Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

İNŞİRAH YAZILARI – 32 – Kocatepe Gazetesi

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 4 Mart 2019 Pazartesi 14:51:12
 

En’am Sûresi 112: “Ve böylece her nebiye ins ve cin şeytanlarını düşman kıldık. Onlardan bazısı bazısını aldatmak için yaldızlı sözler vahy eder. Eğer Rabbin dileseydi onu yapmazlardı. Artık onları iftiralar ile baş başa bırak.”
En’am Sûresi 113: “Ta ki ahirete iman etmeyenlerin fuadları ona meyl etsin, ondan hoşlansınlar da kazanıyor olduklarını elde etmeye devam etsinler.”
Bu iki ayet fuadın “yaldızlı sözler” diye anlatılan, insandan ve cinden şeytanların fikirlerine meyletmesinin mümkün olduğunu anlatıyor. Her nebiye ins ve cin şeytanlarını düşman kıldık. İman etmeyenlerin fuadları onların o yaldızlı sözlerine meyletsin diye. Fuadın bir özelliğinin de bu olduğunu bize ayet öğretti.
İbrahim Sûresi 43: “İşte o gün onlar zillet içinde bakarak, başlarını dikerek koşuşur haldedirler. Gözleri kendilerine bile dönüp bakamaz. Fuadları iflas etmiş durumdadır.”
Bu ayet inanmayanların ahiretteki fuadını, onların fuadlarının ahiretteki halini anlattı. Fuadın orda faaliyette olabileceğini ama bazılarında çalışamaz hale geleceğini, iflas etmiş olacağını, onların kendini kaybetmiş bir fuadla karşılaşacağını öğrendik.
Hümeze Sûresi 7: “O ki, çıkar kaplayıp örter fuadlar üzerine.”
Bu manzara cehennemde ateşin fuadı kaplayacağıyla ilgilidir, Allah muhafaza etsin. Sûre, “çekiştirme” manasına gelen “hümeze” işini adet edinenlerin “hudame”ye atılacaklarını söyler. Bu öyle bir ateştir ki fuad onun acısı ve ızdırabıyla tam kaplanır. Ayet böyle diyor. Demek ki iflas eden o fuad yalnızca boş olmakla kalmıyor. Çünkü bazı ayetlerde “onların fuadları boştur” der. Burada anlatılan fuad yalnızca boş olmakla (iflas etmekle) kalmıyor, o ateşin acısı ve ızdırabıyla da kaplanıyor. Bu haldeyken o artık başka hiçbir sonuç çıkaramaz, çıkardığı tek şey o ateşin acısı ve ızdırabıdır.
Kul’un Rabbine yönelmesi ve fuadının Hakk yolda sonuçlar elde etmesi “el Hüsna’yı tasdik” olarak kabul edilmektedir. Leyl Sûresi 5, 6, 7, 8, 9 ve 10. ayetlere bu manada bakalım:
“Kim verir ve korunursa, el Hüsna’yı tasdik ederse, böylece ona en kolayı kolaylaştırırız. Ama kim de cimrilik eder ve müstağni olursa, el Hüsna’yı yalanlarsa ona en zoru kolaylaştırırız.”
Ayette geçen “en kolay, en kolayı kolaylaştırmak, en zor ve en zoru kolaylaştırmak” nedir, “Vermek” ne demektir, “cimri” ne demektir, bunları şöyle açalım: Kim “ben varım ve muhtarım” iddiasıyla oluşan sözde ilahlık yaşantısının Muhtariyeti Tercih Gücü’nü Sahibine verirse, sonra bu yeni idrakı ve imanıyla Allah’ın kendisine verdiğini infak eder, korunmak için nefs-i levvamede mücadele ederse ve bu süreçte fuadı her sınavda el Hüsna’yı tasdik sonucuna ulaşırsa, onun için en kolay yaşantı tarzı olan cennet hayatını biz ona başarması için kolaylaştırırız.
Güzel ve çirkini tanımlamıştık. “El Hüsna” yani “güzel” Hakk yola, illa Allah anlayışına verilen isimlerden birisidir. Güzel odur ama insanların tarif ettiği güzel o değildir. “Kim el Hüsna’yı tasdik ederse” ayetiyle kastedilen güzel odur.
Ayet bir de cimri’yi tarif ediyor ki esas cimri odur: Kim cimri davranırsa; yani mülkü kendisinin sanarsa, haddi aşarsa; içinde bulunduğu vehmin zulmeti şartlarının gereği olarak içine düştüğü “varım ve muhtarım” zannına sırtını dönmez de ona sıkı bağlanırsa, bu iddiadan vazgeçmezse, bu iddiayı oluşturan Muhtariyeti Tercih Gücü’nü Sahibine vermezse, davranışlarını bu iddiaya göre gerçekleştirirse, onun fuadı el Hüsna’yı yalanlayan sonuç bilgiler üreterek ona amelini süslerse cimri odur. Biz o cimriye yaşantısı çok zor olan cehennem hayatını kolaylaştırırız.
Fuadı, fuadla ilgili bazı bilgileri ayetlerle gördük. Bu noktada, kendimize fuadla ilgili bir soru sormak ve onu cevaplandırmak gerekiyor: Fuadın ulaştığı noktayı nasıl izleyebilirim? Bunu anlatmak için bir örnek vermeye çalışacağım. Aslında ayrıca ele alınması gereken bir konu ama biraz haberdar olmuş olalım diye değineceğiz. Fuadın izlenebilir özellikte ulaşılabileceği nokta, kul için dönüm noktasıdır. Şimdi size bir kul için fuadında izleyebileceği dönüm noktası nedir, onu söyleyeceğim. Fuad analiz ve sentez yaparken ulaştığı sonucu oraya sabitleyebilirse onun için bir dönüm noktasıdır. Bu dönüm noktası Kur’an’ın Dili’yle ilgilidir. Kur’an ayetlerinin bir kısmı kesret şartlarına uygun dil ile bir kısmı da ulûhiyet şartlarına uygun dil ile anlatılmıştır. Kur’an’da bu konuyla ilgili uyarı da bulunmaktadır, bu konuda ciddi uyarıların olduğu ayetler vardır. Yeri gelince onlara da bakacağız inşaAllah, ama şimdi söylemek istediğimizi ortaya koymak için bir örnek verelim. Bir kişi bir tefsirde bir cümle okur ve yorum yapar; “ha, aslında öyle değil, böyleymiş” der. İş böyle başlar. Bu yoruma temel oluştursun diye iki önerme söyleyeceğim. İlk önerme: İnsan günah işlediği için cehenneme gider. Diğeri; insan cehennemlik dilendiği için günah işler. Her ikisi de çok rastladığımız cümlelerdir ama daha çok duyulan ilk cümledir: Bir insan günah işlediği için cehenneme gider. Kişi bir tefsirde veya bir yazıda okuyor ki; bir insan cehennemlik dilendiği için günah işler. Bunu okuyunca “biz öyle bilmiyorduk, demek ki böyleymiş” diyor. Bu cümleyi bir de cennetle ilgili kuralım: Bir insan Allah’ın rızasına uygun yaşadığı için cennete gider. İkinci cümle; bir insan cennetlik dilendiği için Allah’ın rızasına uygun yaşar. Kur’an’da buna benzer cümleler geçer, ayetler bu düzen üzeredir. Bu konu fuad için çok önemlidir, çünkü fuad marifeti böyle bulur. Bu yüzden, söyleyeceğim şey marifetin dönüm noktasını oluşturur. O iki önermeyi oluşturan cümlelerle ilgili genellikle yapılan şudur: Kişi bu iki cümleden birini kendisine daha uygun, daha inanılır bulur. Diğer cümleyi reddetmez ama “öyle söyleniyor” diye ona da kabul gösterir. Çünkü diğer cümle de bir ayet, bir hadis veya bir önemli kişinin cümlesidir. O yüzden onu da kabul eder, “şimdi anlamıyorsam da sonra anlayabilirim” der. Sonuçta birini daha inanılır bulur, diğerini de hürmeten kabul eder. Bazen de “aslında öyle denilmemektedir” diye bir yorumla işin içinden sıyrılır. “Öyle söylenmiş ama aslında öyle demek istenmiyor” yorumunu getirir.
Bu iki cümlenin çok farklı anlamlarmış gibi gözükmesi, ikisine de kesret şartları içerisinde bakmaktan, öyle değerlendirmekten kaynaklanır. Kişi bu iki önermeyi değerlendirirken eline aldığı yönetmelik “Kesret Şartları Yönetmeliği” olduğu için bu cümleleri birbirine aykırı ve ters zanneder. Kesret gözlüğüyle baktığı için öyle zanneder, onların faklı olduklarını zannediş bu nedenledir. Oysa dikkat edin, her iki cümle de aynı manadadır. Tam aynı manadadır, biri diğerinin aynısıdır. Ama nasıl? Birisi olayın “emir anı” cümlesi, diğeri aynı olayın “fiil anı” cümlesidir. Emir anı cümlesi: Bir insan cehennemlik dilendiği için günah işler. Emir anı için böyledir. Fiil anı cümlesi: Bir insan günah işlediği için cehenneme gider. Fiil anından bakınca da böyle, ama ikisi de aynı olayın cümlesi, iki cümle de tıpatıp aynı. Bu cümlelerden birisine tabi olmak ve diğeri yokmuş gibi davranmak Kur’an’da yasaklanmıştır, ayetleriyle göreceğiz. Buralardan doğmuş sapkın fırkalar vardır, mesela Kaderiye ve Cebriye fırkaları böyle doğmuştur. Bunlar aynı manayı kesret veya uluhiyet diliyle anlatan ayetlerden birisine yaslanırlar, diğer ayet yokmuş gibi davranırlar.
Emir anı cümlesi iman içindir. Fiil anı cümlesi ise amel içindir ve ikisi beraberdir, yani biri “amenû” diğeri “amilus salihati”dir. Örnek verdiğimiz cümlelere bu pencereden bakarsak; “bir insan günah işlediği için cehenneme gider” cümlesi amel içindir, “bir insan cehennemlik dilendiği için günah işler” cümlesi ise iman içindir, buna iman edilir. Ama sonuçta “Amenû ve amilus salihati”de olduğu gibi her iki mana beraberdir, biri diğerinden ayrı değildir. Şu sonucu da çıkarıyoruz: İman da fiil de ayetlere dayanmalıdır. İman da ayete dayanmalı, fiil de. Ayet ve hadisleri bırakıp beşeri tanımlarla “iman” veya “amel” üretmek çok sakıncalıdır, yanlıştır, Batıl Fırka’lara sebep olur.
Demek ki bu iki cümleyi tek cümle olarak anlamamız ve öyle iman etmemiz gerekiyor. Fuadı sabitleyeceğimiz nokta işte budur. Her iki cümleyi öyle anlayacağız ki, “orasını anladım, burasını anlamadım” kalmayacak, düzelteceğiz. İki ayrı cümle değil tek cümle gibi olacak. Noktalı virgülle ayrılan, iki cümle gibi görünen tek cümle. Noktalı virgülden sonra önceki cümlenin devamı olan bir cümledir. Önce emir verildiği için emir cümlesiyle başlayalım: Bir insan cehennemlik dilendiği için günah işler; bu insan günah işlediği için cehenneme gider.
Yaptığımız bu antrenman başlangıç içindi. Sonra? Sonra bu iki cümle üst üste getirilip çakıştırılmalıdır. Aslında fuadın başarması gereken de budur. İki cümle çakıştırılmalıdır ki fuad çakıştırarak okumayı öğrensin. O zaman Kur’an’ı OKUyabilir…

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER