemdeki adıdır. Eski Türk Cihan Hâkimiyeti ülküsünün hedefinde dünyaya Türk Töresi ile nizam vermek ve dünya barışını tesis etmek düşüncesi varken; İslami dönemlerle birlikte Nizâm-ı Âlem adını alan bu ülkünün hedefi Allah’ın silm/barış ve şefkat dini olan İslamiyet’le âleme/dünyaya nizam vermektir.
Prof. Dr. Recai Coşkun Hoca Düşünce Dünyasında Türkiz adlı dergideki yazısında i’lâyı kelimetullah konusunda şöyle diyor:
“Kızılelma’dan Söz edildiğinde, hele de zaman Osmanlı Devleti fütuhatına denk düşüyorsa “Nizam-ı âlem” ve “Î′lây-ı kelimetullah” akla ilk gelen kavramlardır. Bunlar Osmanlı Döneminde Türklük ideallerine İslami lezzet katılmasıyla ortaya çıkmıştır. Lakin burada dikkat çeken bir husus vardır. Hem “Nizam-ı Âlem” hem de “Î′lây-ı Kelimetullah” özlerinde birer İslami mefhum olmakla birlikte bunlar İslam dünyasında sadece Türklüğün zihniyet ve ülkü dünyasında karşılık bulmuşlardır. İlahi sır.”
Bu iki kavram memalik-i İslam’da niçin sadece Türkler tarafından sahiplenilmiştir? Bu tespitten şöyle bir çıkarsama yapmak mümkündür: Kızılelma Ülküsü, Türklerin millî ruhlarında gömük olarak yaşar ve tarihin akışı içerisinde kendisine yeni bir biçim bulur. Öz değil ama zaman ve şartlarda başkalaşmalar bu biçimin yenilenmesine vesile olur. Belki tam tersinden de okunabilir bu durum. Dünyaya hükmetme Ülküsü, aslında Türklerin İslamlığının teminatıydı. Bir koza gibi Türk millî ülkülerini içerisinde besledi ve son dine hazır bir hale getirdi. Türkler Araplarla ilk karşılaştıklarında ortaya çok hoş hikâyeler çıkmadı, lakin İslamlıkla karşılaştıklarında kendi değer sisteminin cismanileştiği bir dinle buluşmuşçasına bu bayrak altına geçtiler. Böylece tarihi koşuları da esas manasını bulmuş oldu. (Coşkun, R. 2014, Düşünce Dünyasında Türkiz Siyaset Ve Kültür Dergisi. S.36, Yıl:5 / Sayı: 25 / Ocak – Şubat 2014)
Kızılelma’yı Klasik Türk Şiirinde İslâmiyet’teki fetih anlayışıyla Türklerin cihan hâkimiyeti idealinin birleştiği bir kavram olarak okuyabiliriz. Âşık Çelebi Kızılelma ile İslam’ı bir beytinde şöyle bir araya getirmektedir:
Dikilsün ṣancaḳ-ı
İslâm sîb-i Müslimî yensün
Ṣalup eyvâyı ehl-i nâra ‘azm it Ḳızılelma’ya (Hançerlioğlu 1988: 113)
Beyitte İslâm sancağı bir ağaç gibi tasavvur edilmiş ve “sîb-i Müslimî” yenmesi için onun dikilmesinden bahsedilmiştir. Yine burada dehşet ve korku salmak anlamına geldiğini düşündüğümüz “eyvâ salmak” ile Kızılelma, beyitte bir tenasüp (uyuşma) oluşturur (Şen, 2017, Klasik Türk Şiirinde Kızılelma, 206).”
Demek ki Türk’ün Kızılelması Cenâbı Allah’ın Türk’e gösterdiği yer ve hedefler peşinde koşmak ve Allah’ın adını i’lâ etmek yani yüceltmekti. Bu bakımdan İ’lâyı kelimetullah ülküsü Türk milletinin hem millî hemde İslâmî hem de insâni ülküsü olmuştur.
KAYNAKLAR:
Türk Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi, İ‘lâ-yi Kelimetullah Maddesi
Ocak, Ahmet Yaşar, (2004) “Osmanlı “Resmi (Yahut İmparatorluk) İdeolojisi” Meselesi”, Doğu-Batı, Yıl 7, Sayı 29, Ağ-Ey-Ek-2.
Maksudoğlu, M, (2003) Osmanlı Tarihi, İstanbul. Elif Yayınları.
Coşkun, R. (2014). Düşünce Dünyasında Türkiz Siyaset Ve Kültür Dergisi. S.36, Yıl:5 / Sayı: 25 / Ocak – Şubat 2014)
Hançerlioğlu, Filiz (1988). Âşık Çelebi Divanı. Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Gazi Üniversitesi.
Şen, Yasin. (2017) Klasik Türk Şiirinde Kızılelma

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER